@ineffable3107
|
Doruk gittikten sonra biraz daha uyuyup geri uyanmıştım. Birkaç belge çıkartıp haber merkezine götürmem gerekiyordu. Hızlıca duş alıp hazırlandıktan sonra evden çıkmayı başarabilmiştim. Küçük köpeğimi de peşime takıp arabaya bindik. Tarihe göz attığımda doğum günümün yaklaştığını farkettim. Çok garip hissediyordum çünkü o adamla yaşarken bu önemli olmuyordu onun için. Ne kadar zavallı olduğumu farketmeme neden oluyordu bu hep. Genelde Azra kutlardı. Ona da bir şey diyemiyordum hiçbir zaman. Hem benimle gelmeyi kabul etmiş ve o adamın yaptıklarını saklamak zorunda kalmıştı. Başkasının başına gelse kınardım kesinlikle ama insan başına gelmeden anlamıyormuş bazı şeyleri o yüzden garip hissettiriyordu. Keşke beni benimseyebilseydi onu kabul ederdim. Bunca şeye rağmen bunu nasıl istemiştim gerçekten? Bu düşünceler gözlerimi doldurduğundan aklımdan atmaya çalıştım. Sitenin çıkışındaki kafeden kahve alarak yoluma devam ettim. Doruk arayacağını söylediği için ben onu aramıyordum. Bir zahmet arasındı yani bir de ben mi onu arayacaktım? Merkeze geldiğimde önce bir yazıcı bularak belgeleri çıkarttım. Azra ile karşılaştığımda gülerek yanıma geldi. ''Hanımefendi siz buraya gelir miydiniz?'' ''Gelmeye karar verdim artık.'' dedim öylece. O adam yüzünden evden çalışmak zorunda kalıyordum ama artık buna gerek yoktu sanırım. Psikolojik olarak da düzeldiğim için çalışabilirdim. ''Nasıl yani? Ciddi ciddi sen artık şirkete mi geleceksin?'' Şaşırarak sorduğu soruya güldüm. ''Evet. Gelmemem için bir sebep yok.'' ''Çok şükür gerçekten.'' dedi bana sarılarak. Kollarımı ona doladım. Makineden ses çıktığı için ondan ayrılmak zorunda kaldım. ''Şimdi bana bir oda lazım sanırım.'' Belgeleri aldığımda tekrar ona döndüm. ''Sanırım senin bir odan var.'' dediğinde garipçe ona baktım. Buraya genel şeyler hariç uğramazdım genelde. Orta masalarda çalışır giderdim hep. ''Nasıl?'' Elimden tutup götürdüğünde kendi katının olduğu yere gitmiştik. Bu katta az oda vardı çünkü yöneticilerin olduğu kattı. Ve gerçekten de adımın yazılı olduğu bir o da vardı. Yazılım Müdürü Maral Maya Aydın. ''Bunu kim yapmış?'' diye ona sordum. ''Ben de bilmiyorum ama bir süredir bu oda var. Hatta yazdığın yazıların belgeleri de var bu odada. Benim dışımda kimse girmiyor merak etme.'' Odaya girdiğimde bembeyaz bir oda beni karşıladı. Cidden çok güzel düzenlenmişti. Elimdeki belgeleri masaya bırakıp odayı incelemeye başladım. Dolaplardaki dosyalara baktığımda gerçekten bellekteki tüm bilgilerin kağıda dökülmüş haliydi. ''Sanki geleceğim bilinmiş gibi.'' diye mırıldandım. ''Değil mi?'' dedi masaya yaslanarak. Bu duruma hiç şaşırmamış gibiydi sanki. ''Sakladığın bir şey mi var senin?'' ''Yok aşkım nereden olcak? Ben de öyle çok gelmiyorum ki.'' dedi omuz silkerek. Buna inanmadım ama çok da üstelemedim. ''İkimizde olduğumuza göre artık geleceğim.'' dediğinde