Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.Bölüm

@ineffable3107

Doruk normal odaya alındıktan sonra herkes içeri girdiğinde ben köşede onları izlemiştim. Babaannesi ve halası da buradaydı. Yüzüme bakmamışlardı bile. Bu durumu çok takmamıştım.

Herkes bakıp çıktığında Oğuz ve ben kalmıştık. "Ben sizi yalnız bırakayım." diyip o da çıktığında yalnız kalmıştık. Doruk bile bakmıyordu bana. Yanına gidip oturdum. "Niye burdasın?" diye sordu. Hala bakmıyordu.

"Bana bakmayacak mısın?" diye sordum. Bakmadı. "Ne istiyorsun, Maral?" diyip bana döndü. "İstediğini yaptım. Boşanırsın en kısa zamanda benden." dediğinde gözlerim dolmuştu bile.

"Deme öyle." diyip yutkundum. "Gerçek değil o kağıt." dediğimde sinirden güldüğü belliydi. Canı yanmıştı. "İyi misin?" diye telaşla sordum.

Acısını görsem de "İyiyim." dedi. "Gerçek olmadığını biliyorum. Salak bir adam değilim." dediğinde mal mal ona baktım.

"Nasıl?" dedim safça. "Shop yeteneklerini iyi geliştirmelisin." dediğinde ağlarken güldüm. İnanmamıştı bana. "Sadece neden yaptığını anlamadım. Benden boşanmak mı istedin gerçekten?" dedi. "Bu kadar mı sevemedin beni?" dediğinde hızla kafamı salladım.

"Hayır. Sadece tepkini görmek istedim. Belki görünce tekrar yanıma gelirsin diye. Biliyorum çok salakçaydı ama." dediğimde beni dinledi sadece. "1 hafta boyunca kapına geldim Maral. Yapmadığım şey yüzünden bile beni affet diye çabaladım. Sonra bi bakıyorum evdesin. Sevinemeden boşanma kağıdını görüyorum." dediğinde bir şey diyemedim.

"Özür dilerim." dedim. "Çok istiyorsan hastahaneden çıkınca açarsın gerçeğini." diyip nefes aldı. "Şimdi uyumak istiyorum." dedi.

"Çıkayım mı?" diye sordum. Çıkmak istemiyordum ki. "Sen bilirsin." dediğinde sanki gitmemi istemiyor gibiydi. Soğuk yaptığı belliydi. Kırgın olabilirdi ama böyle davranmasına dayanamazdım.

"Doruk." dedim. Cevap gelmedi. "Bana böyle davranma. O adama bile dayandım." dediğimde gözlerini açtı. "Ama sana dayanamam." dedim.

"En azından hastaneden çıkana kadar böyle yapma. Sonra zaten annenlere geçecekmişiz." dediğimde bana bakıyordu. "Sen bakmayacak mısın bana?" dediğinde afalladım.

"Anlamadım?" dedim. "Boşanana kadar bana bakmalısın." dediğinde güldüm. "Gel yanıma." diyip kaydığında "Canın yanar." dedim.

"Yanarsa benimki yanar. Can benim." dedi. Yavaşça onun yanına yattığımda hiçbir yerine dokunmamaya çalışıyordum ne kadar zor olsa da.

"Çok korktum sana bir şey olacak diye." dedim. Eliyle saçlarımı sevdiğinde ona baktım. "Sabaha kadar beni mi bekledin sen?" dediğinde kafamı salladım. "Ben seni hep beklerim." dediğimde alnımı öptü.

                                        ***

Üç günün sonunda hastaneden çıktığımızda Doruk'un aile evine geçmiştik. Ev biraz kalabalık olsa da odası olduğu için rahatlayabilirdim. Düzgünce yatağına yattıktan sonra herkes çıkmıştı. Daha iyi görünüyordu. Yanına oturdum. "İyi misin? Acıyor mu bir yerin?" diye sordum. "Hayır." demişti sadece.

Konuşsak da soğuk oluyordu hep. Bana kırgın olduğu belliydi. "Peki." dedim. "İstediğin bir şey var mı?" diye sordum. "Var." dediğinde ona baktım.

