Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10.Bölüm

@izmiristee

Keyifli okumalar dilerim

Ani frene basmasıyla etrafta gür bi lastik sesi duyulmuştu hastane önünde, kapıyı hızla açan genç adam yan koltukta baygın şekilde yatan genç kadının yanına koştu. Açtığı kapı ile hızlıca kucağına almış. "Sedye! Sedye!" Diye bağırmıştı.

Gelen hemşirelerle sedye'ye hızlıca yatırmıştı nehiri, ardından hızlıca sedye'nin demirlerinden tutulup acil alanına götürülüyordu.

Hızlıca boş alana gelen sedye ile hızlıca bir hemşire tansiyonuna bakarken, bir diğeri ise yüzündeki kanları temizlemekteydi.

"Büyük Tansiyon 23.2, Koş üst katta ki nöbette olan doktoru çağır! " Diye yükseldi hemşire, kanı temizleyen hemşire hızlıca elindekileri sedyenin yanındaki alana koyup koşarak uzaklaştı.

Hemşirenin bakışları girayı bulmuş, "Hastanın neyi oluyorsunuz?" diye sormuştu.

Giray ise sesinin desibelini düşürerek askeriz demiş bulundu. Şu ortamda yüksek sesle askeriz demek olmazdı.

Hemşire hızlıca başını sallayarak sorması gerekenleri doktor gelene kadar sormaya devam etmişti, "hastanın kronik bir rahatsızlığı var mı?" diye sormuştu.

Var mıydı sahi? Bilmiyordu giray, nehir kim? Onu bile bilmiyordu...

" Bilmiyorum," diyerek açıkladı durumu.

Ama öğrenecekti, bu işin peşini de bırakmayacaktı lakin adımlarını atarken babasından gizlice atması gerektiğini de iyi biliyordu. Nehiri göktuğ komutan ve babası önermişti sürekli baskı yaparak tim'de olmasını vurgulamışlardı. Hâlâ sebebini öğrenmese de bulacaktı bu kızın kim olduğunu!

Doktorun gelişi ile dağılan dikkatler toparlandı, giray doktorun ağzından çıkacak cümleleri duymayı sabırla bekliyordu. Hemşire hasta için gerekli bilgileri geçtikten sonra nehir'e tansiyonu düşsün diye dil altı verip peşine de iğne yapmış, yarım saat beklenmesi gerektiğini söylemişti yanlarından ayrılmıştı.

Sadece alanda giray kaldığında bakışlarını dikkatli bir şekilde nehirin yüzünde gezdirdi, derin bir uykuda olduğu çok belliydi yorgunluk adeta vücudunu ele geçirmişti. Aklına gelen düşüncelerle telefonunu çıkarıp rehberine girdi bir kaç kere ekrana dokunduktan sonra kulağına götürdü,

" Sana bir isim söyleyeceğim, tim'e yeni katıldı. Tamam sağ ol! Eyvallah sende" Diyerek kapadı telefonu,

"Kimsin nehir? Neden hayata bu kadar öfkelisin! Öğreneceğim bunu. "

Saatler birbirini kovalıyordu, geçen zaman diliminde nehir gözlerini açmış bulundu. Birkaç dakika nerede olduğunu algılayamıyordu tam gözüne vuran bir ışık engel alıyordu etrafa bakmasına ve sonradan o ışığın yerini bir gölge almıştı, gözleri yavaşça açıldı. Gözlerinin üzerinde bir el vardı bilinçsizce sol eli havaya kalkıp bileğe sarıldı.

" Ner-deyim," diyebildi yarım yamalak.

"Hastanedesin." Diye ses duymuştu. Sertti sesin sahibi, Gözleri iyice açıldı bu sefer nehirin biliyordu bu sesi, hemde çok iyi biliyordu. Onca müziğin onca gürültünün arasında bile bulabilirdi bu sesin sahibini... Kehribar Gözleri...

Gözlerinin önündeki el indi, görüş açısına tamamen giray olmuştu. Hatırlıyordu nehir, ona yalvarışını. Girayın bağırarak nehir demesini her şey zihnindeydi bunu nasıl açıklayacaktı bilmiyordu yüzüne nasıl bakacaktı onu da bilmiyordu. Nehir belkide ilk defa birini birine şikayet etmişti. Bu kişi sıradan biri değildi...