güldüm. Birlikte çalışırdık. ''Hadi bunu kutlayalım!'' diye şakıdığında ona döndüm. ''Birkaç işim var. Sonra gidelim bir yerlere.'' ''Tamam o zaman. Ben odama geçeyim. Sen de yeni iş yerine alış.'' diyip odadan çıktığında rahat bir nefes aldım. Odam gerçekten güzeldi ve ferahtı. Üzerimdeki ceketi masanın üstüne bıraktım. Tam benim zevkimdi ve bunu bilen sayılı kişiler vardı. Doruk bile bilmezdi sanırım. Biraz daha dolapları karıştırdıktan sonra telefonumun çaldığını farkettim. Tekrardan ceketime yönelip cebinden telefonumu çıkardım. Doruk iki kere aramıştı ama hiç duymamıştım. Kapandığı için geri aradım hemen. İlk çalışımda açılmıştı. ''Neredesin yine sen? Bu telefon ne diye var?'' diye sinirli söylemine göz devirdim. ''Duymamışım.'' ''Aferin.'' dedi soğuk bir şekilde. Kendi moduma bürünüp gülmeye çalıştım. ''Aradığına göre inmiş olmalısın.'' ''Evet. Seni arıyorum ama sen duymamayı tercih et.'' ''Doruk duymadım diyorum sadece. Ne bu sinir sabah sabah?'' diye yakındım. İki dakikada her şeyi bozma huyu vardı bu adamın. ''Napıyorsun?'' ''Dışardayım. Merkezde işlerim vardı.'' dedim kısaca. ''Tabi senin aramanı da bekledim ama bu şekilde cevap almayı beklemiyordum.'' ''Telefonda bile sinir etmeye çalıştığına inanamıyorum. Devam et sen böyle.'' diyip yüzüme kapattığında mal gibi kalmıştım gerçekten. Bu adamla çok işim vardı sanırım. Tekrar aradığımda yine açmıştı. ''Bana bak! Bir daha telefonu yüzüme kapatırsan seni gebertirim!'' diye hiddetlenip sakinleştim. ''Telefon öyle değil böyle kapatılır.'' diyip ben onun yüzüne kapattım. Mümkün mertebe gelene kadar benimle konuşmasındı. Sinirimi kenara bırakıp masaya geçtim. İşlerimi hallettikten sonra birkaç görüşme yapmıştım. Görüşmelerimde bittiğinde Azra ile yemeğe çıkmıştık. Onunla da vakit geçirdikten sonra eve dönüyordum artık. Telefonumun zil sesi tüm arabada yankılandığında arayana baktım. Doruktu her zamanki gibi. Derin bir nefes alıp telefonu açtım. Yorgundum ve kavga edecek halim yoktu. Telefonu açar açmaz ''Özür dilerim.'' demişti. ''Hangisi için?'' ''Hepsi. Ne dediysem yani.'' ''Tamam.'' dedim kısaca. Bir özür dilemesiyle yumuşayacak değildim. ''Eve mi gidiyorsun?'' ''Evet. İşlerim biriktiği için geç çıktım.'' diye açıkladım. ''Yoruldun mu güzel karım?'' diye sorduğunda güldüm. ''Sayılır kocam. Alışkın değildim ama alışacağım.'' Sorgular bir sesle ''O niye? Neye alışacakmışsın?'' dedi. ''Evden çalışmayacağım artık. Çalıştığım yerde bana oda yapmışlar ne ara yaptılarsa. Bugün gitmesem bilmeyecektim galiba. Bu yüzden karın artık iş kadını.'' dedim böbürlenerek. Gülüşünü duyduğumda bende gülümsedim. ''Hayırlı olsun o zaman bebeğim.'' dediğinde şaşırdım. Ben daha farklı bir tepki beklerdim. ''Sen neler yaptın? Yağmurluymuş sanırım orası. Düzgün şeyler giyseydin.'' dedim. Yabancı bir şirkette çalıştığım için bir sürü yurt dışı merkezi vardı bu nedenle iç içeydi tüm