Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18.Bölüm

@ineffable3107

"Kız nefes almıyor!" diye bağırıldı. Doruk ayrı şok içindeydi. Alevler içine atlamasına rağmen kendini ayakta tutmaya çalışıyordu.

"Ne demek nefes almıyor?" diye bağırdı Doruk. Oraya yürüdü. Ama durdurdular. O sırada ambulansın kapıları kapandı. Giriş yasaktı. Oğuz durdurdu Doruk'u.

"Peşinden gidelim hadi abi." dedi. Algıları kapanmıştı sanki. "Doruk kendine gel!" diye bağırdı. Yavaşça ona baktı. "Nefes almıyor dedi."

Hızla arabasına yürüdü. Kolu yanmıştı ama umurunda değildi şu an. Ambulanstaki kız her şeyden önemliydi onun için. Ambulansın peşinden sürdü.

Çok geçmeden en yakın hastaneye geldiler. Peşinden gidiyordu Doruk. Onlarla birlikte indi. Bir şey söylemeden odaya götürdüler. İçeri girip çıkıyorlardı sürekli ama kimse bir şey demiyordu. Kat kapalıydı onlar için. Doruk, Oğuz ve Fatih. Bekliyorlardı. Üçününde sesi çıkmıyordu.

Kaç saat geçti hala haber yoktu. Doktor çıkınca üçü de oraya yöneldi. "Karım nasıl?" diye sordu hemen Doruk. "Gelirken 2 kere kalbi durmuş. Şu an durumu stabil. Ciğerleri çok duman almış. Şoka girmiş olmalı muhtemelen. Biz elimizden geleni yaptık. Gerisi ona kalmış." dedi ciddiyetle.

"Peki ne zaman uyanır?" diye sordu Oğuz. "Kesin bir şey söyleyemiyorum maalesef. Uyanmayadabilir. Her şeye hazırlıklı olun." diyip gitti.

Doruk daha da yıkılmıştı. Fatih yanına gitti. "Git şu kolunu sardır. Yanmışsın." dedi. Doruk cevap vermedi. "Benim yüzümden orada." dedi. "Bana bak gerizekalı! Hiçbir şey senin yüzünden falan değil. Anladın mı? Kız uyanınca da kendini suçlama sakın!" diye uyardı.

Hiçbirine cevap vermedi. Kolunu da sardırmadığı için artık hemşireler gelip zorla tedavi etmişlerdi. Neyse ki iz kalacak seviyede değildi.

Sabah olmuştu bile. Hala aynı yerdelerdi. Koridordan gelen Elçin hanım ve Nihat bey ile işler daha da kızışacaktı. Oğlunun karşısında durdu. "Ne yaptın sen?" dedi ona. Cevap vermedi.

"Onu pis işlerine nasıl alet edersin?" diye bağırdı. Kimse karışmıyordu baba oğul arasına. "Böyle mi tuttun sözünü sen?" diye bağırmaya devam etti. "Konuşsana lan!" diye sarstı oğlunu. Cevap yoktu.

"İşlerine karışmıyorum diye bunun mu olması gerekiyordu?" Dinliyordu sadece. "Bana bak!" diye bağırsa da nafile. Cevap gelmiyordu. Sessizce babasının yanından geçti.

Annesi karşısına geçip hızla tokat attı oğluna. İlk tokatıydı. "Elçin!" diye bağırmıştı Nihat bey. "Ben sana demedim mi? Ona zarar gelmesin demedim mi!" diye bağırdı oğluna. Tepki vermiyordu kimseye. Atılan tokat bile umurunda değildi.

"Ben annesine nasıl diyeceğim?" dedi ağlayarak. "Ben o kızın yüzüne nasıl bakacağım." dedi göğsüne vurarak. "Uyanır uyanmaz ayrı-" annesini durdurdu. Tokatına bile tepki vermemişti ama bu son noktaydı.

"Sakın anne." dedi. "Sakın o cümleyi tamamlama." Babasına bakıp tekrar annesine döndü. "Buradaki hiç kimse beni ondan ayıramaz. Siz bile olsanız. Onu benden uzak tutmaya hiçbirinizin gücü yetmez." diyip koridorda ilerledi. Gözden kaybolduğunda hepsi arkasından baktı.

