@justtbirisii
|
Önümde Yağmur'un defteri açık şekilde öylece duruyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, mesaj atıp defterinin bende olduğunu söylemeli miydim, yoksa merakıma yenilip içindeki şiirleri okumalı mıydım bilmiyordum. Gerçi, onun defteri bende olduğuna göre benimki de ondaydı ve eminim ki o benden çok daha önce fark etmişti. Hatta belki de önceki gün bana mesaj attığında da farkındaydı bunun da söylememişti. Resmen dejavu yaşıyordum, aynısı iki hafta önce de olmuştu. Benim defterim yanlışlıkla onun eşyalarına karışmıştı. O zaman okumadığından emindim, ama şimdi emin olamıyordum. Gerçi, o zaman ondan onu sevdiğimi saklıyordum ama şimdi saklayacak bir şeyim yoktu. Annem hakkında olan gerçekleri de öğrenebilirdi, onun bunu kimseye anlatmayacağından emindim sonuçta. Acaba ben onun defterini okusam ne olurdu? O da benim gibi sırdaş olarak mı kullanıyordu defterini yoksa sadece bir kaç sayfasına şiir mi yazmıştı? Defter yeniye benziyordu, içinde de çok fazla şiir yoktu. Birden kendimi defterin içindekileri okurken buldum. Şiirlerin üzerlerinde tarih yazıyordu. İlkindeki tarih 19 Ekim'di. Sonrasında aynı tarihli iki şiir daha vardı ve sonraki güne geçiyordu tarih. O günde de üç şiir vardı. Sonrasında beş gün boyunca toplam iki şiir vardı. Masamın üzerinde süs olarak duran takvimden tarihleri kontrol ettiğimde çok yazdığı günlerin hafta sonları olduğunu görmüştüm. Hafta içleri okul olduğu için yazamaması mantıklı bir seçenekti. Şiirlerin tarihlerine bakmayı bırakıp okumaya başladım. Şiirlerde bazen kendisi olduğunu tahmin ettiğim bir kız çocuğundan bahsediyordu, bazense geçmişten ve gidenler dediği birilerinden bahsediyordu. Yalnızca birinde "Yağmur bu sefer bir Deniz'e düşmüştü/ Okyanus varken onu toprağa vuran bir deniz güldürmüştü" diye bir yer vardı. Buradan sonra da zaten Atilla İlhan'ın 'Aysel Git Başımdan' şiiri yazıyor ve yazılmış sayfalar bitiyordu. Bu şiiri biliyordum, zaten çoğu kişi de bilirdi. "Aysel git başımdan ben sana göre değilim" diye başlayıp "Aysel git başımdan seni seviyorum" diye bitiyordu. Peki Yağmur'un Aysel'i kimdi ki? Belki de önceki şiirde yazdığı Deniz'di. Ama ben değildim. Bana bu ağır geliyordu. Onun sevdiği biri vardı ve bana bu yüzden seni sevemem demişti. Aklımda tek bir soru dönüyordu; neden ben değil? Neden ben değil de o? Bende bulamayıp onda bulduğu ne vardı da ona gitmişti? Belki de benimle tanışmadan çok önce sevmişti sevdiğini? Ağır gelmişti bu defter bana, bu küçük defter bana dünyanın yükü gibi ağır gelmişti. Keşke baştan hiç okumasaydım, diye geçirdim içimden. Defteri kapatıp yatağın başında duran gitarımı alıp yatağa oturdum. Önüme bir kaç nota kağıdı açmıştım ama bakacağım şüpheliydi. Hep kendim çalıp kendim söylerdim, o da benimle söylesin istemiştim. Kurduğum hayaller de mi hayatı zehir edecekti şimdi? Masanın üzerinde duran kutudan bir pena alıp tellere vurmaya başladım. Akort