"Ne istiyorsun? Yiyecek falan mı? Aç mısın?" diye sorularımı sıralarken güldüğünde ona bakıyordum. Neden güldüğünü anlamamıştım. "Sen." dediğinde suratına saf saf baktım. "Ne ben?" diye sordum.

"Seni istiyorum işte." dediğinde jetonum anca düşmüştü. "Affettin mi beni?" diye sordum. Sesli bir nefes verdiğinde beni kendine çekti. "Evet." dedi. "Ve şimdi istiyorum seni." dediğinde ona baktım.

"Ben zaten seninim ya?" dediğimde güldü. "Onu herkes biliyor. Ben sendeki anlamıyla istiyorum." dediğinde niyetini anlamıştım.

Kızgınca ona baktım. "Terbiyesiz misin sen? Hem de aile evinde." bakıp cıkladım. "Çok terbiyesizim karıcığım. Terbiyemi versene." diyip beni öpmeye başladığında ne olduğunu anlamıyordum bile. Geri çekildiğimizde konuştum. "Kaza yan etki yaptı sanırım." dedim gülerek.

"Karımı istemek yan etki mi oluyormuş?" diye sordu. "Yaraların var şu an. İyileş önce." dedim gayet normal bir sesle. Oflamıştı. "Oyuncağı elinden alınmış çocuk gibisin." dedim.

"Yaralıyım ben." dediğinde güldüm. "Neren acıyor?" diye sordum. Düşünür gibi yapıyordu. "Her yerim acıyor, Maral." dedi yapmacık bir üzgünlükle. "İyileşeceksin kocam." dediğimde gülümsemişti.

"Şimdi sen dinlen. Ben aşağıya inmeliyim." dediğimde bana baktı. "İnmesene ya. Kocan yaralı burada. Tek mi kalacağım ben?" dediğinde gülmemi bastırdım. "Babaannen beni sevmedi galiba. Halanı bilmiyorum da. Bana hiç iyi bakmıyor." dedim.

"Babaannemle yaşadığını bilmiyordum." dedi. "Ama napabilirim? Kime anlatayım bunu? Yoldan geçen adama mı?" dediğimde sinirlendi. "Bana bak kadın!" dediğinde gülümseyerek ona baktım.

"Bakıyorum." dedim.

''Sen benim yanımda olduğun sürece sana kimse yaklaşamaz, dokunamaz.'' dediğinde yutkundum. ''Neden?'' dedim imayla. Beni daha çok kendine çekip saçlarımı geriye attı. Nefesimi tuttum. ''Denesinler de görelim!'' dedi tok bir sesle. ''Yaklaştırmam, dokundurtmam.'' dedi kendinden emin bir sesle. Bir şey dememe fırsat vermeden dudaklarıma kapanmıştı.

Bu da iyi alıştı beni öpmelere. Ondan uzaklaştığımda nefesim tükenmişti. "Aşağı inmem lazım." dedim. Babaannesi beni kesecekti. Kafasını geriye atıp tişörtünü çıkardı. Bu adam ne ara spor yapıyordu da bu kadar kası vardı diye sorguluyordum.

"Beğendiysen aşağı inmeyebilirsin karıcığım." dediğinde hızla yataktan kalktım. "Kasların erimiş onlara bakıyordum. Elden ayaktan düşmüşsün iyice." dediğimde kahkaha attı. Saçlarımı savurarak yürüdüğümde arkamdan konuştu. "Bu yataktan kalktığımda göreceksin sen elden ayaktan düşmeyi." dediğinde çoktan kendimi odadan dışarı atmıştım.

Aşağı inmeme kalmadan babaannesi seslenince derin bir nefes aldım. Güler yüzle salona girdiğimde Didem'in yanına oturdum. Halası bana bakıp "Gelin hanım bize bir çay getir bakalım." dediğinde ben bir şey demeden Didem atlamıştı. "Hala bu evde bunun için çalışanlar var onlardan istesene." dediğinde babaannesi öldürücü bakışlarını üstümüze tuttu. "Didem sen karışma." demişti.

