@ineffable3107
|
Sabah minik köpeğimin havlama sesiyle gözlerimi açmıştım. Doruk çıkarmış olmalıydı çünkü kendisi daha yukarı çıkacak güçte değildi. Minicikti hala küçük kızım. "Gel bakalım anneye." Onu yatağa aldığımda direkt bana sokulmuştu. Annesini de özlermiş itoş. Onu birazcık sevdikten sonra mayışmıştı. "Şimdi anneyi bekle tamam mı?" diye kalktıktan sonra banyoya ilerledim. Rutin işlerimi hallettikten sonra banyodan çıkacakken kapıda beni bekleyen minik evladiyemi gördüm. "Kapılarda da beklermiş!" Onu kucağıma alıp aşağı indiğimde ayılmam için kahve gerekliydi. Saat 1 olabilirdi ama ayılmam anca sürüyordu yani napalım. Geç uyuyup geç uyanan biriydim ben. Pıtı pıtı mutfağa ilerlediğimde hemen kahve makinesini ayarladım. Telefonumun çalmasıyla irkilip bıraktığım yerden aldım. Lara'nın aradığını görünce bekletmeden açtım. "Efendim canım?" "Halkla ilişkiler uzmanının halka karışması gerekiyor!" dediğinde gülmeden edemedim. "Halk ben oluyorum sanırım." Kahve makinesi öttüğünde hoparlöre alıp kenara bıraktım. "Tabii ki." Arkasından minik bir havlama sesi geldiğinde onu tanıştırmadığımı farkettim. "Buluşalım." diye şakıdım. "Seni tanıştırmam gereken biri var." Bu sefer gülen oydu. "Havlama sesinden anladım ama anlamamış gibi yapacağım." Göz devirerek güldüğümde kahvemden yudum aldım. "Hava soğuk ama. Gittiğimiz yere gidemeyiz" dedim. "Başka yer buluruz canım yerden bol ne var? Hem Azra'yı da çağır. Kız kıza oluruz." Bir anlığına mantıklı gelmişti. Hem ikisi de kaynaşmış olurdu. "Olabilir hayatım." Üstten Doruk aradığında yanlışlıkla kapatmıştım. "Konum at sen ben Azra'yı alır gelirim." Doruk'u arayacakken o benden hızlı davranıp tekrar arıyordu. Açmıştım ama açmamış olmayı dilemiştim. "Sıçtığımın telefonunda kimle konuşabilirsin sabah sabah?" "Sabah değil yalnız. Öğlen oldu." Rahatça verdiğim cevapla kahvemden yudum aldım. Köpüğü az gelmişti. "Sen bu saatte uyanıyorsun. Ondan sabah." dediğimde kahveyi püskürtecektim neredeyse. Uyandığım saatleri mi ezberlemişti bir de? "Sapık." diye homurdandığımda gülmüştü. Küçük kızım bile bana havlamıştı. Bunların ikisi başıma belaydı. "Kızım bile bana hak veriyor hayatım. Hiç şansın yok." "Beni arayacağına işine baksana sen." "İşim seni arayıp konuşmaksa?" dediğinde tebessüm ettim. Salaktı ama seviyordum işte. "Sen bu kafayla nasıl o şirketin başındasın?" diye homurdandım. Arkasından kapı açılma sesi duyduğumda "Kim geldi?" diye sormadan edemedim. "Sence?" Kumam arkadan "Maralcığım naber?" dedi. Ona vurduğunu anlamıştım seslerden. "Nerden Maralcığın oluyormuş?" derken Maralcığımı bastırarak söylemişti. "Of bu kocan da ne kıskanç. Ben de onu kıskanıyorum." "Bence ben silah kullanmayı da öğrenmeliyim. Lazım oluyor arada." dediğimde gülme sesi gelmişti. ''Kızlarla buluşacağım ben.'' ''Nerede?'' diye sorarken sesi biraz daha ciddi geliyordu. ''Bilmiyorum ki canım. Sahile gidecektik ama hava soğuk gibi. Lara konum atacak.'' Kahvemi alıp odaya çıktım. Makyaj masama oturduğumda ondan gelecek cevabı bekliyordum. ''Söylersin gittiğin yeri.'' ''Benden önce korumalar söylemiyor mu?'' diye sorguladım. Bu hep böyleydi çünkü. ''Korumalar mı benim karım? Onlar bana bilgi vermek zorundalar. Senden