Yeni Üyelik
1.
Bölüm

《GİRİŞ》

@hy.dyr

~GİRİŞ~

 

 

 

Tek bir mezarın yanında, belki de binlerce kişi...

Hepsinde aynı duygu.

Acı, üzüntü ve pişmanlık...

Haber kanallarının tek odağı şu an bu cenaze idi. Bu mezarın altında yatan kim miydi?

Aslıhan Güner...

Belki de ülkenin kaderini bir çok yönden değiştirmeye devam edecek savcıydı.

Kokusuzdu Aslıhan. Hiçbirşeyden korkmazdı. Özellikle, bu vatanı çökertmeye çalışan pisliklerden.

Sayısız tehtid mesajı, çatışma, ölümler...

Hiçbiri Aslıhan'ı durdurmaya yetmedi. Korkmadı, devam etti.

Onun için bu zamana kadar önemli olan tek şey vatanıydı. Uykusuz kaldığı gecelerden tutun, birçok başarıya kadar hepsi, bu vatan içindi. Kırmızı albayrak içindi.

Nazikti de o. Yardıma muhtaç kişiye bir kere bile sırtını dönmemişti. Asla kadın cinayetlerine tahammülü yoktu Aslıhan'ın.

Bir davayı bile bıraktığı görülmemiştir. Ne kadar zor ve tehlikeli olsada. 22 yıl boyunca bu vatana sayısız yardımı dokunmuş bir kadının, şu an başında hüngür hüngür ağlayan insanlar vardı.

Muhabirler ve sayısız kamera şu an mezarı çevrelemiş durumdaydı. Ve çektikleri tek şey, Aslıhan Güner'in eşi ve tek kızıydı.

Yarbay Oğuzhan Güner ve tek kızları Nehir Güner...

Mezarın başında, güçlü durmaya çalışan bir asker.

Mezarın başında annesiz ne yapacağını düşünen hukuk öğrencisi.

Ve çevrelerinde sayısız ağlama sesleri.

Haber kanallarının başlıklarında yazan tek cümle;

" Cumhuriyet savcısı Aslıhan Güner'in şüpheli ölümü..."

 

 

6 Yıl Sonra:

 

 

Adliye koridorunda topuklu ayakkabılarımın sesini umursamadan hızlı adımlarla odama doğru adımladım. Uzun koridordan geçerken orada bulunan kişilerin bana dönen bakışlarını umursamadan devam ettim. Odamın kapısının önüne gelince kalemimin sesini duydum.

 

(Katip diğer adı ile zabıt katibi, mahkemelerde gerçekleşen davalarda, idari duruşmalarda ve diğer resmi kurumlarda yürütülen yasal işlemlerde kayda geçirilmesi gereken ifadelerin birebir transkriptini kaleme alır. )

 

"Günaydın savcım." Barış'a kısaca baş selamı verdikten sonra odama girdim. İlk işim üzerimde bulunan kabanı asmak ve daha sonra ise masamın başındaki sandalyeme oturmak oldu.

Yeni bir dava beni bekliyordu. Başımı masamın başına indirince yeni davam için hazır bulunan dosyayı gördüm. Hızla elime alıp incelemeye başladım. Dosyanın ilk kısmında zorla evlilik yazısını görünce kaşlarımı çattım. Alışık olmadığım bir dava değildi ama gördükçe tepem atıyordu artık. Yanımda bulunan adliye telefonundan kısaca bir kahve istedikten sonra yeni davama gömüldüm.

 

Yaklaşık iki saat geçmişti ve ben hiç ara vermeden çalışmayı sürdürmüştüm. Sandalyeme sırtımı tamamen yasladıktan sonra başımı geriye atarak derin bir nefes aldım. Tam o sırada kapım çalındı. Anında dik bir duruş alarak 'gel' komutu verdim. Kapının arkasındaki kişi yavaşça kapıyı açtı. Gelen Barış'tı.

"Savcım." Dedi ciddiyetle. "Çevre yolunun sınırında bir kaza olmuş. Bakmanız gerek." Hızla ayaklandım.