"Tabii efendim." diyip kalkıp mutfağa yöneldim. Hayatımda hiç çay koymamıştım ki ben. Mutfaktaki ablalar hemen "Maral hanım bir şey mi istediniz?" diye sorunca onlara gülümsedim. "İçeriden çay istiyorlar da bana yerlerini gösterebilir misiniz?" diye nazikçe sordum.

"Siz geçin biz getiririz." dediğinde hızla kafamı salladım. "Nermin Hanım benden istiyor." dediğimde çoktan dolaptan çıkarmıştı. "Bu kadın hep böyle midir?" diye diğerlerine sordum. Başta bir şey demeselerde açılmışlardı. "Nermin hanım çok katıdır. Buraya geldiğinde Elçin ablanın bile sözü az geçiyor." dediğinde kafamı salladım. Elçin anneye abla deselerde geri ona hanım deniyordu bu evde. İçeriden "Gelin hanım çaylar nerede kaldı?" diye bir ses geldiğinde ofladım. "Ben en iyisi içeri geçeyim." dediğimde gülümsediler. Elimdeki tepsiyi aldım.

Hayatımda yapmadığım şeyleri bu evde yapıyordum. Normal bir dille istense zaten yapardım ama bunlar çok değişikti. Salona girdiğimde Elçin anne de gelmişti. "Kızım neden sen getiriyorsun çayları?" diye şaşkınlıkla sorduğunda bir şey diyemedim. Halasına doğru yürüyüp tepsiyi eğdim. Burun kıvırarak "Tepside soğudu çaylar." diye homurdandı. Babaannesine uzattığımda bir şey söylemeden almıştı.

"Şermin gelinim senin hizmetçin değil. Çok istiyorsan kalkıp alabilirsin." demişti Elçin anne. Tepsiyi mutfağa götürüp geri gelip oturdum. Halası Şermin bir şey demeden oturuyordu. Bir dahakine hizmetçi abla gelip aldığında rahatlamıştım. Bu sefer babaannesi ısrarla benden istediğinde tekrar yerimden kalkıp gittim.

Tek bardak taşıdığım için elim titriyordu biraz. Alışkın değildim bunlara. Babaannesine uzattığım sıra halası bilerek koluma çarptığında tüm çay elime dökülmüştü. "Ah!" diye bir ses çıkardığımda canımın yandığını hissettim. Elçin anne ve Didem hemen yanıma geldiğinde "Kızım iyi misin?" diye sormuştu. Canımın yanmasına rağmen "İyiyim bir sorun yok." diyip salondan çıktım. Didem'in halasına bağırdığını duyduğumda odaya yöneldim. Elimin üstü çok yanmıştı.

Doruk'un uyuduğunu farkettiğimde ses yapmamaya çalışarak lavaboya ilerledim. Dolaptan yanık kremi alıp sürmeye çalıştığımda elimin sızlamasıyla ağlamaya başlamıştım.

Elim çok acıyor anne. Gelip acılarımı dindiremez misin?

Doruk kapıya tıklattığında onun kalktığını anladığımda kendime küfrettim. "Maral iyi misin? Neden ağlıyorsun?" diye sorduğunda acıdan kıvrandım. "Bir şey yok. Sen yatağına git." dediğimde sesimdeki acı bile belli oluyordu.

"Gelebilir miyim güzelim?" dediğinde bir şey diyemedim. Gözyaşlarımın içinden "Sana yatağına git dedim. Anlamıyor musun?" dedim. Dikişleri açılacaktı.

Kapı kilitli olduğu için giremiyordu. "Bak sinirlenmeye başlıyorum. Ya çık oradan ya da şu siktiğimin kapısını aç!" diye seslendiğinde elimi sarmaya çalışıyordum. Görmesini istemiyordum. Çok geçmeden kapının kilidini açıp içeri girecektim ki beni durdurdu. Yanan elimi tuttuğunu farketmemişti. Seslice acımı belli edercesine inledim.

Hızla elini çektiğinde kolumu tutmuştu. Elime bakıp sinirlenmişti. "Eline ne oldu senin?" dediğinde ağlamaya devam ediyordum. "Bir şey yok." dedim.

