Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Bölüm-9 Mahkumiyet

@hvnand

Mahkumiyet, ölüm ve adalet...

Can acıları ve kalp kırıkları. Doslar ve düşmanlar. Karanlığın ele geçirmiş olduğu sokaklarda korkusuzca yürüyebilmek veya yüksek bir yerden kendini aşağı bırakabilmek.

Her şey karışık ve anlamsız gibi geliyor, insan bunlarla nasıl başa çıkabilir ki? Küçük bir çocuğun elinden şekeri alarak onlara güveni veremezdiniz. Her çocuk büyümek ister, sorumluluk almak kendini ispatlamak ister. Büyür insanoğlu, her şey çok daha kötü bir hâl alır. Geçmişe dönmek ister ama bu imkansız ve olanaksızdır. Geçmişe dönemeyeceğini anlayan insanoğlu ölümü seçerek bir kurtuluş yolu seçer, ölüm karanlık ve soğuktur. Ölüm sadece tek bir kez gelir, hiç aklımızdan çıkmadan devam eder...

İnsan eceli gelmeden de birçok kez ölür ama bunu fark etmez...

&

"Artık yeter ecdadını siktiklerim!" Kaç gün olmuştu? Dört mü? Beş mi? On mu?

"Aaa senin gibi bir kadının ağzına yakışıyor mu böyle küfürler?" Buradan bir kurtulayım var ya, gör bakalım sizin ağzınıza ne yakışıyor.

Kaç gün geçtiğine dair en ufak bir fikrim yok çünkü şimdi kaldığım yerde ne bir pencere ne de dışarıyı görebileceğim başka bir şey yoktu. Kaldığım beyaz odadan beni apar topar buraya getirmişlerdi. Hatırladığım bir şey yoktu, bilincim kapalı halde buraya taşınmıştım. Burası beyaz odanın aksine zifiri karanlık ve pis bir yerdi. Gözlerimi açtığım ve hayatta olduğumu hissettiğim her an zor da olsa tırnaklarımla kollarıma bir çizik atıyordum. Çiziklerin sayısı onu geçmişti bile. Yanıma gelip beyaz odanın hikayesini anlattıktan sonra; asıl pisliğin ve kirliliğin ben ve bizler olduğunu yüzüme vurduktan sonra düşünme fırsatım olmuştu.

Peki ya bilincimin yerinde olmadığı vakitler?

Kaç çizik daha olmalıydı kollarımda?

Gülümsemeye çalıştım, onlara karşı başım hep dik olacaktı. "Bir şey merak ediyorum." diye bir soru yönelttim. "Hani uzun bir suredir birlikteyiz ya ona dayanarak."

Gözlerini aciz bir yaratığa bakarcasına bana yöneltti. "Umrumda değilsin komiser ama merak ettim, sor bakalım." Beyaz odada esir tutulduğum vakit bana yardım eden biri vardı. Adı lazım değil, ölmüş olası gerek olan kişi...

Ama bu zifiri karanlık odaya getirildiğimden beri o yoktu, nerede diye birine de soramazdım ki. "Neden yer değiştirdik?" Beni buldular mı yoksa? Yine mi ellerinden kayıp gitmiştim. İstemiyordum, ben dayanmak ve direnmek istemiyordum artık.

Annemin karşısına geçip POLİS olacağım dediğim zaman "Sen korkaksın güzel kızım. Korkaktan adam olmaz." demişti. Olmuştu anne, vatanı için bunca şeye katlanan bir kadın olmuştum ben. Harbi ya kaç yaşındaydım annemden ümidimi kestiğim onu diri diri toprağa gömdüğüm zaman?

O hiçbir zaman gerçek bir anne gibi olmamıştı, anne mi? Hiç sanmıyorum.

O Akrebi yok etmek için piyon gibi kullanmıştı bizi, bizleri. Yaşadığı şeyler kolay değildi, yaşattığı şeylerde öyle. On dört yaşımda geçip karşıma "Anneni son yolculuğuna uğurlayacaklar, Burçigin ile gelmeyin kızım." Kızım. Öz annem bile bu sözcüğü bana laik görmemişti ama bir zamanlar ona aşık olan adam beni öz kızından ayırmamıştı. "Nolur geleyim, onunla son kez vedalaşmak istiyorum." O benimle çok önceden vedalaşmıştı. "Mezarlık çocuklara göre değil kızım, lütfen Asmin ablanız size yemek yapsın Burçigin ile yersiniz." Ama... diyemedim işte diretmedim, annemi son kez yeryüzünde göremedim.

