Yeni Üyelik
37.
Bölüm

37.Bölüm

@ineffable3107

Usulca gözlerimi araladığımda beyaz ışık vuruyordu. Hastanedeydim. En son Doruk tarafından arabaya bindirilmiştim. Evet bunu hatırlıyordum. Kimseyi görmek istemiyordum. Gitmediğini biliyordum. Hissediyordum en azından. Anneler hissederdi değil mi?

Yutkunduğumda doğrulmaya çalıştım. ‘’Kızım yavaş.’’ Elçin annenin yanıma gelmesiyle elimi tuttu. ‘’Uyandın şükür ki. Nasılsın, iyi misin? Ağrın sızın var mı?’’ Kendi annemmiş gibi davranması çok güzeldi. Usulca gülümsedim. ‘’Anne sakin ol.’’ Didem de hemen yanımıza gelmişti. ‘’Abla. Korkuttun bizi.’’

‘’İyiyim.’’ İkisinin yüzü de kireç gibiydi. Doruk yoktu. Elçin anne mahçup bir ifadeyle bana bakıyordu. ‘’Kızım ben onun adına özür dilerim gerçekten. Bu kadar ileri gideceğini bilemezdim.’’ Kafamı salladım. ‘’Sorun yok.’’ Gözleri dolduğunda gözlerini kaçırdı. Ne oluyordu? ‘’Neyse ki iyisin ablacığım. Doktor iyi olduğunu söyledi.’’

Acaba biliyorlar mıydı? ‘’Doruk.’’ Diyebildim zorlukla. İkisi de birbirlerine baktılar. ‘’O nerede?’’ Didem annesinin koluna girdi. ‘’Hadi biz çıkalım anne. Abim gelsin.’’ Çıktıklarında düzgünce doğrulmaya çalışırken sancılandım. Kapı açıldığında beklediğim kişiyi gördüm. Ama elinde sargı vardı. Neden? ‘’Doruk.’’

Göz göze gelmemle gözlerim dolmuştu. Bir şey demeden yanıma oturdu. Eline uzandım. ‘’Noldu eline?’’ Geri çektiğinde şaşırdım. Normalde çekmezdi. ‘’Acıyor mu ki?’’ Kafasını salladığında ters bir şeyler olduğunu anladım. ‘’Ağrın var mı?’’

Ses tonu çok kötüydü. Acı vericiydi. Bana böyle mi konuşurdu?

‘’Hayır yok.’’ Gerçekten de yoktu. Karnımdaki sancı hariç. ‘’Sancım var sanırım biraz. Seni de o yüzden aradım.’’ Burnumu çektim. ‘’Ama yetişemedin.’’ Cevaplamadı. Elim karnıma gitti. ‘’Ama iyiyiz şimdi bak. Yalnız bırakmadık seni.’’ Heyecanla konuştum. ‘’Doruk neden konuşmuyorsun?’’

‘’Özür dilerim. Yetişemedim.’’ Sinirle kafasını çevirdiğinde anlamsızca ona baktım. ‘’Hayatım neden özür diliyorsun? İyiyiz dedim ya.’’ Koluna dokunduğumda elektrik çarpmış gibi çekti. ‘’Ya noluyor? Ben gidince sana ilaç mı verdiler?’’ Aniden kapı açıldığında hemşireydi. ‘’Hanımefendiyi kürtaj için almamız gerekiyor.’’

Beynimden vurulmuşa döndüm. Ne kürtajı? ‘’Ne?’’

Doruk sinirle kıza döndü. ‘’Çık.’’ Hemşire anlamadı. Ben de anlamadım. ‘’Ama efendim, doktor bek-‘’ Doruk sinirle ayaklandı. ‘’ÇIK DEDİM!’’ Sinirliydi anlaşılan. Hemşire çıkarken arkasından bakakalmıştım. ‘’Odaları karıştırdı herhalde.’’

‘’Karıştırmadı.’’ Dedi düz bir ifadeyle. ‘’Aldıracağımı sanıyorsun Doruk. Bunu konuştuk.’’ Ellerimi bağlayarak başka tarafa döndüm. ‘’Evde konuşacaktık hani. Sırası değildi?’’ Bana döndüğünde eski halinden eser yoktu. ‘’Yok artık. Ölmüş karnında.’’ Derince yutkundum. Yalan söylüyordu. ‘’Yalana da başlamışsın.’’