sadece haber vermeni istedim.'' Bir yandan makyajımı yapmaya çalışıyordum. ''Yemek yedin mi?'' Masadaki kahve bardağına baktım. ''Dışarıda yiyeceğim. Kahve içiyorum şu an.'' Bu kadar konuşma yeterdi bence. ''İşine bakmayacak mısın sen? Hem Fatih gelmiş, git onunla ilgilen.'' dedim. Masadan kalkıp dolaba ilerledim. Deri ceket giyesim gelmişti nedense. Ona göre kombin yapmalıydım. ''Karımız da telefonu kapatıyorsa biz kiminle konuşalım?'' ''Deri ceketin altına hangi eteğim giyilir?'' Madem kapatmıyordu yardımcı olmalıydı. ''Eteklerinin hepsi güzel.'' dedi düz bir sesle. ''Turuncu giysem de mi?'' Boğazını temizleyip ''Turuncu eteğin yok.'' dediğinde dolaba baktığımda gerçekten olmadığını gördüm. Ne mal insandım. Başka renk söyleyebilirdim. ''Dikiz aynası mübarek gözünden hiçbir şey de kaçmıyor.'' diyerek siyah eteklerimi karıştırdım. ''Konu sen olduğunda kaçmıyor.'' ''Bunu bilmemek ne mümkün.'' Bende ki bu toto kalkıklığı kimsede de yoktu şimdi. ''Saçımı mı boyatsam? Kumral olurum belki artık.'' ''Sen bilirsin. Her halin güzel.'' dedi. Kalbim tekledi. ''Sen böyle konuşacak mısın hep benimle? Çok işimiz var da çünkü.'' dedim. ''Kapatıyorum o zaman.'' diyip telefonu uzaklaştırdığını anladığımda hemen ''Hayır!'' dedim. ''Kapatma. Tabi işin varsa kapat ama.'' Güldüğünde bir şey dememiştim. Perçemlerimi de şekillendirdikten sonra hazırdım sanırım. Makyajıma son bir şeyler de ekleyip aynaya baktım. ''Bugünde güzeliz. Allah'a şükür.'' ''Şükür.'' diye eklediğinde gülen bendim. ''Siz hala konuşuyor musunuz lan?'' Bunu diyen Fatihti. Çıkıp yeniden gelmiş olmalıydı. ''Bu adama evde büyü yapmıyorsun değil mi? Benimle bu kadar konuşmamıştır.'' Kıkırdadım. ''Beni kovuyor her zaman.'' ''Çünkü benimle evli Fatih. Seninle değil.'' dedim üstlenerek. Çantamı ve anahtarlarımı alarak aşağı indiğimde minik köpeğim uyuyordu bile. ''Kapatıyorum artık.'' dedim. ''Dikkat et.'' Telefon kapandığında beklemeden Azra'yı aradım. Kendim güle oynaya hazırlanıp kızı unutmuştum bile. Bir yandan köpeğimi hazırlıyordum. ''Noldu kız? Bu saatte aramazdın.'' ''Lara kafeye çağırdı da Doruk ile konuşmaktan sana yazamadım. Sen de geliyorsun.'' dedim hızlıca. ''Yavaş kız motorun soğusun. Ben de dışarı çıkmak için birini arıyordum. İyi denk geldi.'' dediğinde güldüm. ''Seni de alayım o zaman. Makyajını arabada yaparsın.'' diyip kapattığımızda minik evladiyem ve ben arabaya ilerledik. Meraklı gözlerle bakarken güvenli olduğundan emin olarak arabayı çalıştırdım. Trafik olmadığına şükrederek hızlı sürdüm. Azra'nın oturduğu sitenin önüne geldiğimde o beni bekliyordu zaten. Küçük köpeğimi kucağına alarak oturduğunda yanağımı öptü. Gülümsedim. ''Aşklarım gelmiş!'' Küçük köpeğimle bile çok iyi anlaşmıştı kardeşim. Lara ile mesajlaştığımda bana attığı konumu arabadan açtım. Bir yandan sürerken bir yandan da Azra ile küçük kızımı izliyordum. ''Fatih ile nasıl?'' ''Güzeeeel.'' dedi ağzını yaya yaya. Tam çakmalıktı. ''Gerçi tripliyim ona ama olsun.'' ''Aa. O niye?'' diye sorduğumda derin nefes aldı. ''Her zamanki şeyler. Akşam yemeğe gitmiştik geçen tamam mı? Yaşlı adamın biri beni torununa mı ne benzetmiş diye bakıyordu.'' Yola bakarken bir yandan da dinliyordum. ''Sen git adamla