"Geliyorum hemen." Hızla askıda bulunan kabanımı ve çantamı elime alarak koşar adım adliyenin koridorunda ilerlemeye başladım. Dışarıya çıktığımız an arabamın yanına gittim ve içine binerek bana söylenen yere sürmeye başladım.

 

Yolda ilerlerken elim otomatik olarak radyoya gitti. Çalan şarkıyı beklemeye başladım. Duyduğum melodi ile kalbim tekledi.

 

Üsküdara gideriken aldı da bir yağmur,

Üsküdara gideriken aldı da bir yağmur.

Katibim setresi uzun eteği çamur,

Katibimin setresi uzun eteği çamur.

Katip uykudan uyanmış gözleri mahmur,

Katip uykudan uyanmış gözleri mahmur.

 

(Şarkı ismi: Üsküdara giderken)

 

"Bu şarkı," dedim fısıltıyla. Bu şarkı annemin en sevdiği şarkıyıdı. Ne yapsa her zaman bu şarkıyı dinlerdi. Bazen ise evin içinde bağıra bağıra söylerdi. Elim hızla kapama düğmesine gitti. Camı hafifçe araladım temiz havanın içeriye girmesi için.

Dakikalar sonra gelmem gereken yere varınca arabamı sağa çektim ve indim. Seri adımlarla sarı bantlarla kazanın etrafı çevrilen yere vardım.

Genç bir polis memuru beni durdurdu.

"Hanımefendi bu bölgeye giremezsiniz. Lütfen kenara çekilin." Hiç vakit kaybetmeden cebimden çıkardığım savcı kimliğimi çıkarıp polis memurunun görebileceği hizaya getirdim.

"Cumhuriyet savcısı Nehir Güner." Dedim otoriter bir sesle. Polis memuru gördüğü kimlik ile birlikte hızla sarı şeridi geçmem için kaldırdı. Banttan geçerek olay yerine gitmeye başladım. Arkamda bulunan polis memurunun söylediği tek şey ise,

"Özür dilerim sayın savcım." Oldu.

Olay yerine geldiğimde daha önce birçok dava da karşılaştığım komiseri gördüm.

Onun yanına seri adımlarla varınca gözgöze geldik. Hafif tebessüm ederek bana döndü.

"Hoşgeldiniz sayın savcım." Komiserin söylediği şeyi es geçerek ciddi bir tonda,

"Dağıt şu kalabalığı. Televizyon programı mı çekiyoruz burada!" Dedim ciddiyetle.

Komiser hızla başını salladı ve dediğimi yapmak için kalabalığın yanına gitti. Ben ise karşımda bulunan devrilmiş iki tane otobüsün yanına gittim.

Sağlık ekipleri ve olay yeri inceleme ekipleride işlerini yapıyorlardı. O sırada yanıma gelen komiser ile bakışlarımı ona çevirmeden konuştum.

"Kaza nasıl olmuş?" Dedim.

"Akif Çağatay, husumeti olan diğer şoför Erol Köse'yi öldürmek için çarpmış. Erol Köse'nin aracının içinde bulunan diğer yolcular ufak sıyrıklar aldı. Ama şoför öldü. Akif Çağatay ise hastaneye kaldırıldı." Dedi kısaca açıklayarak.

 

"Anladım. Bu yola bakan bütün kamera kayıtları incelensin. Ne gibi bir husumetmiş öğrenelim. Erol Köse'nin yakınlarına da haber verin. Yakınlarda bir görgü tanığı da varsa ondan da bilgi alın. Akif Çağatay'ın durumu normale dönünce beni haberdar et."

 

"Tamamdır sayın savcım."

 

Komiser kısaca cevap verdikten sonra hızlı adımlarla aracıma doğru ilerledim. Ve adliyenin yolunu tuttum.

 

 

***

 

Masamın başında diğer davalarımla ilgilenirken yanımda bulunan telefonum çalmaya başladı. Üstünde yazan 'Serdar Komiser' yazısını görünce vakit kaybetmeden telefonu açıp kulağıma götürdüm.