"Bir şey yok demeye devam edeceksen aşağı inip herkesten hesap soracağım bu elin için? Düzgünce anlat ne olduğunu." diye konuştuğunda siniri belliydi. "Yatağa girer misin? Dikişlerin acıyacak." dediğimde daha çok sinirlenmişti. "Şu halde beni düşünmeyi kes!" dediğinde beni yatağa yürüttü.

"Ver şu kremi." dedi. Bu ricadan çok emir gibiydi. Kremin soğukluğunu tekrar hissettiğimde acımdan ölecek gibiydim. "Çok mu acıyor?" dediğinde sadece kafamı salladım. Kaynar suydu sonuçta.

Yavaş ve dokunmayacak şekilde kremi sürüp sardığında görmediğim için mutluydum. Çoktan su toplamıştı. Sardığı yeri öptüğünde içim gitmişti. "Ağlama artık." dediğinde ağladığımın farkında bile değildim. "Ama çok acıyor." diye çocuk gibi sızlanıp tekrar ağladım. Özel günümdeydim sanırım.

"Şimdi bana kimin yaptığını söyle." dedi sakin bir sinirle. "Ben yanlışlıkla döktüm." dediğimde inanmamıştı. "Hayatım bu evde bu işi yapmak için olan insanlar var. Kendi isteğinle çay mı alırsın sen?" dediğinde bir şey diyemedim.

"Maral." diye dişlerini sıkarak konuştuğunda ona baktım. "Bir şey yok diyorum Doruk. Şimdi yat şu yatağa dikişlerin açılcak." dediğimde hiç oralı olmadı. Oflayıp aşağıda olanları anlattım.

Kalkmak için yeltendiğinde onu durdurdum. "Anlattığıma pişman ettirme beni. Bir şey yapmanı istemiyorum." dedim normal bir sesle. "Şimdi yat hadi lütfen." sesli bir nefes verdim. "Ben de yatarım seninle." dediğimde kafasını salladı. Düzgünce yattığında ben de ondan uzak bir şekilde yattım.

"Ne bu uzaklık?" diye sorguladığında ona baktım. "Rahat yat." dedim sadece. Sinirli bir şekilde nefes almıştı. "Yanıma gel." diyip kolunu kaldırdığında tereddüt etmiştim. Zorla kendine yaklaştırdığında sinirle konuştu. "Sana yanıma gel diyorsam yanıma gel tamam mı? Zorla bir şeyler yaptırma bana." dediğinde bir şey demedim. "Sinirlenme bu kadar. Canın acımasın diye uğraşıyorum. Verdiğin tepkilere bak." diye konuştum.

"Yanıma gel dedikçe uzaklaşıyorsun." dedi. "Bırak canımın yanmasını ben düşüneyim." dediğinde gözümden yaş akıp onun çıplak göğsüne düşmüştü. Çenemden tutup kendine bakmamı sağladı. "Niye ağlıyorsun hala?" dediğinde bir şey demedim. "Rimelin akmış." dediğinde hızla doğrulup gözlerimi silmeye çalıştım. "Akması imkansız bir kere. Servet harcadım onlara." dediğimde gülüyordu. Bilerek yapmıştı bunu. En iyi rimelimdi o. Laf getiremezdim.

"Yalan söyledin." diyip kızgınlıkla ona baktım. Gülmesi kesildiğinde bana baktı. "Akmamış merak etme. Hem sen ne ara yapıyorsun makyajını?" diye sorduğunda kendimi toparlayıp ona baktım. "Ben her zaman makyaj yapacak zaman bulurum." dedim. Rimelim olmadan kapıyı açmaya inmezdim hiçbir zaman. "Çok para ödüyorum onlara. Kullanmam lazım mecbur." dedim. "Fondöten kullanmıyorum ama diğerlerini es geçemem." dediğimde ne kadar makyaj malzemem olduğunu hesaplıyordum. "Kapatıcı, rimel, allık, highlighter, ruj, gloss.. Ohoo say say bitmez." dediğimde ben bile şaşkındım. Hepsinden çeşit çeşit vardı bile. "Nasıl yani yanakların kendiliğinden kırmızı olmuyor mu?" diye sorduğunda hayal kırıklığına uğramış gibiydi.