"Senin savcı, dişli çıktı komiser." Toprak, ölümden sonraki hayatım. Bu durumda bile çelişiyordum; onu terk eden, ondan vazgeçmeyen bendim. Derin bir nefes aldım, genzimi dolduran rutubet ve pislik beni yavaş yavaş boğuyordu. Aklım tekrar ve tekrar geçmişe kaymıştı, buna engel olamıyordum ki.

"Anlamadım?"

"Ülkeyi ayağı kaldırdı, bize meydan okuyor." Toprak... Başına benim yüzümden daha fazla bela alma lütfen, diye fısıldadım içimden.

"Yarın mahkumiyetin bitecek." diyip gülmeye başladı. Neden? Hiçbir şey anlamıyordum!

"Neden? Ne yapacaksınız bana?"

"On dört müridimize kurban edeceğiz." dedikten sonra çekip gitti. Şimdi gerçekten boku yemiştim. Bunu bana yaptıran şey korku veya adrenalin mi bilmiyorum ama kollarımın bağlı olduğu zincirleri büyük bir öfke ile çekiştirip çığlık atmaya başladım.

"HAYATINIZI GELMİŞİNİZİ GEÇMİŞİNİZİ SİKECEĞİM GÖRÜN SİZ!" bu ayini biliyordum. Fransa da bir kadını ON DÖRT MÜRİD için kurban etmişlerdi.

Bu, bu akıl almaz derecede canice!

Olayın görüntüleri zihnimden şerit gibi geçerken daha sonrasında olacakları düşündüm.

Kadın bedeni kutsal ve şifa veriyor algısı ile önce kadının başı ve bedenini ayıracaklardı. Bunları düşünmek bile tüylerimi ürpertmişti. Kurban edilen kişi bunu görüp öteki dünyaya iletsin diye bir aynanın karşısında gözleri açık bir şekilde yapılacaktı. Eğer ki gözlerini kapatmak isterse olaya başkaları el atacak ve siz kurban edilinceye dek boynunuzdan akan kanı görmeniz sağlanacaktı.

Bu cani ve korkunç tarikat hakkında onlarca araştırma yapmıştım ve edindiğim en büyük bilgi kesinlikle acıma duygularının olmamasıydı.

ON DÖRT MÜRİD olayı ise tarikatın kurucularının on dört kişi olmasından kaynaklanan bir durumdu.

Daha sonra başı kesilen ve oracıkta can veren kadın bununla kurtulmayacaktı elbette. Kolları ve bacakları alınacak ortada kalan gövdesi bir dağın başına bırakılacaktı.

Gövdesi yaban hayvanlarına ve yırtıcı kuşlarına takdim edildikten sonra sıra diğer uzuvlara gelecekti. Günahkar kollar yanan ateşin içerisine atılacak ve yeryüzünde cezasını az da olsa çekecekti. Yırtıcı hayvanlara verilen gövde aç karınlarını duyuracaktı ve bu sayede iyilik kazanılacaktı. Ve gelelim en son aşamaya, bacaklar bu zamana dek taşıdığı yükü şereflendirerek kutsal suya batırılacak ve sonra gömülecekti. Ortada kalan kesik baş, sanırım buradan sonra hikaye ve ain en acımasız yere gidecekti.

Bunları düşünerek kendimi mahvetmeye devam ettim. On üç gündür onlarla birlikte yaşıyordum demek ki...

Gözlerimi tek sığınağım olan yukarı doğru çevirdim. Karanlık ve siyah tavanın ardında her daim beni bekleyecek olan gökyüzünü görmek istedim son kez.

Ya göremezsem?

Yutkunarak hâlâ hayatta olduğumu hissettim. Bu ne zamana dek böyle devam edecekti ki?

&

"Yok Ömer yok! SANKİ YER YARILDI DA İÇİNE GİRDİ!"

"Burçigin den bir şey yok mu?" Yoktu, onların ininde, onlarla birlikte ama tek bir şey yoktu.

"Ya korktuğumuz şey olursa Ömer? Nasıl dayanır, nasıl acı çeker." Ellerini saçlarına sokup canını acıtacağını bile bile onları çekmeye başladı. Sonuçta onun canının canı yanıyordu. Toprağın canının canı yanıyordu yanmasına en az onun kadar acı çeken başka biri de vardı...

