@ineffable3107
|
Kahvaltıdan kalktığımızda salonda oturuyorduk. Anneanne birden ayaklandığında anlayamadım. "Kızlar! Size çok önemli bir iş vereceğim." "Nedir o anneanne?" Didem merakla sorduğunda ben de ona baktım. Neydi acaba. "Birlikte menemen yapacağız?" Af buyur nenem ne yapacağız? "Nasıl?" "Hiç şaşırma abla. Anneannemin geleneğidir. Ne zaman kış gelse bahçedeki domatesleri toplayıp menemen yapar. Sanırım biz de ona denk geldik." Hiç yapmamıştım ama birlikte yapma düşüncesi mutlu etmişti. "Ay nasıl yapacağız? Ben çok meraklandım hiç yapmadım da." "Annen yapmıştı bir kere bizimle." Bunu duyduğumda yine gülümsemeye çalıştım. Annemin bir yerlerde olması ve etrafımdakilerin ondan bahsediyor olması beni mutlu ediyordu. "Gerçekten mi? Yapabiliyor muydu peki?" Elif teyze gülerek kafasını salladı. "Tabi canım. Yemişsindir sen de bir sürü yapıp ayırdık çünkü." Hatırlamıyordum ama olabilirdi. "Yani annem çok şey yapardı yemek için ama onu da yapmıştır mutlaka." "Çocuklara söyleyin getirsinler!" Görevli ablaya seslendiğinde halinden memnun gözüküyordu. "Niye bu kadar heyecanlısın?" Didem'in bana sormasıyla ona döndüm. "E ne kadar mutlu anlattı baksana! Eğlencelidir bence." Kafasını anladım şeklinde salladığında hiç öyle değilmiş gibi bir hissiyat yarattı. "Noldu ki?" "Görürsün ablacığım." dedi imayla. Telefonum çaldığında eşofmanımın cebine sıkıştırdığım telefonu aldım. Önder arıyordu. "Buna bakıp geliyorum." Her şey yolundaydı bildiğim kadarıyla. "Efendim?" "Maral Hanım merhaba. Rahatsız etmiyorum değil mi?" Güldüm. "Ne rahatsızlığı canım? Söyle." "Ben şimdi Aydın Holding de olan toplantınıza geldim ama sizin onayınız olmadan Doruk bey bir şey demiyor. Ne yapmalıyım?" Heyecanla ona sordum. "Yanında sadece Doruk mu var?" "Evet." İşte istediğim buydu. "Sanki onay vermemi duymasını istiyormuş gibi hoparlöre alır mısın şimdi?" "Alayım." Ses geldiğinde en sevdiğim kısımdı. "Önderciğim ne onayıymış bu?" "İmza atmadığınız için sözlü gerekiyormuş." "Tamam canım. İmza atmama gerek yok sen biliyorsun zaten işleri." Gülmemi engellemeye çalışıyordum ama zordu. Doruk beni kıskanamadığı için müdahale etmiyordu, pekala şuan kıskanabilirdi. "Halloldu sayılır. Son kez dosyaları inceliyorum." "İncele hayatım sen." Buna şaşırmışlardı. Önder arkadaşımdı sonuçta. "Bitti mi incelemen?" "Maral Hanım sanırım toplantı iptal oldu ama. Doruk bey gitti." Gülmemi engelleyemediğimde karşıdan tepki gelmemişti. "Önder, bu ona olan bir şeydi sakın yanlış anlama olur mu? Onun siniri herkesedir yani." "Maral Hanım iyi misiniz? Zaten bir garip konuştunuz ama iyisiniz değil mi? Lütfen iyi olun." Kaşlarım çatıldı. Üstten aramayı gördüğümde dudaklarımı birbirine bastırdım. "İyiyim. Şimdi kapatıyorum. Öğleden sonra serbestsin he takıl kafana göre birkaç gün." Öylece telefonu kapattığımda asla kapatmayan kocamı açtım. "Efendim?" "Kim hayatın?" Direkt bu soruyu sorduğunda gülmedim. "Kimse. Ne oldu ki?" "Duydum konuşmalarınızı. Niye milletle böyle konuştuğundan haberim yok?" Siniri sesinden belli olduğunda gülmemeye çalıştım. "Normaldir canım. Aylardır benimle konuşmadığın için konuşma tarzım değişmiştir belki olamaz mı? Bence olabilir yani." "Bana bak." dediğinde onu böldüm. "Dorukcuğum, hayatım, canım benim şimdi kapatmalıyım tamam mı? Lütfen sinirlerine hakim ol şirkette olur mu?" Cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım. Bir süre ben de