Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm-2 İtirafçı

@hvnand

 

Uçurumun kenarına kadar gelmiş, kadını kurtaramazsınız...

 

Bizler acı çeken ve gün geçtikçe yok olan kimseleri görmeyenlerden, lanet okunmuş, kaderi yaşayanlarız. Karanlık tüm benliğimizi etkisi altına almışken, keskin soluğu ensemizde hissedenleriz.

 

Umutsuzluk, yok oluş ve daha nice karanlık duygu...

 

Ellerini göklere doğru açıp, Tanrı'ya yakarmaya başladı. Henüz 16 yaşında, karnında bir can taşıyordu oysaki. Bu bebeği istemiyordu, onun kalp atışlarını acımasızca kesmek istiyordu.

 

Ama bu haksızlık...

 

Değildi.

 

O istenmeyen bir gecenin iliklere kadar işlenmiş soğuğun acımasızlığıydı.

&

 

On dört çocuk, asılmış on dört beden. İnan bana bunun affı yok, her kim olursa olsun...

 

Yas tut, hayalleri yarıda kalmış çocuklar için. Yas tut, buna engel olamadığın için.

 

"Söz veriyorum, bunu yapan her kim olursa olsun cezasını kendi ellerimle vereceğim."

 

"Yalancı..."

 

Camın öteki tarafında bu katliamı 'Ben yaptım' itirafında bulunan genç adamı inceliyordum. Kafamın içinde birbirleri ile savaş halinde olan düşünceler mantığımı saf dışı bırakıyordu. İfadesini almayı bırakın sorguya girecek cesareti kendimde bulamıyordum. Korkmak? hayır sadece onu bu kadar erken beklemiyordum, korkuyordum. İnanmıyordum, inanmak istemiyordum.

 

Ne kadar güçlü olabileceklerini unutmuş olmalıydım.

 

Bu gün de gökyüzü ağlıyor anne, her gün olduğu gibi.

 

"Çok düşünüyorsun." Tanıdık nida kulaklarıma ilişmişti. Bu sesi unutamayacağımı biliyordum, bu sesin bu kadar acı vereceğini en başından beri tahmin ede biliyordum.

 

"Savcım..." Oturduğum yerden kalkacağım sırada, omuzlarımdan bastırarak tekrar oturmamı sağlamıştı. Oturduğum sandalyenin yönünü cama doğru çevirdi. Gözleri isminin tam tersi, gözlerim ismimin tam tersi olan arafta buluştu. Bir keresinde bana 'Tanrı kaderimizi ince ince işlerken gökyüzünü bana toprağı sana emanet etmiş Mavi." Demişti, ikinci ismimi ilk ve son kez kullanmıştı o zamanlar pek anlayamazsam da şimdi gökyüzü rengi gözlerinin eskisi gibi bakmasını istediğimi fark etmiştim. Şimdi olduğu gibi bir yabancıya bakıyormuş gibi değil. Bunları düşünmemem gerekiyordu çok daha önemli işlerim, sözlerim, sorumluluklarım vardı ancak geçmiş asla peşimi bırakmıyordu, düşüncesizlik edemezdim. Etmemeliydim. Bende bir insandım. Ancak devam ediyordu, geçmiş aslında hiç geçmemişti bunu biliyordum ama düşünceler zihnimi darmadağın ediyordu...

 

Gözlerimi yumdum düşünceler beni mahvetti. Kapalı bir sandık içerisinde kan ile mühürlenmiş bir zarf vardı. Zarfın içerisinde geleceğe dair bırakılan satırlar; bu satırlar umutsuzluk, karanlık ve nefretten ibaretti. Geçmiş içerisinde her zaman bir şeyler saklar oysa ki, derdi babam. Düşündüm o zarfı yırtıp açmasaydım eğer şimdi bunca şey yaşanıyor olur muydu?

 

Gerçek olan hakikat er ya da geç ortaya çıkacaktı.

 

"Geldiğinizi fark etmedim." Gözlerim ile camın öteki tarafında bulunan adamı göstererek, sözlerime devam ettim. "Ne düşünüyorsunuz?" Sanki bilmiyormuş gibi. Onu tanımıyormuş gibi. Düşüncelerini önemsediğim biri. Bana değer veren biri, düzeltiyorum beni oynadığı oyuna inandırmaya çalışan biri. Kafasının içinde, kurduğu oyunu oynayan biri o. Araz Toprak Aladağ. Böyle düşün öyle olsun, bu bir oyun. Sen ise bu oyunun kaybeden tarafı. Zihnimin bana oynamış olduğu kelime oyunları çok acıydı.