"Senin allığımın fiyatından haberin var mı acaba?" dediğimde anlamamıştı. "Allık ne?" diye saf saf sorduğunda güldüm. Beni sadece rimel sürerken yakaladığı için onu biliyordu tek. "Yanaklarımı kırmızı yapan şey." dedim.

"Yavrum ne gerek var onlara? Senin yüzün zaten çok güzel." dediğinde yavrum demesine mi düşeyim, çok güzel demesine mi düşeyim?

"Bir kere benim yüzüm bembeyaz. Mermerden farkım yok. Renk lazım hayatım." dediğimde "Ben sana bir şeyler söyleyince de kızarıyorsun." dediğinde yine kızarmıştım. "Bak böyle işte." dediğinde sinirle ona baktım.

"Bana bak! Yaralı demem vururum bir tarafına görürsün." dediğimde kahkaha attı. Çok güzel gülüyordu. "Ne tarafıma vurmak istersin?" dediğinde yüzüne bakakaldım. Ciddi söylememiştim ki.

"Pisleşme hemen." dedim. "Biz ne zaman kendi evimize gideceğiz ya?" diye söylendiğinde kıkırdadım. "Bir süre buradayız." dedim. Yalnız kalmak istemiyordum. Tekrardan koluna yattığımda tepkisini görmemiştim.

"Uyuyacak mıyız gerçekten?" diye sorduğunda cidden şaşkındım. "Uyumayıp ne yapacaktık, Doruk?" dediğimde yüzü düşmüştü. "Bilmem yani. Yapardık bir şeyler." dediğinde yaptığı imayla koluna vurdum.

"Acıdı yalnız." dediğinde mimiği bile oynamamıştı. "Aklın fikrin o işte ya." diye söylendiğimde "Hangi iş?" dediğinde gülmeden edemedim. "Yok sana bundan sonra. Susmayı öğrenmelisin önce." dedim kızarak.

"Susarsam yapacak mıyız?" dediğinde bu konuşmayı onun yapmasına ayrı gülüyordum. "Aşkım saçmalama artık." dedim. Bir anlığına ettiğim iltifat beni de şoka sokarken o da bir şey dememişti.

"Neyin?" dediğinde yanaklarım kızarmıştı bile. "Bir şey demedim." dedim sadece. "Duydum ben duyacağımı." dediğinde hızla kafamı kaldırdım. "Ne duymuşsun sen?" dedim. "Ayrıca istediğimi derim. Kocam değil misin?" diye söylendim. "Dersin tabi." dediğinde bir moda girdim.

"Tabi. Ne sandın yar-" demeye kalmadan hızla başımı eğdim. Benden çıkmamalıydı o cümle.

Sesli bir kahkaha patlattığında yüzüne bakmadım. "Sen nerden öğreniyorsun bu lafları. Ağzını bantlamak lazım senin." dediğinde yerin on kat dibi olsa o dibe girmek isterdim.

"Hıhı bantlarsın." diye dalga geçmemi devam ettirdim. "Bence bantlamam. Daha güzel şeyler yaparız ağzınla." diyip göz kırptığında daha çok utanmama neden oldu.

"Susmayı dene artık." diye isyan ettim. "Sustursana." dediğinde garip garip ona baktım. "Tam şu an beni öpmen lazımdı. Olmadı bu." diye üzüldüğünde gerçekten anlamamıştım.

"Seni öpmemi mi istiyorsun?" diye şaşkınlıkla sordum. Elini belime yerleştirdiğinde "Beni öpmemen hata karıcığım." diyip dudağıma uzandı. Sargılı elime rağmen ellerimi yanağına koyup onu öptüm.

Öpüşmemiz derinleştiğinde beni daha çok kendine çekiyordu. Daha fazla ileri gitmememiz gerektiğinde ondan geri çekildim. "Yeter mi bu sana?" dediğimde güldü.

"Bunun yetmediğini ikimizde iyi biliyoruz." diyip nefes aldı. "Şimdilik idare edeceğiz mecbur." dediğinde bir şey demeden yattım. Vücudundaki yaralara dikkat ederek ona sarıldım. Şimdi uyuyabilirdim.

10.Bölüm Sonu.

 

Loading...
0%