" Kendini iyi hissediyorsan çıkabileceğimizi söyledi doktor," demişti giray aradaki sessizliği bozarak.

Ağrıları vardı, başı zonkluyordu vücudu hissizdi ama bunu kimsenin bilmesine gerek yoktu nehir sadece babasına nazı geçerdi, bir tek ona ağrıyan yerlerini anlatırdı. Başını onaylarcasına sallamış ve yataktan kalkmak için yavaşça doğrulmuştu.

Anne baba ayrımı yapmazdı nehir ikisini de eşit severdi.

Ama nehir için Kayra Asrın çok farklıydı, baba kızın arasındaki bağa kimsenin aralarına girmeyeceği bir bağdı. Nehir babasına nazlanmayı çok severdi hatta favorisiydi.

Taki bir gün babasının gideceğini öğreneceği zamana geldiğinde çok ağlamıştı, Aylarca sürecek bir görev emri gelmişti askeriye'ye ve komutasını da Kayra Asrın yönetecekti.

Nehir o gün sanki bir şeyleri hisseder gibi babasına sımsıkı sarılmıştı başını göğsünden ayırıp bu seferde kollarını babasının boynuna dolamıştı küçük nehir, bunu annesinden görmüştü babası ile sarıldığında annesi huzur kokuyor burası demişti,

ve nereden bilebilirdi ki Nehir, babasına son kez sarıldığını...

                  *** 

Nehirin Anlatımıyla

Araç askeriyenin bahçesinde durduğunda kapıyı açıp indim hızlıca içeriye girerken koluma dokunması ile durmuştum yerimde. Bir şey demeden tuttuğu elin üzerine elimi koyup ittim şuan olmazdı onunla kavga edecek halde değildim uğraşamazdım da...

" Bekle! Konuşacağız." Dedi, o kalın sesiyle sesi gerçekten huzurdu, ama bunu kimsenin bilmesine gerek yoktu.

"Ne konuşacağız komutanım!" Dedim rütbe de olduğumuzdan.

"Seni konuşacağız Nehir Üsteğmen! Bizzat seni."

Şaşkınca "Beni mi? Neden?" dedim sonra düşünüp atıldım söze acaba farkında olmadan öfke ile mi haraket etmiştim. O anlarda kendimde olmuyordum.

"Operasyonda hatam mı oldu, öfkemi kontrol de edebildim aslında," Derin nefes alıp sertçe verdi o nefesi, kendini tutuyor gibiydi bir sorun mu vardı!

"Nehir sorun operasyon değil sorun senin öfken." Anlamıyordum dediklerini

" Benim öfkem size nasıl bir sorun yaratıyor komutanım?" Sanırım bu cümleden sonra beklenmedik bir şey gerçekleşti ellerini kaldırarak sertçe kollarımı tutup aramızdaki teması sıfırladı. Ne oluyordu?

" Ahmak mısın kızım sen! " Diye gürledi. Gözlerim şiddetle açıldı. Ondan bu tepkiyi asla beklemiyordum! Yavaş yavaş sinirleniyordum ne oluyordu be!

"Giray komutanım rütbe-"

" Sikerim rütbesini!" Diye gürledi. Gözlerim bir kez daha kocaman açıldı ilk defa küfür ediyordu. Normal de konuşurken karşısındaki kim olursa olsun dikkatli seçer konuşurdu ama bu denli küfür etmesine ilk defa şahit oldum,

"Anlamıyorsun dimi! Yada anlamamak sana zevk veriyor. Öfken sana zarar veriyor nehir!

Neden bu kadar öfke dolusun hayata karşı? Bu hayat sana ne yaptı? "

Babamı elimden aldı komutan, bu hayat babamı aldı benden... Ama sesli diyemezdim baktım sadece

Cümleleri boğazıma dizildi, ne diyebilirdim? Ne açıklayabilirdim. Beni kimse merak etmemişti ki. Ben kendimi öyle bir geri çektim ki iletişim nasıl kurulur bilmiyordum, karşımda benden cevap bekleyen biri vardı ve ben yine acımasızlığımı konuşturmak zorundaydım.

