@ineffable3107
|
Kaç zaman olmuştu? Doruk yüzüme zor bakıyordu. Çalışma odamdan çıkmıyordum neredeyse. Onun beni görmediği bir evde duvarlar üstüme geliyordu. Bu bir süre devam etti. İkimizde ayrılmıyorduk ama evin içindeki o kasvetli hava hep vardı. Birlikte uyumuyorduk, birlikte yemek yemiyorduk. Kaçan kovalanır oynuyorduk resmen evde. Ben işe gitmediğim için ben uyanmadan gitmiş oluyordu. Hatırlıyorum ki bir dahaki ayın sonu bizim evlilik yıl dönümümüzdü ve artık buna bir son vermeliydim. Boşanmayı aklımın bir köşesinden bile geçirmedim. Onu hep sevdim. Ondan hiç gitmedim. Bunu bu şekle getirdiysek birleşmeyi de bilirdik değil mi? Kolay ya da zor, en azından bugünden sonra aramızı düzeltmek için bir şeyler yapmalıydım. İki aya yakındı. Hatta üç. Psikolojim hiç iyi değildi ama düzelmişti. Çalıştığım süre iyi ki gözlük takıyordum çünkü iyi değildim. Konuşmuyorduk fakat eksiklerimi hep tamamlıyordu. Haftada iki kere benim için taze çilek getirtiyordu. Bu da yetmezmiş gibi yıkayıp mutfağa bırakıyordu. Biliyordum içinde bir yerlerde hala vardım. Hep de olacaktım. Azra ile kısıtlı görüşebilmiştim. O da yakında Fatih ile sözlenecekti. Onun adına da mutluydum. Benim dışımda herkes için mutluydum ben. Doruk için bile. Doruk o kadar kendini işine vermişti ki sayısız haberi çıkmıştı. Yaptığı yatırımlar, yardımlar, aldığı şeyler. Bir de iç yüzü vardı tabi. Tehdit ettiği insanlar, belki de öldürdüğü insanlar vardı. Artık onu da bilmiyordum. Beni hala koruyordu ama bu bana yetmiyordu. Onsuz eksiktim. Korumalar artmıştı. Gerek evin çevresinde gerek benim çevremde. Zaten az dışarıya çıkıyordum. Her zamanki gibi hazırlanıp dışarı çıktığımda ilk yaptığım şey şirkete gitmek olmuştu. Biraz daha gitmezsem ve o uygulamayı çıkartmazsam emeklerim çöpe gidecekti. Herkese kısa bir selam verdikten sonra odama geçtim. Azra hızla odama girdiğinde gülmeden edemedim. "Gözlerim yanlış mı görüyor?" "Doğru görüyor. Geri döndüm." dedim kısık sesimle. Geçen gece üstüme örtüsüz uyuduğumdan üşütmüştüm galiba. Doruk olsaydı örterdi ve yanıma yatardı. Beni sarmalardı. Üşümememi sağlardı. Bugün cumartesiydi. Dün sabah iş için gittiğini biliyordum sadece. Bundan emindim çünkü onu takip ediyordum. Bana bunu reva görmüştü. Kendi ağzından duymam gereken şeyi yaptığım aptal bir uygulamadan öğreniyordum. Sesini de duyabildiğim için mutluydum. Çünkü benimle konuşmuyordu. "Özledim seni." Yanıma gelip sarıldığında yanağını öptüm. "Ben de seni." "Nasıl gidiyor? Hala aynı mısınız?" Çaresizce başımı salladım. Birazını anlatmıştım çünkü ona denk gelmişti. İç yüzünü bilmese de sadece aramızın limoni olduğunu bilirdi. "Düzeleceksiniz inanıyorum ben." "Ben de. Neyse şimdi bilgi katına inmeliyim." Ondan uzaklaştığımda uygulamayı bir yandan takip eden ekibin yanına indim. "Nasıl gidiyor?" "Her şey kontrolümüz altında, Maral Hanım." Hevesle başımı salladım. "İyi iyi. Benim gözden kaçırdığım bir nokta olursa söylemekten çekinmeyin olur mu?" Anlayışla kafalarını salladıktan sonra işlerine geri döndüler. Genelde geceleri çalışırdım ve yaptığım hatalar olabiliyordu. Gündüz ise o hataları