Yeni Üyelik
35.
Bölüm

34 | Kaybolan Yara İzi̇

@inviernonoctis

"Bir savaşçı misali kazanmaya çalıştı kalbini.Oysaki kızın bir kalbi kalmamıştı.Acıdan dikilmiş kalbine giremedi ruh. Her adımında bir acısı oldu, bir yanı yandı."


Babam yaşayarak, benim katilim oldu.

Yaralı avuçlarımın arasına sıkıştırdığım kanlı kalbimle ve ışığı sönen ruhumla kimsesiz kalmıştım.


Dizleri koridorun zemini boyunca kaydı, Adel yerde emekleyerek bana geldi ve beni sertçe kollarının arasına çekerken, "Mila!" diye bağırdı. "Aptal! Aptal çok korktum!"


Yüzüm onun boyun girintisinin arasına yerleşmişti ve bakışlarım ölü, dingin ve umursamazdı. Ruhsuz, ölü gibiydim.


Bu mümkün değildi. Adel'e söyleyemem.


"Dayanamıyorum," diye fısıldadığımda gerildiğini hissettim ama beni bırakmadı. Bana daha sıkı sarıldı. "Seni özlüyorum."


"Dayanabilirsin," derken bedeni titriyordu. Onun kokusunu seviyordum. "Bu mümkün. Sen dayanabilirsin ve ben senin her zaman kalbinde olacağım."


Dayanamıyordum.


Ölüydüm ve canlıydım.


"Ben buradayım. Ne kadar yanında olamasamda kalbinde ve ruhundayım."


Sözüm söz Adel.

Mila sözü, sana kavuşuna kadar sözümü tutacağım. Ben ölsem bile seni unutamam.


Etrafıma baktım. Gitti, gerçek olmayan şeyleri görüyorum. Adel'in bende bıraktığı acı gitmiyor. Yüreğim sızlıyor ve onun özleminde ölüyorum. Kokusu gitmiyordu.


Gülümse küçüğüm, gülümse çünkü sen bana yangın ben sana yara.


Bugün yine onu gördüm, yine onun halüsinasyonunu gördüm. Kaç yıl geçerse geçsin kollarımda ölen Adel'i unutamam. Acılar kalır. Soğuk su dinç kalmamı sağlardı, soğuk tenini hatırladıkça soğuk suyun altına girerim.


Anılar geçmiş veya gelecek içimizde yaşamaya devam edecek. Yaşamak omzuma bırakılan bir yük, bozuk bir kelimeydi. Oturduğum küvetten çıkıp ıslak kıyafetlerimi üstümden çıkardım. Kıyafetleri çamaşır sepetine koyup banyomdan çıktım. Üstümdeki havluyu sıkıca tutarak dolabımın kapağını açtım.


Kahverengi pantolonumu ve siyah kazağımı yatağa koydum. Siyah iç çamaşırı giyip yatağın üstüne koyduğum kıyafetlerimi giydim. Siyah spor ayakkabımı giyip başımdaki havluyu çıkardım. Hafif nemli olan saçlarımı tarakla tarayıp ıslaklığını düşündüm. Beni rahatsız edecek kadar ıslak değildi.

Saçlarımı Rus taç örgüsü denen örgüden yapmıştım bir kaç dakika içinde.


Çantamı hazırlayarak kahvaltı için aşağı indikten sonra, hızla önceden hazırlayıp paketlere sararak buzdolabına attığım hazır tostlardan alıp tost makinesine koydum ve kahve makinesinin önüne geçerek kapsülü kahve makinesinin içine yerleştirdim.


Bir kaç dakika içinde de kahve hazırlanmıştı. Yavaşça kahveyi fincana döküp bardağımla masaya geçtim. Ilgın esneyerek karşımdaki sandalyeye oturmadan önce onun için ısıttığım tostu alarak sandalyeye oturdu.


Tostumu hiç soğumadan sıcak sıcak yedim. Kahvemi bitirdiğimde çantamı alarak omzuma astım. Telefonumun sesiyle masanın üstünde duran telefonumu aldım. Çağrı arıyor. Çağrı arıyor?


"Alo?" Sesim neden heyecanlı çıktı?

"Dışarıdayım." Telefonu kapatmasıyla olduğum yerde dondum. Dışarıdayım dedi. Göz altlarıma kapatıcı sürüp morlukların kapandığından emin olduktan sonra dışarı çıktım.


Çağrı dışarıda motorundaydı. Kaskı bana uzattığında gülümseyerek kaskı alıp saçlarımı düzelterek kafama taktım. İlk götürdüğüm motoruydu, simsiyah motoru göze çarpıyor. Arkasına oturup beline sarıldım.


Bir eliyle belindeki elimi tuttu. Rüzgar, soğuk hava bedenimi yaşatıyordu. Yaşamak benim için bir anlamı kalmamıştı ama ölüm bile beni kabul etmiyor.


