Yeni Üyelik
35.
Bölüm
@justtbirisii

 

Anıl Piyancı ft. Zeynep Bastık - Bırakman Doğru Mu?

◇Toprak'tan◇

29'un devamı

Çöktüğün yerde titreyen ellerimi yüzüme kapayıp göz yaşlarımın almasına izin verdim.

Nasıl olabilirdi bu? Daha bir iki gün öncesinde beni bırakma diyen kız nasıl şimdi beni terk edebiliyordu?

Yağmur nasıl bırakıyordu Toprak'ı?

Odamın kapısı tıklatılarak açıldı ve biri içeri girdi.

"Abi?" diyen sesten giren kişinin İlkin olduğunu anlamıştım.

"Git." diyebildim sadece titreten sesimle.

Ama gitmedi. Yanıma çöktü ve elini omzuma koydu.

"Ne olduğunu anlatacak mısın?"

"Al, bak." dedim ve telefonumu uzattım.

"Şifren ne?"

"1811"

Onun doğum günü.

Direkt mesaj sayfasında kapattığım için telefon açılır açılmaz mesajlar görünmüştü.

"Aramayı denedin mi?"

"Nefes alacak dermanım yok."

Çünkü nefesimi kaybettim.

"Ben arıyorum o halde."

Bir tepki vermedim. Biraz sonra telefondan gelen arama sesini, ardından da aradığınız kişiye ulaşılamıyor ​sesini duydum.

"Niye böyle bir şey yapmış olabilir ki? Sonuçta mesajda zorundayız demiş, bir şey vardır mutlaka."

Bir şey vardı. Ne olduğunu bilmesem de onu spor salonun önünde gördüğümden beri biliyordum bir şeyler olduğunu.

Ama benden ayrılmasını gerektirecek kadar ne olmuş olabilirdi?

"Abi, bak korkutuyorsun beni."

"İyi olmadığım konusundaysa korkun, iyi değilim."

Aniden kollarını etrafıma sararak afallamamı sağlamıştı. Ben de zar zor kollarımı kaldırıp sarılmasına karşılık verdim ve yüzümü boynuna gömdüm.

"İyi olursun, geçer."

"Yaralarımı saran o, ilacım o, her şeyim o benim. Ben o olmadan nasıl iyi olacağım?"

"Başkasını bulursun elbet. Sonsuza kadar onu sevecek değilsin ya."

Bunun ihtimali bile neden canımı yakıyordu?

Yağmur'dan başkasını sevme, ondan başkasıyla olma ihtimali çok korkunç geliyordu.

"Bulamam."

Ben Yağmur olmadan yaşamazdım.

Toprak, Yağmur olmadann kurur kalırdı, yaşayamazdı.

"Annen yemeğe çağırıyordu."

"Yiyebileceğimi zannetmiyorum."

"Annene okulda yediğini söyleyeceğim, seni bu halde görmesin kadın."

Sonra da çıkıp gitmişti. Ben de 'bu halde' odamda tek başıma kalmıştım.

Sadece odamda değil, her konuda tek başıma kalmıştım.

Halimde ne olduğunu görmek için ayağa kalkıp aynanın önüne geçtim. Şu ufacık işi yapabilmek için bir hayli uğraşmam gerekmişti.

Aynada gördüğüm yansıma bana ait değildi. Bu dağılmış görüntü bana ait olmamıştı.

Babam tarafından terk edildiğimi öğrenmem ve sonrasında yüzsüzce onu geri kabul etmemizi beklemesi bile beni bu kadar çökertmemişti.

Çünkü o zaman Yağmur vardı, dedi içimden bir ses.

Aşk buydu. Aşk; umut veriridi, güzel hissettirirdi, ilaç olurdu, yaraları sarardı. Aşk indsnı yüz üstü bırakıp gitmezdi.

Aşık olan biri karşısındakine bunu yapmazdı.

Peki Yağmur niye yapmıştı?

Belki de aşık değildi, dedi yine aynı ses.

Aşık değilse ben niye onu hissettim o zaman?

Yaşadığım iç çelişki beni delirtecekti. Bir de bunun yanına kalbimdeki sızı eklenince iyice berbat hale bürünüyordum.