Ömer Duru Kayalı.

Kendi acısından ziyade Toprak savcının acısına kahroluyordu. Ardil onunda yoldaşı olmuştu, yeri geldiğinde onunla gülmüş onunla ağlamıştı...

"Bak bana Toprak, Ardil çok güçlüdür bunu en iyi senin bilmen gerekiyor."Biraz bekledikten sonra sözlerine kaldığı yerden devam etti. "Onu ik aradığımız zamanı hatırla elde avuçta bir şey yoktu! Kendine gel artık ve onu bulmaya devam et. Ha sakın ümitsizliğe kapılma, Ardil her neredeyse onu bulacağımız anı bekliyor TAMAM MI?" Kayalı, Toprağın bu hallerine alışık olmasına rağmen onu güçlü durması için ikaz etmeye devam ediyordu. Ama içten içe 'lütfen geç kalmamış olalım.' diyordu. İçten içe onu delirten ihtimallere karşı kontrolünü kaybetmekten korkuyordu.

"Savcım!" Toprak ona seslenen genç adama baktıktan sonra belki bir şey bulundu umudu ile pür dikkat oraya baktı.

Bu genç adam komiser Ardil in ellerinden ucuz kaçırdıkları yeri bulandı, işinin ehliydi.

"Söyle!" dedi Toprak sert ve yorgun sesi ile. Evet KOMİSER ARDİL'İN kaçırılmasında kendini suçluyordu. Aklından geçen ve onu içten içe bitiren şeyde tam olarak bu değil miydi zaten? Onun için en güvenli sandığı yerden, onunla birlikteyken kaçırılmıştı sevdiği...

Bu daha beter bir acı değil miydi?

"Sistemimize sızmaya çalışan birileri var!"

"Bu nereden çıktı şimdi?" Diye tepkisini ortaya koydu Savcı.

Kimler ile uğraştıklarının bilincindeydi, bu kadar da toy biri değildi ancak kullandıkları sistem kolaylıkla girilebilecek tarzdan bir yer değildi.

"Savcım ve komiserim ilk başlarda bunun bir siber saldırı olduğunu düşündüm ama bu bir yardım eli."

Ömer komiser ve Toprak savcının kafaları mümkünmüş gibi biraz daha karışmıştı.

"Daha açıklayıcı ol çocuk!" Diye öfkelendi komiser.

Genç adam tedirginlik ile olayı hızlıca anlatmaya başladı. Titreyen sesinden ne kadar korktuğu belli oluyordu. "Öncelikle ana ekranıma bir link düştü, buraya önüne gelen herkes bir şey atamaz ya-," Lafını bölen kişi arkalardan gelen Burçigin Aleda Demirhan dan başkası değildi. "Uzatma da neler oldu anlat hemen!"Dedi.

Herkes bu aralar fazlasıyla gergindi.

"Y-yarın Tarikata ait olduğunu düşündüğümüz yerde sanırım komiser Adili bir ayine kurban edecekler!" İşte kimse bunu beklemiyordu, ON DÖRT MÜRİD ayini...

Orada bulunan herkes bunun ne anlama geldiğini biliyordu...

Bu bizlere zincirler ile asılmış on dört çocuktan bile yakındı...

"S-SEN NE DİYORSUN? Bu nasıl olur hem linki atan ve bu şekilde bizimle iletişime geçen kim? Ya yalan haber ise?"

Genç adamın gözlerinde bir ışık belirdi ve "Bu linki bizlerle paylaşan kişi Ölmüş olması gereken kişi..." dedi. O kişi Baran Taşkıran Dan başkası değildi.

Baran Taşkıran.

Bize neden yardım ettiği bilinmez olan kahraman...

Ardıl ı bulalım da sonunda ne olacak umrumda değil. Diye söylendi Savcı Toprak Alaz Aladağ.

Bu yeri bulabilecek misin Ali?

burayı bulmama gerek kalmadı çünkü o bizi buldu Komiserim.

Odada bulunan herkesin aklından o şey geçmişti...

Sonunda Ardil kurtarılıcaktı!

Hazırlığınızı yapın, operasyona gideceğiz. Komiser Ömer ekibine hızlıca emirler yağdırarak olacak hertürlü senaryoya hazırlıklı olmak şstiyordu.