Kısa bir süre içinde okula gelmiştik. Kaskı Çağrı'ya vererek alt kapıdan geçerek sınıfa girdim. Burak ile yaşadığımız olan olayı kısaca Elif'e anlattım. Elbette yaşlı kılığını anlatmadan."Bu Adrian kesin sana aşık. Burak seni sevmeye bağlıyor gibi." Elif masanın üstüne koyduğu kitabı alarak hafifçe kafama vurdu."Komik değil. Bu imkansız."


"İmkansız diye bir şey yok."


"Boşver Açelya. Bunca zaman beni hatırlamayı seçmedi şimdi bile beni sevmeyecek." Sesinde bir hüzün vardı."Adrian var."


Gözlerini devirip sessiz kaldı. İlk iki dersin ingilizce olması hoşuma gitti. İngilizce, kimya, fizik...Bu dersleri seviyordum.


İkinci teneffüs zili çaldığında her zaman oturduğumuz ağacın altına oturduk. Diğerleri konuşurken Ilgın ve ben sessiz kalmıştık. Benim bakışlarım Anıl'ın oturduğu tarafa kaydı. Kucağındaki kitabını okuyordu. Oturduğum yerden kalkıp pantolonumun tozunu silktim."Ben hemen geliyorum."


Anıl'ın yanına oturduğumda kitabının kapağını kapatıp yüzünde bir gülümsemeyle gözlerime baktı."Sana vakit ayırabilirim." Bakışlarım gözünün üstüne düşen kahverengi saçlarına kaydı. Gözleri ve saçları bir uyum içindeydi. Bakışlarını gözlerine çevirip gülümsedim."Kabul ediyor musun?"


"Evet." Dediğinde gülümsedim.


"O zaman sonra görüşürüz Anıl." Diyerek diğerlerinin yanına geri döndüm.


🍂


Bugün Ekim yedi.

Okula gelmiş ve gelecek otobüsü bekliyorduk. Siyah deri pantolon ve beyaz kısa kollu tişört giymiştim. Tişört karnıma geliyordu. Beyaz spor ayakkabımı giyip kalpli kolye takmıştım. Kahverengi saçlarımı hafif dalgalandırmıştım.


Ilgın ela gözlerini üstümden ayırmıyordu.

Ilgın kahverengi düz uzun saçlarını salık bırakıp grimsi mavi kot pantolon giyip gömlek giyerek üstüne siyah süveter ile kombinlemişti. Neva siyah kilotlu çorap giyerek siyah etek giymişti. Şortlu etek, üstünede beyaz sweatshirt giyip sarı saçlarını topuz yapmış. Mavi gözleri bir gülümsemeyle otobüsün gelmesini bekliyor.


Elif siyah pantolon ve beyaz crop ile siyah deri ceket giymiş, kahverengi olan dalgalı saçlarını her zamanki gibi salık bırakmış. Kahverengi gözlerini Burak'tan ayırmıyor, acı dolu kahve rengi gözleri.


Otobüs geldiğinde bizlerle beraber otuz öğrenci otobüse bindik.Uzun bir yolculuk sonucunda karanlık bir havada otobüs durdu.


"Çocuklar sanırım villaya gidemeyeceğiz. Bu yüzden arabada uyumamız gerekiyor." Bir öğrenci montu atarak yere uzandı. Birisi koltuğa yayılarak oturdu, diğeri telefondan film izledi. Birisi daha yere montuna sererek uzandı. Biraz mızmızlanma oldu ama sonra herkes sessiz kaldı. Telefonumu çantamdan çıkarıp kamerayı ayardım. Arkamızda oturan Elif ile Neva'ya ve onların arkasında oturan Burak ve Cihan'ı kadraja aldım.


Hiç kimsenin haberi olmadan fotoğraf çekip geri çantama koydum."Hocam efkarlı şarkı açalım." Hoca muavinin oturduğu koltukta oturuyordu."Çok komiksin Burak. Kalk bakalım diğerlerine servis yap."


"Hocam..." Diye sızlanarak yerinden kalktı Burak.


"Hadi." Servis için gerekenleri hazırlarken iç çekti. Ona baktığımı fark ettiğinde göz kırptı. Krakeri bana fırlattığında gülümsedim.

"Kalmayabilir." Krakerimi yerken Burak'ın iç çeke çeke ikramları dağıtışını izledim."İster misin?"


Ilgın'a kraker paketini uzattığımda hayır diyerek başını cama yasladı."İstemiyorum."


"Çocuklar market alışverişi yapılacak gönüllü olarak gitmek isteyen kim?" Herkes sessiz kaldığında hoca iç çekti."Anıl, Akel ve Açelya üçünüz gideceksiniz. İtiraz kabul edilmeyecek." Ilgın'a baktığımda sırıtıyordu. İç çekerek hocayı onayladım. Cebimden telefonumu çıkardım.


Mila'm:Çağrı


Mila'm:Buradasın değil mi?


Çağrı:Yani


Çağrı:Belki


Mila'm:doğum günüme çok kısa bir süre var.


Mila'm:Seni göreceğim değil mi?


Çağrı:Söz verdim Mila.


Çağrı:Sözümü tutacağım.