Kulaklığımı ve telefonumu alarak üzerime biraz çeki düzen verdim ve dışarı çıkacağımı söylemek üzere mutfağa girdim.

"Anne, ben çıkıyorum."

"Nereye bu saatte?"

"Hava alıp geleceğim, çok geç kalmam."

Annem başını sallayarak onay verince anahtarlarımı almaya dahi tenezzül etmeden dışarı çıktım. Hava yeni yeni kararıyordu.

Kulaklığımı takıp bir şarkı açtım ve telefonumu uçak moduna alarak rastgele yürümeye başladım.

Bir yandan kulağımda çalan şarkıyı mırıldanıp bir yandan da avare avare yürüyerek bir yere varmıştım.

Yağmur'la sallandığımız park...

Göz yaşlarıma zar zor hakim olarak boş olan salıncağa oturdum ve hafif hafif sallanmaya başladım.

"Söyle, gerçekten seven oldu mu?

Ellerimi sımsıkı tutarken bırakman doğru mu?"

Beni bu boşluğa bırakması ne kadar doğruydu mesela?

Yanımdaki salıncağa oturan ufak kız çocuğunun seslenmesiyle gerçek dünyaya döndüm.

"Sen burada sallanmak için büyük değil misin?"

"Öyle miyim?"

"Kaç yaşındasın ki?"

"On yedi."

"Oha! Çok büyüksün."

Kızın şaşkınlığı gülmeme sebep olmuştu. Ama gülüşüm yerinş buruk bir gülümsemeye bırakmış çok geçmeden.

Kızın gözleri tıpkı onunkilere benziyordu.

"Sen kaç yaşındasın?" diye sordum kıza. Belki de bu küçük kız kafamı dağıtmama yardım ederdi.

"Yedi."

"Annen nerede senin?"

"Benim annem yok." dedi histerik şekilde.

"Özür dilerim."

Sessizlik tekrar baş gösterirken nedensizce bu sessizlik bana batmaya başlamıştı.

"Bana nasıl sallanılacağını gösterir misin?" dedi kız en sonunda sessizliği bozarak.

"İstersen sallayabilirm seni."

"Hayır, tek başıma yapmak istiyorum, hep sallayacak biri olmuyor."

Kızın dedikleri nedensizce içimi burkmuştu. Kimsesiz bu küçük kız zaten acıyan kalbime acıması için başka bir sebep daha vermişti.

"Bak şimdi," dedim ve ayaklarımı önce öne sonra arkaya doğru sallamaya başladım. "Böyle yapacaksın. Bir de gövdenle de ileri gidip geleceksin."

"Gövdem?"

Kızın yedi yaşında olduğunu okuma yazmayı daha yeni öğrendiğini var sayarsak gayet mantıklı bir soruydu.

"Belinden yukarısı yani," diyerek açıkladım.

Kız dediğimi yaparak sallanmaya çalışmış, ardından başarılı olduğundaysa kocaman gülümsemişti. Onun gülümsemesi bana da bulaşmış ve bir anlığna her şeyi bırakmıştım.

"Teşekkür ederim abi. Adın ne?"

"Toprak. Senin?"

"Yağmur."

Kızın adını öğrenmemle yüzümdeki gülümseme solmuştu.

"Ben gidiyorum, görüşürüz." dedim ve ayağa kalkarak eve doğru ilerlemeye başladım.

"Yarın yine gelir misin?" diyen küçük Yağmur'la arkama döndüm.

"Gelmeye çalışırım, ama söz veremem."

Kız gülümseyerek el salladı ve "Görüşürüz!" dedi neşeyle. Ben de ona gülümseyerek karşılık verdikten sonra yoluma devam ettim.

"Sanki bi' mucize bu aşk, sanki yıldırım gibiydi

Evet doğru, bu adam çılgınının biriydi

Ve sen benim şansım, bi' nevi tılsımım gibiydin

Gökyüzünde en güzel parlayan yıldızım gibiydin"

Ve ben o yıldızın kayışını seyretmek zorunda bırakılmıştım.