etmem gerekiyordu ama uğraşmadan direkt çalmaya başlamıştım. "Anlamam nedenini, üzmüşler bebeğimi; tam yüzüne dalmışken, çizmiş kendi resmini" Söylemeyi bırakıp sadece çaldım bir süre. Sonrasında annem odaya gelip geç olduğunu ve çalmayı bırakmamı söylediği için gitarı ve penayı yerine bırakıp evin içinde Çamur'u aramaya başladım. Ufacık olduğu için her yere girip her köşeden çıkabiliyordu. En sonunda salondan duyduğum miyavlama sesiyle oraya gittim. Yatağında yatmış kendini temizliyordu. Alırsam sinirleneceğini bildiğim halde kucağıma alıp kanepeye oturdum ve onunla konuşmaya başladım. O da halinden memnun kalmış olacak ki tırmalamak yerine sakince kucağıma yayılmayı tercih etmişti. Madem defterime yazamıyordum, en azından kediyle konuşabilirdim. Delirme işini çoktan kabullenmiştim zaten, o yüzden kafama huni geçirip gezsem de çok koymazdı herhalde. *** Ertesi sabah beni yeniden aynı araba alıp bu sefer başka bir yere götürmüştü. Burası anladığım kadarıyla Zafer Bey'in eviydi. Büyük bahçeli bir evdi. Her şeyde olduğu gibi bu eve bakınca da sahiplerinin oldukça varlıklı olduğu anlaşılıyordu. Eve girdiğimde Zafer Bey beni girişteki büyük salonda oturmuş bekliyordu. Dünki oldukça şık giyiminden eser yoktu. Normal insanlar gibi eşofman ve tişört giymişti. Beni görünce ayaklandı ve olduğum yere doğru gelmeye başladı. "Hoş geldin." "Hoş buldum." Beni omzumdan tutup yukarı kata çıkartmaya başladı. "Seninle yarım kalan bir hesaplaşmamız vardı, değil mi?" Cevap vermeden başımı onaylar biçimde salladım. Dün yarım kalan satranç maçına devam edeceğimizi anlamıştım. Yukarı kata çıktığımızda Zafer Bey beni koridorun sonundaki odaya götürüp biraz beklemem gerektiğini söyleyerek gitmişti. Oda çalışma odasıydı muhtemelen. Karşılıklı iki duvarı boyunca kitaplık vardı. Kapının hemen karşısında pencere ve pencerenin önünde de ahşap bir masa, masanın arkasında deriden büyük bir ofis koltuğu duruyordu. Masanın önünde dün gittiğim ofisteki gibi bir sehpa ve yanında iki sandalye vardı. Buradaki sehpa da satranç tahtası gibi boyanmıştı. Odayı incelemeyi bırakıp kitaplıklara yöneldim. Çoğu ekonomi-iktisat alanında kitaplardı. Bir kısımdaysa Türk ve dünya klasikleri vardı. Sahaflardaki kitaplar gibi eski basımlardı kitaplar. Ben kitapları incelerken Zafer Bey de işini bitirip odaya gelmişti. "Kusura bakma, İlkin'e durumu açıklamam gerekiyordu. O seni sadece ofise gelecek olarak biliyordu." "Önemli değil." Zafer Bey yeni fark etmiş gibi bir bana bir de önünde durduğum kitaplığa baktı. "İlgini çektiyse okumak için bir kaç tanesini alabilirsin." "Sağolun ama satın almayı tercih ederim, başkalarının kitaplarını okumayı sevmiyorum." "Tamamen de senin olabilir, ben en az üç kere bitirdim hepsini." "Hayır, teşekkür ederim." "Peki, sen bilirsin. Bunlar koleksiyon değerinde ama bak." "Biliyorum, zaten o yüzden almak istemiyorum." Zafer Bey son cümlemden sonra beni baştan