laf dalaşına gir. En son kolundan tutup sürükledim artık yoksa yaşlı başlı adamı dövecekti.'' ''Manyak.'' diyerek güldüğümde ''Hiç gülme!'' dediği için susmak zorunda kalmıştım. ''Evlendiğimiz ilk zaman Doruk da böyleydi. Alışıyorlar sonra merak etme.'' ''Her buluşma ayrı olay ama ya. Bir rahat durmuyor ki.'' dedi. Aklıma bir olay gelse de şu an anlatmaya üşendiğimden susmaya karar verdim. ''Geldik sanırım.'' diyip karşımdaki restorana baktığımda güzel gözüküyordu. Bu kız bu mekanları nerden buluyordu? Biz arabadan inerken korumalardan biri gelip arabamı aldığında nezaketen başımı sallamıştım. Bir ara onlarla da tanışmalıydım. Adamlar sürekli peşimdeydi ama isimlerini bile bilmiyordum. Ceketim arabada kaldığını umursamamıştım çünkü o kadar da soğuk değilmiş. İçeri geçtiğimizde Lara güler yüzle bize el salladı. Onun yanına ilerlediğimizde gülümseyerek kucağımdaki köpeğime bakıyordu. ''Ama sen çok tatlısın.'' Birlikte oturup sohbet ettiğimizde saat epey geç olmuştu bile. İkisinin de anlaşmasına çok sevinmiştim. En azından ilk tanıştıkları gibi değillerdi. Üçümüz de aynı anda kalkarken Azra yine benimle geliyordu. Önce onu bırakacağım için onun evine sürüyordum ama trafik çoktu. Zor bela ara yollara girerek evine ulaştım. Onu bırakır bırakmaz kendi evime sürmüştüm. Bekleyen bir kocam vardı sonuçta. Yine trafikte 1 saatimi harcadığımda eve geldiğim için mutluydum. Bahçeye girdiğimde evin ışıkları yanıyordu çok güzel bir şekilde. Dış görünümü bile çok güzeldi bu evin. Köpeğimi de alıp indiğimde ben açmadan kocam açmıştı bile. Yine çok yakışıklıydı. Duş almıştı. Çok güzel kokuyordu bu adam. Kokusuyla ölebilirdim. O derece bir bağımlılıktı. ''Gözüm yollarda kaldı karıcığım.'' Köpeğim çoktan benden inip onun bacaklarına dolandığında güldüm. ''Bir kere de sen beni karşıla istedim.'' diyerek kollarımı boynuna doladım. ''Ben seni hep karşılarım.'' Özlemiştim sanırım onu da. Elleri çoktan belimi bulduğunda gülümsedi. ''Biriniz boynuma biriniz bacağıma yapıştınız. Aferin size. Hep böyle olun.'' dedi. Kahkaha atmadan duramadım. ''Yerimizi biliyoruz kocacım.'' ''Özledim.'' Yüzünü boyun girintime gömdüğünde ona sarıldım. Öpüp geri çekildiğinde ona baktım. ''Bugün napıyoruz?'' diye sordum. Benden uzaklaşıp köpeğimizi kucağına aldığında kıskanmadan duramadım. Salona ilerlediği sıra konuştu. ''Ne yapmak istersin?'' Ceketimi ve çantamı girişte bırakarak peşlerinden gittim. Küçük köpeğim çoktan onun koluna yatmıştı bile. Karşılarında dikilip kollarımı göğsümde bağladım. ''Kıskanıyorum yalnız.'' İkisini işaret ettim. Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde elimden tutup çektiğinde dizlerine oturuyordum. Aferin Maral. ''Sana her zaman yer var karıcım.'' ''Ama pis pis oturmamalısın.'' diyip sırıttığında bana laf çaktığında anlamıştım. ''Sensin pis!'' diyerek dizinden kalktığımda topuklarımı vura vura odaya çıktım. ''Kıracaksın yavaş!'' "Kafanda kırmadığıma dua et!" diye bağırdım aşağıya. Kesinlikle kırmalıydım. Pijama takımlarımdan birini çıkarıp giydiğimde rahatlamıştım. Bunlarla dışarı bile çıkardım. Aşağı indiğimde onun yanına oturmadan koltuğun en köşesine oturdum. Telefonu da elime alarak ona hiç bakmamayı sürdürdüm. "Yanıma