Çünkü ben bile neye öfkelendiğimi bilmiyordum ben kimdim sahiden?

Derince nefes aldım kelimeler boğazıma dizilip kalıyordu halbuki benim için söylediklerimin arasında biri kırılır mı? Gücenir mi? Diye düşünmezdim. Kalp, kırmak benim için basit bir eylemdi. Ama bunu neden şuan karşımdaki adama yapamıyordum. Bunun nedeni neydi?

Cevabı basit değil mi nehir? O senin öfke sorununu bile yadırgamadı, onu kırdık incittik, rütbe de olmasına rağmen onun yerine biz sinirliyken o hep sakindi.

Herkes giderken komutan gitmemişti... Bak o hep bizleydi...

İç sesimle sirkelendim olamazdı bu düşünceler. Onun aklıma girmesine izin vermemeliydim.

Ben en ufak pürüzde öfke kusan biriydim benim gibi sinir hastası birine Giray komutan olmamalıydı, hem diğer kadınlara gülümserken, benimle konuştuğunda hiç gülmemişti...

" Bu özel hayata giriyor komutanım! Ben özel hayatımı kimseyle paylaşmam, " bakışlarımı gözlerine dikerek konuştum, beni mest eden o kehribarlara bakarak çok güzeldi kehribar gözleri bakmaya doyamamak deyiminin karşılığıydı bu.

"Komutanınsam emrediyorum, sende cevaplarsın Üsteğmen, benim timim'de olan birisini bu denli neden öfke dolu olduğunu bilmek istiyorum! Öfken seni zehirliyor, zarar veriyor. Bir askerimi daha siktimin öfke bilmem neyi yüzünden kaybetmeyeceğim anlıyor mu o kafan! "

" Uz-uzak, durun! " Korkutuyordu düşünceler beni, sesim bile titriyordu. Zihnimden geçen ağır cümleleri karşımdaki adama söyleyemiyor oluşum beni delirtiyordu

Yapamıyordum bana bu kadar sakin gelen bir insanı neden kıramıyordum, kırarsam haksızlık gibi hissettiriyor bana bu kadar sakinlikle gelen birini neden incitemiyordum! Aslında cevabı basit değilmiydi, benimle benim öfkemi bildiği halde benimle iletişime geçmesini sevmiştim!

Bana kadın dediğin naif olur, barut gibi etrafta geziyor bu! Denilmesine rağmen yinede benimle konuşuyordu.

" Neden, uzak duracağım. Yardım etmeye çalıyorum sana her şeyden uzak tutman neden, tamam diyorum belkide biz anlaşamıyoruz bu gayet normal bir durum, bu timde sadece ben yoğum farkındasın dimi? Cenk var murat var en azından onlarla iletişim kur!" Okadar ciddi konuşuyordu ki, son cümlesinden sonra gerçekten içten bir şekilde güldüm, rütbesi benden yüksekti istese ona karşı kurduğum bütün cümlelere ceza uygular yada atardı beni timden ama bu adamın nazikliği gerçekten insanı güldürebilecek potansiyeldeydi. Cümlesi daha bitmeden gülüşümü görünce sanırım sinirlenmişti kaşları derince çatılmış duruyordu. Haklıydı aslında adam burada bana bir şeyleri sorgulatırken ben son dediğine gülümsemiştim.

" Komik mi geldi? Neden gülüyorsun!"

"Hayır, hayır." Tekrar güldüm. "Gülme nehir!" demişti.

Gülerim. "Rütbe olarak benden üstünsünüz ama yinede bu kibarlık fazla değil mi komutanım?"

" Ömrüm boyunca hep suratsız gördüğüm için arada normal ses desibeliyle konuşmak iyi geliyor, konumuz dağıldı unuttum sanma bugün çok yoruldun dinlen. Yarın operasyona çıkılacak. " Demişti.

" Emredersiniz komutanım, " Dedim.

Saatler, gece yarsını gösterirken iki adam bulundukları yerde alkollerini önündeki duvarın arkasında kablolara bağlı olan adama bakarak içiyorlardı içkilerini, en büyük zaferleriydi bu Türkleri adım adım yok etmekti...

"Hâlâ komutanlarını arıyor olmaları komik! Asla bulamayacaklar."