 

"Alo."

"Alo savcım, kusura bakmayın rahatsız ediyorum. Otobüs davası için arıyorum. Kamera kayıtları incelendi ve yakında bulunan görgü tanıklarının ifadeleri alındı. Akif Çağatay ise, durumu iyi savcım. Akif Bey'in ifadesini almak için sizi bekliyoruz."

 

"Hemen geliyorum." Telefonu kapatıp kolumda olan tokamla siyah saçlarımı gelişi güzel topladıktan sonra hızla sandaylemin arkasındaki kabanımı ve telefonumu alarak hızla çıkıp arabama ilerledim.

 

 

Arabamı emniyet müdürlüğünün önüne park edip arabadan indim. Seri adımlarla müdürlüğün kapısının önüne gelince savcı kimliğimi çıkarıp görevli polise uzattım.

 

"Buyrun savcı hanım." Polis memuruna teşekkür ettikten sonra içeri girip Serdar Komiserin odasına adımladım. Birçok polis memurunun bakışları beni bulsada dikkatimi dağıtmadan ilerledim ve komiserin odasının önüne gelip kapıyı çaldım. Gerekli komut gelince içeri girdim. Komiser beni görünce hızla ayağa kalktı.

 

"Hoşgeldiniz savcım, buyrun." Dedi eliyle tekli koltuğu gösterirken. Gösterdiği tekli koltuğa oturdum.

 

"Bir şey içer miydiniz savcım?" Başımı salladım hayır manasında.

"Gerek yok. Hemen davaya geçelim." Serdar Komiser başını sallayarak elinde bulunan laptop'u önüme gelerek koydu. Daha sonrasında masanın üzerinde bulunan flaş belleği alarak laptop'a taktı. Birkaç ayarlamalar sonrasında görüntüyü oynattı.

 

Önce bir otobüs görüş açısına girdi, daha sonrasında diğer otobüs. Akif Çağatay'ın sürdüğü araç ise kasıtlı bir şekilde kazaya sebep olmak için çarptığı açıktı. İkiside birlikte çarpışınca videoyu burada durdurdu komiser.

 

"Böyle savcım." Dedi bana bakarak. Ben ise dondurduğu videoya bakıyordum.

"Flaş belleği bana ver." Dedim elimi açarak. Serdar Komiser lafımı ikiletmeden avucumun içine bıraktı flaş belleği.

"Akif Çağatay'ın durumu iyi mi?" Bakışlarımı komisere çevirerek ona bakmaya başladım. Umarım iyidir dedim içimden. Çünkü bu dava burada bitemezdi.

 

"İyi savcım. İsterseniz gidelim?" Hızla başımı sallayarak ayağa kalktım.

"İfade alacak memur arkadaşlarıda al yanına." Hafifçe yana dönerek kapıya ilerlediğim sırada telefonumun melodisi kulaklarıma doldu. Seri bir hamle ile kabanımın cebinden telefonumu çıkardım ve arayan kişiye baktım.

 

'Kutupp Ayımmm 🐻‍❄️🐻‍❄️🐻‍❄️' ekranda bu ismi görmem ile hızla cevapladım.

" Alo." Dedim ciddi bir tonda.

"Naber aşk kadın?" Dedi son harfi uzatarak. Bu kişi kim miydi?

Orta okuldan beri, iyimi kötümü, sevincimi üzüntümü paylaştığım, arkadaştan öte bir dost, kardeş olan ve benim tek ailem olan kız...

Nermin Duman... belki de onca yanlışıma rağmen onca kalp kırıklığına rağmen verdiğim onca yanlış karara rağmen beni bırakmayan tek insandı.

Yüzümde hafif bir tebebbüsüm oluştu fakat hemen yerine ciddi bir ton aldı.

"Çalışıyorum şu an. Akşama doğru seni ararım." Benim cevabımı duyunca homurdandığını işittim.

