@kalkoyum
|
Emin olun istediğim şey diğer herkes gibi evimde oturup olanca gücüyle yağan güz yağmurunu izlemekti. Kraliyet Muhafızları'ndan kaçmak değil. Şiddetle yağan yağmur ayaklarımı kaydırırken koşmaya devam ettim. Muhafızlar arkamdan bağırıp elimdeki çuvalı bırakmamı söylerken yanından geçtiğimiz peratuların umurunda değil gibiydik. Hepsinin umurunda olan şey fazla ıslanıp üşütmeden evlerine gidebilmekti. Muhafızlar'dan kaçmak her ne kadar kolay olmasa da küçük ve esnek bedenimle onların tam set zırhlı ve iri bedenlerine göre kalabalıkta daha rahat hareket ediyordum. Deneyimin de etkisi yok sayılamayacak derecedeydi. Sokaklarda devriye gezen Muhafızlar deneyimsiz olanlardan seçilirdi ki orduya en iyileri ve deneyimlileri kalsın. Bu da oldukça işime geliyordu. Nihayet kalabalıkta kendimi kaybettirmiş -ki daha önce fazlasıyla yapmıştım- ev olarak kullandığımız harabe yere gelmiştim. Norali hatırı sayılır bir endişeyle beni beklerken ıslanmayı umursamadı ve açık renkli kısa saçlarını savurarak üzerime atıldı. "Yakalandın sandım aptal!" Yakalanmazdım bilirdi ama endişelenirdi bilirdim. "Beni yakalayabilecek biriyle tanışmadım henüz ki bence öyle biri yok." diyerek göz kırptım. Elimdeki patates çuvalını Norali'ye verip içeri geçtim. Muhafızlar bir çuval patates için (oldukça küçüktü) peşimdeydi. Eh bir kısmını ödemeyip satıcı adamı (oldukça aptaldı) kandırmış olabilirdim fakat bu hayat ne bana ne de Norali'ye iyi davranmamış, bir kez olsun başımızı okşamamıştı. Bazen hakkınız olanı koparıp almak gerekirdi. Norali yemeği hazırlamaya geçti. Yemekleri her zaman o yapardı çünkü lanet olsun ki mutfakta berbat ötesiydim. Temizlenmek için banyoya doğru harketlendim. Bir yandan da saçımdaki boncuk ve iplerden oluşan süsü çıkarıyordum. Daha sonra Norali'den tekrar takmasını isterdim. Suyun altında yeterince kaldığıma kanaat getirince çıktım. Tam o sırada Norali'nin sesini duydum. "Yemeğe gel Gloria!" Yemeğe oturduğum sırada gününün nasıl geçtiğinden bahsediyordu. "Yağmurlu havaları sevmiyorum. Hasta hissettiriyor." Her ne kadar öz olmasa da kardeştik onunla. Birbirimizin hiç var olmamış kız kardeşlerinin yerini almıştık. Norali sözlerine devam etti: "Ayrıca böyle havalar aklıma o günü getiriyor. Tekrar yaşamaktan korktuğum içindir belki de." Dalgın bir biçimde sarf ettiği cümleler kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Tabi ki hangi günden bahsettiğini biliyordum. "Öyle bir şey bir daha olmayacak sende biliyorsun bunu. Hem artık küçük ve savunmasız bir kız değilsin hem de ben bunun bir daha olmasına asla izin vermem." Bir kaç yıl öncesinde ben yine Muhafızlar'dan kaçarken girdiğim çıkmaz yolda bulmuştum onu. Bir çete tarafından sıkıştırılmış bir şekilde yerde duruyor ve ona zarar vermemeleri için yalvarıyordu. Bir kaç saat öncesinde uğradığım ihanet beni mahvetmiş bir de üstüne böyle bi olaya şahit olmam beni gerçekten delirtmiş, ne yaptığımı bilmeyecek hale getirmişti. O gece fazla karanlıktı ayrıca yağmurlu ve Norali'nin peratu yetenekleri olan gün ışığına hükmetme ona hiç yardımcı olmamıştı. Nasıl oldu da o gücü kendimde buldum bilmiyordum fakat onu kurtardığım kesindi. O günden sonra da ayrılmamıştık. Bana karşılık verdiğini fark etmediğim Norali'nin son cümlelerini yakalamayı başardım. "Tabi ki izin vermeyeceğini biliyorum ama hislere karşı koyamıyorum." Daha fazla üzerine gitmedim. Yemeğimi yedim ve etrafı toparladım. Sağlam bir uykuya ihtiyacım vardı. Yatağıma doğru gittiğimde gördüğüm şeyle buz kestiğimi, aynı zamanda terlediğimi hissettim. Yatağın üzerinde yazısı asla tanıdık olmayan bir kağıt vardı. Rahatça seçtiğim kelimeler ise korkudan boğazımın kurumasına neden oldu: "Sayın Gloria Berry" Aklımdaki onca sorudan en net olanını seçtim. Mektubu gönderen kim ve benim tam adımı Norali bile bilmiyorken mektubu gönderen kişi nereden biliyor?
|
0% |