işlerimiz. Ordan biriyle konuştuğumda hava durumunu sorma gereksiniminde bulunmuştum. Doruk içindi tabi. ''Toplantıdaydım hep. Otele geçtim şimdi. Gönlünü almam gereken bir karım olduğunu biliyordum ama sinirinin geçmesini bekledim.'' diye açıkladı. Evin bahçesine girdiğimde korumalar kapıyı açmışlardı. ''Öyledir tabi.'' Bir yandan köpeğimle arabadan inerken bir yandan da telefonla dosyalarımı tutmaya çalışıyordum. ''Ne zaman döneceksin?'' Tek isteğim doğum günüme kadar gelmesiydi. Onsuz geçirmek en son isteyeceğim şeydi. ''Bilmiyorum. Ayrıca daha bu sabah geldim, özledin sanırım?'' Eve girip eşyalarımı bırakırken hoparlöre almıştım. ''Ne özleyeceğim seni be?'' diye söylendim. Giyinme odasına girerken gülmesini duydum tekrar. ''İşlerim kısa sürecek gibi. Dönerim birkaç güne.'' dediğinde aramızda bir sessizlik oluşmuştu. Tekrardan aşağı indim. ''Böyle duracak mı böyle telefon?'' ''Ne o Maral Hanım? Sıkılmış gibisin.'' dediğinde güldüm. ''Öyle demek istemedim. Sustuk diye şey ettim.'' ''Anlıyorum karıcığım.'' ''Sen de her şeyi anlıyorsun maşallah yani!'' dedim alayla. Ne kadar konuştuk bilmiyorum ama kendimi çocuklar kadar mutlu hissetmiştim. Birkaç işimi de telefon sırasında hallettikten sonra gözlerimin kapandığını hissetmiştim. Köpeğimle birlikte yatağa gittiğimizde kolumda uyumuştu. Benimse kolunda uyuyacağım kişi burada değildi.
Merkezde çalışırken odamın kapısı çalmıştı. ''Buyurun?'' Odağımı bilgisayardan çekip kapıya döndüğümde elinde çiçekle korumalarımdan biri girmişti. Çocuğu tanıyordum sanırım. ''Doruk Bey gönderdi efendim.'' diyerek çiçeği masaya bırakmıştı. Nazikçe kafamı salladığımda o da başıyla onaylayıp odadan çıktığında gülümseyerek çiçeklere baktım. Bir dakika ya. Hızla telefonumu alıp onu aradım. Bu sefer ilk çalışımda değildi uzun bir süre beklemiştim. ''Bebeğim?'' ''Bana bak bozuntu! Aldatıyor musun sen beni?'' diye hiddetle sordum. Çiçekler hayra alamet değildi. ''Noluyoruz yine?'' Sesindeki şaşkınlık belli oluyordu. ''Ne bu çiçekler? Ne haltlar yiyorsun sen orada?'' ''Karıma çiçek göndermeyeyim mi? Bu ne saçma bir sebep amına koyayım!'' ''Bıktım senden! Atıcam bunları çöpe.'' diyip yüzüne kapattım. Sabahtan beri iş yapmaktan beynim bulanmıştı ve yeterince sinirliydim. Tekrardan çiçeklere baktığımda gülümsedim. Bu tepkilerimi bildiği için çiçeklerini atmayacağımı da biliyordu. Bir yerden vazo bulup içine koydum. Biraz büyüktü ama sığdırabilmiştim. İşim bittiğinde şirketten çıkarken markete uğrayıp bir şeyler almıştım. Bu süre zarfında Doruk ile hiç konuşmamıştım. Özel dönemimde değildim ama sinirimi bozuyordu. Bu sefer ben onu aradım. Yine ilk çalışımda açmıştı. "Niye aramıyorsun beni?" "Yüzüme kapattın." dedi soğuk sesiyle. "Yani?" Derin bir nefes aldım. "Aramaman için sebep miydi bu?" "İşim vardı çünkü. Dünden beri bi hallerdesin yine. Çiçek bile yolladım ama tavrın değişmiyor." dediğinde