"Peki, o halde seni bir seferlik azaat ettim. Ama bekliyorum bak!" Dedi yalancı bir sitemle. O görmese bile başımı salladım.

"Tamam ararım."

"Tamam" dedi bir kez daha son harfi uzatarak ve telefonu kapattı. Çok neşeli bir kadındı. Benim aksime...

 

Bu zamana kadar Komiserin arkamda olduğunu unutmuştum. Boğazımı temizleyerek ona döndüm.

"Vakit kaybetmeden gidelim." Dedim kendimden ödün vermeyerek. Ve odadan çıktım. Serdar Komiser yanına birkaç memur alacağını söyleyerek yanımdan ayrılmıştı. Ben ise onları beklemek için dışarı çıktım. Rüzgarın yavaş yavaş esmesi beni iyice mayıştırıyordu. Çok yorulmuştum. Bu gün tahminimden daha fazla çalışmıştım. Ama sızlamaya hakkım yoktu. Söz verdim. Ve bu sözden dönemem. Tek elimle şakaklarımı ovmaya başladım.

"Hayır!" Dedim dişlerimin arasından. Yine aklıma gelmezdi. Başımın ağrısı gittikçe artarken derince burnumdan nefes aldım. O sırada gelen Serdar Komiser ile bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Kusura bakmayın savcım çok beklettik mi?" Başımın ağrısından dolayı yalnızca gözlerimle cevap verdim. Komiser ise çok üstelemedi ve iki polis memuruyla birlikte polis aracına bindi. Bende kendi aracıma bindim ve Akif beyin kaldığı hastaneye sürdüm.

 

 

***

 

"Cevap ver!" Serdar Komiserin sert sesi bütün odayı doldurdu. Geleli belki de yaklaşık bir saat oluyordu fakat karşımızda ki adam tek kelime dahi etmiyordu. Bakışları hem ürkek hem de kararlıydı. Ne dedilerse asla konuşmamış hatta yüzümüze bakmamıştı bile.

"Akif Bey." Dedim otoriter bir sesle. Elimde bulunan dosyanın içerisinde ki fotoğrafları alıp yanına ilerledim. Kolu ve başı sargılı, tek gözü morarmış adama baktım. Ardından Erol Köse'nin fotoğrafını gösterdim.

 

"Bu fotoğraftaki kişiyi elbette tanıyorsunuz değil mi?" Dedim sakince ve ardından devam ettim.

"Erol Köse. Bu adamı öldürmenizdeki amaç neydi?" Dedim gözlerinin içine bakarak. Akif beyin bakışları fotoğraftaki kişi ile çakışınca anında burnundan solumaya başladı. Ben ise karşımdaki adamın bu hareketiyle kaşlarımı çattım.

"Bu fotoğraftaki kişi sizi çok mu kızdırıyor? Size ne yapmış olabilir ki?" Dedim sakince. Akif bey önce yüzüme ardından yeniden fotoğrafa çevirdi bakışlarını.

"Adi!" Dedi yalnızca.

"Adi herif!"

Ben ise onun gözlerine bakmayı sürdürdüm.

"Size ihanet etti." Dedim blöf yaparak. Şu an Akif Bey'in söylediği cümlelerinden yola çıkıyordum. Ayrıca buraya gelmeden önce sicilini detaylıca inceledim. Birçok suç kaydı vardı. Gasp, adam yaralama, hırsızlık... temiz bir adam değildi kendisi ve daha fazla olmasından şüpheleniyordum.

 

Akif bey hızla bakışlarını kaçırdı. Yakaladım.

"Anlıyorum." Dedim başımı sallayarak. "Silah satışını durdurdu." Belki de çok büyük bir kumar oynuyordum.

"Yazık." Dedim sakince. "O adam öldü ama sizin için hiç iyi şeyler olmayacak. Kime çalıştığınızı öğrenmemiz de iyi oldu." Son sözlerimi söyleyerek ayağa kalktım. Akif bey ise ağzından küfür gevelemeye başladı. Ben ise memur arkadaşlara döndüm.