Çağrı:Çok geç oldu


Çağrı:Hadi uyu biraz.


Çağrı:Zaten normalde çok geç uyuyorsun.


Mila'm:Peki.


Telefonumu çantama koyup başımı Ilgın'ın omzuna yasladım. Burak kahve uzattığında gülümseyerek kahvemi aldım."Teşekkür ederim beyefendi çok kibarsınız." Göz devirip Ilgın'a da kahve verdi. Kahve seviyorum ama bağımlısıyım diyecek kadar çok sevmiyorum. Varsa içerim yoksa içmem.


Kahve bittiğinde plastik bardağı Burak'ın açtığı poşete koydum. Geri başımı Ilgın'ın omzuna yaslayarak gözlerimi kapadım. Karanlık ve sessizlik çabuk uykuya dalmamı sağladı.


Gözlerimi güneşin yaydığı ışıklarla açtığımda esneyerek oturduğum koltukta doğruldum. Üstümdeki kapüşonlu hırkayı görmemle gözlerimi elimle ovaladım. Kimin hırkası bu? Hırkanın cebindeki notu çıkarıp okudum. Hava soğuk, arabadan indiğimizde giyersin. Ayrıca gece çok soğuktu neden uzun bir şey giymedin? Ç.K


Gülümseyerek hırkayı giydim. Fermuarını çekerek saçlarımı düzelterek kapüşonlunun şapkasını örttüm. Çağrı'nın kokusu genzime doldu. Çok güzel, çok hoş bir kokusu var. "Çocuklar hazırlanın gideceğimiz yere az kaldı."


Müze gezilecekti ve bu yüzden iki gün boyunca ayarlanan villada kalacaktık. Şehir dışına çıkmak kim planladı bunu? Antalya'ya müze gezisi için gelmek... Yere uzanan kişiler çoktan kalkmış eşyalarını toplamışlardı. Ağrıyan boynumu ovuşturdum. "Çocuklar geldik." Çantamı alıp Ilgın'ın çantasını alıp yanıma gelişini bekledim. Yanıma geldiğinde orta kapıdan indik.


Bakışlarımı hepimizin sığacağı büyük villada gezdirdim. Suyu olmayan havuza baktım sonra siyah villada bakışlarımı gezdirdim. Büyük camlar vardı, tabii buna cam denirse. Üç veya dört katlı görünüyor. Havuzun biraz ötesinde mini bar vardı. Bahçeye çıkan kapıdan biraz uzakta yemek masası vardı. Hepimize yetecek sandalye ayarlanmış. Kapının yanında bir merdiven vardı üst kata geçiyor iki beyaz tekli koltuk ve küçük masa vardı.


Sağımda Ilgın solumda Neva vardı. Arkamda Elif, Burak ve Cihan vardı. İçeri doğru yürürken bütün öğrenciler villayı süzüyordu."Biraz dinlenin sonra market alışverişine gidersiniz." Diğer öğretmen hangi öğrencinin hangi odada kalacağı yazılı kağıtları dağıttı. Ben en üst katta ön tarafa bakan balkonlu odadaydım. Aynı katta Elif, Neva, Ilgın ve bir kaç tanımadığım kızlar vardı. Alt katta Burak, Cihan, Akel, Anıl ve diğer öğrenciler.


İçeri girer girmez yorgunca etrafı incelemeden merdivenlerden çıkıp 'M.B" Yazan kapıyı açıp içeri girdim. Siyah gri renklerle döşenmiş büyük bir odaydı.


İki kişilik siyah yatak.Büyük, siyah rengi deri başlığı olan, üzerinde siyah rengi nevresim takımının serili olduğu yatağa baktım. Yatağın hemen karşısında koca bir duvarı kaplayan büyük bir elbise dolabı vardı.Siyah komedinler ve yatağın tam karşında büyük televizyon var. Odada banyo vardı. Çantamı siyah dolabın içine koydum. Kıyafetleri sonra yerleştiririm. Balkona geçerek siyah tekli koltuğa oturdum. Balkon bizim grubun sığacağı kadar geniş bir balkon. İki koltuk ve sehpa var.


Banyoya girmeden önce çantamdan giyecek bir şeyler çıkarıp banyoya girdim.Lüks ve bembeyazdı. Duş kabinin hemen çaprazında büyük, bir küvet olduğunu gördüm. Ilık suyun altında biraz fazla kaldım. Banyodan çıkıp yatağın üstüne koyduğum siyah iç çamaşır takımı giydim.


Siyah ispanyol paça pantolon giyip siyah kare yaka askılı crop giydim. Çağrı'nın beyaz kapüşonlusunu giyip beyaz spor ayakkabı giydim. Banyodan çıkmadan önce kuruttuğum saçlarımı tarayıp salık bıraktım. Banyoya girmeden önce çıkardığım Adel'in verdiği bilekliği taktım. Telefonumu yataktan alarak odadan çıktım. Hocalar kağıdın altına odalarınızı kilitleyin yazdığı için kapıyı kilitleyip anahtarı ön cebime koydum.