Yanıma oturduğunda ona dönmedim. ‘’Bebeğim.’’ Gözümden yaş geldi. ‘’Zor olduğunu biliyorum ama başka çaremiz yok. Almak zorundalar onu.’’ Zorundalık. ‘’Neyi alacaklar ya? Yaşıyor diyorum.’’ Elim karnıma gitti. ‘’Doruk hissediyorum. Lütfen almasınlar onu bizden.’’ Dişlerini sıktı. ‘’Maral.’’ Ciddiydi ifadesi.

Jetonum yeni düşüyordu. Gitmişti. Hissetmiyordum. ‘’SANA ONU KORU DEDİM!’’ Bağıra bağıra ağladım. ‘’SANA YALVARMADIM MI ONU KORU DİYE?’’ Omzuna vurduğumda sarsılmadı. ‘’HER ŞEYİ YAPABİLEN SEN ÇOCUĞUNU KORUYAMADIN MI?’’ Tepki vermedi. ‘’SUSMASANA! YALAN SÖYLEDİM DESENE!’’

Ona vurmaya başladığımda kollarımı tutup sarıldı. ‘’DOKUNMA BANA!’’

‘’Özür dilerim canımın içi.’’ Elleri saçlarımdaydı. ‘’UZAK DUR BENDEN!’’ Odaya birileri girdiğinde sanırım sakinleştirici yemiştim. Ruhum soldu. Bedenim Doruk’un kolları arasında kalmıştı.

*****

Tekrar uyandım. Başımda Azra vardı. Saçlarımı okşuyordu. ‘’Bebeğim.’’ Burnumu çektim. ‘’Nasılsın?’’

Çok kötüyüm.

‘’İyi.’’ Buzdan farksızdım. Doruk yoktu. ‘’Kürtaj için hazır olduğumu söyle.’’ Derince yutkundu. Bilmemesine imkan yoktu zaten. ‘’Biraz dinlense-‘’ Ellerini çektim. ‘’SÖYLE DEDİM!’’ Ağlayacaktı. Hızla yerinden kalktığında odaya kimse girmedi. Girmesin de zaten. Doruk neden yoktu?

Mutsuzdum. Hemşireler gelip yeni önlük ve gerekli şeyleri giydirdiklerinde kimseyle konuşmadım. Sandalyede yürüttüklerinde kimseye bakmamak için başımı eğdim. Bunu hakediyordum. Kendi çocuğunu koruyamayan annenin tekiydim. Koridorun sonunda sandalyede oturan birini gördüm. Başını ellerinin arasına almıştı. Doruk Aydın.

‘’5 dakika izin verir misiniz?’’ Hemşireler anlayışla geri çekildiklerinde hızlıca yanıma geldi. Çok kötü bir haldeydi. Belki ağlamamıştı ama çökmüştü. Benim kocam gibi değildi. ‘’Çiçeğim.’’ Çiçeğini soldurdun Doruk. O odadan çıktığımda hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı biliyorum. Sadece ona sarıldım. Belki de sondu. ‘’Özür dilerim. Çok özür dilerim.’’

Doruk kimseden özür dilemezdi. ‘’Evde konuşalım sadece. Burada kalmak istemiyorum daha fazla.’’ Hızla kafasını salladı. ‘’Ben halledeceğim. Söz veriyorum.’’ Söz verme bana artık Doruk. En büyük sözü tutmadın.

Hemşire geldiğinde odaya girmeden son kez ona baktım. Acı içinde. Bu yüzümü hiç unutmamalıydı. Gülümsemedi. Ben de gülümsemedim. İçim kan ağlıyordu. Odaya girdim.

*****

Doruk beni eve getirdiğinde herkesin ısrarına rağmen kimseyi getirtmedi. Bu iyiydi çünkü kimseyi istemiyordum. Rahatça üstümdekilerden kurtulup eşofmanlarımı giydim. Sanki içimden bir şey almamışlar gibiydim. Korkuluklara tutunup merdivenlerden indim. Doruk salondaydı. Hiçbir şey yapmadan cam tarafındaydı. Bacaklarıma dolanan köpeğimi bile sevmek istemedim ilk defa. ‘’Mutlu musun?’’

Bana döndüğünde bu tepkiyi bekliyor gibiydi. En başından beri.

‘’Aldır demiştin zaten değil mi?’’ Kapıya yaslandım sadece. Cevap vermedi. ‘’Hakettiğimi de düşünüyorsundur sen şimdi?’’ Anlamsızca baktı. ‘’Hayır.’’

Yanıma yaklaştı. ‘’Dediklerim için özür dilerim.’’ Pişmanlığı belliydi ama nafile. ‘’Bebeğimizi geri getirecek mi özrün?’’ Yutkundu. Kafamı da yasladım. Gözlerim doldu. ‘’Ne vardı isteseydin?’’