Nihat bey Oğuz'a döndü. "Gidin arkasından." dediğinde ikisi de gitmişti.

Elçin hanım koltuğa oturduğunda ağlıyordu. Bir yanda kendi oğlu, bir yanda da en yakınının kızı vardı. İkisi de onun çocuğuydu.

****

Doruk dışarı çıkarken telefonunu çıkarıp birini aradı. "Yarım saat. O Yılmaz itini yarım saat içinde bulmazsanız sıkın kafanıza." diyip kapattı telefonu. Bankın birine oturup sigara yaktı. Çok sessizdi. Yarım saat başlamıştı.

Fatih ve Oğuz geldiğinde onlarda bir şey demiyorlardı. Haber bekliyorlardı sadece.

Azra geldi bahçeye. Kan çanağına dönmüş gözleriyle Doruk'un üstüne yürüdü. Fatih önce davranıp onu tutsa da öfkesini kusacaktı. "Nasıl koruyamazsın sen onu?" diye bağırdı.

"Azra sırası değil." dedi Fatih. "Ne sırası değil. Kardeşim o benim! Bu hayattaki tek varlığım o!" dedi gözyaşları içinde. Gerçekten de öyleydi. Tekrardan Doruk'a döndü. "Konuşsana! Onu tek bırakırken aklın neredeydi? Hiç mi düşünmedin başına bir şey geleceğini!" diye devam etti.

Dinliyordu sadece. "Her boku senin için yaptı!" diye bağırdığında ona baktı. "Seninle evlendiğinden beri her şeyi senin için yaptı! Haber yapılması söylenmese bile yaptı çoğu şeyi. Çünkü seni seviyordu! Anladın mı? Senin haberlerini bile kaldırttı bana! Senin yaydığın o haber! Onu bile kaldıracaktım. Bana dedi Doruk yaptıysa kaldırma vardır bir bildiği dedi." dedikleriyle daha da çöküyordu. "Benden ilk defa bir şey sakladı! Her şeyi anlattı bana. Ama en son anlattı. Neden biliyor musun?" Derin nefes almaya çalışıyordu. "Sırf sana karşı kötü düşünmeyeyim diye! Başta sevmediğini düşündüm. Ama seviyorum dedi bana. Sevmesem başta giderdim dedi. Senin için bana yalan söyledi!" kızın da gücü yoktu daha fazla.

"O ölürse kendine sık bir kurşun." diyip gitti yanlarından.

Üstüne gelen herkes haklıydı. Bu yüzden sesi çıkmıyordu. Telefonuna gelen mesajla kalktı yerinden.

Fatih "Asıl yangın şimdi başlıyor." diyip peşinden gittiler.

****

Depoya getirmişlerdi Yılmaz'ı. Kaçmaya çalışırken yakalanmıştı. Elleri ayakları bağlı bir şekilde baygındı. Kimsenin girmesini istemedi Doruk. Kendisi bitirecekti işini.

"Uyandırın şunu." dediklerinde elektrik vermişlerdi. İplerde elektrik bağlıydı.

"Yılmazcığım. Hoş geldin." dedi Doruk sinirle. Gülmüştü o. "Demek beni buldun. Karını ölüm döşeğinde bırakıp nasıl geldin?" diye sordu pişkin pişkin. Yumruk attı yüzüne. Sandalye düştü.

Hala gülmeye devam ediyordu. "Ama tebrik etmeliyim seni. Karın bir afet." dedi. Bir yumruk daha. "İyi yetiştirmişsin onu. Hiç altta kalmadı bana karşı." dedi.

"Keşke daha fazla vakit geçirseydik. Ama nasip. Sadece vurmakla kaldım." dediğinde Doruk için son damlaydı. "Sen ona nasıl vurursun lan!" diye bağırdı deponun içinde. O kadar çok yumruk attı ki Yılmaz'ın yüzü belli bile olmuyordu.

"Ellerini çözün şunun." dedi. Yılmaz'ı korku saldı artık. "Kollarını bağlayın masaya." dedi net bir sesle. Onu da yaptılar.