Hemen sağ tarafta Ilgın'ın odası sol tarafta Neva ve Elif'in odası var. Diğer taraflarda tanımadığım kızların odaları var. Merdivenlerden inip en alt kata indiğimde etrafı inceldim. Tam ortada gri tekli koltuk ve karşında L koltuk, ortada siyah sehpa ve karşı tarafta şömine var. Tekli koltuğun yanında gri puf vardı.


Küçük merdivenden çıkarak gri mutfağa gidiliyor. Mutfağın ortasında yemek masası var. Merdivenin yan tarafında aşağı kata inen bir merdiven var. Hoca kartı uzattığında alarak telefon kılıfımın arkasına koydum.


Akel ve Anıl ile dışarı çıktık. Siyah son model Range Rover duruyordu. Arka koltuğa oturduk, ben ortadaydım. "Bu işte birsinim parmağı var. Hangi üniversite bunu yapar?" Akel'in koluna vurarak susmasını söyledim. Aslında haklı."Akel!"


"Kızım elin amma ağırmış." İç çekerek bir tane daha vurdum koluna. Kolunu ovuşturduğunda Anıl'a baktım."Ne düşünüyorsun?" Omuz silkti."Hiç."


Markete geldiğimizde şöför arabayı markete yakın park edeceğini söylemişti."Otuz kişi olduğumuzu düşünürsek..." Akel iki market alışveriş arabasını getirdiğinde birini kendisine diğerini Anıl'a sürmesi için verdi. Makarna reyonuna geldiğimizde makarnalara baktım."Hepsinden üçer tane alıyorum."


Her makarnadan üçer tane alıp Anıl'ın alışveriş arabasına koydum. Alt reyondan iki salça alarak makarnaların yanına koydum."Çorba için olur mu sizce?"


"Sen istiyorsan alalım." Dedi Anıl. Arka reyondan bir kaç çorba alarak alışveriş arabasına koydum."Akel arka reyonda kaldı üç koli yumurta getirsene." Akel arka tarafa gitti kısa bir süre içinde geri geldi. Kendi sürdüğü alışveriş arabasına koydu.


"Mila bir şeyi unuttun gibi." Anıl susması için Akel'e ters ters baktı.


"Yağ..Evet yağ gerekli." Ben ilerlerken ikiside peşimden geliyordu. Beş kiloluk sıvı yağ alarak Akel'in alışveriş sepetine koydum."Beyler şimdi yoğurt ve margarin almamız gerek."


Biraz daha ilerlediğimizde yoğurt alarak alışveriş arabasına koydum. Beş adet margarinde alıp alışveriş arabasına koydum."İçecek olarak ne alsak."


"Kola, kahve, ayran ve meyve suyu." Diye mırıldandı Akel.


"Hemen geliyorum." Diyerek Anıl Akel ile arka reyona gitti. Anıl ve Akel geri döndüğünde alışveriş arabasına baktım. İki kola, iki paket kahve , ayran ve meyve suyu almışlardı.


Yarım saatlik süre içinde pirinç, bulgur , kuru fasülye , un , şeker, çay ve sebzelerden kilolarca aldık. "Kişisel bakım şeyleri havlu veya şampuan gibi veya kadınlar ve erkekler için gerekli her şey odaların banyolarında hazır. O yüzden şu an kahvaltılık şeyler ve et ürünlerini almalıyız."


Anıl'ı onaylayarak iki paket kaşar alarak alışveriş arabasına koydum. Peynir, reçel , bal, zeytin, kaymak gibi şeyleri de ekledim."Şimdi etlerin olduğu tarafa gidelim."


"Açelya şöyle dursana." Anlam veremeyerek Akel'in istediği gibi durdum. Yandan bana bakarak gülümsedi."Yan profilin mükemmel." Gözlerimi devirip gülümsedim. Anıl alışveriş arabasını hızlıca sürdü."Hadi."


"Abi üç kilo kıyma hazırlar mısın? Akel benimle gelir misin?" Anıl kollarını göğsünde birleştirdi. Etlerin olduğu tarafa geçtiğimizde buzluğun kapağını açtım. İki paket göğüs, bir paket balık, altı paket köfte alarak alışveriş arabasına koymasını söyledim Akel'e.


"Çok güzelsin."


"Akel..." Diyerek raftan iki tane Nutella alıp alışveriş arabasına koydum."Bence yeterli." Mantı, pizza ve börekte ekleyerek Akel'e döndüm. "Anıl'ın yanına dönelim." Akel bileğimden tuttuğunda mavi rengi, solgun gözlerini elalarıma kenetledi.


"Akel ne yapıyorsun?" Geri çekildiğinde yumruk yaptığım elimi açtım."Hiç." Diyerek alışveriş arabasını sürerek gittiğinde şaşkınlıkla peşinden baktım. Amacın ne Akel? Peşinden gittim. Terleyen elimi pantolonuma sildim. Çağrı'nın kokusu kapüşonludan yayılıyordu. Kokusu etrafımı sarıyor. Akel bana yaklaştığında üstümdeki kapüşonludan kokuyu almış olmalı.