 

Kısacık saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirdim, konuşmasını dinlemeye koyuldum. "Onların köpeği belli ama itiraf meselesi sıkıntı." Dedi ve Boğazını temizleyerek devam etti. "bu durumun ucu sana dokunuyor ve seni bu görevin başına dolaylı yoldan getiren bana." Gözlerini itirafçının yüzünde dolaştırdı ve bana döndü. "Dersine iyi hazırlanmış." Oturduğum sandalyeyi kendine doğru çevirip, ellerini sağ ve soluma yerleştirdi. Odada yalnız ikimizin olması büyük şanssızlıktı. Çok güzel oynuyorsun Araz Toprak Aladağ,diye geçirdim içimden sana oynanan oyunu görmeden, oyuna gelmiş olman,tatmin etmiş olduğun ruhunun acı içinde boğacaktı halbuki.

 

"Sana güveniyorum" Ben bile kendime güvenmiyorken. "ve en önemlisi bu davayı er yada geç açığa çıkaracağını da biliyorum. Bazen bardağın dolu tarafından bakmak lazım. Bu it her kimin kuklası ise bu davada bir adım ilerlemişiz demektir." Kapının açılması ile birlikte hızlıca duruşunu düzeltip, kendine çekidüzen verdi, her zaman mükemmeliyetçi bir adamdı. Zorda olsa düşüncelerimden firar edip gelen kişiye yöneldim. İçeri giren kişi yeni ortağım komiser Ömer Duru dan başkası değildi. Dudaklarım geçmişten gelen bir anı sebebiyle kıvrıldı,

 

"Savcım ve, yeni ortağım Mavi Ardil Alçin." Alay dolu bir ses takınıp, "Yüzünüzü gören cennetlik savcım." Elinde ki kahveleri gösterip devam etti. "Kahve almaya gitmiştim burada olduğunuzu bilsem size de getirirdim." Aslında biliyordu değil mi?

 

"Gerek yok Ömer, ha bu arada yeni davan hayırlı olsun. En sonunda bir davanın başına getirildiğine şaşırdım doğrusu." Beni bu davanın başına dolaylı yoldan bile olsa getiren savcı ta kendisiydi ancak Ömeri onun haberi yokken bu davanın ortağı yapan bir başkasıydı. O kişi Bendim, ancak bundan kimsenin haberi yoktu. Olmayacaktı olmamalıydı bu son demekti. Ömer Duru her zaman görevinde başarılı bir komiser olmuştu, ne yazık ki başına gelen talihsizlik, başına bilerek getirilen talihsizlik onun uzun zamandır herhangi bir göreve getirililmesini neden olmuştu. Ömerin uzun bir süredir sahalardan uzak kalmasının sebebi devlet için önemli ve gizli bir projeyi açığa çıkarmak olmuştu; kod adı Talya. Göreve gelmesinin 2. Yılında oldukça göze batmış ve birilerini rahatsız etmişti, bu durum Toprağın alay konusu olmuştu, onu birçok kez ikaz etmesine rağmen Ömer bu işin peşini bırakmamıştı.

 

Ömer şimdiden küplere binmişti, Toprak ile aynı ortamda bulunmaktan her daim nefret ederdi. Peki ya ben? Asla.

 

Yalancı.

 

"Sorguya geçelim mi artık Ardil?" Başımla onaylayarak ayaklandığım sırada Toprak savcı tekrardan konuşmaya başladı "Sen çık Duru, Ardil hemen arkandan gelecek." Ömer çokta samimi olmayan bir gülümseme gönderip odadan çıkıp giderken bizi yalnız bıraktı. Sanırım beni rahat bırakması söz konusu bile değildi, iyi oyna sevgilim, belki inanırım. Belki de sen kanarsın?

 

"Ne söyleyeceksiniz çabuk olun lütfen işlerim başımdan aşkın." Dedim gıcık bir şekilde. Sonunda işlerin aklına gelmişti Ardil.

 

"Henüz kanıtım olmazsa bile Burçigin bu işin içinde olabilir Ardil, ona ilet lütfen oynadığı oyunun bir sonu olacak." Eninde sonunda gerçekler bir bir ortaya çıkacaktı ama her şey için çok erkendi, öğrenilmemesi gereken şeyler vardı. İfademi bozmadan sırıtıp, hızlıca ayaklanıp ardıma dahi bakmayarak sorguya yöneldim. Seni kandırıyor dedi mantığım, seni günün sonunda bulacak dedi kalbim. Sessiz kalmak zorundayım, sindirmem gereken saklamam gereken şeyler vardı.