düzeltirdim. Döngü buydu. Odama dönüp devam ettiğimde geçen saati göremedim. Şirketten çıkma vaktim çoktan geçtiğinde eşyalarımı üstünkörü toplayıp odadan çıktım. Asansörde birkaç kez öksürdüğümde yanaklarımın al al olduğunu gördüm. Hayır işte. Bu olmamalıydı. Hasta olmak ve hastaneye gitmek en büyük korkularımdı artık. Ne zaman bir hastaneye denk gelsem aklıma o kürtaj odası geliyordu. Zaten rüyalarımdan çıkmıyordu, bir de görmeye katlanamazdım. Eve döndüğümde kimseyi görememek çok üzücü geldi. Evden çıkmadığım için bunu anlamıyordum ama şimdi dank etmişti kafama. Üst kata çıkacakken kapı çaldığında hem tedirgin olup hem şaşırdım. Doruk haberi olmadan birinin dış kapıdan girmesine bile yasak koydurmuştu. "Kim o?" "Maral Hanım, benim. Doğukan." Onu tanıyordum. Evlendiğimizden beri görüyordum ama tanıma fırsatım olmamıştı hiçbiriyle. Baş korumalarından biriydi Doruk'un. Kapıyı usulca açtığımda sert ifadesi yerini samimi gülüşü aldı. "Doruk Bey gönderdiler." Çilek kutusu uzattığını farkedince gülümsedim. "Teşekkür ederim." Kafasıyla selam verip gittiğinde mutlulukla eve girdim. Beni unutmuyordu. Ama hayır. Eğer bir şeylerin değişmesini istiyorsam bu olmayacaktı. Çilek kutusunu öylece mutfağa bıraktığımda ışığı kapatıp yukarı çıktım. Onu yemezsem en azından bir şeylerden şüphelenecekti. Üstümü değiştirip aşağıya indiğimde büyük televizyondan bir şeyler açıp seyretmeye başladım. Komedi izleyeceğimi sanarken gidip en duygusal şeyi izliyordum. Sonuna kadar ağlayarak izlediğimde bir saniye bile duraksamadım. Çok yalnız hissediyordum artık. Önce annemi sonra babamı. Şimdi ise hem çocuğumu hem kocamı kaybetmiştim. Hepsi benim suçumdu. Ben doğmasaydım anneme bir şey olmazdı. Belki de babamla mutlu bir hayat sürerlerdi. O gün bebeğimi koruyabilseydim ona bir şey olmazdı. Sonrasında Doruk'a söylediklerim... Her şey o kadar boktan ve rezildi ki artık gücüm yoktu. O günden beri bir kere bile ağlamamıştım. Şimdi ise film bahanesiyle tüm hayatıma ağlıyordum. Kapının açılmasını bekledim ama olmadı. O gelmedi. Ne halde olduğumu bilmedi. Ağladığımı görmedi. Gözyaşımı silmedi. ***** Öğlene kadar uyuduğumu farkettiğimde tüm bedenim ağrıyordu. Yine cam açık uyumuşum ve örtüsüzdüm. Yatakta doğrulduğumda başımı da keskin bir ağrı kaplamıştı. Hiç iyi değildim. Telefonuma uzandığımda hiç arama görmedim. Bu kadar mı istemiyordu beni? Bu kadar mı merak etmiyordu? Küçük köpeğim büyümüştü. Yanıma gelip kolumun altına girdiğinde onu sevecek gücü bile bulamadım kendimde. Telefonum çaldığında Doruk diye sevinerek yüzüme doğrulttum. Değildi. Nana arıyordu. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Bilmesini hiç istemedim. Kulağıma koymadan hoparlöre aldığımda neşeli sesi odayı dolduracaktı. "Maya! Nasılsın güzel kızım?" "İyiyim Nana. Sen?" diye sesimi çıkarmaya çalıştım bitkin sesimle. "Ay senin sesin neden böyle geliyor? Bana bak sen hasta mı oldun?" "Yok canım ne hastası, biraz sesim kısıldı o kadar." Buna kimse inanmazdı. "Öyle olsun bakalım. Nasıl gidiyor? Arayamadım bir süre, biliyorsun taşınma işlerimiz var. Çok heyecanlıyım Maya! Seni çok özledim