***

Ertesi sabah her ne kadar istemesem de anneme bir şey belli etmemek için okula gitmiştim. Sınıfa girdiğim an oturduğumuz sıranın boşluğu dikkatimi çekmişti.

Genelde Yağmur benden önce gelirdi. Tabii bir işi çıkmazsa.

Geldiğinde mutlaka ne olduğunu soracaktım. Neden böyle bir şey yaptığını, neden beni bıraktığını, neden beni bu hale getirdiğini soracaktım.

Ama gelmedi. İlk dersin sonuna kadar umutla beklememe rağmen gelmemişti.

İlk dersin teneffüsünde artık umudumunkesmiş şekilde başımı sıraya gömmüştüm ki başıma gelenlerle bu hareket amacına ulaşamamıştı.

Emirhan ve Elif başımda dikilmiş bana bakıyorlardı.

"Biraz konuşabilir miyiz?"

Kafamla onaylayıp peşlerinden gittiim.

Yangın merdivenine gelmiştik.

Yağmur'un bana ilk defa hislerini açtığı, bana sarılarak ağladığı, benim onu teselli ettiğim yere gelmiştik.

Buraya gelmemle sanki o anıları tekrar yaşamıştım.

"Yağmur'la alakalı," diye söze girdi Emirhan. "Normalde şimdi anlatacaklarımı dün arayıp anlatacaktı ama sana ulaşamıyorduk. O yüzden bize kaldın."

"Ne oldu?" diye sordum direkt. Ondan bir günden kısa bir süre de olsa haber alamamak beni kahretmişti. Üstelik bu benden ayrıldıktan sonra oluyordu.

"Sana Furkan'ı anlatmıştır."

"Kimi?"

"Kuzeni. Sana birinin ona tecavüz ettiğini söylemiş olmalı, o kişi Furkan işte."

"Babası aralarında ne olduğunu öğrenmiş," diye lafa atladı Elif. "Tabii kızın isteği olmadığını bilmiyor."

"Babası Yağmur'u evlendirmeye çalışıyor."

Emirhan'ın cümlesi kafamda yankılanırken donakalmıştım. Nasıl olabilirdi bu?

Nasıl daha reşit olmamış bir kızı evlendirmeye çalışabilirlerdi ki?

Üstelik o benim Yağmur'umdu.

"Merak etme, biz biraz hallettik gibi bir şey oldu. Annemgil bu gün gidip şikayetçi olacaklar o adamdan."

"Şimdi nerde peki?"

"Annemle beraber. Okulunu biliyorlar sonuçta, buraya gelebilirler."

"Anladım. Okul çıkışı ben de gelebilir miyim seninle?"

Şayet Yağmur'u görmeye, onun iyi olduğundan emin olmaya fazlasıyla ihtiyacım vardı. Ve eminim ki onun da bana ihtiyacı vardı.

Bana olmasa bile onu sarıp sarmalayacak birine ihtiyacı vardı.

"Olur tabii. Çıkışta belkersin, beraber gideriz."

Anlaştığımızda beraber sınıfa döndük. Zaten biz döner dönmez zil çalmış ve hoca derse girmişti.

Okul çıkışına kadar zar zor sabretmiştim. Saniyeler sanki kağnıya bağlanmış gibi geçiyordu.

Tüm dersler ilgimi çeken dersler olmasına rağmen hiçbirine odaklanamıyordum. Yağmur hep kafamın içinde bir yerlerde olurdu ama olanları duyduğumdan beri zihnimin tamamı onunla doluydu.

Onun için endişeleniyordum. Onun benden gerçekten ayrılmak istememesi beni her ne kadar mutlu etse de onun yaşadıkları bu mutluluğa ağır basıyordu.

Sevdiğimin, sevgilimin bu kadar şey yaşaması ve benim onun yanında olamamam canımı yaktığı için sevinmem gereken yerde daha çok üzülüyordum.

Ona asla kızgın veya kırgın değildim, neyi neden yaptığını biliyordum sonuçta.

Onun yaşadıkları, onun kalbinin kırılması, onun üzülmesi sanki etimden parçalar koparılıyprmuşçasına canımı yakıyordu.

♡°♡°♡

Loading...
0%