 

Öfkemi belki de içeride ki adamdan çıkartacaktım. Olayla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen itirafçı olan adamdan. Bu mevzuyu en kısa zamanda örgüt ile paylaşacaktım.

 

Derin bir nefes alıp sorguya girdim.

 

-Sorgu odasında yaşananlar-

 

"Konuşsana be adam, paramı teklif ettiler kendini satman için? Yoksa tehdit mi ettiler?" Şimdi sorgu odasında sinirden kudurmuş bir halde karşımda duran adamın ağzından çıkacak olan sözleri bekliyordum, ben Mavi Ardil Alçin istediğim cevapları almadan buradan çıkmayacağımı herkes bilirdi. Bu olayda parmağım olmasına rağmen, gerçekleri saklamış olmama rağmen.

 

Çok güzel oynuyorsun Ardil. Dedi iç sesim.

 

"Bana bak maşa olduğun anlından okunuyor be oğlum, gençliğine yazık etme sicilin benden daha temiz." Yusuf Güneş, bu katliamı ben yaptım itirafında bulunan şüpheliydi. Henüz 22 yaşında bir üniversite öğrencisiydi ancak bildiği şeyler vardı, tarikattandı.

 

Dost mu, düşman mı?

 

"Çırpınışlarını görmeniz gerekiyordu." Sorgu odasını inletecek gür bir kahkaha attı. Her şey mahvolacak, İşte bu bardağı dolduran son damla olmuştu. Komiser Ömer'e yöneldim;

 

"Komiserim izninizle,"

 

"İzin sizindir." Ömer komiserin yapacağım şeyi tahmin etmesi pek zor değildi sorgu bittikten sonra camın öteki tarafından bizi izleyen adamın ne yapacağını kestiremiyordum sadece. Cama doğru dönüp, başım ile işaret verdikten sonra alınan kaydın kapatıldığından emin oldum. Bana hâlâ güveniyor olması kalbimi kırmıştı. Hızlıca kendimi toparlayıp yapacağım seye odaklandım. 'Düştün şimdi elimize akrepçik' diye geçirdim içimden bak bakalım ne olacak şimdi.

 

Yusuf Güneş'e yöneldim. Daha sonrasında cebimden çıkardığım kağıda baktım, Ömer'e yöneldim ve başımı lütfen derecesine salladım. Ömer komiser, sandalyede oturan adamın yakalarından tutup onu çok nazik olmayacak şekilde kaldırarak duvara yasladı. Zor kullanmak tercihim değildi ancak, bu adamın iki dudağının arasından çıkanlar bizim için büyük önem taşıyordu. Öyle olması gerektiğini düşündürmemiz gerekiyordu.

 

"Şimdi, beni iyi dinle. Seni şuracıkta sağ bırakıyorsam, sende bana istediğim cevapları vereceksin." Yakalarından tuttuğu adamı bırakarak bana yöneldi. Az önceki hâlinden eser yoktu, sakindi. Kağıdı açtım, tekrar ediyorum Ömer BÜYÜK BİR SAKİNLİKLE kağıda ve bana odaklandı: Ela gözlerinden çıkan hırsı görebiliyordum.

 

"Bu elimde görmüş olduğun şey, senin kaderin." Ne olduğunu tahmin ediyordu, adamın gözlerindeki korkuyu görmemek için kör olmak gerekirdi. Kağıdı komisere uzatarak açıklama yapmaya başladım. Onu hayatta tutacak sözleşmeydi bu, kaderi bizim elimizdeydi.

 

Her zaman kazanan kişi ben olurdum, bu davada bile.

 

"Yaptığı antlaşmanın ispatıdır."

 

"Ne antlaşması bu?" Dedi Ömer.

 

"Umuyorum ki bunu bize kendisi anlatacak." Kendinden emin bir sesle sözlerime devam ettim. "Evet seni dinliyoruz lütfen heyecan yapma. Uzun bir süre misafirimiz olacaksın neticede." Bingo. Belki de kumar oynuyorduk, ancak oynadığım oyunun kuralarını kendim belirlerdim. Oyunun içerisinde basit bir piyon olmak yerine, kazanmak veya kaybetmeksizin yönetici olmayı seçiyordum, hayatım pahasına olsa bile.

 

Karşımdaki adamın sessizliği sürüyordu. "Peki, tamam sana düşünmen için biraz zaman verelim Yusuf." Yusuf Güneş, umuyorum ki aradığımız cevapları bize verebilecek kişi sensindir. Öyle ol.