"Beyfendiyi kelepçeleyin. Taburcu olduğu zaman da nezarethanede ağırlayalım. Tabi kendisi hâlâ birşey açıklamak istemiyorsa." Yanımda bulunan çantamı elime aldım ve elimde bulunan dosyayı kıvırarak kapıya döndüm.

 

"Sen bittin savcı!" Diye gürledi Akif Bey. O sırada hızla bakışlarımı ona çevirdim.

"Seni öldürecekler! Ve bende buradan tıpış tıpış çıkacağım."

Sakince ona bakmayı sürdürdüm.

"Kim," dedim sesimden ödün vermeyerek. "Beni öldürmeye cesaret edecek?" Bu adamın, kesinlikle büyük bağlantıları vardı. Beni öldüreceğini söylüyordu. Bir savcıyı hemde...

Başımı dik tutup cevabını beklemeye başladım.

O sırada burnundan güldü Akif bey. "Siz çok iyi tanıyorsunuz nasıl olsa." Dedi yüzüme pis pis sırıtarak bakarken.

 

"PKK'ya çalıştığınızı kabul ediyorsunuz o halde." Başını eğip bana baktı.

"Bilmem ki," dedi iğreti bir tonda. "Onu da siz bulun." Tek kaşımı havaya kaldırdım. Bu kadar rahat olmasının sebebi neydi? Ya gerçekten arkasında güçlü birirleri vardı yada bizi oyalamak için yapıyordu. Ama sorun yok, ben bunu gün yüzüne çıkarmadan asla bırakmayacağım.

 

"Şu adamı kelepçeleyin." Dedim otoriter bir sesle. "Başına da iki polis dik bunun." Bakışlarımı komisere çevirdim. Serdar Komiser hemen başını salladı. Ben ise çıkışa doğru ilerledim.

"Göreceksin savcı!" Dediğini işittim Akif'in kapıdan çıkmadan önce. Ben ise ona doğru dönerek sırıttım. Daha sonrasında kapıyı açarak dışarı çıktım. Sakin adımlarla arabama ilerledim. Kapısını açarak içeri girdiğimde ise telefonumu çıkararak saat'e baktım. 2.15. Bu mesele için başsavcısı aramam gerekiyordu fakat saat çok geçti. O yüzden eve gidecek ve Akif denen adamın soruşturmasına iyice bakıp PKK ile olan ilişkisini olabildiğince telkin edecektim. Anahtarı kontağa takarak arabayı çalıştırdım ve eve sürmeye başladım.

 

 

***

 

Sabaha kadar çalışmamın sonucu olarak Akif Çağatay'ın PKK ile bağlantısını doğruladım. Sayısız telefon görüşmesi, geçmiş incelemesi, yıllar önceki kayıtlar, husumetlilerle iletişime geçilme...

Ve sonuç işte elimde tuttuğum bu dosyaydı. Heyecanla ve zaferle gülümsedim. Bir davayı daha çözmüş olmanın gurur'u ile hızla dış kapıya adımladım. Bu davayı başsavcım'a iletecektim ve hangi terör üyeleri ile bağlantıda olduğunu anlayacaktım. Bu işin derinine inecektim. Gerekirse ölümüne.

Bej rengi trenç kotumu giyerek dışarıya çıktım. Bir yandan yürüyor bir yandan elimde tuttuğum dava dosyama bakıyordum. Saniyeler sonra arabama varıp içine binince adliyenin yolunu tuttum.

 

 

Arabada sakin bir yolculuk yaparken çalan telefonumla bakışlarımı yan koltuğa çevirdim. Bir yandan direksiyon hakimiyetini sağlarken diğer yandan ise telefonumu elime alıp arayan kişiye baktım. Nermin'in aradığını görünce bekletmeden aramayı cevapladım.

 

"Efendim." Dedim merakla.

"Alo," dedi Nermin son harfi uzatarak. "Nehir napıyorsun bacım? Müsaitsin değil mi?"

Gerçekten sesini duymak beni rahatlamıştı. O görmese bile başımı salladım.

