@justtbirisii
|
Pazartesi Normal öğrenciler okulların açılacak, derslerin başlayacak, tonlarca ödevin verilecek olmasından pek memnun olmazlardı ama ben gayet mutluydum tüm bunlar olduğu için. Çünkü ev olacak o bataklıktan beni kurtaran yegane şey okuldu. Sevinmemin tek sebebi bu değildi tabii, Toprak da vardı. Ben dersi dinlerken onun beni izleyişlerini, sesini, gülüşünü, dersi kaynatma çabalarını, beden derslerinde bahçede futbol oynarken onu izleyişlerimi ölesiye özlemiştim. Sırf o benden önce sınıfta oluyor diye sabah erkenden kalkıp okula gelmiştim bu yüzden. Sınıfta kimse yoktu ilk başlarda. Sonradan benim gibi pek konuşkan olmayan bir kaç kişi geldi. Sınıf orada olduğum ilk yarım saat boyunca oldukça sessizdi. Ben de bu sessizliği kuşaklarıma dolan müzikle doldurmuştum. Uzun zamandır sürekli onun bana önerdiği şarkıları dinliyordum. Bilse delirdiğimi mi düşünürdü acaba? Kulaklığımdaki müziğin arkasından sessiz koridorda yankılanan kahkahayı duydum, tabii ki kimin olduğunu anında tanımıştım. Adım sesleri konuşma sesleriyle birlikte gittikçe yaklaşıyordu. Biraz sonra seslerin sahipleri de sınıfın kapısında belirmişti. "Günaydın." dedi bana hitaben. "Günaydın." Yerine, yani yanıma oturup önündeki Burak'la sohbet etmeye başladı. Ne konuştuklarına dikkat etmiyordum. Dizlerimi kendime çekmiş, sırtmı duvara yaslamış tavanı izleyerek müzik dinliyordum, her zamanki gibi. Bir süre sonra sınıfa Elif geldiğinde Burak tüm ilgisini ona yöneltmişti. Tahmin ettiğim ve beklediğim üzere sevgili olmuşlardı, gayet de yakışıyorlardı. Birden Toprak'la kendimi düşündüm. Eğer ben korkmuyor olsaydım biz de onlar gibi olabilir miydik? Dudaklarımda alaylı bir tebessüm belirdi bu sorudan sonra. Elbette ki olamazdık, çünkü her şeyi sonuna kadar saklayamayacaktım ve o da öğrendiğinde bana aynı bakmayacaktı. Kulağımı dolduran müziğin arkasından duyduğum sesle bakışlarımı tavandan sesin sahibine indirdim. "Neye gülüyorsun?" "Hiç, aklıma bir şey geldi." Kafasını sıraya gömdüğünde ben de bakışlarımı tekrar tavana diktim. Biraz sonra bakışlarını tekrar bana çevireceğini biliyordum, hep öyle yapardı. Ben de ona bakmak, onu izlemek istiyordum ama her zaman gözleri üzeriyimdeydi. Ben de mecburen her gözlerimi kapattığımda karşımda duran hülyasıyla yetiniyordum. Zilin çalması ve hocanın gelmesi anı ana denk geldiğinde kulaklığımı ve telefonumu sıranın altına koyup ayağa kalkmıştım. Ders tarihti. Ben sevdiğim için not alarak dinliyordum ama Toprak sözel derslerin hepsinde olduğu gibi uyurdu. Hoca tam yoklamayı alacakken duraksadı ve sınıfa göz gezdirdi. "Sınıfınıza yeni biri gelmiş, haberiniz var mı?" Bunu başkan olan Hamza'ya ithafen söylemişti. Hamza olumsuz anlamda kafasını sallayınca hıca iç çekerek yoklamayı almaya devam etmişti. Toprak'ın adını okurken bir anlığına duraksamış, sonrasında geri devam etmişti. Neden duraksadığını bilmiyordum ama merak etmiştim. Hoca bu sefer tam derse başlayacaktı ki kapı tıklatılmış ve içeri hiç cevap beklemeden müdür yardımcısı girmişti. Arkasından sınıfa giren kişinin yüzüyse hiç yabancı değildi. Emirhan'dı gelen, eski okulumdan arkadaşımdı. Hem Elif'le hem de benimle çok iyi anlaşıyordu, hatta yakın arkadaşım bile sayılırdı ama hayatımı alt üst eden o felaketten sonra hiç konuşmamıştık onunla. Gözleri tedirgin bir şekilde sınıfı süzdükten sonra Elif ve benim olduğum tarafı bulduğunda tedirginliği kaybolmuştu. Gözlerimin iöine bakarak gülümsediğinde karşılık verdim. "Hocam