Demiş bulundu birisi aldığı alkol yüzünden biraz olsun ağzını yaya yaya konuşuyordu.

"Bilir misin, yarın onlara cehennemi yaşatacağım gidecekleri güzergahta adamlarımızı yerleştirdim! Ahmaklar yok olacak,"

"Zor olacak,"

"Ney zor olacak?"

"Türklerle olan savaşımız." Ters bir bakış atmıştı ona, "Hiç öyle bakma abi, adsız ve zonan örgüt için en önemli isimlerdi bak şimdi hangisi yanımızda. O komutan mallarımıza el koyup toz şekerle değiştirdi kimse farkına varmadı bunu tüm örgüt izledi! Rezil olduk! Türkleri hafife alıyoruz."

Hiddetlenmişti yılmaz, kardeşinin bu düşünceleri onu sinire sokuyordu.

" Sikik Sikik konuşma ahmak! Sayılarımız onlardan daha çok, bu savaş bizim olacak. Yarın ki Güzergahta ki pusu senin" Diyerek elindeki bardağı yere fırlattı kırılmasına sebeb oldu arkasına dönerek bu sohbetten uzaklaşmak istedi. Kapıyı açıp sertçe çıktı gitti.

Arkasından giden adama soğuk bir gülümseme yolladı berat.

"Bu savaşı sayı değil güç kazanır yılmaz doğan! Ve sen yok olacaksın... Tıpkı diğerleri gibi hepiniz Türk Devletine boyun eğeceksiniz! "

Berat er! Yıllar sonra devleti için çalışan gizli bir Kıdemli ajandır. Bir çok teröristin inine aralarına girerek sızan biriydi. Hainlere sizin için çalışmak isterim diyerek aralarına girerdi her girdiğinde ise çeşitli işkencelerden geçerdi. Vatanı için yapamayacağı şey yoktu, düşmanlarını o kadar iyi tanırdı ki sadece Türkleri yok etmek için sizinle olurum diyerek girerdi aralarına karda yürür ama asla izini belli etmezdi berat. Şuanda ise en büyük görevi

Operasyonda kaçırılan "Albay Kayra Asrın", tam olarak nerede tutulduğunu bilmiyordu ama bu işte titizlikle çalışma yapıyordu. Bildiği tek iz Kayra Komutan Türkiye de değildi bundan adı gibi emindi... Onu bulmak için ant içmişti berat, ve komutanlarını bulabilmek için herkesin güvenini kazanmanın bir yolunu bulacaktı. Elbette şuan abisi sayesinde güç sahibiydi gerçi o adam abisi değildi uzun bir maziye dayanırdı.

İki Askeri araç yola çıkmaya hazırdı birinde Ateş timi bulunurken diğerinde ise diğer tim ekibi bulunuyordu.

Nehir göreve çıkacağını annesine haber etmişti, artık aralarında ki buzlar son bulunmuştu.

"Tim toplan" diye seslenen Giray komutana döndü bakışlar, artık görev vaktiydi. Nehir adımlarını göktuğ komutana tuttu ve sımsıkı sarılmıştı, bu sarılışı kimse beklemese de göktuğ yadırgamamıştı nehirin arada böyle gelgitleri vardı. Oda hemen sarılışına karşılık vermişti.Nehirde asla böyle bir şey yapmazken aniden göktuğ komutanına sarılası gelmişti.

"Belaya bulaşmadan gidip geliyorsun!" demişti göktuğ şakaya karışık,

" Emredersiniz yarbayım." Diyip gülmüştü derince ne çok gülüyorum diye geçirmişti içinden Nehir...

Yola çıkılmak üzere askeriye araçlarına binilmişti.

Saatler süren araç yolculuğunda ansızın giray komutanın telefonu çalıyordu. Arayan çağan komutanıydı.

" Emredin komutanım," diye açtı telefonu Giray.

" Evet yol ayrımına geldik, bu nasıl olur komutanım! Tamamdır ekibi oraya gönderirim. Lakin arkamızdan hem havadan hemde karadan destek ekip istiyorum hemen! Sizde komutanım..."