yutkundum. "Sıkıldım artık bu durumdan." Gözlerim dolmuştu galiba. Yanağımdan süzülen damlayı silip gülümsemeye çalıştım. "Haklısın." Haklıydı da. Niye böyle davrandığıma ben de anlam veremiyordum bazen. "Uyuyacağım ben." dedim titreyen sesimle. Ağlamamalıydım. En azından o duymamalıydı. ''Ağlama. Niye ağlıyorsun?'' ''Ağlamıyorum canım. Sana öyle gelmiştir.'' diyerek konuyu değiştirmeye çalıştım çünkü ne ağlamak istiyordum ne de onunla tartışmak. ''Sesinden anlayabiliyorum. Konuyu değiştirmeye çalışıyorsun.'' dediğinde gülmeye çalıştım. Beni gerçekten iyi tanıyordu. Dışardan sesler geldiğinde içimi merak kaplamıştı. ''Dışarıda mısın?'' ''Evet. Birkaç işim kaldı.'' Tepkisiz kalıp cümlesini bekliyordum. ''İstediğin bir şey mi var güzelim?'' Sen. Güzelim kelimesinden sonra dünyadan silinmek istediğim için sessizliğim sürdü bir süre. ''Yok.'' Güldü. ''Şimdi kapatmalıyım. Gece uyumamış olursan mesaj atarsın.'' demesiyle kapatmıştık. Düzgünce nefes alıp koltuğa uzandım. Sehpanın üzerindeki bilgisayarımı kucağıma koyarken köpeğim gelip yanıma oturmuştu. Bir yandan onu severken bir yandan da bana atılan dosyalara bakıyordum. Yarın ilk defa toplantıya girecektim ve gergin sayılırdım. Gecenin bir vaktine kadar çalışıp bir de haber yazmıştım. Gözlerimin kapandığını hissettiğimde etrafı toplayıp odama çıktım. Telefonumdan da bir şeylere göz atarken gözlerim çoktan kapanmıştı. Sabah hızlıca duş alıp hazırlanmıştım. Ekim ayındaydık ve bugün havada inanılmaz bir rüzgar ile yağmur mevcuttu. Umarım Doruk bugün dönmezdi. Evden çıkarken elimdeki dosyalar ve bilgisayarımı korumaya çalışarak arabaya ilerledim. Bahçe ne ara bu kadar büyümüştü? Köpeğimi bugünlük evde bırakmak zorunda kalmıştım çünkü cidden çok yağmurluydu. Evin her yerinin kapalı olduğundan emindim. Şirkete ilerlerken silecekler bir an olsun durmamıştı bile. Kapalı otoparka girip park ettiğimde direkt odamın olduğu kata çıktım. Artık bir odam vardı ve hala garipsiyordum. Bu daha ilk günüm sayılırdı bir de. Azra'yı gördüğümde gülerek bana geliyordu. ''Hanımefendi. Sizi buralarda görmek büyük bir nimet.'' Onun için buradaydım. Evden çalışmamı bile sağlamıştı. Halkla ilişkiler müdürüydü ve aynı zamanda da haber yazarıydı. Benim için buraya gelmeyi bile seçmişken onu yarı yolda bırakmayıp onunla çalışmayı kabul etmiştim. Ben haber bulurdum o da yazardı. Şirket paylaşırdı zaten. 4 yıldır bu hep böyleydi bizim için. ''Dalga geçme benimle. İlk günden toplantı mı olurmuş?'' diye söylendim. Gizli çalışanlardan farkım yoktu şirkette. "Alışmalısın." Ayaküstü bir şeyler daha konuşup odama geçmiştim. Kapının yanında duran askılığa ceketimi astıktan sonra masama geçip bilgisayarımı ayarladım. Her şeyi yükleyemezdim çünkü çoğu şey önemliydi. Burdaki bilgisayarıma temel şeyleri yükleyip geçtim. Öbür bilgisayarımda temel gibi görünse de içinde çok şey vardı. Toplantı vakti