gelsene kadın." "Kendine temiz kadın bul." diye homurdandım. Sinirden gülüşünü hissedebiliyordum. Koluna yatan köpeğimizi yerine koyduktan sonra yanıma ulaşıp beni kucağına almıştı. "Manyak!" "İlla Doruk gel beni al diyor." diyip tekrar yerine oturduğunda rahatı bozulmamış gibi televizyon izliyordu. Ben de dizlerindeydim tabi. "Pis insan sensin." Cevap yoktu. "Pisliksin sen!" dediğimde göz göze geldik. Gözlerimi kaçırdığımda güldü. "Öyledir." Son çare olarak kollarımı ona doladığımda göğsüne yattım. Bir elini belime koyup öbürüyle saçlarımı sevdiğinde huzurluydum artık. **** Şirkete geldiğim gibi mal Fatih ile karşılaşmıştım. Doruk'un olmamasını fırsat bilip bana sataşıyordu. Ben koltukta otururken bir şey fırlatacaktı ki bu bilgisayara gelmişti. Koca laptopun ekranı tuzla buz olmuştu bile. O kadar paraya bir ekran alamamış kocam. "Naptın lan!" "Oha! O nasıl oldu?" derken ikimizde mala bakar gibi laptop ekranına bakıyorduk. Kapı açıldığında Fatih benden önce davranıp ekranı kapatmıştı. "Napıyorsunuz siz ikiniz?" "Hiç" dedik aynı anda. Bilgisayara baktığında "Ekranı neden kapattınız? Toplantım vardı." dediğinde birbirimize bakıp yutkunduk. Bir bu eksikti gerçekten. Fatih laptopu bana verip "Karın format atacakmış. Kendin anlat toplantıyı." derken anlamaz gözlerle bize bakıyordu. Böyle laptopların kendi güncellemeleri olduğu için formata gerek yoktu bile ama neyse. Ona eşlik edip kafamı salladım. "Evet kocam. Ben halledeceğim. Sen keyfine bak." diyip çıkacaktım ki kolumdan tutmuştu bile. "Ne saklıyorsunuz siz?" "Hiçbir şey." dedi Fatih. Koltuğa yayılırken tüm suç bana kalmıştı sanırım. "Ben ve laptop gidiyoruz!" diyip bir hışımla odadan çıkarken ne yapacağımı düşünüyordum. **** "Manyak bu kadın." dedi gülerek Doruk. Cidden yaptıklarına bazen anlam veremiyordu karısının. "Napalım işte kardeşim. Aldın bir kere." "Öyle yani." dese de iyi ki almışım diye geçirdi içinden. "Lan o gitti de yüzüğün fotoğrafları falan var. Yakalarsa ne bok yiyeceğiz?" diye çıkıştı. Fatih yine rahatça "Görmez merak etme. Hem onu mu düşüncek o an." dese de hiç mantıklı bulmamıştı. "Hem onu bırak sen. Ne zaman gidip konuşacaksın dedesiyle?" Doruk başta düşündü. "Bilmiyorum. Doğum gününe de az kaldı. Bir an önce gidip gelmem lazım. Ya benimle gelmek isterse?" diye sorduğunda Fatih aklına bir şey gelmiş gibi "Onu bana bırak sen. O zaman Azra ile tartışmış gibi yaparız. Azra zaten onu mutlaka arar. O da gitmez ama sen çoktan gitmiş olursun." dediğinde mantıklı gelmişti. "Azra da çaktırmaz umarım." **** Akşam olmadan laptopu hallettiğimde şirkete geri dönmüştüm. Umarım Fatih söylememiştir. Anlaşmalı olduğum yerden rica ettiğimde 3-4 saatte elimde olacağını söylemişlerdi. Bitmişti de. Mutlulukla odaya çıkarken Fatih hala buradaydı. Bi gitmiyordu ki adam. "Al bakalım." diyip masasına bıraktığımda Fatih bile şaşkındı. "Ne ara bitirdin?" "Ben bitiririm." diyerek koltuğa oturdum. Kapı çaldığında Doruk "Gel." demişti. İçeri takım elbiseli biri girdiğinde güvenliğe benziyordu sanırım. "Buyurun Doruk Bey. İstediğiniz görüntüler." Bunu duyduğum an gözlerim fal taşı gibi açılarak Fatih'e döndüm. Kaşlarını hayır anlamında yukarı kaldırdığında çok dikkat çekmiştik