Bakışlarını kaçırdı. Son kez ona baktım. ‘’Beni halan itmiş olabilir.’’ Yutkundum. Bu cümle ikimizi de mahvedecekti. ‘’Ama onun katili sensin. Yani babası.’’ Buz kesti. Dünya durdu. ‘’Canını sıkanı öldürdüğünü ya da ortadan kaldırdığını biliyorum.’’ Tepki yoktu. Tepki vermesini istedim. ‘’Belki bu sana ders olur. Kendi bebeğini öldürmüş bir insansın sen.’’ Cümlelerimin geri dönüşü yoktu. Farkındayım. Giden bebeğimizinde yoktu. ‘’İyi geceler.’’

Geri dönüp odaya çıktığımda peşimden gelmedi. Her türlü gelecekti zaten. Yatağa uzandığımda sızlayan gözlerimi daha fazla tutamadan sessiz sessiz ağladım. Annem yoktu. Destek olacak babam yoktu. Anlatacağım biri bile yoktu. Dedeme mi anlatacaktım? Kalp hastası dedeme? Peki anneannem? O benden çok üzülürdü. Buna hakkım yoktu. Zaten hayatlarını bana harcamışlardı. Bu kadarına gerek yoktu. Defterime uzandım.

‘’Bugün seni aldılar bizden bebek. Aslında şimdi fark ediyorum da yazarken hiç bebeğim dememişim sana. Belki de ona kırıldın. Neyse. Yoksun artık. Baban üzüldü. Onu suçluyorum çünkü. Bunu yapan o değil biliyorum. Kimseyi görmek istemiyorum. Sen de bizi görmek istememiştin zaten. İçimde olmanı özlemeyeceğim sanırım. Sen de benimle bağ kuramamış bir bebeksin. Sen gittin, ben de seni doğurmak istememiştim zaten hiç.

Bu defterin senin için olan sayfaları bitti bebek Aydın. Bu sonu sen seçtin. Babanla seçtin belki de. Hiç okumayacak olan bebek Aydın’a’’

Defteri kapattığımda deftere sarılarak içli içli ağladım. Bu da böyleydi işte.

***** 

Sabah uyandığımda aynı pozisyondaydım. Defter hala elimdeydi. Bu demekti ki Doruk hiç odaya gelmemişti. Neden? Kavgalarımızda bile birlikte yatardık. Neden gelmemişti ki? Hızla yerimden doğrulduğumda odadan çıktım. ‘’Doruk.’’ Ses gelmedi. Yavaşça aşağıya indiğimde görünürde kimse yoktu. Köpeğim geldiğinde onu kucakladım. Minik patilerini omzuma koydu. ‘’Baba nerde kızım?’’

Bu da ayrı ironiydi. Çalışma odasının kapısı açıldığında tekrar merdivene yöneldim. Aynı haldeydi. Uyuduğunu sanmıyorum.

Bizim odamıza girdiğinde peşinden girdim. Tepki vermedi. ‘’Neden gelmedin gece?’’ Cevap yoktu. Gömleğini çıkardı. ‘’Doruk.’’ Bana döndü. ‘’Konuştun, bitti.’’ Yanımdan geçip gittiğinde banyoya girdi. Ben ise arkasından bakakaldım. Dediklerimin ağır olduğunun farkındaydım. Pişman olmuştum da.

Tekrar çıktığında duş aldığı belliydi. ‘’Doruk.’’ Giyinme odasına girdi. ‘’Konuşalım mı? Lütfen.’’ Cevap vermedi. ‘’Geç kaldım.’’ Bugünlerde önemli işi olduğunu biliyordum. ‘’Tamam o zaman. Gelince konuşuruz. Erken gelirsin değil mi? Bir süre işe gitmeyeceğim.’’ Hevesle konuştum. ‘’Geç geleceğim.’’

Yutkundum. Ben zaten yeterince üzgündüm ve bu tavrı yeterince üzülüyordu. ‘’Peki. Beklerim ben seni.’’ Sinirden gülerek bana döndü. ‘’Çocuğunu öldüren kocanı mı bekleyeceksin?’’ Kaskatı kesildim. Konuşamadım resmen. Giyinip aşağıya indi. Peşinden inemedim. Bacaklarım gitmedi. Kapı da kapanmıştı zaten.

Bu denli mi kırılmıştı bana?

Yeterince karnım ağrımıyormuş gibi üstümü değiştirmeden evden çıktım. Kendi çalıştığım şirkete geldiğimde sadece odamın olduğu kata çıktım. Kimseyle konuşmayarak odama girdim. Akşama kadar işlerimi hallettiğimde bazı lazım olacak eşyalarımı alıp bir kutuya koydum. Yine gidiyordum. Bilgisayarımı da elime aldığımda odadan çıktım. ‘’Kızım napıyorsun? Evde yatsaydın ya.’’