böldüm ama kusura bakmayın, bu sınıfımızın yeni öğrencisi Emirhan." "Hoş geldin oğlum, geç otur şöyle." diyerek daha öncesinde Azra'nın oturduğu ama artık boş olan yeri gösterdi. Bizim olduğumuz yere göre sınıfın öbür ucu olduğu için yüzünü buruşturarak gösterilen yere oturdu. Hoca hiç istifini dahi bozmadan dersi işlemeye başladığında sınıftan bir uğultu yükseldi. Ben de yanımdaki Toprak'ın sıradan kafasını kaldırmış ve Emirhan'a öldürücü bakışlarla baktığını gördüm. Ben olanlara anlam verenezken hoca sınıfı susturup derse başlamış, ben de mecburen dikkatimi o yöne verdim, tabii yanımdaki yeşillerin üzerimde olduğunu hissederken ne kadar verebilirsem. Ders bittiğinde hoca Toprak'ı yanına çağırmış ve sınıfın dışında konuşmaya başlamışlardı. Normalde derslerle çok alakası olan bir öğrenci olmadığından ne olduğunu merak etmiştim. Toprak gittiğinde yanım direkt Emirhan tarafından doldurulmuştu. Onun yanıma gelmesiyle Burak'la konuşan Elif de arkasını dönerek selam vermişti. "Oo, görüşmeyeli ne arar ne sorar oldunuz Emir Bey!" "Dinime laf eden müslüman olsa! Sanki siz beni aradınız." "Olabilir, yine de centilmenlik yaparak bir mesaj atabilirdin?" "Of, sohbetin gerçekten çekilmiyor Elif." Sonra da bana dönerek konuşmaya başladı "Senden ne haber?" "İyi, ne olsun. Sen?" "Ben de iyi. Başın sağ olsun bu arada, depremden sonra görüşemeyince baş sağlığı dileyememiştim." "Sağol." Az önce yarattığı soğuk ortamı bozmak istercesine gülerek devam etti "Siz de görüşmeyeli ne konuşkan olmuşsunuz ya!" Toprak'ın gelmesiyle oturduğu yerden kalmak zorunda kalmıştı. "Aa, hadi gel biz sana okulu gezdirelim!" diyen Elif'e Burak yandan bakış atmıştı. Kıskandığı belli oluyordu. Elif de bunu görmüş olacak ki Burak'ı da yanlarına alıp öyle gitmişti. Toprak'a baktığımda dalgın bakışlarla duvarı izlediğini gördüm. "Hoca neden çağırmış seni?" "Bir şey olduğu yok." diye geçiştici bir cevap vermişti. Konuşmak istemediğini anlayıp her zamanki pozisyonuma dönerek sırtımı duvara dayayıp dizlerimi kendime çektim. Gözlerimi tavana dikerek zilin çalmasını beklemeye başladım. Bir süre sonra sınıfa gelen Hamza direkt sınıf defterine yönelmiş, biraz inceledikten sonra garip bakışlarını Toprak'ın üzerine yöneltmişti. "Toprak?" "Ne var Hamza?" İkisinin arasının pek iyi olmadığını biliyordum ve bu konuşma kavgaya dönüşecek gibi duruyordu. "Senin soyadın farklı değil miydi?" "Sana ne be benim soyadımdan?" Sesi normalden çok daha yüksek çıktığında istemsiz korkmuştum. Sinirlendiğinde bu kadar sert çıkabildiğini bilmiyordum. "Sakin ol şampiyon, bir şey demedik. Merak ettik sorduk sadece." dedi Hamza gülerek. Sanki ona inat olsun diye gülüyordu. Toprak'ın gergin olduğunu sürekli ayağıyla ritim tutmasından anlamıştım. Eğer biraz daha zorlasalardı kesinlikle kavga çıkacaktı. Neyse ki onlar kavgaya tutuşmadan zil çalmış ve hoca gelmişti. Hoca zil ile eş zamanlı geldiğinden sınıfa ondan sonra gelenleri beklemiş ve derse kaldığı yerden devam etmişti. Ama ben derse odaklanamıyordum. Toprak hala ayağıyla ritim tutmaya devam ediyordu, benim aklım da onda kalmıştı. İlk sorduğumda terslediği için yüzsüz gibi tekrar sormak da istemiyordum ne olduğunu. Elimi sürekli titreyen bacağına koyarak durdurdum. "Dur artık." "Fark etmemişim, özür dilerim." dedi gözlerini bana çevirerek. Gözlerinin içinde hafif kızarıklıklar vardı. "Lavaboya gidip bi elini yüzünü yıka istersen." diyip elimi bacağından çektim. Başını onaylar manada sallayıp hocadan izin alarak