@justtbirisii
|
Mahkeme salonunda yankılanan sesler kafamın içinde dönüp duruyordu. Annemin sırf benim için bu işe giriştiğini biliyordum ama ben bunu istememiştim. Neden hayatım boyunca varlığından dahi haberdar olmadığım biyolojik babamın beni kabul etmesini isteyeyim ki? Şimdi hiç yoktan bir kardeşimin ve kendine çok başka bir hayat kurmuş olan bir 'babamın' varlığının ortaya çıkması beni ne denli etkileyebilirdi ki? Tabii soy ismimin değişmesi dışında... Emindim ki sınıf listesinde adımın değiştiğini görünce herkes bunun nedenini soracaktı. Ve eğer öğrenirlerse kimse bana eskisi gibi bakmazdı. Şimdiden insanlara ne yalan söyleyeceğimi düşünüyordum. Yarın okula gidecektim, Yağmur'a söyleceklerim vardı sonuçta. Ama korkuyordum; beni yargılayacak olan gözlerden, insanların atacağı laflardan, küçümseyici bakışlardan, yanlış anlaşılmaktan ve çok daha fazlasından. Belki de fark etmezler, diye geçirdim içimden. Sonrasında hemen kendimi yalanladım, kesinlikle fark edeceklerdi ve bir ton soru soracaklardı. Bunların hepsinden daha da beter olanı, iki haftada bir hafta sonumu varlığını yeni öğrendiğim babamla geçirecektim. O da ben de birbirimizle görüşmek istemiyoruz, belki orta yolu buluruz diye düşünmüştüm ama o beni tanımak istediğini söylemişti. Oysa ben annemin benden önceki kirletilmiş geçmişinden kalma kimseyle yüz göz olmak istemiyordum. Üstelik o adam annemi seni kırtaracağım diyerek kandırmış, kucağında bebeğiyle yüz üstü bırakmıştı. Yatakta hissettiğim hareketlilikle düşünceler aleminden sıyrılıp o yöne baktım. Çamur gelmiş yatağa çıkmaya çalışıyordu. Her ne kadar çok küçük olmasa da henüz yavruydu ve yatağa çıkmak gibi bazı şeyleri yapamıyordu. Çamur iki hafta önce Yağmur'un bir yuva bulmak için bana verdiği kediydi. Aslında birini bulmuştum ama son anda vaz geçip alamayacağını söyleyince annemi zar zor ikna edip onu eve almıştım. Çamur'u kucağıma alıp tüylerini okşamaya başladım. Kahverengi, siyah ve beyaz olan tüyleri yımuşacıktı. Bunca derdin arasından beni bir nebze de olsa sıyırıp alan şey oydu şu an. Bir de Yağmur vardı tabii ama o şu an benim için yanlızca bir hayaldi. Ulaşılması zor bir hayal... Ve ben bunu bile bile yarın gidip ona her şeyi anlatmaya karar vermiştim. Delilik tam olarak buydu ama zaten aşk deli olmaktır. Daha fazla düşünmenin beni iyice deli edip tımarhanelik edeceğinden emin olduğumdan kulaklığımı takıp kendimi müziğe bıraktım. Listeden bir şarkı seçip dinlemeye başladım: Belki Biraz - Namütehani. *** Dışarıda giderek şiddetini arttıran yağmurun cama vurma sesi hocanın sesiyle yarışır yükseklilere çıkıyordu. Son dersteydik. Okula gelir gelmez ilk olarak sınıf listesinin değişip değişmediğine bakmıştım. Değişmediğini görüp tatil sonrasına kadar başıma bir şey gelmeyeceğinin rahatlıyla günü geçirmiştim. Kafam sırada gömülü dersin bitmesini bekliyordum. Yandan aldığım hafif dirsek darbesiyle kafamı kaldırıp oraya baktım. Yağmur gözlerini benden bana doğru bakan hocaya çevirerek orayı işaret etti. Hocanın yargılar bakışları eşliğinde doğrularak önümdeki kalemle oynamaya başladım. "Sağol." "Bir şey değil." Tahtadaki soruyu ve çözümü anlamaya koyulmuştum ki zilin sinir bozucu melodisiyle hoca dersi bitirdi. Çantamı toparlayıp daha yeni toparlanmış olan Yağmur'a baktım. "Beş dakikan var mı?" "Niye?" Her zaman hissiz olan sesinde bu sefer sorgular bir ton vardı. "Önemli bir şey değil." Öyleydi. "Gelsene benimle." Sorgulayan bakışlarına rağmen benimle beraber arka bahçeye kadar gelmişti. Zaten ufak bir yerdi burası, okul çıkışı olduğu için de kimse kalmamıştı. Kafamda cümlelerimi toparlamaya çalışırken Yağmur da öylece yüzüme bakıyordu. "Ee?" "Aslında..." duraksadım ve