KOMİSER ARDİL KURTULACAKTI VE AKREP TARİKATININ SONUNU GELECEKTİ...

&

 

Yoğun ve titiz geçen hazırlıkların sonunda her şey hazırdı. Bunun belki de bir tuzak olduğunu söyleyenler vardı ancak Savcı Toprak her kaybı göze alarak bu yola girmişti bile.

Yapılacak bu operasyonu pek kimse bilmiyordu çünkü kime güvenilecek ya da daha doğrusu güvenilecek kimse var mı bilinmiyordu. "Ömer"dedi komiserin arkasından gelen Burçigin. "Eğer bende geleceğim diyorsan maalesef-"

"Hayır hayır sadece ya bu gerçekten bir tuzak ise?" diye toparlamaya çalıştı Burçigin.

"Sende gördün tuzak veya olmasın Toprak verdiği karardan dönmeyecek." diye karşılığını verdi Ömer.

"Burada iki eli kolu bağlı bir şekilde bekleyemem-," lafını bölen Ömer olmuştu. "Yakalanmak istiyorsan tutmayalım seni?" Burçigin başına gelecek şeyleri tahmin ediyordu. Derin bir nefes alarak "Ardil için Laçin'e yalvardım..." süt dökmüş kedi gibi mırıldanarak yaptığı şeyi şimdi söylüyordu. Komiser Ömer Duru Kayalı'nın ağzı açık kalarak duyduğu şeyi sindirmeye çalışıyordu. Laçin bir zamanlar onun en yakın arkadaşı ve kan kardeşiydi. Ona hem kendi canı olan kardeşini vermiş üstüne üstlük ona kendi kanını vermişti. Komiserin şaşırdığı şey Burçigin'in Laçin'e yalvarmış olması değil Laçin'in buna nasıl izi verdiği olmuştu.

"Onu görmeyeli çok değiştiği kesin. Ecdadını siktiklerim zavallı kızı ne hâle koymuşlar!"

Ona bunu yapmış iğrenç insanlardan intikam almak istiyordu.

"Abisini, tek değer verdiği şeyi kaybetti. Yanlış insanlar tanıdı... Ona her ne kadar böyle tarikatların insan zihnini bulandığını anlatmaya çalışsam da bunu anlamadı ve-,"

Ömer onun tekrar lafını keserek "Onlardan biri oldu ve sen sevdiğin adamın geride bıraktığı tek şeye sahip çıkmak için aralarına sızan bir köstebek oldun."

"Bir daha lafımı kesersen seni boğazlarım! Yapardı, deliydi ne yapsa yeriydi."

"Şimdi bırak beni ve prensesimizi kurtarmaya git." Dedi Burçigin.

"Ona prenses dediğini duysa kafana çantasını fırlatırdı." Diye karşılık verdi Ömer ve aynı anda "ÇÜNKÜ O APTAL PRENSESLERDEN NEFRET EDERDİ. "

Yaptıkları şey bencillik değildi, onlar yaşadıklarını hissedecek ve onu yaşatacaklardı.

"Bu kadar çene çalmak yeter! Sevgili nişanlımı kurtarmaya gidiyoruz!"

Toprak savcı boynunda bir zincirin içine geçirdiği nişan yüzüğünü çıkarıp tekrar kendi parmağına taktı ve operasyonu başlattı...

 

&

 

EVETTT öncelikle bölüm hakkındaki görüşleriniz benim için önemli ve her şeyi sorabileceğinizi unutmayın

Söylemek istediğim bazı şeyler var ve eminim bu kitap bir kitleye hitap ettiği sırada kimsenin aklında bir soru işareti kalmasını istemiyorum (buradan kendime söZ!) bbdfvıuhqethgb3refcy8rhn4n

 

Bu kitap ve kurgu tamı tamına dört yıl önce bir düğünde aklıma gelmişti... ever evet böylesine bir kurgu...

 

Bu kitabı daha önce birçok kez yayınlayıp yayından kaldırdığım zaman oldu, kendimi yetersiz gördüğüm için felan filan...

 

Ancak şimdi kendime söz henüz sekiz yaşındaki hivinin hayalini gerçekleştir ve bu kitabı elle tutulur kapaklı bir şekilde çıkar...

 

 

Loading...
0%