"Kıyma hazır mı?" Anıl evet dediğinde kasaya doğru ilerledik."Kat patlayacak gibi." Diyerek koluma dokundu Akel.


"Kart patlamaz. İçinde sayamayacağımız kadar para var." Kasaya geçtiğimizde ben poşetleri koyma yerine oturdum. Oturduğum yerden Akel ve Anıl'ın malzemeleri poşete dizişini izledim.


Kartı Anıl'a uzattığımda ödemeyi yaptılar. Geri kartı bana verdiğinde telefon kılıfımın arkasına koydum.


Şöför abi ile poşetleri bagaja koyduktan sonra yola çıktık. Yarım saatlik bir yolun sonunda eve ulaştık. Hocaların yardımıyla poşetleri mutfağa koyduk.

"Gençler yaklaşık bir saat sonra bahçedeki masada yemek yiyeceğiz." Diğerlerini etrafta bulamayınca içime çekildim. Yalnız kalmış gibiyim. Ben onlar olmadan eksik yarımım.


Pufta oturan kızın omzuna dokundum."Ilgın'ı gördün mü? Ya da Burak?" Kız sessizce gözlerime bakarak bakışlarını yere çevirdi."Biraz konuşabilir miyiz?"


Tamam diyerek tekli gri koltuğa oturdum. "Sen iyi misin...Azra?" Azra bir süre birleştirdiği ellerine baktı.

"Sence...Hatalı mıyım?"


"Neden bahsediyorsun?" Derin bir nefes alarak gözlerime baktı."Sevgilim bir kaç ay önce öldü. Beni sevdiğini söyleyen ve sevgisine inandığım birisi var ama ona ihanet ediyor gibi hissediyorum." Elimi eline koyarak gülümsedim. Onu anlıyorum, elbette böyle bir olay yaşamadım ama çok can yakıcı bir olay.


"Kalbini dinle Azra. Eminim sevgilinde senin hayatına devam etmeni isterdi." Gözlerime bakarak hafifçe gülümsedi.

"Yapamam...Onun duygularını kabul edemem. Yaram hâlâ acıtıyor."


"O zaman sana zaman vermesini iste." Bir süre daha konuştuktan sonra bahçeye çıktım. Bizimkileri üst merdiven katının olduğu tarafta gördüğümde merdivenden çıktım. Oturdukları çime doğru yürüyüp Burak'ın yanına oturdum. Burak saçlarımı dağıtarak güldü. Mavi gözlerine öfkeyle bakarak elimi sapsarı saçlarına götürüp saçlarını çekiştirdim.


"Bırak be beni! " Elif güldüğünde Burak'ın gözleri Elif'in yüzünde gezindi. Kulağına fısıldadım."Seviyorsun." Geri çekildiğimde alayla gözlerime baktı.


"Hayır." Dedi sert bir tonda."Sesine dikkat et Burak." Elif'in konuşmasıyla hepimiz Elif'e baktık."Ciddi değilim biliyorsun."


"Yine de sesine dikkat et."


Sessizlik hüküm sürdü.


Aşağıdan hocanın sesi geldiğinde hepimiz aşağıya indik."Hocam özür dilerim kartı vermeyi unuttum." Önemli değil diyerek uzattığım kartı aldı. Ilgın yanıma, Elif diğer yanıma oturdu. Elif'in karşısında Burak, benim karşımda Neva ve onun yanında Cihan oturdu."Hocam ne zaman müzeye gideceğiz?"


"Yarın." Dedi hocalardan birisi. Ekmeğime bal sürerek ağzıma koyup çiğnedim. Burak özür diler gibi gözlerime baktığında gülümsedim."Biz arkadaşız sorun yok." Diye fısıldadığımda Burak gülümsedi.


Çatalıma patates alarak kızartma patates yedim. Kısa bir süre içinde yemeklerimizi yemiştik."Hocam bir müzik açalım mı? Biraz eğlence olsun." Dediğinde bir öğrenci hoca istemeye istemeye onayladı.


Birisi telefonunu hoparlöre bağladığında tanıdık melodi kulaklarımda çınladı. Melodi birer birer ruhuma işliyor, derime girerek anılarımı hatırlattı. Neden her zaman bu şarkıyı duyuyorum? Son kez gülersin, evime dönemem.


Ben sana veda edemem

Kır, dök, parçala ama gel hemen

Ben seni kadere teslim edemem

Başına bişey gelir, hesabını veremem


Yutkundum. Yine Çağrı, yine Çağrı. Anılarımdan gitmeyecek tek adam.


Ilgın sandalyeden kalktığında peşinden gittim. Daha fazla Çağrı'yı düşünmek istemiyorum. L koltuğa oturduk, sehpadan kumandayı alarak televizyonu açtı birisi. L koltuğun hemen biraz uzağında duvara monte edilmiş."Ilgın."