onun yüzüne bakmayacaktım, o zaman anlayacaktı kıymetimi. Telefonumu sessize alıp cebime geri koyduğumda aşağıya indim. Aşağı kattaki geniş odanın birini kullandığımızda bu kadar domatesi görünce geri çıkmak istedim. "Anneanne bunlar ne bu kadar?" "Sana demiştim." Didem'in beni dürtmesiyle dudaklarımı dişledim. Bu masadan sağ çıkamazdık. "Kız biz hani zengindik? Allah için bunları yapacak biri yok mu?" Buna güldüğünde sesim fısıltı gibiydi ki diğerleri duymasın diyeydi. "Anneannem o konularda çok evhamlıdır. Evinde bir sürü çalışan olmasına rağmen hep kendi yapmak ister. Öyle daha lezzetli oluyormuş." "Orada fısıldaşacağınıza gelin oturun." Anneanne bizi çağırdığında illa beni yanına oturtmuştu. Şu halimi biri görse kim ünlü haberci, uygulama sahibi Maral derdi? "Nasıl soyacağını biliyor musun?" Tatlı bakarak hayır anlamında başımı salladım. "Yani anneannem menemen yapardı tabi ama bunu hiç bilmiyorum ben. Kusura bakmayın." "Annecim ne kusuru?" Elçin anne öyle diyince bir şey diyemedim. "Annem de zaten hep yapmaz. Bunları özel getirttirip ihtiyacı olan kişilere dağıtır. Sadece bize değil yani." Anlayışla kafamı salladım. Ne kadar düşüncelilerdi. "Hadi susun da iş yapın! Sabahtan akşama kadar oturuyorsunuz işinizi başkaları yapıyor!" Elif teyze telefonu çaldığı için kalktığında usulca Didem'e yanaştım. "Elif teyze evli değil dimi?" Bana bakarak güldü. "Kız öyle şey mi olur? Evli tabi. Eşi kaptan olduğu için bazen uzun süreli gelmediği zamanlar oluyor. Şimdi de onlardan biridir." "Yaa! Hiç bilmiyordum." Ne kadar zordu acaba onun için. Ben Doruk'u görmesem kafayı yerdim herhalde. Konuşmadığımız süre boyunca bile en azından görmem yetiyordu. İyi olduğundan emindim. Böylesi çok zor gelirdi. "Ne kadar zor." "Öyle ama naparsın." Anneanne bana biraz öğrettiğinde genelde Elçin anneye veya ona bakarak çözmeye çalışıyordum. Kolaydı zannedersem. Elif teyze geldiğinde o da yapamıyor gibiydi benim gibi. Akşama kadar yaptığımızda bağdaş kurarak oturmaktan kasıklarıma bile ağrı girmişti artık. Ayaklandığımda kendimi odaya zor yürüttüm. Ellerimi güzelce yıkadığımda üstümü de değiştirmeme rağmen garip koktuğumu hissediyordum. Kötü değildi ama yine de domates domates kokuyormuşum gibiydi. Kokulu kremlerden birini seçtiğimde ellerime sürdüm. Odanın kapısı açıldığında Doruk'u görmemle şaşırdım. Erken değil miydi? "Hoş geldin." "Erken geldin." Sarılmak için geldiğinde onu ittirdim. "Hayır olmaz." Kaşları çatıldı. "Hayırdır?" "Şey." Biraz garipti tabi. "Bugün anneannen bana menemen yapmayı öğretti de biraz garip kokuyormuşum gibi hissediyorum." Bu halime güldüğünde hiç bunu dememişim gibi bana sarıldı. "Gayet güzel kokuyorsun." Yanağıma elini koyduğunda gülümsedim. "Seni benden uzaklaştıracak şeyler değil bunlar." "Hm." diye bir mırıltı çıkardım. "Kendin uzaklaşmak istediğinde güzelce uzaklaşabiliyorsun ama değil mi hayatım?" "Zorlamasan mı Maral?" "Neyi zorluyorum pardon?" Elleri benden çekildiğinde uzaklaşmaya başladı. "Anladın gayet." "Sen bu kadarsın işte." Alayla güldüm. "En ufak bir şeyde benden uzaklaşırsın, gidersin. Doruk o kadar değiştin ki seni tanıyamıyorum artık." Öyle mi dercesine baktı. "Beni o kadar görmemişsin ki herkese nasıl davranıyorsan bana da öyle davranıyorsun." "Sen bunu söylüyorsan benim bir şey dememe gerek yok daha." Arkasını döndüğünde konuşmaya devam ettim. "Evet ben diyorum çünkü sen bana öyle davranıyorsun. Bizi