"Hangi elinle vurdun Yılmaz?" dedi. Dokunmaya kıyamadığı karısına vurmuştu. "Ama bence pek şansın yok." dedi sessizce. Parmaklarını tek tek kesti. Her seferinde aynı bağırıştı.

Saçından tutup kaldırdı. "Sen benim dokunmaya korktuğuma nasıl o pis elini sürersin?" diye bağırdı. "Ama dur. Sen de onun gibi yanacaksın." dedi. "Bağlayın her tarafını bunun." dayanacak gücü yoktu zaten.

"Yakın depoyu." diyip çıktı. Depo kül olana kadar izledi. İçi ancak o zaman rahat ederdi.

Arabaya bindiğinde telefonuna gelen mesajla arabayı çalıştırmadı. Tarih 26 Haziran olmuştu. Doruk'un doğum günüydü. Maral tarafından gelen bir video vardı. Teknolojik aletlerle oynamayı severdi. Tam saatine ayarlamıştı her şeyi.

Mesaja girip videoyu oynattı. Evde çekilmiş bir videoydu. Dünkü üstleri vardı üstünde. Yeni çekmişti.

"Doruk!" dedi sevecen bir ses. Güldürmüştü Doruk'u. Onu görmesi yetiyordu. "Şu an bu videoyu birlikte izliyor olabiliriz. O yüzden kendime de merhaba demek istiyorum." Bu dediği olmamıştı. Birlikte değillerdi. "Saatli bomba gibi telefonuna ayarladım her şeyi. Ayrıca sen o resmi ne zaman çektin? Çok güzel çıkmışım. Keşke bana da atsaydın" Sahilde gezdikleri gün tavşanı kucağına aldığı fotoğrafı ekran resmi yapmıştı Doruk. "Neyse ki herkes görecek. Görsünler de zaten. Bugün senin doğum günün! Ben ilk defa kutlayacağım. Özel bir şey hazırlamak istiyordum ama vaktim yoktu. Öbür evde kaldığımız süre hiçbir şeye yetişemedim. Ama olsun. Şu an dışarı gidiyorum ama çok korkuyorum. Kaşlarını çattı Doruk. "Hayatımda ilk defa dövme yaptırıcam. Ve bu senin için. Muhtemelen şu an sana dövmemi gösteriyorumdur. Küçük bir şey olabilir ama senin baş harfini bileğime yaptırmak istedim." Kendine sayısız küfür etti.

"Şu an fark ediyorum ki iyiki buraya dönmüşüm. Büyüyene kadar dedemin sözünden çıkmak istememiştim. Annemin ölmesine rağmen beni sahiplenip bana soyismini vermişti. Ama ilk defa sözünden çıkıp buraya dönmek istedim. Yapamazsın dedi. Yapamadım zaten. 4 yıl sanki bana 4 asır gibi gelmişti. Ama sonra sen geldin. Gözleri parladı kızın. "Başta korktum senden yalan yok. Ama sen beklediğim gibi değildin. Bana iyi davrandın. Tanıştığımız ilk zamanlar herkese yalan söylemiştim. Annemin öldüğünü söylemek benim için zordu hep. Ama alıştım. O küçük kız değilim artık."

"Çok da uzatmak istemiyorum şimdi. Seni seviyorum. Bu bir gerçek. Muhtemelen de ölene kadar severim seni ben. Öyle bir malım çünkü. Ama sen de beni seversin biliyorum. Her gün gelmeni beklemeyi seviyorum mesela. Sen giderken ben de çıkıp kafe kafe geziyorum. Sonra eve gelip seni bekliyorum. Şirkete gelip seni görüyorum. Sen beni eve getiriyorsun sonra tabi ama olsun. Sonra seninle oyun oynamayı seviyorum. Oyunda bile beni kıskanmanı seviyorum. Ama sen en çok oyunun sonunu seviyorsun." Güldü Doruk. "Merak etme ben de seviyorum ama bir yerlerin kalkmasın diye söylemiyorum. Seninle kavga etmeyi de seviyorum. Sahte şekilde üzülüyorum ve sen de gönlümü alıyorsun. Arkadaşlarını da seviyorum. K9 Fatih ve Abi Oğuz. Evet onları böyle kodladım. Oğuz biraz daha sana benziyor. Çok ağır abi havası alıyorum ondan. Ama Fatih öyle değil. Bence senden hoşlanıyor ve beni kıskanıyor."