boğazımdaki görünmez yumruyu temizlemek için yutkundum "senden hoşlanıyorum. Hatta hoşlanmak az bile kalabilir, seni seviyorum Yağmur." Tek nefeste sıraladığım kelimeleri bitirdiğim de derin bir nefes aldım ve yere eğdiğim bakışlarımı yüzüne çıkardım. Her zamanki ifadesizliğiyle öylece yüzüme bakıyordu. Gözlerinde konuşmak için açıp kapadığı ağzıyla birlikte bir anlık bir kıvılcım belirip anında kaybolmuştu. Geri dönüp gitmeye yeltenmişti ki belinden kavrayıp kendime çektim. Karşı koymamış, itiraz etmek için tek kelime çıkmamıştı ağzından. "Bir şey demeyecek misin?" Yine susuyordu. "Seni sevdiğimi söylüyorum ama sen sadece her zamanki ifadesizliğinle suratıma bakıyorsun, en azından bir tepki ver, lütfen." "Toprak, ben seni sevemem, sen de beni sevemezsin. 'Seviyorum' dediğin şey bende gördüklerin. Bilmediklerini öğrenirsen sevmeyi bırak iğrenirsin benden. Bu yüzden beni severken samimi olduğunu zannetmiyorum." Beklediğim tepki kesinlikle bu değildi. Belki beni sevmesini beklememiştim, evet, ama onu sevmediğimi düşünmesini de beklememiştim. "Beklediğin bu değildi, değil mi?" Dudaklarından ruhsuz bir gülüş firar etti. Cevap vermeden sadece başımı salladım ve belindeki ellerimi gevşeterek onu serbest bıraktım. "Görüşürüz." "Görüşürüz." Arkasını dönüp gitmişti. Ama gitmeden önce dudaklarında ufak bir tebessüm belirmişti. Onu sevmediğimi mi söylemişti bana? Hayır, belki aşk olacak kadar büyük bir sevgi değildi ama kesinlikle seviyordum onu. Bana bilmediklerin derken neyi kast ediyordu da ondan iğrenecektim? Beni sevdiğimden iğrendirecek olan tek bir şey olamazdı bu hayatta, üstelik bu sadece onun için de geçerli değildi. Orada öylece durduğumun farkına telefonuma gelen aramayla vardım. Cebimde titreyen telefonuma baktığımda annemin aradığını gördüm. "Geliyorum anne arkadaşım lafa tuttu da." "Tamam, gelirken ekmek al diye aramıştım." "Alırım." Telefonu kapatıp geri cebimdeki yerine yerleştirdim. Kulaklığımı takıp sokaklarda avare gibi dolaşmaya başladım. Eve gitmem asla bu kadar uzun sürmediği halde ayaklarımı sürüye sürüye gittiğimden çok daha geç varmıştım. Aldığım ekmeği mutfak masasına koyup doğruca odama çıktım ve kendimi doğruca yatağa attım. Gözlerimden süzülmemek için zor duran yaşları serbest bırakarak yanaklarımdan süzülmelerine izin verdim. Son bir haftada yaşadıklarım cidden fazla gelmişti. Aile meseleleri, dersler, sınavlar ve şimdi de Yağmur... Bu kadar şeyin üst üste gelmesi o meşhur kuralı da bozduruyordu: Erkek Adam Ağlamaz. Erkek adam da ağlar, bir kadının arkadından her erkek ağlar. O kadın kimi zaman annesi olur, kimi zaman sevdiği olur ama illa bir kadın bir erkeği alt üst edip gerisinde bırakır. Ben düşüncelerimle beraber göz yaşlarımı akıtırken arkada çalan müzik bildirim sesleriyle kesiliyordu. Sinirle sessize almak için telefonu elime aldım. Mesajlara bakma gibi bir düşüncem yoktu ama mesajlar Yağmur'dan gelmişti. Yağmur: söylediklerim kalbini kırdıysa özür dilerim Yağmur: amacım seni üzmek değildi, sadece kendimi açıklamak istemiştim Siz: Senin bir suçun yok, kimse kimseyi sevmek zorunda değil sonuçta Siz: Biraz klasik olucak ama ben yine şarkı önericem :) Siz: Anıl Piyancı - Şüpheleniyorum Siz: İyi tatiller Yağmur: sana da İşte ben onu bu yüzden seviyordum, kimseyle konuşmayacak kadar soğuk ve kimseyi kırmak istemeyecek kadar sıcak bir kalbi vardı. İlk konuştuğumuz gün de beni terslemiş de olsa sorularıma tek kelimelik dahi cevaplar vermişti. Ben onun dış görünüşünden hoşlanmıştım belki, evet, ama ben onu tanımaya başladıkça içini sevmiştim ve bu ikisi çok farklı şeylerdi. Her ne kadar o aksini iddia etse de ben onu seviyordum ve kolay kolay vaz geçecek değildim. ♡°♡°♡ |
0% |