bu hale getiren senin halan!" Bunu ilk defa söylüyordum çünkü canıma tak ettirmişti. Aile evi olması da önemli değildi artık. "Dediklerimi bir kenara at gerçekten. Yapılan şey bize yapıldı, özellikle de bana." "Sen yanımda olman gerekirken benden uzaklaştın. Ya Fatih'i, sekreterini bile benden çok görüyorsun ya!" Çenem titriyordu. "Ne vardı yanımda olsan? Çok mu şey istedim?" "Ağır konuşuyorsun, sus." İlk defa bir şey dediğinde yürüyüp önüne geçtim. Bana bakmalıydı başka yere değil. "Halanı kaç kere suçladın Doruk? Onu kovdun ama hayatında kalan bendim!" "Ölen benim karnımda öldü tamam mı başka yerde değil!" Benden uzaklaştığında sinirle odadan çıktı. Yine beni yalnız bıraktığında sakince balkona çıktım. Telefonum çaldığında Azra'yı görmemle rahatladım. Bu halde başkasıyla konuşmam mümkün değildi. "Azra." Canım, napıyorsun? Sesin neden öyle senin?" Gözlerimi sildim. "İyiyim sen? Biliyor musun bugün menemen yaptım ilk defa, çok eğlenceliydi. "Bebeğim eğlenmene sevindim ama sesin hiç iyi gelmiyor." Biraz suskunluktan sonra burnumu çektim. "Doruk." "Sorun hala Doruk. Asla beni anlamıyor ve bundan çok yoruldum. Dün iyiydik ve bugün yine aynıyız." "Düzeleceksiniz dedikçe daha mı kötüye gidiyor." Onaylayacak bir mırıltı çıkardım. O beni anlardı. "Gerçekten çok yoruldum ya. Resmen mutsuz olduğum bir evliliği yürütmeye çalışıyorum." Arkamda bir hareketlilik hissettiğimde aniden oraya döndüm. Doruk beni dinlemişti. "Ben arayacağım." Telefonu kapattığımda ona yaklaşmaya çalıştım. Duymuştu. Kahretsin ki duymuştu. "Doruk." "Mutsuz olduğun bir evlilik öyle mi?" Sesi kısıktı ama anlayabiliyordum. Başka yerde olsak bu kadar olmazdı. "Ben seni mutsuz mu ediyorum?" Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Hayır. Öyle demek istemedim ya of! Hala dinlemiyorsun ki beni." Güldü. "Dinlememe gerek yok artık seni. Odadan çıktığımda koridorda düşündüm ne desem ne yapsam seni affettirebilirim diye, sen arkadaşına mutsuz bir evlilikten söz et ama öyle mi?" Bir şey diyecekken beni susturdu. "Yaptığım hatanın farkındayım ama sen kendinin farkında değilsin. Ben sana çektirdim ama sen de bana aynısını yaptın. Sırf sen mutlu ol diye de yapmadığım şey kalmadı." Alayla güldü. "Hani yine yaparım onda sorun yok da. Senin gözünde değerim kalmamış ben onu görüyorum." Kafamı salladım. Böyle bir şey mümkün değildi. "O anlamda demedim gerçekten." "Aylar önce de bunu söylemiştin. Bebeğimizin katilinin ben olduğumu söylediğin gün. Sence o gün benim aklımdan çıkıyor mudur?" Çıkmıyordur. "Eve gidelim mi? Yemekten sonra düzgünce konuşalım." Benden uzaklaşmasına izin vermeden sarıldım. "Doruk biz evliyiz. Her ayrılıkta veya kavgada gidecek bir yerimiz yok." Geri çekildiğimde yüzüne bakabildim. O da bana bakıyordu. "Evliliğim mutsuz değil. Sadece anlık olan bir şey ve kavga ettikten sonra mutlu olmamı bekleyemezsin tamam mı?" Kafasını salladı. "Başkasına söyleme." "Eğer bana sinirlenirsen yine gel bana kız. Gerekirse vur, kır, dök ama benim yanımda yap. Bana yap." "Doruk gidiyorsun." saçlarını karıştırdı. "Gidiyorum çünkü sinirlendiğimde sana kızamam. Bana istediğini yap ağzımı açarsam en adi adam olayım karşında. Sadece sana sesim çıkmaz." "Tamam bak şimdi sakin olalım. Evimizde konuşalım olur mu?" Güldüğünde yanağımı severek öptü. "Kıyamıyorum da." Aramızın iyi olduğuna bir kez daha inanmak istediğimde birlikte aşağıya indik. Nihat baba ile