"Efendim?" Başımı dizine yaslayarak gözlerimi kapattım."Saçlarımı okşar mısın?" Ilgın telefonunu siyah kotunun arka cebine koydu. Beyaz sweatshirtunu düzelterek elini saçlarıma götürdü. Saçlarımı okşadığında gülümsedim.Bazen şu küçük hareket bile ruhumu dinlendiriyordu.


Bazen hiç dinmeyen acıma yara bandı yapıştırmak isterdim. Hayallerimin ortasına, yaranın olduğu yere yara bandı yapıştırmak ve acımın dinmesini beklerdim.


Yara bandı sadece yaraları gizlemek için kullanılır. Kollarımda oluşan yaralara yara bandı yapıştırır ve uzun kollu giyerek giderdim okula. Sırf diğer çocuklar gibi olmak için yaralarımı gizlerdim. Yazın uzun kollu giymek bazen ölümden beterdi.


İnsan acısını sevmemeli.

İnsan acılarını gördüğü birini sevmemeli, yarayı görürsen bir daha kapanmaz.


Çağrı beni sevsin istemiyorum. Ona yara bulaştırırım, ben onun izi olurum. Anılarını çalan, kalbini durduran bir iz olurum. Belki kötü bir insan olduğumu düşünüyor kim bilir. Ben kötü değilim sadece sevmeyi unuttum. Sevilmek ne demek bilmiyorum.


Can'ı sevdim ihanete uğradım. Ben sevmeyi Can ile öğrendim, ben sevilmeyi Can ile öğrendim. Çağrı'nın sevgisine nasıl güvenirim? Onu sevip mutlu edemem elbette bir gün güvensizliğimiz ortaya çıkacak. Bizden olmaz. Ben ona yara o bana merhem.


Ben sevilmek ne demek bilmiyorum Çağrı. Ben güvenmek ne demek bilmiyorum Çağrı. Bana aşkı öğretemezsin.


🍂


Onu seviyorum. 

Onu seviyorum.


Sevgi nedir bilmememe rağmen onu sevmeyi denemek istiyorum. Can benim aşktan öte gördüğüm birisi. Onu hem seviyorum hemde bunun aşktan öte bir duygu olduğunu hissediyorum.


Başımı Can'ın omzuna yaslayarak gözlerimi kapattım. Onu seviyorum, kayıp parçamı bulmuş gibi hissediyorum. Neredeyse iki ay oluyor biz çıkalı. Kalbimi attıran tek kişi Can.


Arka masadan Buse'nin sesini duymamla arka masaya doğru döndüm. Mavimsi gözler gözlerime bakıyordu. Buse'nin arkadaşları olmalı. Hafifçe gülümseyerek tekrar başımı Can'ın omzuna yasladım.


"Seni seviyorum güzelim." Kolunu belime sarıp beni kendine yaklaştırdığında gülümsedim."Seni seviyorum Can."


Ders bitişinde Can'ı etrafta görmediğimde herkese sordum ve kimse görmemiş. En son birisi kapalı basketbol odasında olduğunu söylediğinde basketbol odasına doğru ilerledim.


İçeriden kavga sesleri geliyordu. Kapıyı açıp Can'a ve Buse'nin arkadaşı olduğunu düşündüğüm kişi vardı. Başımı Can'ın göğsüne yaslayarak sarıldım. Belimdeki elleri sıkılaştı."Her yerde seni arıyordum Can."


Geri çekildiğimde arkama baktım ama demin burada olan çocuğu göremedim. Gitmiş olmalı.


Bir hafta sonra


Hayal kırıklığı .

Sadece hayal kırıklığı.


Sevmek nedir bilmiyordum ve Can bir anda hayatıma girip bana sevmeyi öğretti. Yanlış sevgi, sevgisi yalan. Az önce Buse ve Can'ı öpüşürken gördüm, Buse gitmişti.


Can ellerini ceplerine koymuş umursamaz bir tavırla gözlerime bakıyordu.


"Ne yaptım ben sana.Pislik herif."Alayla başını sallayıp sırıttı.


"Sen sevilmeyi hak etmiyorsun. Seni sevecek kimse olmayacak, mutlu olmayı hak etmiyorsun!"


"Deme öyle!" Diye bağırdım. Sesim yalvarır tonda çıkmıştı. "Lütfen deme öyle."Bakışları sinirli bir hâl alırken titrek nefeslerimi dışarıya verdim.


"Buse senden kat ve kat daha iyi" Diye bağırdı. Derin bir nefes alarak yüzüne tokat attım.


Kafası yana doğru savruldu. Yüzünde bir gülümseme vardı, alaylı bir gülümseme."Senden nefret ediyorum!"


Gülme küçüğüm, senin izlerin mutlu olamayacak kadar derin.Karanlığın içindekileri gördüğünüzde gerçekler ruhunuzu ve yaşam enerjinizi yutar. Sizi içten parçalar. Korkunç kabuslar peşimi bırakmıyor, anılar beni parçalıyor. Olası senaryoları düşünmek bile canımı yakıyor. Unutur muydum? Unutur muydum anıları? Bir gün gerçekten unutabilecek miyim? Bir gün kabuslarımı unutabilir miyim? Mutlu olabilecek miyim? Kalbimdeki yaralar iyileşir ama izi geçer miydi? Var olamamış gibi bir anda geçer miydi?