 

~Salih Gümüş ziyaretinden önce

 

Arabamı çalıştıracağımı sırada, yalnız olmadığımı anlamam pek uzun sürmemişti. Ellimi belimde duran silaha yönlendireceğim sırada boğazıma dayanan bıçağın keskin soluğunu hissetmem bir oldu.

 

"Selam kardeşim." Tutuğum nefesimi vererek konuşmaya başladım.

 

"Bu tarz şakaları sevmiyorum Burçigin Alleda Demirhan." Hâlâ boğazıma dayalı olan bıçağı göstererek; "Bıçağı çeksen mi artık." Bıçağı hızlı ve çevik hareketlerle çektikten sonra, arka koltuktan hemen sağ ön koltuğa geçti.

 

"Çok zamanım yok mekana doğru sür."

 

"Bir daha sakın böyle şeyler yapma, ya takip ediliyor olsaydım." Bu sırada

 

"Merak etme böyle bir sorumsuzluğu ben bile yapmam."

 

"Sana anlattığım şeyleri unutma, bugün biri itirafçı olacak." İdrak etmekte zorlandığım şeyler vardı

 

"Seni anlamıyorum Burçigin, daha açık ol."

 

"Çok vaktim yok Mavi, Toprak yakında beni bulacak yaşadığımdan artık emin ve beni suçlayacağı şeyler olacak. O yüzden al bunu ve sorgu esnasında bunu kullan bu beni biraz olsa bile aklayacak ve seni onların gözünde hedefe bir adım daha yaklaştıracak."

 

"Bugün bir itirafçı olacağını nereden biliyorsun."

 

"Unuttun mu onların ininde, onlarla birlikteyim."

 

"Daha dikkatli olman gerekiyor senin bir kukla olduğunu öğrendiklerinde ne yapacaklarını düşünmek bile istemiyorum." Benim aksime uzun olan saçlarını, tanınmamak için taktığı kocaman güneş gözlükleri ve koca şapkasını düzelterek konuşmaya başladı.

 

"Emin ol bende, gerçekten öldüğüm haberini duyduklarında arkamdan neler yapacaklar diye merak etmiyor değilim. Ama çok beklerler henüz ölmeye niyetim yok." Koca gözlüklerinin altından bana bakarak devam etti, "umarım senin de yoktur Mavi."

 

"Söz veremem Burçi, ama bana her şeyi detaylı bir şekilde rapor etmen gerekecek." Küçük bir çocuk gibi oflayarak, "tamam anne, uyumadan önce sütümü de içiyorum."

 

"Dalga geçme Sahra bile senden daha olgun davranıyor, zaten yüreğim ağzımda onların arasındasın diye."

 

"Sağda dur ineceğim." Lafını ikiletmedim hemen arabamı kalabalık olmayan sokağın sağında inmesi için durdurdum. Hızlıca bana el sallayıp çıkıp gitti.

 

Alleda Burçigin Demirhan, uzun yıllardır üzerinde çalıştığımız dosyanın gizli tanığı, hayatı ondan alınmış kadın, sakladığımız sırlar elbet başımızı yakacaktı bunu biliyordum ama maalesef elimizden bir şey gelmiyordu, gelmeyecekti. Her ne kadar gözlerinizde suçlu gibi görünsem de asıl hakikati benden başkası bilmiyordu. Hayatım olan, kalbimin atma sebebi olan o adamla bu yüzden bitmişti her şey. Küçüktüm onca yükü taşıyamazdım ama yemin ederim ki misliyle acısını çektim ve çekmeye devam ediyorum. Ben Mavi Ardil Alçin, Toprağın Ardili, cinayet şube komiseri Ardil. Birden fazla kimliği olan her seferinde vâr olmamışçasına yaşayan o kadın.

 

Tutmuş olduğum nefesi verdim, asıl kıyamet şimdi başlıyordu.

 

Günümüz

 

"Şüphelerimde haklıydım Burçigin Alleda Demirhan yaşıyor."

 

                             &

 

 

sevgili okuyucum, yazardan ufak bir not ile geldim. Henüz çok başlatmayız ve anlamadığımız yerler olacaktır.

Bunlar zamanla oturacak ve anlatmanızı sağlayacaktır.

 

KARAKTERLER HAKKINDA:

 

komiser MAVİ ARDIL ALÇİN;

 

komiser ÖMER DURU KAYALI:

 

savcı TOPRAK:

 

gizli tanık BURÇİGİN ALLEDA DEMİRHAN:

 

 

sevgilerle kalınnnn🤭🩷

Loading...
0%