yaklaştığında önce Doruk'u arayacaktım. İçimde kötü bir his vardı nedense. Aradığımda açmamıştı. Bir kez daha arayacakken o beni aramıştı. Direkt açtım. "Efendim bebeğim?" "Nerdeydin? Merak ettim seni." dedim hemen. "Uçağa bineceğim şimdi." dediğinde telaşlanmıştım. "Bugün mü geleceksin? Keşke bugün gelmesen." dememle sesi değişmişti. "Ne oldu? Bu sefer aldatılan benim sanırım." "Hayır ondan değil." diyip kendimi savunduğumda ne dediğimi çözememiştim. "Hava çok kötü burada. Orada nasıl bilmiyorum ama çok rüzgarlı ve yağmurlu. Uçakta sıkıntı çıkmasın." "Şu anlık iyi hava. Akşamda bir sıkıntı yok gözüküyor." dediğinde anlık rahatlamıştım. "Toplantıya gireceğim birazdan. Seninle konuşup iyi olmalıyım." "Benim kızım gelişmiş de toplantılara mı katılıyormuş?" demesiyle gülmeden edemedim. "Evet." Aramızda sessizlik olduğunda içimdeki his hala devam ediyordu. "Doruk." "Söyle bebeğim?" dedi hiç düşünmeden. Sıkıntılı bir nefes verdim. "Dikkat et, olur mu?" Sıkıntımı anlamalıydı. Ona bir şey olsun istemiyordum. "Tamam. Seni seviyorum ama şimdi kapatıyorum." dediğinde ben de hemen konuştum. "Ben de seni seviyorum." İçimdeki sıkıntıyı görmezden gelip toplantı odasına yöneldiğimde tüm gözler bana dönmüştü bir an. Kimse gelmemi beklemiyordu sanırım. Tanışma ve hoş geldin fasıllarından sonra toplantı başladığında normal şeyler gibi gelmişti. Kendime göre not aldıktan sonra toplantı bitene kadar herkesi sakince dinledim. Bir yandan da gözüm hep telefonumdaydı sanki bir haber bekliyormuşum gibi. Herkes odadan çıktığında Azra ile benim odama yürüyorduk. "Nasıl geçti ilk seans?" "Beklediğimden iyiydi. Ben daha gergindim sanırım ama herkes samimi yani." dedim içimdekiler dışa vurarak. Çünkü öyleydi. Herkese başta soğuk yaklaşmış olsam da hepsi nazik insanlardı. "Öyledir canım. Alışacağız birlikte." O benden daha deneyimliydi o yüzden demesi kolaydı. Karşı karşıya oturduğumuzda hala arada telefonuma kayıyordu gözlerim. "Noluyor? Dalgınsın bugün." "Doruk uçağa bindi de havaya baksana." diyip camı işaret ettim. "Umarım düzgün iner." "Sıkma canını arkadaşım. Bir şey olmaz. Yağmur ne yapabilir en fazla." dedi destek vermek ister gibi. Yalnız kaldığımda çalışmaya odaklanarak aklımdan çıkarmaya çalıştım. Birkaç görüşme yaptıktan sonra da çıkarmam gereken şeyler olduğu için aşağıya inmiştim. Hava kararmıştı bile. Hala Doruk'tan haber bekliyordum. Normalde inmiş olması lazımdı bu kadar saate. Özel uçakla fark ediyor muydu acaba? Aşağıya indiğimde herkes daha buralardaydı. Yazıcı kısmına geldiğimde Asaf'ı görmemle tebessüm etmiştim. Hala burada çalışıyordu demek. Birkaç kere konuşmuştuk ve efendi bir çocuktu gerçekten. Umarım hayatı boyunca iyi yerlere gelirdi. Her yer televizyon doluydu neredeyse. Odağım yazıcıyı alırken bir yandan da dinliyordum. Havanın kötülüğünden bahsedilip meteoroloji uyarısı yapılıyordu. "Ünlü iş adamı Doruk Aydın'ın