"Neyse onları da seviyorum işte ne yazık ki. Ama en çok seni seviyorum. Aileni de seviyorum. Umarım annemde seni seviyordur. Babam kıskanırdı seni muhtemelen ama ben karşı çıkardım ona. 7 aydır birlikteyiz ve sana bu kadar bağlandığıma inanamıyorum. Normalde tam tersi olurdu. Neyse artık yoruldum konuşmaktan. Umarım akşamımız iyi geçer. Sana bir sürprizim daha var ama onu yanındaki kız göstersin artık. İyi ki doğdun sevgilim."

Kayıt kapandı. Yanındaki kız yanında değildi bu sefer. Sadece kutlaması bile yeterdi ama o uğraşmıştı hep. Doğum gününde yanında olmasa da yanındaydı.

Tekrardan hastaneye döndü Doruk. Gidecek yeri yoktu çünkü. Eve gitse kapıyı açacak biri yoktu. Şirkete gitse gelecek biri yoktu.

Hastaneye gitti. Azra, Didem ve Elçin hanım bekliyorlardı. Hiç kimseyle konuşmayıp oturdu.

2 Hafta Sonra

Etrafımda sesler duyuyordum ama gözlerimi açamıyordum. Azra ve Didem olmalıydılar. Ne zamandır uyuyordum ben. En son Doruk ile konuşurken annem gelmişti. Sonrası karanlıktı benim için.

Odadaki sesler kesildiğinde gözlerimi açtım. Kimse yoktu. Niye kimse yanımda değildi? Özellikle Doruk. O neredeydi? Bugün doğum günü olmalıydı. Umarım ona attığım video gitmiştir diye düşünürken kapı açıldı. Elçin anne girince gülümsedim.

"Maral. Kızım." diye hızla yanıma geldi. "Uyanmışsın sonunda." dedi. Kafamı salladım sadece. "Doruk." dedim. Bir şey demedi. "O nerede?" diye sordum çatallı sesimle. Sesim kısılmıştı.

"Gelir birazdan annecim." dedi. "Bir şey istiyor musun?" diye ekledi. "Su." dedim. Boğazım yeterince kurumuştu.

"Saat kaç?" diye sordum. Telefonuna baktı. "Akşam 9." dediğinde üzgünce baktım. "Doğum gününü kaçırdım değil mi?" dedim. Gözlerini kaçırdı.

"Noldu?" diye sordum hemen. "Bugün doğum günü değil." dedi. Telefonuna baktım. 16 Temmuz. "Bu kadar zamandır uyuyor muyum gerçekten?" dedim. Bunun imkanı olamazdı.

Doruk'u istiyordum ama neden gelmiyordu? "Doruk niye gelmiyor?" diye sordum. Bir şey demeden çıktı. Çok geçmeden kapı açıldığında gelen beklediğim kişiydi. Görür görmez gözlerim dolmuştu bile.

"Doruk." diye fısıldadım. Yatağın ucuna oturdu. "Niye uzaksın?" diye sordum. Uzak olmamalıydı. "Korkuyorum." dediğinde kafamı salladım. "Benden niye korkuyorsun?" dedim dolu gözlerle. Yanıma yaklaştı. "Senden değil." dediğinde ona baktım.

"Sana yaklaştıkça başına geleceklerden." dediğinde elimi yanağına koydum. Bileğimdeki dövmeyi gördüm. "Doğum günün geçmiş." dedim üzüntüyle. "Sen olmadan önemi yoktu zaten." dedi.

"Mesajım geldi mi?" diye sordum hevesle. Güldü. "Geldi. İzledim." diyip iç çekti. "Veda ettin bana." dediğinde gözlerimi kaçırdım. Öleceğimi anlamıştım sadece.

"Etmedim. Beni kurtaracağını biliyordum. Sadece seninle konuşmak istiyordum." dedim. Yatakta kaydım. "Yanıma yat." dedim. Rica değil emirdi bu.

