Yeni Üyelik
40.
Bölüm
@justtbirisii

"Ben senin en çok sesini sevdim

Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi

Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren

Bana her zaman dost, her zaman sevgili

 

Ben senin en çok ellerini sevdim

Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak

Nice güzellikler gördüm yeryüzünde

En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

 

Ben senin en çok gözlerini sevdim

Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil

Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar

Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

 

Ben senin en çok gülüşünü sevdim

Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran

Unutturur bana birden acıları, güçlükleri

Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

 

Ben senin en çok davranışlarını sevdim

Güçsüze merhametini, zalime direnişini

Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında

Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

 

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim

Tüm çocuklara kanat geren anneliğini

Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada

Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

 

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim

Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni

Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim

Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni..."

(Ümit Yaşar Oğuzcan - Sevi Şiiri)

Sınıftaki alkış seslerinin arasından gözlerini bir salise bile benden almadan yanıma gelen Toprak'a gülümsedim.

Şiiri okurken de her kelimede bana bakmış ve yüzünde sarhoş bir tebessümle okumuştu şiiri.

Normalde hoca sınavlar başlamadan herkese şiirlerini okutmuş olsa da Toprak o hafta yataktan kalkamayacak ve beni dahi yanına yaklaştırmayacak kadar hasta olduğu için şiirini okuyamamıştı.

Şimdi de hoca dersin başında zaten ders işlemeyeceğim diyerek Toprak'ı tahtaya çıkartıp okutmuştu şiiri.

Onun dudaklarından dökülen dizeler, okuduğumdakiyle aynı anlamı taşımıyordu benim için. Daha önce de okumuştum aynı şiiri ama onun ağzından dinlemek... bambaşkaydı.

"Çok güzel okudun," diye fısıldadım yanıma oturduğunda.

"Sana okuduğum içindir."

Kulağımın dibine girdiğini unutarak yüzümü ona çevirme gafletinde bulunduğumda yüzümün hemen yanındaki yüzü beni afallatmaya yetmişti. Yutkunarak önüme döndüm ve önümde açık olan kitaptaki soruları çözmeye başladım.

Sonraki ders fizik sınavı vardı ve benim en kötü olduğum ders kesinlikle fizikti. Son bir ayda olan olaylar da bunun üstüne gelince sınavda batıracağımdan emin gibiydim.

"Çözemediysen anlatayım," dedi Toprak önümdeki soru bankasını kendine çekerek.

"Hayır diyemem."

Soruyu nasıl çözdüğüni daha rahat görmek için zaten küçük olan sırada iyice ona sokuldum ve nasıl çözdüğüne bakmaya başladım.

"Sürtünmeyi hesaplamamışsın, o yüzden yanlış çıkmış."

"Hep unutuyorum onu."

"Ben anlattım ya, unutmazsın artık."

Dediğine sessizce gülmekle yetindim ve "Şuna da bir baksana," diye başka bir soruyu gösterdim. Dün bu gösterdiğim soru için kriz geçirecek duruma gelmiştim.

Toprak kaşları çatılmış soruya bakıyor ve elindeki kalemi çevirerek soruyu anlamaya çalışıyordu.

Şu halinin ne kadar çekici göründüğünü biliyor muydu acaba?

Soruyla belirli bir miktar uğraştıktan sonra kitabı hafifçe benim önüme doğru itekledi ve soruyu anlatmaya başladı.

"Bak şimdi," diyip kalemle soruyu gösterdi. "Burada bağıl hızını vermiş, yani asıl hızını bulup ivmeyi öyle hesaplayacaksın ve onun üzerine işlem yapacaksın."

Anladığımı belirten bir ses çıkartıp kalemi ondan aldım ve soruyu çözdüm.

Ders sonuna kadar ben soru çözmüş, yapamadıklarımı Toprak'a sormuştum ve o da hepsini tane tane anlatmıştı.

***

"Abla bu abi sevgilin mi?"

Doğa'nın elimi sıkı sıkıya tutan Toprak'a bakarak kurduğu cümle hafifçe gülmeme sebep olmuştu.

Her ne kadar bu bir ayda Toprak sürekli yanımda olsa da Doğa'yı bu işlerden olabildiğince uzak tutmaya çalıştığımdan ikisi şu an ilk defa görüşüyorlardı.

Bu gün iki sınav da öğleden önce olduğu için öğleden sonra Doğa'yı alıp sonra da babaannemin evine gidecektim. Tabii ki ben bunu yaparken Toprak da her ne kadar aksi için ısrar etsem de peşime takılmıştı.

"Evet," diye gülümseyerek karşılık verdim Doğa'ya.

"Ben Doğa," diyip elini uzattı Toprak'a doğru.

"Ben de Toprak," diyip uzattığı eli sıktı Toprak da.

Doğa onun ismini duyar duymaz şaşakınlıkla kalakalmıştı. Ölen abisinin ismini ilk defa bir yabancıda duyuyordu ve o yabancı ablasının sevgilisiydi, yani bu şaşkınlık normal karşılanabilirdi.