Geçmeyecek, geçmeyecek. Ölmek için yaşıyoruz, yaşamak için ölüyoruz. Katil diye fısıldadı bir ses anılarımda.


Acı ruhuma işliyor.

Kalbime saplanmış bıçak. Ucunda zehir duygularıma işliyor.

Güzel hayallerimin katili, katilim ben. Kendimin katili.


Uyandığımda hava biraz kararmıştı. Ne kadar saat uyumuştum? Ensemi ovuşturup bahçeye çıktım. Sofra kaldırılmıştı ve büyük ihtimalle herkes odasına gitmişti."Açelya! Hava soğuk dışarıda oyalanma."


Ilgın söylediklerinden sonra odasına gitti. Büyük ihtimalle uyumayacaktı, evde bile uyuduğunu zar zor görürdüm. Kapının yanındaki merdivenlerden çıkarak üst bahçeye geçtim. Gri tekli koltuğa oturup başımı yukarı kaldırdım.

"Sana eşlik edebilir miyim?"


"Ah, elbette." Anıl karşımdaki tekli gri koltuğa oturdu.Bir süre sessizlik hüküm sürdü. Cebinden araba anahtarını çıkardığında anahtara baktım."Beraber vakit geçirme sözün hâlâ geçerli mi?" Bir süre yüzüne boş boş baktım.


"Hadi gidelim." Merdivenlerden inerken Anıl'da peşimden geliyordu. Dışarıya çıktığımızda markete giderken bindiğimiz araba duruyordu."Hocadan izin aldım."Ön yolcu koltuğuna oturduğumda arabanın kapısını kapatmama fırsat bırakmadan kapıyı kapattı. Arabanın önünden dolaşarak kapıyı açıp sürücü koltuğuna yerleşti. Aracın motorunu çalıştırıp direksiyonu hafifçe kırdığı sırada bakışlarımı yan profilinden ayırmadım.


Yan gözle ona baktım. Yeşilimsi gözler profilinden net şekilde seçiliyordu, uzun kirpikleri onu mükemmel kılıyordu.Camı açıp rüzgarı hissetmemle gülümsedim. "Üşütüceksin Mila." Omuz silkip Anıl'a gülümseyerek baktım.

"Soğuk havayı seviyorum."


Yanımda oturan çocuğa döndüm.

"Neden adını söylemiyorsun?" Elindeki nergisten gözlerini ayırmadığında bende nergis çiçeğine baktım. "adını öğrenmek istiyorum.

ileride evleneceğim kişinin adını bilmeliyim."


"Benim adım yok. Sen beni unuttuğun sürece yeni kimlikler yapıyorum." Çenemi elime yaslayarak sözlerinin kafamda yarattığı etkiyi düşündüm. Ne demek istiyordu Ege?


Nergis buketini bana uzattığında önce bukete sonra gözlerine baktım."Senin olsun." Elini ensesine götürüp bakışlarını utançla kaçırdı."Beni yine unutma olur mu Mila?"


Yanakları içeri gömüldü ve oluşan boşluk, belirgin kemiklerini sergiledi. Gözleri kısıldı, uzun kirpikleri elmacık kemiklerini belirgin gölgeler oluşturdu. Bana baktığında bile bakışlarımı yüzünden ayırmadım."Neden bana bakıyorsun?" Bakışlarını tekrar yola çevirdiğinde derin nefes aldım.


Gözlerine hapsolmuş gibiydim. Ege...Ege kim tam olarak? Neden hatırlamıyorum? Ben zararı en çok kendime veriyorum. Anıl ruh halimi fark ederek bana baktı."Sen iyi misin Açelya?" Gözlerinde bir durgunluk vardı."Ben iyiyim. Sorun yok."


Araba ani fren yapmasıyla Anıl elini önümde emniyet niyetine tuttu. Ne yaptığını fark ettiğinde elini geri çekti.

"Aç mısın? İstersen bir şeyler yiyelim ya da kahve içebiliriz."


"Kahve içebiliriz." Arabayı kafenin park yerine ettiğinde arabadan inip kafeye geçtik. Bu saatte hâlâ nasıl açık olabilir? Bizle beraber sekiz kişi vardı kafede. Cam kenarında olan bir masaya geçtiğimizde garson bize yaklaştı. Ben kahve istediğimde Anıl menüye baktı.

Kahve dediğinde garson gitti.


"Kahve sevmiyorsun." Dedim.


"Yani...Tadı biraz acı geliyor."


"Neden sevmediğin şeyi içiyorsun?"


"Sevmediğim çoğu şeyi yaptım. Alışmak amaçlı içiyorum." Anladım diyerek kahvelerimizin gelmesini bekledim. Uykum vardı ama Anıl'ı üzmek istemiyorum. Kahveler geldiğinde Anıl kahveye alışmak için yavaş yavaş içiyordu.