Başta tereddüt etse de yanıma geldi. Ona sokuldum. İhtiyacım vardı. Kollarıyla beni sardığında ona baktım. "Seni özledim." dedim. "Sen mi ben mi?" diye fısıldadı.

Aklıma gelen şeyle yüzüm düştü. "Telefondayken çocuğumuz olmasın dedin." dedim. Beni dinliyordu sadece. "Olmasın mı cidden?" diye sordum. Onun için o ameliyatı olurdum bile.

"İstemiyorum Maral. Gerekirse olmasın çocuğumuz. Sen varsın. seni istiyordum sadece." dediğinde. güldüm. "Ama bak buradayım." dedim.

"İyi ki." dediğinde ona uzandım. Dudağına minik bir öpücük kondurup çekildim. Tepki vermedi. "Böyle yapma. Kendini suçladığını biliyorum ama suçun yok." diye uyardım. Anlamıştım yapmaya çalıştığını.

"Böyle yapacaksan çık g-" demeye kalmadan beni öpmeye başladı. İstediğim buydu işte. Karşılık verdiğimde elini belime koyup kendine çekti. Nefesim bittiğinde geri çekildim. "Bana bak çocuk. Gitmekten söz edersen affetmem seni demedim mi?" dediğinde güldüm. Demişti.

"Seni kimse benden alamaz da demiştin." diye ekledim. "Alamadılar işte bak." dedi. Saçlarımı sevdi. "Sen benim karımsın. Sen benim bebeğimsin. Anladın mı? Kimse seni benden alamaz. Kimse de seni benden koparamaz." dediğinde yutkundum.

"Sen nasıl buldun beni?" diye sordum. Yüzüme baktı. "Ben seni her yerde bulurum." dedi hemen. "Tüm sinyalleri kapatmış şerefsiz. Sonra telefonu açıldı. Muhtemelen senin sayende oldu. Nasıl geldim senin haberin var mı hiç?" diye devam etti.

"Seninle de yarışabiliriz. Araba yarışı." dedim gülerek. O da güldü. "Her türlü sen kazanıcaksın." dediğinde garipçe ona baktım. "O niye? Her zaman benden hızlı kullanıyorsun sen." dedim. Hızlı kullanırdı her zaman. "Karşımda sen varken olmaz dedi."

Elimi tutup bileğime baktı. Harfinin olduğu yeri öptü. Yutkunamamıştım bile. "Bunun hesabını sana daha sonra soracağım." dedi kızarak. Kötü bir şey yapmamıştım ki.

"Şimdi bana neler olduğunu anlatacak mısın?" dediğinde ona baktım. Hastane kısmını atlayarak sadece yürüdüğüm kısmı anlattım. Konuştuğum kızdan da bahsetmemiştim. Hastaneden çıkınca anlatacaktım sakin bir zamanda.

"Nerene vurdu senin?" diye sordu sinirle. Elimle yanağımı gösterdim sadece. Yanağımın her milimini minik minik öptüğünde içim gitmişti ona.

"O an aklıma sadece sen gelmiştin. Telefonu bile zor aldım ondan ama farketmedi. Telefonu açıp şifresini kırana kadar dumanlar benim odama gelmişti çoktan." dedim. Sinirlendiği çok belliydi.

"Sen de bana son kez konuştun. O yüzden söyledin her şeyi." dediğinde bir şey demedim. "Sakladığın şeyi biliyorum, Maral." dedi.

Gözlerimi kaçırdım ondan. "Evde konuşalım lütfen." dedim sadece. "Konuşacağız zaten." dediğinde ona baktım tekrardan. "Ne zaman çıkacağım ben?" diye sordum.

"Ne zaman çıkmak istiyorsan o zaman çıkarız." dedi. Bir an önce çıkmalıydım. "Hemen." dediğimde güldü. "Hemen olmaz. Yarın doktorunla konuşurum ben." dedi. Bu demek oluyordu ki yarın çıkacaktım.

"Benimle uyu bu gece tamam mı?" diyip ona sarıldım. "Her gece uyurum seninle ben." dediğinde gülümsedim.

18.Bölüm Sonu.

 

Loading...
0%