Diyerek kapatmıştı telefonu giray," Durdur aracı mert!" Demiş bulundu hemen komutanın sözüyle aracı durduran mert şaşkınlıkla bakıyordu aynı şekilde diğer tim üyeleri de

" Ne oluyor komutanım. " Diyerek konuştu Nehir,

" Neden durduk. " Dedi ardından cenk

"Giray arkadaki askeriye aracın durmasıyla uzunca bir düşünmüştü, ansızın gelen telefonla güzergah değişmelerini normal bulmuyordu, evet arayan babası da olsa operasyonlarda olası en ufak ayrıntıya. Söz konusu vatanıydı burada.

" Telefonlarınız kapalı dimi?" Üçüde başı ile onay vermişti.

" Çağan komutan aradı, güzergahın değiştiğini belirtti. Hemde yol tam ikiye ayrılırken İçimde şüphe tohumları geziyor düşman pusuya yatmış bizi bekliyor olabilir yada olamayada bilir. Kimseyi riske atmak istemiyorum."

Girayın bakışları nehir ve cenk arasında gidip gelmişti.

"Nehir Üsteğmen! " dedi kalın ve gür sesiyle.

" Emredin komutanım, " Dedi anında Nehir.

"Bizimle gelen ekiple birlikte güzergahı değiştiriyorsun! Bu operasyonda sana güvenmek istiyorum! Cenk komutanla bir yönetiyorsun!"

"Emredersiniz komutanım!" Demiş bulundu cenk. "Hadi nehir,"

Önde oturan murat inen tim arkadaşlarına baş selamı vermişti, "Allaha emanet olun! Yaralanmadan gelin bu bir emirdir!" Dedi Giray komutan.

İAraçtan inen ikiliye uzun uzun baktı Giray, özellikle'de nehirde kalmıştı bakışları...

Birileri hakkında ki bilgileri saklamıştı... Ama bulacaktı giray bu kızın neden bu kadar öfke sahibi olduğunu bulacaktı.

Çalışan motor sesiyle dikkati dağılmıştı girayın son kez nehirin yüzüne bakarak dudaklarını kımıldattı, elbette bunu nehir fark etmemişti cenkle muhabbet ediyorlardı derince...

"Allaha emanet ol, fırtına! Ve sana olan güvenimi boşa çıkarma"

Nehir giden askeriye aracına bakmıştı uzun uzun, adımlarımı cenk komutana tuttuğumda

"Hazır mısın!" Demiş bulundu cenk komutan. Başımla onay verdim. "Evet hazırım gidebiliriz."

Nehir ve cenkte arkalarında onları bekleyen askeri araca adımladılar. Bekletmeden hızlıca araca binip yola koyuldular...

"Sohbetine de doyum olmuyor Üsteğmen!"sessizliği bozmak adına konuşmuştu cenk.

"Ne konuşayım komutanım," Nehir ilgiyi tamamen cenk komutana döndürdü. Düşünür gibi yapıp Aklına gelen cümle ile gülmüş, tamamen sallamasyon yaparak" Ne yaptınız sattınız mı tarlayı komutanım?" demişti. Karşısındaki adam hakkına bir bilgisi yoktu isminden başka. Bu yüzden böyle konuşmuştu! Cenk komutan ise ona gelen soruyla şaşkına dönmüştü.

" Yok artık amına koyayım!" Diyerek atıldı. " Anamla olan konuşmalarımızı mı dinlediniz Üsteğmen! Özel hayata saygı yok. " Nehir ise ona şokla bakan adamdan daha şok olmuştu halbuki kafasından sallamış olduğu şeyin doğru çıkmasının şokundaydı.

"Belalı tarla komutanım! Kıç kadar yere bizim akbabalar üşüşmüş" Dedi cenk derdini nehire anlatırken.

Nehir ise dışarıdan dobra olan bu adamın böyle sıcakkanlı konuşma tarzına gülmüştü. Bu timdeki herkes garip diye geçirdi içinden.

Sessizliği bozmak istedi Nehir de, Giray komutanı gibi cenk'te ona karşı sıcak yaklaşmıştı içindeki bu konuşma heyecanına yenilerek atıldı hemen

" akbaba derken? " demişti. Onca şeyin içinde buna takılması da ayrı komikti.