kızım." Buraya taşınıyorlardı sonunda. "Ben de öyle. Seni görmeyi özledim." Onu gördüğümde annemi görüyor gibiydim. Peki bebeğim? Kime bakınca onu görecektim? "Ah deden pek sıcak bakmıyor ama ben birkaç gece de olsa seninle kalmak istiyorum. Nasıl bir yerde yaşadığını görmek istiyorum Maya." "Tabi gel anneanne. O nasıl söz? Doruk da ben de sizi ağırlamayı çok isteriz." Evet çok isteriz. Yüzüme bakmayan kocam özellikle çok ister ailemi. "Ay tamam o zaman. Doruk demişken o nasıl? Haberlerde görüyorum hep. Sen neden yoksun hiç yanında?" "İyi nana. Çalışıyor sürekli biliyorsun. Ben sevmiyorum çok öne çıkmayı." Yaptığı işi sevmiyordum. "Sen bilirsin canım. Şimdi kapatmalıyım. Seni çok öpüyorum sevgili Maya." Güldüm. "Ben de." Anneannem bazen resmi konuşmaya bayılırdı. Bazen ise Türkçe ve İngilizce karışık konuşurdu. Tabi onun içinde zorlukları vardı. Ayağa kalkacak gücü bulduğumda giyinme odasına ulaşıp üstüme kalın bir şeyler aldım. Çok üşüyordum. Her yerim zangır zangır titriyordu. Bacaklarımın titremesine rağmen odadan çıktığımda usulca merdivenleri indim. Doruk mu gelmişti? Bugün işe gitmeyeceği için evde olmalıydı. Birkaç kez öksürdüğümde ağır adımlarım ile mutfağa ulaştım. O gerçekten gelmişti. Çilekleri yıkayıp tabağa bile koymuştu. Niye odamıza girmemişti? Sabah harici odaya girmiyordu. Üstümdeki sweati ellerime kadar çektiğimde kireç gibi olduğumu farkettim. İyi değildim. Çileklere dokunmadan sıcak suyun kaynamasını bekledim. Karnım ağrıyordu. Karnıma dokunmak istemiyordum. Kupanın birine sıcak çayı doldurduktan sonra çalışma odama girdim. Bu sefer kapıyı kapatmadım çünkü napacağını gözlemek istiyordum. Merdivenden sesler geldiğinde umursamıyor gibi yaptım. Bir kere hapşırdığımda tüm ciğerlerim yandı. Genzim bile alev alevdi. "Noldu?" Uzun zaman sonra bana dediği tek şey buydu. Cevaplamadan omuz silktim. "Niye yemedin?" "Alma artık. Canım çekmiyor." dediğimde odaya girmişti. "Sesine ne oldu?" Yanıma ulaştığında halime baktı. "Ne bu hal?" "Sana ne?" Sandalyemi kendine çevirdiğinde bitkince ona baktım. Beni bu hale getiren oydu. Elime dokunmasıyla bile ateşimi anlardı. "Siktir! Yanıyorsun sen." "Senin yaktığın kadar değil." diye mırıldandım. "Kalk." Benden uzaklaştı. "Doktora gidiyoruz." "Ben gelmem hastaneye falan." Önüme geri döndüm. Sabır dilercesine bir şeyler söyledi. "Sormadım. Gidiyoruz dedim." Elimden bile tutmayıp kolumdan kaldırmasıyla tüm kanım çekildi. "Bırak beni!" İstemiyordu beni. "Git hazırlan. Bekliyorum kapıda." Kolumu hızla bıraktığında yüzüme bile bakmadan kapıdan çıktı. Gözlerimin dolmasına izin vermeyerek sadece telefonumu alarak çıktım. Büyük dolaptan herhangi bir mont aldıktan sonra evden çıktım. Bu kadar katı olmamalıydı. "Hastaneye gitmek istemiyorum." diye sızlandım. "Bilsem erken gelirdim. Şu hale bak." Bana söz bile vermeden arabayı çalıştırdığında ona baktım sadece. "Doruk." Acıyla yutkundum. "Hastane olmaz. İstemiyorum." "Umurumda değil." Kalbim bir kere daha kırıldığında bezmiştim. "İstemiyorum diyorum!" Sesim kısıldı. "Onlar bebeğimizi aldılar bizden." Alayla güldü. Sinirle de olabilirdi. Hastanenin