sınıftan çıktı. Neler olduğunu, neden onu bu denli etkilediğini çok merak ediyordum ama soramıyordum. Daha doğrusu sormaya yüz bulamıyordum. Elif başını arkaya doğru atarak "Ne olmuş?" diye fısıldadı. "Bilmiyorum." diye cevap verdim. Elif de oflayarak önüne dönüp Burak'a bir şeyler fısıldadı. On dakika geçmiş olmasına rağmen Toprak hala sınıfa gelmediğinde hoca bir öprencinin yokluğunu fark edip Burak'ı ona bakması için göndermişti. Biraz sonra beraber sınıfa geldiklerinde Toprak'ın gözleri gittiğindeki halinden daha fena haldeydi. Cidden sormamak için zor dayanıyordum ama yapmamam gerekiyordu. *** Öğle arasında sınıfta tek başıma evden getirdiğim yemeği yiyordum. Herkes ya kantinde ya da yemekhanede yediğinden sınıf öğle aralarında boş oluyordu. Biraz sonra sınıfın kapısı açıldığında içeri hiç beklemediğim halde Toprak gelmişti. Normalde öğle aralarında bahçede futbol oynadığı için şaşırmıştım. Üstelik hava da güneşliydi. Gelip yanıma oturdu ve kulaklıkrını takıp kafasını sıraya gömdü. Onu böyle görmeye hiç mi hiç dayanamıyordum ama elimden de bir şey gelmiyordu. En sonunda dayanamayarak elimi omzuna koydum. Elimi fark edince kalkıp yüzüme baktı. Gözleri dolu doluydu. Ağlamıştı. "Sormam ne derece doğru olur bilmiyorum ama, ne olduğunu anlatmak ister misin?" İç çekip başını nefes almak istermişcesine yukarı kaldırdı. "Yapma böyle." "Nasıl?" "Seni sevemem dedikten sonra böyle davranmaya devam etme." O an tamamen aklımdan çıkmıştı bunlar. Kırdığım potu anlayarak başımı öne eğdim. "Özür dilerim." diye mırıldandım duyulması zor bir tonda. "O gün de dediğim gibi, özür dileyeceğin bir şey yok. Kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Ne olduğunu da çok merak ettiysen kısaca şöyle açıklayayım; yıllar sonra varlığını öğrendiğim babam çıkıp babalık yapmaya çalışıyor." Çok sakin ve soğuk konuşmuştu. Bense ona karşı her zaman takındığım soğukluğumu kaybediyordum yavaş yavaş. Galiba rolleri değişmiştik, ama nedenini bilmiyordum. "Seni zorladığım için özür diledim. Özel bir konu olduğunu belirtseydin bu kadar üzerine gitmezdim. Sen hala Elif'ten sonra en yakın olduğum kişisin ve seni üzmek veya kırmak istemem." Arkadaşım diyememiştim. Çünkü öyle olmasını istemiyordum. Yine korkum hala tüm düşüncelerimi sararken çok zordu ona 'seni seviyorum' diyebilmek. "Anladım." sesi benimkinden de soğuk çıkmıştı. "Geçebilir miyim?" Benim oturduğum yer duvarın kenarında olduğu için çıkmak için onun da çıkmasını beklemem gerekiyordu. Çekildiğinde hızlı adımlarla koridorun sonundaki tuvalete dopru ilerlemeye başladım. Dayanamıyordum böyle olmasına. Ne olurdu sanki yaşadığım tüm şubat ayları hayatımdan silinse? Her şeyi o ayda yaşamıştım ve bir aydan nefret edilir mi demeyin, ölesiye nefret ediyorum şubat ayından. Veya daha cesur olsam her şey daha güzel olabilirdi. Cesaret edip iki ay öncesinde o bıçağı sonuna kadar kullansaydım mesela, ya da annemle abim o eve girerken korkmadan ben de gitseydim arkalarından şu an yaşadıklarımı yaşamıyor olacaktım. Sol kolumda sürekli sızlayan bir yanık, vücudumdaki onlarca yara ve morluk, gözlerimin önünde benim yüzünden kendini yiyip bitiren bir sevdiğim olmayacaktı. Hiç bir şey canımı acıtmıyor olacaktı eğer cesaret etseydim. Ama ben hayatım boyunca olduğu gibi korkmuştum, hala daha korkuyordum. Elif bana korkmamamı söylemişti ama yapamıyordum. Hep bir şeylerden korkmuştum çünkü ben. Ölümden, yaşamdan, kaybetmekten ve şimdi olduğu gibi kazanmaktan. ♡°♡°♡ |
0% |