Gülümsedim. ‘’Iyiyim ben.’’

‘’Bu elindekiler ne? Taşınıyor muyuz?’’ Kafamı salladım. ‘’Biraz kafamı dinleyeceğim. Evden çalışırım bu sürede.’’ Anlayışla kafasını salladığında kolumu sıvazladı. ‘’Ne zaman istersen. Az kaldı zaten.’’ Daha fazla konuşmayarak oradan ayrıldım.

Sakince eve döndüğümde Doruk yoktu. Gerçekten geç gelecekti. Alt katta boş bir odamız vardı. Büyük masanın üstüne getirdiğim eşyaları koyduğumda yerleştirmedim. Hallederdim. İçeri geçtiğimde lazım olan diğer eşyaları sipariş ettim. Bilgisayar odası gibi bir şey olacaktı. Hayalimde buydu zaten. Uygulamayı ordan yönetip kurabilirdim.

İşlerim bittiğinde saat geç olmuştu. Telefonuma uzanacakken kapı açıldı. Kapı çalmadı. Eve girdiğinde buraya bakmadı bile. Belki de ona zaman vermeliydim. Bir anda yaşadığımız şeyi için ikimizde suçlanamazdık. Peşinden gitmedim.

Ses gelmediğinde yukarı çıktığımda odada yoktu. Banyoda da yoktu. Düşündüğüm şey değildir umarım. Yan odaya girdiğimde oradaydı. "Naptığını sanıyorsun sen?"

"Yorgunum Maral. Lütfen." Üstünü çıkardığında yanağının kızarık olduğunu gördüm. "Bu halin ne?"

"Bir şey yok. Git şu odadan." Tavırlıydı. "Bu mu cezan? Burada mı yatacaksın gerçekten?" Sinirle yüzünü ovuşturdu. "YA NE OLSUN İSTİYORSUN?" Bağırmasıyla irkildim. "TÜM SUÇ BENDE DEĞİL Mİ? DAHA NE YAPAYIM?"

Bir şey diyemedim. Özür dilesene. Dileyemem.

"SEN O ODAYA GİRDİĞİNDE SADECE BEBEĞİNİ DEĞİL BENİ DE KAYBETTİN!" Ne? Hayır. Bu olamazdı. "Ne?"

"Çık Maral gerçekten." Eliyle kapıyı gösterdi. Benden boşanmazdı değil mi? "Ayrılıyor muyuz?"

Sinirden güldü. "Odana git."

"Peki." Sinirinin geçmesini beklerdim. "İyi geceler."

Odadan çıktığımda nefes alamadım. Boğuluyordum. Ne hale gelmiştik? Belki de bu bebek hiç var olmamalıydı. Usulca odaya girdiğimde ne yapacağımı bilemedim. Onsuz uyuyamazdım ki ben. Sessizce ağlıyordum. O odanın balkonundaydı. Sigara içiyordu. Ben ise perdenin köşesinden izliyordum. Yerim burası değildi ki.

O gece uyumadım. Odaya geldiğinde uyuma numarası yaptığımda da yanıma gelmedi. Çok mu kırılmıştı bana? Üstünü değiştirip gittiğinde gözlerimi açtım. Ne zamana kadar böyle olacaktık?

İlerleyen saatlerde sipariş ettiğim şeyler geldiğinde korumalar bile başımızda beklemişti. Doruk'un evin etrafındakileri arttırdığını öğrendim. Bunu bile bahçedeki çocuktan öğrendim.

Tüm eşyaların kurulumu bittiğinde kendi monitörümü ve bilgisayarımı da yerleştirdim. Odanın geri kalanını da bir şekilde düzenlerdim.

Defterlerimi ve gerekli eşyalarımı da yerleştirdiğimde korumalar ve diğerleri evden çıkmışlardı.

"Of!" dedikten sonra eşyaları tekrar kaldırdım. Silmemiştim ki hiçbir yeri. Aklım sıra kafamı dağıtacak şeyler arıyordum.

Masayı da temizleyip tekrar yerleştiğimde dışarıda yağmur yağdığını farkettim. Minik köpeğim masayı inceliyor ve kokluyordu. Bir süre birlikte burada olacaktık anlaşılan.

Oda tam anlamıyla bittiğinde koltuğa oturup tüm belgelerimi aktardım. Büyük rahatlıktı. İşlerimi halledene kadar akşam olmuştu bile. Doruk eve geldiğinde yine konuşmadık. Ben de odadan çıkmadım zaten. Yanıma gelmedi. Korumaları bilgi vermiştir elbet.