önüne gelene kadar tek kelime etmedi. "Benim öldürdüğüm senin bebeğini aldılar. Benim bebeğim falan yok." Ben de mi yokum? Geldiğimiz yer hastane değildi. Daha çok klinik gibi bir şeydi sanırım. "İn." Ona ne olmuştu böyle? Tanıdığım gibi değildi. Hem de hiç. Doktor beni bir odaya aldıktan sonra tüm kontrolleri yapmıştı nerdeyse. Hemşireler gelip serum taktıktan sonra yine ikimiz kaldık. "Neden söylemedin gittiğini?" "Gerek mi var?" Yapma. Yalvarırım. "Yok mu?" diye sordum çaresizce. Cevap vermedi. "Yanıma gelir misin?" Bir süre gelmedi. Ondan bakışlarımı çekmediğimi hissettiğinde pes ederek yatağın kenarına oturdu. Uzanıp elini tuttum. Serum olması önemli bile değildi. "Doruk, ben özür dilerim." Tepki vermedi. "Ben seni çok seviyorum ve böyle olmana dayanamıyorum. Seni tanıyamıyorum neredeyse." Güldü. Alaylı. "Tanımıyormuşsun demek ki." "Böyle olmasak artık? Lütfen. Benim gücüm kalmadı artık. Aynı evdeyiz ama beni görmüyorsun bile. Ben odaya girene kadar çıkmıyorsun. Denk gelmiyoruz. Sırf beni görmemek için sabahın köründe kalkıyorsun Doruk. Ben bunu istemiyorum. Yemin ederim istemiyorum." "Ben böyle olacağını bilsem ne onu isterdim ne sana onu söylerdim." "Söyledin ve bitti, Maral." Çok katıydı. "Ağzından çıkanın ne denli büyük olduğunu bir kez olsun düşündün mü? Sonuçları nasıl olur dedin mi?" "İyi değildim. Anlasana." Elini benden çektiğinde bir kez daha yıkıldım. "Tek sen mi iyi değildin?" Bağırmak istiyor ama bulunduğumuz ortamdan dolayı içine atıyordu. Keşke buraya da gelmeseydik. "Seni o merdivenin ucunda gördüğümde ben çok mu iyiydim? Ya da doktor bana bebeğin öldü dediğinde?" Yutkundum. Cevabım yoktu. "Aylardır yanına gelmeyi isteyip gelememek nasıl sen biliyor musun?" Bu sorusu beni buz kestiğinde ona bakamadım bile. "Geceleri benim uyuduğumu mu sanıyorsun?" Uyumuyordu. "Ben sana dedim ki, o gün sadece bebeğini değil beni de kaybettin." Adım gibi hatırlıyorum. "Şimdi sakın benden özür dileme anladın mı?" Kafamı hayır anlamında salladım. "Doruk, lütfen." "Sus, Maral." Sinirle odadan çıktığında arkasından bakakaldım. Niye hasta olmuştum ki? Niye bunu konuşmuştuk ilk dakikadan? Serumum bitene kadar gelmediğinde hemşireler ile birlikte o da girdi. İlgilenen hemşire yine erkekti ve bu sefer Doruk ona gözünü bile değdirmedi. Çok uzaktı bana. "Geçmiş olsun." Burukça gülümsedim. "Teşekkür ederim." Odadan çıktıklarında üstüme montumu geri giydim. Onu beklemeden odadan çıktığımda ağlamamak için zor tuttum. Beni umursamıyordu. Hiç konuşmadan tekrar arabaya bindiğimizde hava kararmaya yakın ve yağmur yağıyordu. Bu kadar zaman geçmesini tahmin etmiyordum. Ona dönmeyerek kafamı cama çevirdiğimde gözyaşlarımı ilk damlasına kadar içerde tuttum. Ağlamak istemiyordum. En azından onun yanında. Eve geldiğimizde de montumu bir köşeye atıp odaya çıktım. Kapıyı kilitleyip kendimi yere bıraktığımda sessizce ağladım. Bu gerekiyordu. Bir süre sonra kapıda bir hareketlilik hissettim ama umursayamadım. Birkaç kez hıçkırdığımda her seferinde kolumu kapatmak zorunda kalmıştım. Kalkıp duş aldığımda kilidi açıp yatağa yattım. Belki gelirdi. İmkansızdı