@ineffable3107
|
Gözlerimi araladığımda bir arabanın içindeydim. Gerginlik ve korku tüm bedenimi sardığında yan tarafımda olan benim gibi baygın yatan Eda'yı görmeyi beklemiyordum. En son hatırladıklarım Doruk ile konuştuktan sonra Azra beni yemek yemeye çıkartmıştı. Yukarıdan bir telefon geldiğinde de mecbur oradan ayrılıp şirkete dönmüştüm. Şirkete girecekken bir yere döndüğümde bayıldığımı hatırlıyordum. Eda beni gördüğünde o da anlam veremedi. "Noluyor?" Birden bağırdığında korkmuştum. Yeterince korkuyordum zaten şuan. "Ne işin var senin burada? Ne istiyorsun benden?" "Bilmiyorum." dedim sadece. Adamlarla önümüzde bir paravan gibi bir şey vardı. Sadece ikimiz vardık burada. Omuzlarımdan sarstığında ondan geri çekildim. "NE İSTİYORSUN BENDEN!" "AÇIN ŞU KAPIYI!" Kapıyı açmaya çalıştığında ben ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Paravanın penceresi açıldığında oraya döndü hemen. "Hanımlar uyanmış." "Noluyor?" diyebildiğimde dilimi yutmuş gibiydim. "Babanız sizi çağırdı ya Eda Hanım." Eda korkuyla ona baktı. "Siz gelemediğiniz için biz sizi ona götürüyoruz." Bana baktı. "Peki o? O neden burada?" "Kocası boş durmadığı için o da biraz misafirimiz olacak." Yutkundum. "Tamam bak babam meselesini bizimle halletsin. Onun bir suçu yok!" Neyden bahsediyorlardı ve bu neden beni koruyordu? Kocamın ceketine parfüm sıkan o değilmiş gibiydi. Adam paravanı kapattığında Eda sürekli oraya vurdu. Ağzım dilim düğümlenmiş gibiydi. Eda korkuyla bana döndü. "BİR ŞEY SÖYLESENE SENDE!" "Korkuyorum." diye fısıldadım. "Mesele ne bilmiyorum ama dediği adam gerçek babam değil. Üvey babam. Annemin kocası. Abim adına yine bir şeyler yapmış. Muhtemelen ucu Doruk'a sıçradı ama onun bir suçu yok." Hızla konuşmasında ona baktım. "Dün." "Dün evimize bir çiçek geldi. İsa Orhan adına." Hızla kafasını salladı. "Doruk da onun iş yerlerini ve limanlarını patlattı." "Allah kahretmesin ya!" Ne olduğunu anlasam konuşacaktım ama olmuyordu. "Hepsi abime ait evet ama biri ona aitti. Umarım değildir ve sizin bir suçunuz yoktur. Abim benim yokluğumu anlamıştır bile." Doruk benimkini anlamış mıdır? "Neden yaptın?" Sorduğum soruyu anlamış gibiydi. "Nasıl göründüğünü de biliyorum ama hiç öyle bir amacım olmadı. Abim ile Doruk eskiden arkadaştı ve nedensizce düşman kesildiler bir gün. Toplantı günü abimle kavga edince onu sinirlendirmek istemiştim sadece. Yoksa böyle bir şey yapmam. Çiçek konusunda da abim böyle bir şey yapmaz. Doruk onun düşmanı bile olsa ne evine ne de karısına göz dikecek birisi değil. Ne yaptılarsa düşmanlıklarından." Dediği şeyler mantıklı gelebilirdi ama ben bunun neresindeydim? Araba bir yerde durduğunda her yer siyah olduğundan camlardan bir şey anlaşılmıyordu. Kapı açıldığında korkuyla Eda'ya yaslandım. "İnin." Biz tepki vermeyince adamlar bizi çekiştirerek indirmişlerdi. "BIRAKIN BİZİ!" İkimizde bağırıyorduk ama bir faydası yoktu. Dağ evi gibi bir yere geldiğimizi anladığımda etraf bile korkunçtu. Üstümdeki rahatlık tamamen Doruk'un beni bulacak olmasıydı ama yine de korkuyordum. Beni sandalyeye bağlamaya çalıştıklarında çığlıklarım tüm evde yankılanıyordu artık. Adamın attığı tokat ile kafam yana eğilince acıdan ne yapacağımı bilemedim. "BİR SUSMADINIZ!" "NEREYE KADAR TUTACAKSIN BENİ HE! ABİM SENİ RAHAT BIRAKACAK MI SANIYORSUN?" Eda'nın odağı bir adamdayken saçlarımdan görememiştim. Bağlı olduğum için