sanırım. "Tamam sen çıkabilirsin." Doruk görüntüleri izlerken ben alacağım şekli düşünüyordum. Bu odanın görüntülerini istediğine adım gibi emindim çünkü. Sinirle telefonu kapatıp masaya vurduğunda korkmuştum. "Hanginiz anlatmak ister?" "Valla onun suçu!" Fatih'i gösterdim. "O bana kitap fırlattı. Bir de ciltli yani." "Karında beni sinir etmeseydi!" diyerek kendini savunduğunda ona baktım. "Öldüreceğim seni." Ona saldıracakken "Çocuk musunuz siz?" diye bağıran Doruk ile tekrar yerime oturmuştum. Bilgisayarını incelediğinde normal halindeydi. "Canım sen de o kadar variyete ekran koruması taksaydın." diye mırıldanırken Fatih gülmüştü. "Haklı." "Çok özür dilerim ya Maral Hanım." Bizi göstererek "Etrafımda çocuk taşıdığımı bilmiyordum." dedi. Nerdeydi bu Oğuz? Gelip müdahale etmesi lazımdı. "Özür dilerim." diye mırıldandım. "Bence de dilemelisin." diyen Fatih'e sinirli sinirli baktım. "Mal kafa!" "Çık sen de Fatih!" dediğinde Fatih güle oynaya çıkmıştı. Bana dönüp parmağını kaldırdı. "Sen de hiç konuşma!" Canıma minnetti şu an konuşmamak. "Bana müsaade o zaman. Ocakta yemeğim kalmıştı." diyip ayaklanıyordum ki "Otur oturduğun yere!" demesiyle götüm çakılmıştı tekrar. Ani tepkilerinden baya korkuyordum. "Yarın gidiyorum ben." dediği anda ona döndüm. "Nereye?" "İngiltere'ye. İşlerim var." dedi düz bir sesle. Beni götürmeyecek miydi? "Ne zaman döneceksin?" "Belli değil." Yine soğuktu bu adam. "Nasıl gideceksin yani?" Otobüs gidiyordu da sanki. "Kendi uçağımla." dediğinde tükürüğüm boğazımda kalmıştı tam anlamıyla. Uçağı mı vardı bir de? "Anladım." dedim tek. Daha fazla işi olmadığı için çıktığımızda arabadayken ikimizde konuşmamıştık. Eve girer girmez odaya çıktığımda hızlıca duşa girmiştim. Doruk yine aşağıdaydı her zaman olduğu gibi. Yeni kıyafet giyip saçlarımı taradım. Islak kalabilirlerdi. Mutfağa girmeden salona göz attığımda Doruk koltukta oturup televizyon izliyordu. Karnımın ağrısı için mutfaktan ilaç alıp içtim. Tekrar yanına gittiğimde bana dönmemişti. Göğsüne yatmayı tercih ettiğimde kolunu bana dolamıştı. Küs kalamıyordu eşek. "Kurutmamışsın yine saçlarını." Omuz silktim. "Kendi kuruyor." dedim. İşim gücüm yok saç kurutacaktım bir de. "Çok güzel kokuyor." Beni kucağına çekip oturttuğunda ona sarılmaya devam ettim. "Hızlı gel tamam mı?" Saçlarımı öptü. Nefesini hissettiğimde kafamı kaldırıp ona baktım. "İşim bittiği an geleceğim." Dudağıma bir öpücük kondurdu. "Özleyecek misin yoksa beni?" "Evet. Sen özlemez misin?" diye sordum. Gülmüştü. "Senden daha çok özleyeceğim." Derin bir nefes aldım. "Bugün çok kızdın mı?" Utana sıkıla sormuştum bunu da. "Kırmanıza değil saklamanıza sinirlendim. Adam kesiyoruz sanki." diye homurdandığında güldüm. "Aşkım valla Fatih'in suçu." diyerek suçu ona attım. "Kaçta gideceksin?" Hiç istemiyordum aslında. "Sabah erkenden giderim." dedi. Küçük köpeğimizin hiç sesi çıkmıyordu bugün. Ona baktığımda mama yediğini gördüm. Ona gülümseyerek Doruk'a döndüm. Artık ona da gülümsüyordum. Çenemi tutup bana yaklaştığında ondan önce davranıp onu öptüm. "Sen böyle yaparsan ben gidemem." dediğinde güldüm. Sadece öpmüştüm. "Seni seviyorum." "Seni seviyorum." 28.Bölüm Sonu. Oy vermeyi unutmayın.
|
0% |