ama ihtimal vardı. Yok muydu? ***** Terlediğimi hissetmemle gecenin bir yarısı uyandım. Doruk gelmemişti. Anlamıştım. Bu işe bir son vermeliydim. Ya o ya ben. Bunu yapmalıydık. Doğrulduğumda nemli saçlarımı normalce topladım. Hala iyi hissetmiyordum ama serum biraz olsun işe yaramıştı. Kalkıp lavaboya girdiğimde elimi yüzümü düzgünce yıkadım. Odadan çıkarken bin kere düşünsem de başka yol bulamadım. Çalışma odasındaydı. Kapıyı aralayarak girdiğimde bana dönmedi. "Kötü müsün?" "Onun için gelmedim." dedim soğuk bir ifadeyle. Cevap gelmeyince yanına ilerledim. Cama yaslıydı. "Bir şey konuşmalıyız. Önemli." "Söyle." "Doruk ben boşanmak istiyorum." Sert bir ifadeyle bana döndüğünde amacıma ulaştığımı hissettim. "Düşündüm bugün dediklerinden sonra. Şimdi ayrılırsak iyileşebiliriz belki." "Ben daha fazla böyle bir evlilik sürdürmek istemiyorum." Üstüme yürüdüğünde gerilemek zorunda kalmıştım. Masaya çarptığımda iki elimden tutup masaya koydu. "Senden ayrılmak istediğimi sana düşündüren ne?" Gözlerimi ondan çekmedim. "Ya iyileşmek istemiyorsam." Seni kaybetmek istemiyorum Doruk. "Doruk." "Bu evden çıkıp gidersem beni görebileceğini mi sanıyorsun?" O mu gidecekti? "Şimdi de göremiyorum ki. Göstermiyorsun." "Ama hala bu evdeyiz. Ne zaman gittim söylesene?" Hiç gitmedin. "Eğer gidersem beni asla göremezsin." "Sen hala bu eve aitsin Maral." Yakınlığı bütün vücudumu yaktı. "Benimsin yani." Biliyorum. "Bir daha bu konuyu açma. Yoksa soru olarak kalmaz." Bu ne demekti? "Dinlenmen gerekiyor. Git uyu." Benden uzaklaştığında aramıza dağlar girdi. Bilmiyordu ki onsuz uyuyamadığımı. "Gelecek misin?" Cevap gelmediğinde hayır olduğunu anladım. Oradan çıkıp odaya girdiğimde sadece uyumak istedim. Sadece uyumak istiyordum. Belki de uyanmamak istiyordum. **** Karnımı sarmalayan kollar ile bilincim açıldı. Uyanmadım ama hissettim. Yanıma geldi. Aylar sonra benim yanıma geldi. Yatağımıza geldi. "Özür dilerim." Nefesini boynumda hissettiğimde bunu özlediğimi anladım. Her şeyini özlemiştim onun. "Benden gitme. Lütfen." "Sadece seni affetmenin yollarını arıyorum." Bulamaz mıydı? Sadece dediklerimi es geçip beni affedemez miydi? "Aynı evde olup seni görememek, sana dokunamamak nasıl biliyor musun?" Biliyorum. "Bugün seni o hemşireden kıskanıp öylece eve gelmek ne kadar zordu benim için." Bunların sorumlusu ben miydim? Bizi mahveden başka şeylerdi ama dediklerim yüzünden kötü hissediyordu. "Hastalandığında bile yanında olamamam ne kadar zor değil mi?" Konuşmamak için zor duruyordum. Bağırmak istiyordum beni affet diye. "Ama ne kadar geçerse geçsin. O bebeği büyütemeyecek olmamız bana hep yara olacak. Dediklerimi geri alamayacaksın ama hep aklımda kazılı kalacak. Kötü bir adam olabilirim ama onun için iyi bir baba olurdum, Maral." Ağlamak istiyordum. "Onu öldürdüğüm için binlerce kez özür dilerim, sevgilim." Boynumdaki dudakları bir süre kaldığında yanımdan kalktı. Bir daha da gelmedi. O gece. O gece anladım ki Doruk beni asla affetmeyecekti. Ben de bunu istemiyordum zaten. Bu dedikleri yeterliydi benim için. 38.Bölüm Sonu. Oy vermeyi unutmayınn |
0% |