çırpındığımda gözümün önüne gelen saçlarımı üfleyerek itmek zorunda kalmıştım. "Ah küçük kızım. Abin çoktan aldı haberini. Gelmesi yakındır." Gözleri bana çevrildiğinde üstüme geldi. "Gelelim sana. Çok sevgili kocanın neler yaptığından haberin yoktur değil mi?" İğrenerek yüzüne baktım. "Ne yaptıysa iyi yapmış!" Dün gece onu göndermediğime pişman olmamıştım ama keşke bunu da yaşamasaydım. "Ağzını bantlamak istemiyorum ama beni buna mecbur bırakma." Eda'ya yaklaştığında ondan korktuğu her halinden belliydi. "Anneciğinin biricik kızı Eda. Aslında seni severdim biliyor musun? Ta ki abinin bana yaptıklarına destek olana kadar." Tiksinerek bakıyordu. "Annem bunu yaptığını bilse seni sever miydi acaba? Annemin abime düşkünlüğünü bilirsin. Bu yaptığını öğrense senin adın mı kalır he? Annem sayesinde bu kadar yükseldin sen!" "Anneni de yükselten baban değil miydi?" Gözleri açıldı. "O PİS AĞZINLA BABAM HAKKINDA KONUŞMA!" "Niye küçük? Abinle bir olup yatalak babanızı acı çekmesin diye öldürmediniz mi?" Artık duyduklarımı midem kaldırmıyordu. Eda'nın masum olduğuna inanıyordum sadece. "BİZ Mİ YAPTIK YOKSA SEN Mİ YAPTIN?" "Ah doğru. Abin bana güvenip babana su vermişti değil mi?" Eda artık ağladığında adam susmak bilmemişti. "Ya sen." Bana döndüğünde ona bakmak istemiyordum. "Uygulamanı geri getirebilmişsin. Halbuki silinmişti değil mi?" Bunu yapan o muydu? "Neydi şu çocuk. Kayahan mıydı? Kocanın deliler gibi kıskanıp kavganıza sebep olan." Düşünür gibi yapıp tekrar üstüme eğildi. "Tek hesaba katamadığım senin ne kadar zeki olduğun." Başka bir an olsa cevabını verirdim ama elindeki silahı gördükçe korkudan ağzımı açmama engel oluyordu. "Sizi izlemediğimi mi sanıyorsunuz? Çocuğunu kendin düşürmene rağmen bunca zaman Doruk'u suçladığını, birbirinizin yüzünüze bakmadığını," bizi dinlemişti. Evde ya da bir yerde bir şey vardı. Kafamı yan çevirdiğimde ağlamamak için zor duruyordum. Eda'ya baktığımda o da bana üzgün gözlerle bakıyordu. "Mutsuzum diye ortalıkta gezeceğine bıraksaydın adamı. Ne diye yamamaya çalışıyordun kendini? Parası için mi?" Güldüğünde gözyaşlarıma engel olamadım. Silahı kafama dayadığında seslice hıçkırdım. "YAPMA! UZAK DUR ONDAN!" "Kocanı seven kız bile bunu diyorsa daha ne olsun değil mi?" Eda hızla kafasını salladığında bana zaten anlatmıştı ne olduğunu. "Bilirsin Doruk pek severek evlenmez. Evlendikten sonra sever genelde. O da muamma ama. Doruk gibi bir insanın kimseyi seveceğine inancım yok. Para ve pis işlerin başını çekiyor. Adam devlet gibi kimse ona sormadan adım atamıyor bu alemde. Sence seni sever mi?" "SUS ARTIK!" diye bağırdığımda dedikleri yetmişti. Bu onu güldürdüğünde silahı kafama bastırdı. "Duydukları ağır geldi sanırım." Evin kapıları açıldığında kafamı kaldıramadım ama kimin geldiğini anlamıştım. "ABİ!" "NAPTIĞINI SANIYORSUN LAN SEN!" Doruk'un bağırışı da tüm evi inlettiğinde tüm bedenim sızlıyordu artık. Ağlıyordum. Bileğimi ve bedenimi sıkan ipler artık canımı yakma raddesine gelmişti. "Karınla güzel bir sohbet ettik Dorukcuğum." Yanımıza gelecekken silahın emniyetini açtığını anladım. "BİR ADIM ATACAK OLURSANIZ BİRİNİZ KARDEŞİNE BİRİNİZ KARISINA VEDA ETMİŞ OLACAK!" Eda'nın başında da bir adam bulunuyordu bunu yeni görüyordum. Tek bakabildiğim Doruktu. Burdan sonra ne olacağımız belli değildi. Değmiş miydi küs kalmamıza? Değmiş miydi aylar boyunca bir evde iki yabancı olmamıza? "Kurtaracağım