@howlsof
|
1. Bölüm: Siyah ve Beyaz ''Ne günlerdi be diyeceğim bir sonbahar sabahıydı.'' Asenat: Bazı zamanlar vardır; Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hissedersin. ve kalbin sanki bir çiçek gibi solardı. Miden bulanır, gözlerin ruhsuz bir şekilde etrafı süzer, kafanda ki düşünceler birbirleriyle savaşa girerdi. Günler hızlı geçer, soluklar yavaşlar buna kıyasla kalbin daha hızlı çarpmaya başlardı. İçinde ki o korku öylesine büyüktür ki öleceğini bile düşünürsün. Geçmişe dalar, güzel anılarını zihninde tekrardan düşlersin. Geçmişinde ki o çocuğa burukça gülümseyip sıkıcı hayatına her gün olduğu gibi uyanırsın.Siyah dışında ki tüm renklere aşıkken tüm hayatın birden siyaha bürünür ve diğer renkleri göremez olursun. En azından gri olsun dersin ama hayat sana o 'arafa' benzeyen rengi bile çok görür. Anlamıyorum yalnızlık nasıl olur da hem lütuf hem de zulüm oluyordu? "Asenat orada mısın?" Düşüncelerime o kadar dalmışım ki... Sıra arkadaşıma göz ucuyla bakıp, "Evet, dalmışım sadece." Dedim. Pek de sıra arkadaşım sayılmazdı, benim kuzenim olurdu Furkan. "Yine o herifi mi düşünüyorsun?" Sorusuyla anında yüzüm kızarmıştı. Sorusunu direk yanıtlayıp, "Hayır. Birdaha onu sorma bana!" "Olur." Dedi imayla sırıtarak. Daha da kızardım. "O konuyu sakın açmıyorsun Furkan bey. Ağzından olur kelimesi çıkmasın sakın!" "Olur." Dedi yine sırıta sırıta. Dayanamayıp omzuna yumruk geçirdim. Sinirle soluk alıp, önümde ki açık kalan kitaplarımı sertçe kapattım. Omzumu dürterek, "Asenatcım bir daha anlatsana şu olayı, biraz daha güleyim." "Of!" Diye bağırdım. "Zaten sen de orada vardın ya! Daha ne istiyorsun benden?" Daha fazla gülerek, "Ama çok komiktin!" --- Furkan ile okul koridorunda ilerlerken, beni dürtmesiyle ona bakmıştım. Gözleri ile işaret ettiği yere bakınca midemde ki kelebekler hızlı trene binmişçesine tüm bedenim de dolanıp, bacaklarımın hareketini hacklemişti sanki. Furkan alttan alttan gülerek, "Yürüsene kızım, manyak mısın?" Eski Türk filmlerinde ki kadınların nidasıyla, "Yapamayacağım! Nayır, bacaklarım yürüyemiyor." Laflarımla gülmemek için kendini zor tutmuştu. Koluma girip, beni kendisiyle beraber sürükledi. "Madem bu kadar seviyorsun, git açıl. Ne bu haller kız?" Teklifiyle tüm bedenim daha da hararetlendi. "Daha karşısında adam gibi duramıyorum. Bir de ona açılacak mıyım?" "Biraz cesur ol. Yanımıza yaklaşıyor. Rica ediyorum mal gibi hareketler sergileyip kendini bana alay konusu etme." "Ne?" Gerçekten de bize doğru yaklaşıyordu. "Furkan ben galiba kalp krizi geçireceğim." Kolumu alttan çimdikleyip, "Kes sesini fırsat ayağına geliyor işte." Dedi. "Nefes alamıyorum Furkan! Kalbimin sesini sen de duyuyor musun?" Gittikçe birbirimize yaklaşırken tüm bedenim stresten ter atmıştı. Son çan çalınmışçasına, "Sakin ol." Dedi Furkan ve işte herşey o zaman başladı. "Asenat naber?" Dona kalmıştım. Furkan kolumu hafifçe sarsarak tüm yazılımlarımı geri yüklercesine beni kendime getirmişti. "İyiyim." Sağımda ki şahısın ters bakışlarını üzerimde hissettim. Olayı toparlamak istercesine araya girip, "Senden naber Doruk?" Dedi Furkan. Tebessümle, "Teşekkür ederim iyiyim." Ben hemen kendimi toparlamaya çalışarak, "Sen?" Diye soru yöneltebildim yalnızca. "Teşekkürler hanımefendi bende çok iyiyim." Sertçe yutkundum. Ne kibardı öyle... Tam da hayalimde ki adam gibi. Düşüncelerim de bir süre eror vermişti galiba. Zaten hayalimde ki adam oydu aptal. Doruk sanki bir konuya girmek istercesine, "Şey... Asenat aramızda ki bir yaş yüzünden ve haliyle sınıflarımız farklı olunca pek takılamıyoruz sanki ha?" Tabii ben o an neyi imâ ettiğini anlamadığım için, "E şuanda takılıyoruz ya zaten gerisine ne gerek var." Dedim. Furkan alttan alttan kolumu daha fazla çimdiklerken olayı biraz (ucundan) çakmıştım. Tekrardan, "Öğle araları da var ya zaten. Bir saatlik ara neye yetmez