uçağınında içinde olduğunu bildiğimiz bazı özel uçakların kule ile irtibatı kesilmiştir." Bu haberi duymamla kalbime bir ağrı inmişti sanki. Ağır adımlarla televizyonun birinin önüne geçerken sadece oraya odaklıydım. Birkaç göz bana dönmüştü sanırım. Buna da bakamıyordum. Nasıl hissetmem gerektiğini de bilmiyordum. Azra hemen yanıma ulaşıp kolumu tutmuştu. "Bebeğim sakin ol tamam mı?" Gözümden akan yaşa engel olamamıştım. Sessizliğim sürüyordu hala. Ben ona gelme demiştim. Niye beni dinlememişti ki? Ona bir şey olmasın. Lütfen o iyi olsun. Azra'nın telefonu çaldığında cebinden çıkarıp açmıştı. Muhtemelen Fatihti. Bir şeyler konuşmuşlardı ama duyamıyordum. Dünyayla irtibatı koparmıştım sanki. İçimin sıkıntısı buydu. Azra tekrar bana döndüğünde elimi tuttu. "Fatihle konuştum şimdi. Uçak pistinin olduğu alana gidiyorlarmış." Hiç düşünmeden "Ben de gidiyorum." dedim. Hızla ilerlerken ne çantam ne de ceketim önemliydi benim için. Azra da peşimden geliyordu hemen. "Ben süreyim." dediğinde ona baktım. Bir şey diyecekken "Lütfen." Yan tarafına oturduğumda gözüm sadece yoldaydı. Hala ağlayamıyordum ama yaş akıyordu gözlerimden. "Canım iyi misin?" Daha fazla dayanamayarak ağlamaya başladım. "Ben ona binme dedim." Destek vermek ister gibi bir elimi tutmuştu. "Bak alacağız güzel haber tamam mı? Kötü düşünme sakın. Nolur." Aklımda binbir türlü kötü şey vardı. Hala yağmur vardı ve ben düşünmekten ölecektim. "Bak geldik tamam." Yol o kadar uzun gelmişti ki bir an bitmeyecek sandım. Korumalar sayesinde kolayca içeri girdiğimizde bakış açıma Fatih ve arkasında telefonla konuşan Oğuz girmişti. Hızla oraya koştum. "Lütfen iyi bir şey söyleyin." Fatih sadece kafasını sallarken Oğuz'a döndüm. Kollarımı tutmuştu hemen. "Sakin ol tamam mı? Ulaşmaya çalışıyoruz." "Ama şu ana kadar inmesi lazımdı. Değil mi?" Çaresizce konuşuyordum ağlamaya devam ederken. "Niye bu kadar geç sürdü? Ben onu tembihlemiştim!" Hıçkırıklara boğulmuştum artık. "Bana dikkat edeceğini söylemişti!" Oğuz kolumdan tutup yakındaki yere oturttu. "Sakin ol! Daha bir şey yok ortada. Düşmemiş bile ama-" derken cümlesi yarıda kalmıştı. Piste inen uçağı görmemle bakışlarım cama dönmüştü hemen. "Bu uçak mı?" "Evet o!" dedi hemen Fatih. Bilmeliydi mutlaka. Sadece inen kişiye odaklanmak istiyordum. Hala aynı yerindeydi. "Niye inmiyor birisi?" Daha fazla beklemek istemiyordum. En yakın kapıya koşup dışarı çıktım. Üstümde sadece bluzum vardı ve yağmur yağıyordu. Üşüyor olmak bile önemli değildi benim için. O çıksın yeter. Uçağın kapısı açılıp merdivenleri de açıldığında adımlarım oraya yönelmişti. Islanmaktan sırılsıklamdım. Çıkan kişiyi görmeliydim. Uçaktan inen kişinin Doruk ile uzaktan yakından alakası yoktu. Orta yaşlı hatta yaşlı sayılacak biriydi. Adımlarım gerilerken adam şaşkındı. Arkamdan Oğuz'un seslenmesini bile duyamıyordum. Neredesin Doruk? 29.Bölüm Sonu.
|
0% |