seni tamam mı?" Buna şüphem yoktu. Ama elim kolum bağlıyken ne yapabilirdim? Adam beni vursa yaşamama ihtimal bile yoktu. "Onları bırak!" İsa'nın bağırışı ile adam gülerek ona döndü. "Ah sevgili oğlum. Arkadaşını bulaştırmak hiç istemezdim ama mecburum." "SENİN DERDİN BENİMLE ONUNLA DEĞİL!" Doruk'a tekrar döndü. Adam deli gibiydi. "Öğrendim ki karın yüzünden tüm işlerimi mahvetmişsin. Bunun bir bedeli olmalıydı ama değil mi?" Doruk için ölebilir miydim? Ölürdüm. "Ama şunu demeliyim ki karına sevgine hayranım. Senin gibi bir adam nasıl oldu da sevebildi?" Bana döndüğünde güldüğünü hissettim. "Üstelik senin çocuğunu taşıyamayan bir kadını nasıl sevebiliyorsun?" Ağlamamı durduramıyordum. Doruk'un eli kolu da ayrı bağlıydı. Doğmamış bebeğimi duymak benim kahrolmama yetiyordu. Adam hem Doruk'a hem de üvey oğluna laf yetiştirebiliyordu. İkisi de bizim için bir şey yapamıyorlardı. Doruk bir anda silahını çıkarttığında korkudan hıçkırdım. "Ne o Doruk? Beni mi vuracaksın? Vur. Ama ben giderken tek gitmem." "Delice bir şey yapma." İsa ona bunu söylediğinde Doruk dinlememişti. "Abi lütfen bir şey yap!" Odağımı ikisinden de çekip sadece Doruk'a baktım. "Doruk." Bana bakamadığı için yutkunduğunu farkettim. "Özür dilerim." diyebildim. O adamın beni vuracağından adım gibi emindim ve ona son kez de olsa bir şeyler demek istiyordum. Bana bakıyordu ama bakmıyordu da. "Seni suçladığım için özür dilerim." dedim. Başımdaki güldü. "Doruk bak karını dinle. Son sözleri olabilir." "Ölmeden göreceğin son kişi karım olacak biliyor musun? Kendi karını bile göremeden öleceksin." Adam yutkundu. "Ama doğru ya. Karını da eve hapsetmiştin sen değil mi?" "NE?" İsa adama dönüp bağırdığında kardeşine silah tutan adamdan ayrılıp başımdaki adama doğrulttu. "DOĞRU MU LAN BU?" Adam kendi karısını bile evine hapsetmişti. Çocuklarını da burda hapsediyordu. Peki biz neresindeydik? Tek düşündüğüm hepimizin buradan sağ çıkmasıydı. Ben gitsem bile Doruk'un yaşamasını istiyordum. "Doruk." Artık konuşamadığımı hissediyordum. O kadar çok bağırmıştım ki boğazım daha fazla buna müsade etmiyordu. Bir şey diyemeden altı el ateş edildi. Seçemedim. İki el Eda'nın tarafından geldiğinde İsa o adamı vurdu. Sonra gördüğüm manzarayı hayatım boyunca unutamayacağıma emindim. O adam beni değil Doruk'u vurmuştu. "DORUK!" Bağırışım boğazımdan firar ettiğinde yerimde çırpındım. Yere yığıldığında gözümden akan yaşın haddi hesabı yoktu. İsa hemen başımdakini de vurduğunda ona bakamıyordum. "DORUK!" Ses vermiyordu. "DORUK LÜTFEN SES VER!" Hızla İsa'ya baktım. Vurulan kardeşine bakıyordu o da. Hangisine yanacaktı? Eski dostuna mı, kardeşine mi? "İSA LÜTFEN ÇÖZ BENİ. YALVARIRIM!" İsa kendine geldiğinde önce beni çözüp hızla kardeşine ilerledi. Doruk'a ulaştığımda acıyan bedenim umurumda değildi. "Doruk yalvarırım aç gözlerini!" Açmadı ama nefes alıyordu. "Doruk bana bak sevgilim lütfen! Doruk!" Ne dediğimi ne hissettiğimi bilmiyordum. "YA BİRİ YOK MU!" Aylardır ona dokunmazken şimdi ona dokunmaya korkuyordum. Yüzünü ellerimin arasına aldığımda bedenim zangır zangır titriyordu. "Doruk yalvarıyorum aç gözlerini!" "Kendi çocuğunun katili sensin." Zihnimde tonla ses vardı. "Çocuğunu taşıyamayan bir kadını mı sevebildin?" Ambulans sesleri ve bir sürü araba sesi geldiğinde bir an olsun ondan ayrılmadım. Üstüm, başım, ellerim onun kanıyla doldu. "Doruk yalvarırım aç şu