" Bizim sülaleden bahsediyorum Nehir komutan, para biriktirip hacca gideceklerine üç kuruş daha kazanma derdindeler amına koyduklarım" diye bir küfür daha savurdu, sonradan ona gülen nehir komutan görünce ettiği küfür geldi aklına ettiği küfür içinde bir küfür daha savurdu. Surat ifadesi kıkırtıya dönen Nehir, aklına gelen o gözlerin sahibi ile " sende onun gibisin." Demişti cenk'e

enk ise anlamazca baktı tek kaşını kaldırıp baktı "o kimdi?"

"Şeyden bahsediyorum işte , şeyden" aklına kehribar gözler gelince utanmıştı Nehir. Bakışlarını kaçırdı içinden kendine sövmüştü, aklını kurcalayan o gözlerle...

Cenk ise hayla bakıyordu " Şey kim?" anlamıyordu karşısındaki komutanını. Nehir ise daha da utanarak kısık sesle "Giray komutandan bahsediyorum," demişti.

Yüzünde sersem bir gülümsemeyle bakmıştı nehir'e. "Giray komutanım gibi yakışıklı olduğumu mu söylemeye çalıştınız..." Gözlerini kocaman açan nehir ise bu atağı beklemiyordu kaşları hızlıca çatılmıştı "Ben öyle bir şey demedim!"

Cenk ise bu karşısındaki komutanı ile uğraşmayı sevmişti. Nehire bakınca aklına kız kardeşi gelmişti cenkin üniversitesideydi kardeşi ve son sınavlarını verip geleceğini söylemişti.

" Sana bakınca kız kardeşim aklıma geliyor, oda senin gibi böyle." Nehir ise buzları tamamen indirip "Kız kardeşin mi var? Ne güzel, " başını onayladı cenk. "Nerede şimdi kardeşiniz?" İlk merakına yenilişiydi bu.

"Üniversite'de doktorluk okuyor." Demişti, lakin nehirin mutluluğu kısa sürmüştü.

Doktorluk... Hayaliydi... Masa başında isminin yazmasını nasıl isterdi... Eğer hayat ona sert şekilde darbe vurmasaydı. Belkide doktorluk okurdu... Kim bilir doktor bile olurdu

Bu sefer sinirlenmek istemedi,zihnine düşün düşünceler sinirlenmek yerine üzmüştü onu bu sefer. O an derin düşüncelere dalıcakken araçtan, seken kurşunla neye uğradığını şaşırmıştı.

Kocaman olmuş gözlerle baktı etrafa.

"Siktir! Giray haklıydı. PUSU!" Diye yükseldi cenk.

Aracın patlayan lastiği ile araç sertçe kayalığa vurmuş bulundu. İçindeki sendeleyen ekip hızlıca birbirine baktı ve araçtan inmişti. Derin bir çatışma onları bekliyordu.

Girayın Anlatımıyla

Yanlarından ayrıldığımdan beri aklım nehirde kalmıştı, zihnimi yavaş yavaş yer edinen o Kadında kalmıştım. Bunun sebebi hoşlantımıydı emin değildim. Onunla sakin konuşulduğunda, gözlerinin içi parlıyor şımarık kız çocuğu gibi davranmak istiyordu lakin inatçı oluşu bir tık engelliyordu...

İnatçıydı... Hemde çok... Ama inadını bile severdim o keçinin ... İçimde sıkıntı vardı hemde fazlasıyla... Varacağımız yere gelmiştik yarım saat önce araçtan inmemiştim içimdeki sıkıntı inme diyordu bana Araç telsizinden ses gelmesiyle dikkatim oraya kaydı. Telsizi açtığım anda nehirin sesi doldurdu aracı

İki kelime bir çok şey zihnimde yankılandı... "PUSUYA DÜŞTÜK" ve ardından gelen çığlık sesi!

"NEHİR!"

 

                                        ***

" Nehir telsize bakıp bizimkilere haber et!" demişti cenk açılan kapı ile hızlıca indi. Nehir ise araç telsizini açtı. "Ben Nehir Üsteğmen! Ateş timi duyuyor musunuz!"

NE OLUR DUYUN..

NE OLUR...

"Ateş Timi dinlemede seni duyuyoruz Nehir," Girayın sesiydi bu.