"Araba kullanıyorum ama çok vaktim yok adliyeye geçiyorum. Söyle." Dedim.

"Çok tutmayacağımı zaten bir ifade alayım senden önce!" Dedi sinirle.

"Yine ne yaptım?" Dedim şaşkınlıkla ve korkuyla.

"Dün," dedi ciddi bir tonda. Ben ise bomba'nın nereye düşeceğini bekliyordum. "Neden beni aramadın?" Dedi sorgular biçimde. Hızla kaşlarım havalandı. O kadar çok dava ile meşguldüm ki tamamen onu arayacağımı unutmuştum.

Boğazımı temizleyerek. "Şöyle ki," Diyerek söze başladım.

"Iıı, dün eve geç geldim ve seni rahatsız etmek istemedim." Dedim çekinerek.

"Allah Allah, ilginç. Beni sabah markete gideceğimi haber vermek için sabahın 6'sında arıyordun ama neyse!" Dedi bir kez daha son harfi uzatarak.

"Tamam o zaman ben seni tutmayayım. Hemen bir spoi vereyim sana." Dedi heyecanla. Ben ise kaşlarımı çatıp ne söyleyeceğini beklemeye başladım.

"Emir ile barıştık." Dedi. Ben ise gözlerimi devirdim.

"Ne ara küstünüz de barıştınız?" Dedim sitemle.

"Ee," dedi öç alan bir sesle. "Sen beni dün aramadın ya, o yüzden sizi biraz bekleyeceğim Nehir hanım. Kusura bakmayın. İyi görevler savcım." Dedi gülerek ve telefonu ben birşey söyleyemeden kapattı. Derin bir nefes vererek telefonu yan koltuğa koydum. Emir ile neden barıştılar ki? Nermin o kadar aşık ki belki de Emir onu yüz defa aldattı ama her seferinde yine ve yine Nermin onu affetti. Kaç kere söylememe rağmen bana inanmadı.

 

Sıkıntılı bir nefes vererek yola odaklandım. Dakikalar sonra adliyenin önüne gelince arabamı park edip adliyenin içine girdim. Elimde tuttuğum dosyayı büyük bir heves ve güvenle tutarak başsavcımın odasının önüne vardım. Saçlarımı elimle gelişi güzel bir şekilde düzelttikten ve boğazımı temizledikten sonra kapıyı çaldım. İçerideki komutu beklerken saniyeleri saymaya başlamıştım. Başsavcımın içeri gelmem için verdiği komutu duyar duymaz içeri girerek selam verdi.

 

"Günaydın Başsavcım." Dedim hemen karşısına geçerek.

"Günaydın Nehir savcım. Bir sıkıntı mı var?" Dedi başsavcım kafasını dosyalardan kaldırarak. Ben ise elimdeki dosyayı kendisine uzattım. "Bunun için rahatsız etmiştim sizi." Dedim ciddiyetle. Başsavcım elimdeki dosyayı sakin bir şekilde alarak masasında duran gözlüğü taktı ve dikkatlice dosyanın kapağını açıp okumaya başladı. Ben ise ellerimi birbirine kenetleyerek beklemeye başladım. Bakışlarımı başsavcımın yüzüne çevirince kaşlarının derinden çatıldiğını gördüm. O da bunu beklemiyordu. Tahmin edilmesi zor fakat imkansız olmayan bir durumdu bu. Akif Çağatay'ın durumu aynen böyle bir şeydi.

 

Saniyeler sonra başsavcım, elindeki dosyayı bir hışımla kapattı ve kenara koydu.

"Çıkabilirsin." Diyen sesini işittim. Kaşlarım saniyesinde havalanırken anlamaz gözlerle karşımdaki adama bakıyordum.

"Ne, yani anlamadım başsavcım." Dedim hızla. Böyle olamazdı değil mi? Bunu yapamazdı.

"Ne duyduysanız o Nehir Savcım. Lütfen, çıkabilirsiniz." Dedi yüzüme bile bakmadan.