aşağı resmen alıcı gözle tekrar süzmüştü. "Annen seni gerçekten iyi yetiştirmiş." biraz bekledi ve devam etti "Keşke ben de orda olsaydım." Yüzünde buruk bir gülümseme can buldu. Sonrasında hemen kendini toparladı ve sehpanın etrafındaki sandalyelerden birine oturup oturmam için bana karşısındaki sandalyeyi gösterdi. Tıpkı dünki gibi sehpanın altındaki boşluktan taşların olduğu kutuyu çıkartıp taşları sehpaya döktü. Ben siyah olanları, o da bayaz olanları dizdikten sonra oynamaya başladık. En son iki kalem ve şahım kaldığında merdiven matıyla maçı almıştım. Zafer Bey elini uzatıp "Tebrik ederim." dedi. Uzattığı eli sıktım. "Dün beni bir yere götürmek istediğinizi söylemiştiniz, neresiydi?" Bir şey hatırlamış gibi gözlerini yumdu ve eliniyle alnını ovuşturdu. "Evet, gel benimle." Ayaklanıp odadan çıkmıştı. Alt kata inip en köşedeki odaya ilerledi. Cebinden bir anahtar çıkartıp kapının deliğne soktu ve çevirerek açtı. Kapı yılların ağırlığını taşıdığını belli edecek şekilde gıcırdayarak açıldı. Zafer Bey yavaş adımlarla içeri girdiğinde ben de arkasından odaya girdim. Oda kiler gibi kullanılıyordu. İçerisi bir sürü ıvır zıvırla doluydu. Zafer Bey yerden odadaki diğer şeylerin aksine temiz olan kutuyu aldı ve elime tutuşturdu. "Bunu annene götürmeni istiyorum, istersen sen de içindekilere bakabilirsin." "Annemin geçmişi beni ilgilendirmiyor." "Aslında ilgilendirir, ama bakmak istemezsen yine sen bilirsin." *** Akşam eve geldiğimde kendimi sıkıntıdan patlamış gibi hissediyordum. Akşama kadar kayda değer düzgün bir şey yapmamıştık ve günüm boşa gitmiş gibi hissediyordum. Üstüne üstlük annem ona verdiğim kutuyu aldığından beri odasından hiç çıkmamıştı. Odamda öylece dururken WhatsApp'tan gelen mesaj ilgimi çekmiş ve telefonu elime almama neden olmuştu. Fatih Sultan Terim Sevenler Derneği (Fenerlilere Ağlamak Serbest) Siz,Burak,Selim Burak: Aga bana acil yardım lazım Selim: noldukine Siz: Noldu Burak: Kıza açılcam Burak: Taktik lazım Selim: hangikızamk Siz: Bana amk Siz: Elif'e Siz: Boşluk tuşunu da kim yediyse geri kustur ona Selim: ben yediydim Selim: ayrıca kronik sap olan insanlardan yardım mı istenir aq Burak: LAN İNSAN Bİ YARDIM ETMEYE ÇALIŞIR AMK OTİSTİKLERİ Burak: BEN BURDA AŞK ACISI ÇEKİYOM Selim: ben senin çektiğin aşk acısını sikim Siz: Selim bi şeyi de sikme Siz: Ayrıca ben daha yeni red yedim ben hiç yardım edemem Burak: Sizden yardım isteyen kafamı sikiyim Burak: Ben gidip ekşide açılma taktikleri bakıcam Siz: Bİ ŞEYİ DE SİKMEYİN AMINA KODUKLARIM Selim: sakin ol şampuan seni sikmedik ya Siz: Biraz daha devam ederseniz onu da yapcaksınız Siz: Ben götümü sağlama almak üzere kaçıyorum Telefonu kapatıp kenara koydum ve yatağa girdim. Günlerdir çok yorulmuştum ve saat daha erken olmasına rağmen göz kapaklarım kapanma konusunda oldukça ısrarcıydı. Ben de onların ısrarına dayanamadan kendimi uykunun tekin kollarına bıraktım. ♡°♡°♡ |
0% |