Doğa sonunda şaşkınlığını üzerinden atıp elini geri çektiğinde hafifçe gülümseyip boşta olan elimi tuttu.

"Babaanneme mi gidiyoruz şimdi?"

"Evet."

Babaannemin evi eski evimizden çok benim okuluma, dolaylı yoldan da Toprak'ın evine yakındı. Hal böyle olunca Doğa'nın okulunu da değiştirmiş ve şimdiki evimize daha yakın bir yere almıştık.

Tam ilerlemeye başlamıştık ki Toprak yavaşça kulağıma eğildi ve "Doğa niye şaşırdı beni görünce?" diye sordu.

Dudaklarımı birbirine bastırıp aynı şekilde fısıltıyla cevap verdim.

"Abimin adı da Toprak'tı."

Toprak yaşadığı şaşkınlığın etkisiyle bir an duraksadı. El ele tutuştuğumuz için ben ve benim ardımdan da Doğa durmuştu. Durduğumuzu fark edince Doğa elimi burakmış ve yavaş adımlarla ilerlemeye devam etmişti. Daha önce gittiğimiz için yolu biliyordu ve bu yüzden onu durdurmaya çabalamadım.

Onun arkasından biz de ağır ağır yürümeye devam ettik.

"Niye daha önce söylemedin?"

Omuz silkip "Bilmem," diye cevapladım sorusunu.

"Ben sana onu mu hatırlatıyorum?"

Sorduğu soruyla duraksadım. Altında yatan soruyu biliyordum. Onu hatırlattığım için mi sevdin beni?

"Kısmen. Ama seni onun için sevmedim, Toprak. Seni bir sebebin ardına sığınmadan, sırf sensin diye seviyorum."

Çatılmış kaşları gevşedi ve sarhoş bir gülümsemeyle yüzümü seyretmeye başladı.

"Seni seviyorum, mu dedin sen?"

"Evet, sevgilim değil misin?"

"Senin ağzından böyle şeyler duymak zor olunca, şaşırdım."

Kıkırdayıp yola döndüm ve adımlarımı hızlandırıp Doğa'ya yetiştim.

Evin önüne geldiğimizde duraksayıp üç katlı bahçeli aile apartmanı olan eve uzun uzun baktım.

Toprak elimi bırakıp elini sırtıma koydu ve "Hadi," dedi.

"Sen gelmeyecek misin?"

"Hayır, baş başa olursanız daha iyi olur."

Gülümseyip yanağına hızlı bir öpücük kondurdum ve bahçe kapısını açıp Doğa'yla beraber içeri girdim.

Giriş kattaki dairenin kapısına gelip zili çaldım. İçeriden gelen paytak adım sesleri babaannemin kapıyı açmaya geldiğini gösteriyordu.

Çok beklemeden kapı açıldığında Doğa benim elimi bırakıp babannemin boynuna atlamıştı.

"Hoş geldiniz kuzularım, geçin içeri."

Yıllarca Almanya'da yaşadığu için hafif aksanlu Türkçesiyle kurduğu cümle üzerine ayakkabılarımı çıkartıp içeri girdim.

Eşyalarımız çoktan önceki evden buraya taşınmıştı. Sadece bizim taşınma işimiz kalmıştı, o da şimdi oluyordu.

Çantamı daha önceden hazırlanmış odama buraktım ve salona, babaannem ve Doğa'nın yanına geçtim.

"Ee, ne yaptınız bakalım?"

"Ablamın sevgilisiyle tanıştım."

Doğa'nın konuşmasıyla gözlerimi kocaman açarak ona baktım. Bu bakış tutsana şu çeneni gibi bir anlama geliyordu ve bence o da anlamıştı bunu.

"Sevgili mi?"

"Evet," diye çekinerek cevapladım soruyu.

Babaannem çekincemi görünce sesli şekilde gülüp "Kız karışmam ben öyle şeylere," diyerek içimi biraz olsun rahatlattı. "Anlat bakayım nasıl bu çocuk?"

"Çok yakışıklı," diye lafa atladı Doğa.

Akşama kadar birbirimizden önceki hayatlarımız hakkında konuştuk. Biz babaannem bizi himayesine almadan neler yaşadığımızı anlattık ona, o da bize Almanya'ya ilk gittiği zaman yaşadığı bazı komik şeyleri anlatarak güldürdü bizi.

Ben onlara ölüp bittiğim sevgilimi anlattım, onlar da benim anlattığım gibi ilgiyle dinlediler beni. Hatta babaannem en kısa sürede onunla tanışmak istediğini bile söylemişti.

Ve ben bu ufak aileyi şimdiden öok sevmiştim.

Belki babaannemin bizden başka kimsesi vardı ama bizim tek kimsemiz oydu. O da bunun bilincinde gibi bize dünya üzerinde görüp görebileceğimiz en sıcak yuvayı açmıştı.

Ben, iki senenin ardından tekrardan ailenin ne olduğunu o an hatırlamıştım.

♡°♡°♡

Loading...
0%