neye? Herşey yapılır." Ve biraz daha abartmıştım maalesef... "Çocuk bile yapılır." Diyerek konuşmamı sonlandırmıştım. Göz ucuyla Furkan'a baktığımda yüzü kıpkırmızı olmuştu, gülmemek için sınırlarını zorluyordu. Doruk büyük bir kahkaha patlatıp, "Bu iyiydi." Dedi. En azından bu kısımdan yırtabilmiştim. "Şey aslında," elini saçlarına atıp, "demek istediğim okul çıkışı müsait misin?" Yüzüme bakan korku dolu bakışları hissetmiştim. Sanki Furkan'ın düşüncelerini okuyabiliyordum: Asenat şimdi batırdı. Midem de ki kelebekler nereye uçacağını şaşırmıştılar sanki, öyle ki mesanem de bile kelebek etkisi hissetmiştim. Bu yüzden çişim gelmişti. Ne cevap verecektim? En önemlisi ağzımı nasıl açacaktım. Beynim niye durmuştu, o olmadan bedenimi nasıl kontrol edecektim. Kolum çimdikleniyordu ama yazılımlarım geri gelmiyordu. Ağlamak istiyorum, çişim var, galiba altıma işeyeceğim. Ayrıca aniden koltuk altım kaşınmıştı. Bu kadar duygu yoğunluğu sonucunda her an düşüp bayılabilirdim. "Asenat?" Tüm sistemlerim geri yerine oturmuşçasına kafamın içinden tık sesi duydum. "Olur." Doruk bana garip garip bakarak, "Pekala, bu cevabı müsaitsin olarak kabul ediyorum." Ben suspus durunca, "Öyleyse okul çıkışı seni evinden alayım." "Olur." "Saat kaçta uygun olur peki Asenat hanım?" "Olur." Allah'ım ağzımdan neden başka bir kelime çıkmıyor? Furkan daha fazla rezil olmamam için araya girip, "Sana mesaj olarak atacak." Deyip beni hemen oradan uzaklaştırdı." --- Yanımda hala kahkahalar ile gülen şahısa pis pis baktım. Ağlama kıvamındayken, "Gülme artık. Çok utanıyorum." Dedim. Elleri ile beni dürterek, "En çok... En çok ne komikti biliyor musun?" Gülmesi bıraksa konuşmasının devamını getirecekti ama... "Çocuk bile yapılır dedin ya. Orada öldüm öldüm dirildim. Senin yerine bile utandım." Ona ters ters bakıp, "Ben gidiyorum." Diye ayaklandım. Aniden öksürüp ciddileşti, "Bekle!" Dedi sertçe. "Sen gülmene devam et." Diyerek ona kırgınlığımı belli ettim. "Kabul et ki komikti. Başka bir şey söyleyeceğim bu yüzden bekle." Oflayıp ona döndüm, "Ne?" Kalktığım sıraya eliyle vurup, "Otur önce." Dudağımı büzüp, "Bak yine dalga geçiceksen bir daha yüzümü göremezsin." "Gel sen dalga geçmeyeceğim." Dediğini yapıp sıraya geri oturdum. "Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum." "Neyi?" Dedim merakla. "Yıllardır bu şeyi sana söylememek beni her geçen gün daha da zor duruma sokuyor." Kaşlarımı çatıp, onu omzumdan sertçe tuttum, "Söylesene oğlum!" "Doruk hakkında..." İyice meraklanmıştım. "Fakat en çok sana üzülüyorum. Öyle bir hayatın içine düşeceksin ki..." "Hadi sene canım!" Dedim sabırsızca. "Biliyorum... Neden bunları söylemek için son dakikaya kadar beklememi, tüm olanları anlattıktan sonra sorgulayacaksın." "Of! Çenenin yayını sikim Furkan. Artık söyleyeceksen söyle." Bana dudağını büzüp, "Küfür sana yakışmıyor." Öğle arasında olduğumuz için, sınıfta sadece ikimiz vardık. "Her neyse, diyeceğim o ki bu huzurla yaşayacağın son güzel sonbaharın. Varolacaksın fakat geçmişin yokluğu seni kahredecek." Yüzümü ekşitip, "Gerçekten... Kafan mı güzel senin?" Dertlice nefes verip, "Sadece şunu bil özürdilerim." "Furkan?" Dememe kalmadan işaret parmağımı gözüme yaklaştırıp, "Bende ki tüm geçmiş, aktarılsın." Demesiyle işaret parmağından şimşek gibi mavi bir ışık çakıp gözlerimin içine aktı. Olayları sindirmeye bile zamanım olamamıştı. - Merhaba sevgili okurlarım, Kitabımın konusu fantastiktir, profilimde genç kız edebiyatını işleyen başka bir kitabım daha mevcuttur. Kapaklara aldanıp da okumamazlık yapmayın. Daha sonra kapakları düzenleyeceğim. İlk bölümlerim her zaman kısa olur. Diğer bölümler daha uzun olacaktır. Beğenmeniz benim için çok önemli, saçma, ergence, cümle bozukluğu vs. gibi hikayenin akışını bozan şeyler varsa bana belirtmenizi rica ediyorum. Sağlıcakla ve sevgiyle kalın... |
0% |