Odaya çıkıp çantamı aradığımda getirdiğim belleği bulamadım. "Getirmedim mi acaba?"

O olmadan çalışamazdım ki. Dolaptan ceketimi alıp aşağıya indiğimde salonda olan Doruk'a haber verme gereği duymadım. Ayakkabılarımı giydiğim sıra Doruk gelme zahmetinde bulunmuştu. "Nereye?"

"Sanane." dedim tavırlı bir sesle. Bana yaptıklarını ben de ona yapacaktım. Sinirliydi. "Nereye dedim!" Kapıyı açacakken geri kapattı. "Bende sanane dedim!"

"İşim var Doruk. Çekilir misin?" Çekilmedi. "Ne işiymiş bu saatte?" Bıkkınlıkla ofladım. "Şirkete gitmeliyim. Almam gereken bir şey var."

"Çocuklar alır." Kestirip attığında konuştum. "Olmaz. Kapı kilitli yani."

Kapıyı açtığında geçmemi bekledi. Ne yani git demek mi oluyordu bu? "Geç." Kendisi de benimle çıktığında durdum. "Gelmene gerek yok."

Hiç konuşmadan arabasına bindiğinde binmemi bekledi. Bir süre durdum. Bıkkınlıkla arabaya bindiğimde hiç beklemeden sürdü. Yol boyu da konuşmadı. Şirkete geldiğimizde yine benimle inip yukarı çıktı.

Odaya girdiğimde ışığı yaktım. Nereye koyduğumu da hatırlamıyordum. Doruk kapıya yaslanmış bekliyordu. Odayı inceliyordu bir yandan. Kendi yaptırdığı odayı. Masayı kurcaladığımda bulamadım. "Bilerek mi getirdin? Bulamıyorsun."

"Aynen." Dalga geçer gibi cevap verdim. "Deliyim ben. Bilerek geldim yoksa amacım evden kaçmaktı." Rafları incelediğimde odaya daha fazla girip masaya yaslandı. Bu sefer de beni izliyordu. "Rafta da yok ki."

Koltuğa geçip çekmeceleri kurcaladım. Muhakkak burada olmalıydı. Doruk masada döneleyip eline bir kutu aldı. Ne koyduğumu hatırlamıyordum bile. "Bu ne?" Omuz silktim. "Bilmiyorum. Aç bak belki oradadır. Gri bir şey."

Küçük kutuyu açıp masaya döktüğünde bellek içindeydi ama içinde olan başka şeyler de vardı. İlk yaptığım hamilelik testleri. "Şey bulduk."

Doruk aklına gelmiş gibi sinirli hale döndüğünde belleği cebime attım. Testleri geri kutusuna koyarak başka bir yere kaldırdım. Doruk tepkisizdi. Sinirliydi. "Gidelim."

Peşinden giderken kapıyı tekrar kilitlediğimde adeta koşmuştum. Ne olmuştu yine? Asansördeyken eline uzanmaya çalıştığımda geri çekti. "Yapma Maral. Dün ikimizde söyledik söyleyeceğimizi."

Ben pişmandım. "Ne zamana kadar sürecek böyle Doruk? Boşanal-" Beni kesti. "Sakın!" Parmağını bana doğrulttuğunda yutkundum. "Sakın o cümleyi tamamlama."

Kötü bir şey demeyecektim ki. "İkimizde bunu hakettik. Nereye kadar sürerse sürsün." Asansör durduğunda sızlayan gözlerim ve ben onunla birlikte ilerledik. Ben iyi olmaya bakarken o daha da kötü yapıyordu. Kendimden nefret ediyordum. Resmen bir evin içinde iki yabancı gibiydik.

Sessizce geçen yolculuktan sonra eve geldiğim gibi kendi çalışma odama girdim. Onu da görmek istemiyordum. Belleği takıp uygulamamı açtıktan sonra çalışabildiğim kadar çalışıp yazabildiğim kadar yazdım. Yaptığım en iyi şey buydu.

Gece geç saat olduğunda her şeyi kapatıp çıktım. Salon boştu. Köpeğimin de uyuduğunu görünce ben de odaya çıktım. Doruk yine yoktu. Bu sefer üstelemedim.

Telefonumla birlikte yatağa girdiğimde yine uyuyamadım. O olmadan uyuyamazdım. Yanıma gel demeye de ne halim ne vaktim vardı. Tek istediğim çok zaman geçmemesiydi.

37.Bölüm Sonu.

Oy vermeyi unutmayınn.

 

Loading...
0%