biraz konuştuktan sonra anneanne ve Elif teyze de bize katılmışlardı. Anneanne onu oğlu gibi seviyordu beliydi bu. Elçin teyze de hepimizi sofraya topladığında orda da konuşulmaya devam etti. Bir süre Didem'in odasında vakit geçirdikten sonra Doruk artık gitmemiz gerektiğini falan söylemişti. Hepsiyle görüştükten sonra nihayetinde biz eve geçmiştik. Köpeğimiz bizi karşıladığında onu kucağıma aldım. "Bebeğim!" Normalde onu da götürmek istemiştim ama kendim bile zor giderken bir de köpeğime bir şey olsun istememiştim. Çocuklar ona gayet iyi bakmışlardı. "Bir daha tek bırakmayacağım seni." Onunla içeri geçtiğimizde salonda oturup onu sevdim. Doruk'un gelmesiyle hızla ona koşmuştu. "Ben bu kız kadar babasına düşkün biri görmedim." Onu ayrı seviyordu ve bunu belli etmekten de çekinmiyordu. Yanıma oturduğunda gülümsedim. Evimiz artık yabancı gelmiyordu. "Babana bayıldığını biliyorum kızım ama sıranı beklemen gerekiyor." "Sıra derken?" Kaşlarım çatıldığında bu onu güldürdü. "Sıranın başını annen çekiyor da. Bırakmaya niyeti yok gibi." "Kızım annenin elini sallasa ellisi. Baban kendine baksın. Yaşlanıyor da zaten yani kim bakar ona bu saatten sonra?" Resmen bizi anlamayan bir hayvanla yarışa girmiştik. "Tabi canım. Bana bir bakan bir daha bakıyor. Özellikle sarı saçlı biri. Gözünü alamıyor benden." "Aynen." diyerek onu geçiştirdiğimde önüme geri döndüm. "Misafir odasını kapattırmak istiyorum ben!" diye yükseldim. "O niye?" Omuz silktim. "Öyle işte. Başka odada uyuma ihtimalini yok ediyorum." "Uyumuyorum ki zaten. Sensiz uyuduğumu falan mı düşünüyorsun? Senin aksine ben uyumuyorum da çünkü." "Ben uyurum. Sabahtan akşama kadar ekrana bakıyorum yani gözlerimin kapanmaya ihtiyacı var." Güldüğünde kafasını salladı. "Biliyorum. Öyle gerekiyordu sadece." "Benim için benimle konuşmaman mı gerekiyordu?" Kafasını salladığında güldüm. "Saçmalık. Aramıza ne kadar büyük engeller soktuğunun farkında mısın?" "Kaldırırım." Kendinden emin sesiyle güldüm. "O kadar kolay mı?" "Zor mu?" "Zor." dedim güçlükle. Yıpranmıştık. Genel olarak. O belki yansıtmıyordu ama belliydi. Saklanacak gibi de değildi çünkü onun da duyguları vardı elbet. Bir şey demeden yukarı çıktığımda düzgünce duş aldım. Düşünmeyi de unutmadım. Annemi, bebeğimi, Doruk'u. Üçünü düşünürken aklıma biri daha düştü. Babam. Tolga. Onu tanımak istiyordum. Belki de ona baba bile demek istiyordum. Bunların hepsi hamileliğimde düşündüğüm şeylerdi ama gidince düşünesim gelmemişti. Evet annem görmeyecek olabilirdi ama babam görebilirdi. Onun emanetine sahip çıkmalıydı. Belki de birlikte yas tutmalıydık. Gerekirse birlikte bile giderdik annemin mezarına. Doruk olduğu sürece yalnız değildim bunu bilirdim. Gerek kendisi gerek olmadığında bile davranışları bunu gösteriyordu. İlk zamanlarda hiç beklemediğim anlarda bile çok şey yapardı. Şimdi de yapıyordu. Düşüncelerim çok fazlaydı ve artık kafamın karışıklığından düşünmek zordu. Tekrardan aşağıya indiğimde o hala bıraktığım yerdeydi. Saçlarım biraz nemliydi ve bunu umursamadım. Yanına gittiğimde dizine yattım. Yerim burasıydı. Onun yanıydı. Havlama sesleriyle etrafta ses olması beni mutlu ediyordu. O da bizimdi. "Benimle uyu. Sabah uyandığımda yanımda görmek istiyorum seni." Gerekli mesajı verdiğimi düşündüğümde gözlerimi kapattım. Beni dinleyecekti. Mecburdu. "Başka türlüsü mümkün değil zaten." 41.Bölüm Sonu Oy vermeyi unutmayınn |
0% |