"Pusuya düştük! Çok kalabalık yardıma ihtiyacı-"

Yüksek sesle çığlık attım Dışarıda büyük bir gürültü koptu. BOMBA! BOMBA SESİ,

Araçtan hızlıca indim silahıma sarıldım etraf sis bulutuydu... Adımları ileri tuttum yerde yatan beden beynimden vurulmuşa döndürdü," C-cenk A-abi? "

Kalan son gücümle koştum yanına dizlerim çöktü...

Ellerimle dokundum, vücudun da herhangi bir kan yoktu ama baygın dı. Gözleri kapalıydı

"Hayır! Hayır! Olmaz komutanım! Açın gözlerinizi." Elleri ile cenk'in yüzüne tutuyor konuşmaya çalışıyordu.

" Hem Giray komutan bize emir verdi, yok yaralanmak diye..." Sesim içime kaçmış gibi kısıktı. Her şey çok ani olmuştu!

Arkamdan bir gülme sesi gelmiş, ardından ise " sonunuz geldi türk!" Bedenim gerilmişti, oturduğum yerden titreyen bacaklarıma inat doğrulamaya çalışmıştım. Karşımda iri yapılı bir adam duruyordu.

Derince kaşlarım çatıldı! "Mertçe karşımıza çıkmaya götünüz yemedi dimi? Ancak böyle kalleşçe pusu kurarsınız amına koyayım..." Diyerek bağırdım.

Yüzünde piç bir gülümseme aniden öfkeye gitmişti ve beni neredeyse öldürecek gibi bakıyordu,karşımdaki it Bana adım atmaya yeltendiğinde ansızın silahı kaldırıp ateş ettim...

İki şey yankılanmıştı havada, biri vurduğum adamın iniltisi...Bir diğeri ise ateş etmemle arkamdan vücuduma yankılana bir elektrik dalgasına verdiğim iniltiydi.

Elimdeki silah yeri boylamış vücudum bu dalgaya dayanamayıp yere yığılmıştı...

Omzumda derin bir sızı hakimdi, canım yanıyordu ellerimi ve kollarımı kaldıramıyordum sanki engellenen bir şey vardı...

"Nehir uyan ," diye ses duydum. Uzaktan gelmiyordu yakından dı bu ses. Zihnim bana oyun mu oynuyordu?

"Allah'ım sana şükürler olsun" diye ses geldi tekrar bu cenk komutanın sesiydi.

İyileşmişmiydi sahi? Gözlerim açılmamak için dirense de zorlanarak açtım başta bulanık bir görüntü geldi karşımda biri vardı sandalyede oturan...

"Nehir iyisin şükür,"

"Cenk a-abi?" Dedim ansızın, " neredeyiz biz "

" Bilmiyorum, ellerimizi de bağladılar amına koyayım,"

Açılan zihnim ile gözlerim cenk komutanı buldu iyiydi! Yaşıyordu! Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım... "İyisin!" Sevinç nidası ile konuştum.

Kolları bağlı da olsa göstermiş olduğum bu sevince karşı, yüzü çapkın bir hal almıştı. "İyiyim ya tabi! Türk Askeriyiz kızım bize kolay kolay bir şey olmaz Allah'ın izniyle." Yaptığı ego ile yüzüm gülmüştü. Bir kaç saniye aradan geçti ya geçmedi kapı sertçe açılmış iki kişi girmişti içeriye birinin yüzünden piç bir gülümseme vardı bu vurduğum adamdı kolu sargıdaydı.

Dudak büzdüm, " Tüh! Görüyor musun cenk abi kurşun sekmiş," Benim yaptığım anladığı anda yüzündeki biraz alay biraz ciddiyetle konuşmuştu oda "Bir dahakine atışını on iki'den vur asker! " Demişti, demesiyle de kahkaha atmıştım.

Karşımızda ki iki adam bize delirmiş gibi bakıyordu...

Yaralı olan adamın yanında ki bakışlarını bana kitleyerek gülümsedi ardından ise, hiç beklemediğim bir anda " Hoş geldin Nehir Asrın!" Dedi.

Gülümsemem yarıda kalmıştı...

Bir bölümün daha sonuna geldik umarım beğenirsiniz... Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum heyecanla muah.

Loading...
0%