gözlerini. Lütfen yaşa, lütfen!" Hem benim hem İsa'nın bağırışları tüm evi doldururken içeriye bir sürü insan girdi. Gelen kişilerin arasında Fatih ve Oğuz'u farkettiğimde çaresizce onlara baktım. "BİR ŞEY YAPIN!" "LÜTFEN! O ÖLÜYOR!" Bunu demek bile o kadar zordu ki. İki tane sedye geldiklerinde Doruk'u ellerimin arasından alıp götüreceklerdi. "Hızla ilk müdahaleye başlayın!" Olduğum yerde kalakaldığımda olayı idrak edemiyordum. Daha tam birleşmemiştik ve o gidiyordu. Hiçbir şey yapamamıştım. Oğuz yanıma gelene kadar tepkisizce kalmıştım yerde. "Maral hadi kalk. Gitmemiz gerekiyor buradan." Sesini duyamamıştım. Görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu. "Maral!" Ona baktım. "Beni duyuyor musun kardeşim?" Bilmem duyuyor muyum? Gözlerimin kapandığını ve bedenimin beni taşımamasıyla bayıldığımı hissettim sadece. ***** Gözlerimi araladığımda beyaz ışık gözümü aldı. Hastanedeydim. Hızla yerimden doğrulduğumda yanımda biri yoktu. Ayakkabılarımı giymeden sadece çoraplarımla yürüdüğümde odadan çıktım. Bir de onu düşünemezdim. Didem beni görür görmez ağlamaklı şekilde "Abla." dedi. "Doruk nerede?" Kimseden ses gelmediğinde ölecek gibi hissettim. Diz kapaklarım ve bacaklarım yara içindeydi. Yürürken hissedebiliyordum. Elçin anne sessiz sessiz ağladığında Elif teyze yanında onu sıvazlıyordu. Fatih ve Oğuz bir yerde Nihat babanın başını bekliyorlardı. Hiçbiri bana bakamıyordu. Ne olmuştu? "Anne." Fısıltım Elçin anneye ulaştığında hıçkırdı. Bir tek ona böyle derdim. Kendi anneme bile hasretken o benim annem olmuştu. Dizlerimin acısını görmezden gelerek önünde eğildim. "Anne." "Canım." diyişi ile bir kez daha öldürdü beni. "Anne sen bana yalan söylemezsin değil mi? Nasıl o?" Ağlayarak kafasını iki yana salladı. "Anne lütfen." "Abla yapma." Didem bana sarıldığında tepki veremedim. Nihat baba eliyle alnını sıvazlıyor, ağlamamak için direniyordu. Onun herkesi vardı ama ben sadece ona sahiptim. O giderse benim kimsem kalmazdı ki. Annem ölmüştü, babam bilmediğim bir yerdeydi, kendi karnımda yaşayan bebeğim ölmüştü. Tek kalanım oydu ve onu da kaybediyordum. Didem ve Elif teyze beni bir yere oturttuğunda kimseye bakamıyordum. Doruk olsaydı önüme gelip neden ağladığımı sorardı. Biraz daha ağlarsam dünyayı herkesin başına yıkacağını söylerdi. Şu an canımın en çok yandığı andı. Bebeğimin gidişine bile bu kadar gözyaşı dökmemiştim ama şuan canım çok yanıyordu. Onu kaybediyordum. Sarsıldığımı hissettiğimde Elif teyze korkuyla bana bakıyordu. "Maral bizi duyuyor musun?" Niye herkes bunu soruyordu? Duymak istediğim tek kişi konuşmazken onlara cevap vermek istemiyordum. Didem "Doktor yok mu?" diye bağırdı ama ona da tepki veremiyordum. Düğümlenmiştim. Elçin anne bile dayanamayıp yanıma gelmişti. Ama dedikleri kulağıma ulaşmıyordu. Bedenimde ve kafamda bir ağırlık vardı. Her yerim acıyordu. Onun yerinde ben olsaydım keşke. O güçlüydü ama ben değildim. Benim gücüm oydu. ***** Tekrar uyandığımda bu sefer doğrulamadım. Bedenim uyuşuktu. Koluma sakinleştirici vurmuşlardı ya da bayılmıştım sanırım. Başımı tutarak kalktığımda yine odadan çıkmak için kalktım. Benim çıkmamla doktor da çıktığında artık kaçıncı saatte olduğumuzu bilmiyordum. Azra bile gelmişti. Ve doktor beni yıkacak o cümleyi söyledi. "Maalesef. Biz elimizden geleni yaptık ama Doruk Bey'i kaybettik. Başınız sağolsun." 43.Bölüm Sonu Oy vermeyi unutmayınn. |
0% |