"Sence bu müze olayı kimin fikri?" Omuz silkti."Açıkçası umursamıyorum." Benimde öyle pek umrumda değil. Sadece aklım Umut'a kayıyor. Bayadır onunla vakit geçiremiyorum.


"Yağmur yağıyor." Anıl'ın dediğinden sonra başımı hemen cama doğru çevirdim. Yağmur yağmaya başlamış. Fazla yağmıyor

sadece çiseliyor."Kahven bittiyse gidelim. Çok geç oldu uyuman gerekiyor." Son kalan yudumuda içtiğimde kasaya doğru geçtik."Benden."


Konuşmasına fırsat vermeden Aslı hanımın verdiği kartı uzattım çalışana. Para çekildiğinde kartı bana geri verdi.

"Böyle olmadı Mila." Omuz silktim. Para derdi yapacak havamda değilim. Hiçbir zaman yapacak birisi değilim. Dışarı çıkar çıkmaz arabaya bindik.


Eve gelir gelmez direkt odama çıkıp uykuya dalmıştım. Gözyaşları içinde uyandım. Kabuslar, kabuslar. Peşimi bırakmayan anılarım beni boğuyor, nefes almamı engelliyor. Olmuyor yapamıyorum. Geçecek dediler, zamanla geçer dediler. Zaman geçirmez, zaman sizi ruhlaştırır. Her şeyi , her bir olayı umursamamazlık seviyesine getirirken canınızı öyle bir yakar nefes alacak alan kalmaz.


Zaman ruhunuzu emen bir canavar. Zaman unutturmaz, zamanla unutursun deselerde zaman öldürür. Soğuk hava ciğerime işlerken gözlerimden akan yaşları umursamadım. Bahçede çime oturmuş hıçkırıklarımı kontrol edemeden ağlıyordum. Adel'in ölüm anı.


"Mila..." Çağrı. Başımı ona çevirmedim. Arkamda durduğunu biliyorum. Ona patlayacak gibi hissediyorum ve kendime engel olamıyorum.


"Kız bana! Kız seni sevmediğim için. Canını defalarca yaktığım için!" Burnumu çektiğimde Çağrı'nın titrek nefes alış verişini duydum."Nefret et benden! Seni sevmediğim için nefret et benden!"


"Mila..." Dedi titreyen sesiyle."Sevilmeye layık olmadığımı söyle. Beni kandırdığını söyle! Benimle oynadığını söyle." Yalvarırım beni sevme. Benden nefret et. Beni bu kadar çok sevmenden korkuyorum Çağrı. Bu sevgi canımı yakıyor en çok karşılık verememek canımı yakıyor.


"Yapma şunu..." Yapma. Yapma Çağrı. Canını yakma artık. Ben senin yara izlerinim. Ben senin yaranım. Bakışlarım bileğine çizdiğim yıldızlara kaydı. Dövme yaptırmış..."Söylesene! Ölmemin gerektiğini söyle...Tıpkı babamın ve Can'ın söylediğini söylesene bu kadar zor olan ne? Ölmen gerekiyor desene!Sen sevilmeyi hak etmiyorsun. Seni sevecek kimse olmayacak, mutlu olmayı hak etmiyorsun desene." Beni kolları arasına almasıyla dolan gözlerimi serbest bıraktım.


"Ölmeyi bile başaramayan bir kadını sevme Çağrı." Gözyaşlarım akarken Çağrı'nın bana yaklaştığını hissettim."Ölmeyi beceremedim."


"Yaşamak artık zor. Mutluymuş gibi davranmaktan bıktım. Onu özlüyorum Çağrı, onu çok özlüyorum."


"Açelya..." Başımı göğsüne yasladım."Sen ölemezsin, ölmene izin vermem. Bizim için yaşa Mila." Kulağıma fısıldadığında sıkıca sarıldım."Senin için ölmeye bile hazırım." Kokusu genzime dolarken daha sıkı sarıldım ona. Kokusunu içime çektim."O mezarda bende varım Çağrı."


Dakikalardır ona sarılı bir şekilde durduğum gerçeği düşüncelerimin arasına girerken derin bir nefes aldım.

Yavaşça sırtımı okşayan elini hissettim.

Bedenimle temasını kesmesini sağlamak amacıyla hareket ettirdiğim kollarımı, bedenimle beraber geri çekerek gözlerimi kapattım ve ona bakmadan ayağa kalkarken gözlerimi sildim."Yanlış Bulut'u sevdin. Ilgın'ı sevmeliydin."


Arkama bile bakmadan geri odama döndüm. Kapıyı kapatarak yere çöküp sırtımı kapıya yasladım. Gözyaşlarım akarken ellerimle yüzümü kapattım.

"Yaralarını sevme."


"Yaralar sevilmez Çağrı. Yaralar sevilmez..."


Kanat yarayı,

Kapatamadığın yarayı.

Seslice ağla

Seslice gül.

Giderek yara açtın,

Gidişlerin birer izim.


Loading...
0%