Sinirlerimin gerildiğini hissedince sakin olmak adına derince bir nefes aldım.

 

"Bu dava burada bitemez başsavcım. Lütfen. Tekrar bakın rica ediyorum, bu vatan düşmanını serbest bırakamayız!" Dedim sakinliğimi korumaya çalışarak. Başsavcım yüzüme bakmadan birkez daha konuştu fakat bu sefer ses tonu itirazı kabul etmiyor gibiydi.

 

"Dışarı çıkın dedim! Bu son uyarım savcım yoksa gerekeni yaparım!" Hiddetle konuştum.

"Yapın o halde! Ben bu davanın peşini bırakmayacağım!" Dedim ve hiç beklemeden dışarı çıktım. O sırada arkamdan başsavcımın sesini işittim.

"Hadsiz! Sen göreceksin, ne hakla bana karşı gelirsin!"

Ben ise hiç beklemeden odama adımladım. O sırada yanıma gelen Barış ile bakışlarımı ona çevirdim sinirle.

 

"Savcım," dedi güler bir yüzle fakat benim yüz ifademi görünce geriledi. "İyi misiniz?" Ne halde olduğumu veya nasıl bir yüz ifadesindeydim bilmiyordum ama şuan tek önemsediğim o davaydı. Nasıl böyle bir şey yapardı. O adam vatan hainiydi. Başsavcı nasıl böyle birşey yapabilir aklım almıyordu. Ne olabilir? Bağlantısı olabilirdi. Emir gelmiş olabilirdi. Yada bir tanıdığı olabilirdi. Ne saçmalıyorum ki!

 

Burak'ın yanından seri bir şekilde ayrılırken odama girip kapıyı bir hışımla kapattım. Dudaklarımı dişlerken odanın içinde volta atıyordum bile. Hırsımdan şuan hüngür hüngür ağlayabilirdim. Ne yapacağım. Bırakmayacaktım ki. Ne olursa olsun ama yoluma taş koyacaktır eminim. Benim her davama yardım eden savcım, şuan ülke meselesi olan davaya bakmayıp beni odasından kovmuştu.

 

Hırsla kahkaha attım. O anda kapı çalındı.

"NE VAR!" dedim sinirle. İçeriye Burak'ın girmesi ile ona baktım.

"Savcım, özür dilerim ama başsavcıdan gelen bir belge var. Bakmanız gerek." Dedi tedirginlikle. İçime bir umut duygusu yerleşirken hızla Burak'ın elinde bulunan belgeyi aldım. Biliyordum. Bu dava burada kapanmayacaktı. Yüzümde küçük bir sırıtışla belgede yazanları okumaya başladıkça dudağımda ki gülümseme an ve an kaybolmaya başlamıştı. Gözlerim, fal taşı gibi açılırken başsavcıdan yediğim ikinci tokatla yıkılmamaya çalışıyordum. Gözlerim sinirle dolmaya başladıkça elimde tuttuğum belgeyi buruşturup yırtmamak için bütün irademi kullanıyordum belki de.

 

"Hayır..." Dedim fısıltıyla. "Olamaz. Böyle bir şey mümkün olamaz." Hayatımın en acı yıllarını yaşadığım şehre, zorunlu olarak gitmek zorunda kalmıştım. Belgede yazan tek isme baktım sadece.

 

Nehir Güner

'Yeni görev yeri; Şırnak...'

 

 

- Öncelikle herkese merhaba...

- Asker, savcı kurgusu yazdığım ilk hikayem...

- Ve umarım sevmişsinizdir.

- Şunları belirtmek istiyorum; öncelikle savcı mesleğiyle bildiğim bilgiler sınırlı ve bu yüzden bazı hatalarım olmuş olabilir. Lütfen bu hataları mazur görün...

- Yazım ve noktalama da hatalarım olmuş olabilir. Bunlarıda mazur görmüş olursanız çok sevinirim.

- O haldeeee, birdahaki bölümde görüşmek üzere...

 

♡♡♡

Loading...
0%