Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@karaatli

O gece o otel odasından Barış ile el ele çıkmıştık. Kalplerimiz artık birdi. Birbirimizi seviyorduk, ikimiz de bunun farkındaydık.


Aşağıya indiğimizde aklıma bizimkiler geldi. Elimi Barış'ın elinden çektim. Barış bu hareketime anlam veremediği için kaşlarını çatıp bir açıklama bekledi.


"Ya şimdi bizimkiler bilmiyorlar. Pat diye karşılarına böyle çıkmak ayıp olur, en azından önce bir anlatayım." Dediğimde yüzünde bir gülümseme belirdi. Yanağıma doğru eğilip ufak bir buse kondurdu.


"Sen nasıl istersen sevgilim." Bana sevgilim demişti. Ruhum uzun zaman sonra ilk defa bu kadar huzurlu hissediyordu.


Ondan uzaklaşıp otelin havuz bölümüne doğru yürümeye başladım. Oradaki kalabalığı görünce şaşırdım. Saat sabahın 4'ydü ve neredeyse herkes uyanıktı. Bir tek öğretmenler ortalarda görünmüyorlardı. Sanırım hepsi uyuyordu. Ben de İlayda'ları görüp yanlarına gittim. Konuşup gülüşüyorlardı, hepsinin keyfi yerindeydi.


"Sonunda be kızım! Nerede kaldın?" Selin'e güldüm.


"Anlatırım sonra. Siz neler yaptınız?" Diye sordum.


"Öğrenciler alkol bulmuşlar biz de katılalım dedik." Dedi Kaan sırıtarak.


Etrafa baktığımda gerçekten de herkesin içtiğini gördüm. Yeniden önüme döndüğümde bizimkilere durumu anlatmaya karar verdim.


"Arkadaşlar konuşmamız lazım."


"Yine ne oldu be Nil kankam." Kaan biraz sarhoş gibi görünüyordu. Elini birden İlayda'nın beline koydu. İlayda kaşlarını kaşlarını kaldırmış ve yüzü kıpkırmızı olmuş bir şekilde Kaan'a baktı. Kaan hiç oraları olmadan bana bakmaya devam etti.


"Kaan sen iyi misin?" Dedim neredeyse kahkaha atarak. Selin ve Mete de gülmeye başladılar.


"Ohoo! O uçtu bile." Mete'yi duyunca Kaan gözlerini kısıp Mete'ye döndü.


"Gel birlikte uçalım yarim!"


Kaan ve Mete birbirleriyle uğraşırlarken çok komik görünüyorlardı.


"Neyse beni dinleyin, size söylemem gereken çok önemli bir şey var." Sesimi iyice kıstım ki etraftaki birinin duymasını istemiyordum.


"Barış ile sevgili oldunuz!" Kaan aniden zıpladığında şok içinde ona baktım.


İlayda, Selin ve Mete; Kaan'a göz devirdiler. Ama Kaan'ın gerçekten doğruyu söylediğini öğrendiklerinde ne tepki vereceklerini çok merak etmiştim.


"Evet Kaan doğru söylüyor çocuklar." Dedim gülümseyerek. Hepsi inanamayan gözlerle bana doğru döndüler.


"Ne?" İlayda öylece kalakaldı.


"Ne zaman?" Selin'in sorusunu cevapladım.


"Az önce Barış bizim odaya geldi. Nehir'den ayrıldığını söyledi. Sonra da..." Onu öptüğümü hatırladığımda sustum ve sadece sırıttım.


"Sonra da ne?" Dedi Mete sabırsızca.


"Sonra da öpüştük." Pat diye söyleyiverdim.


"Oha! İnanamıyorum." İlayda bu duruma çok sevinmişti. Aslında hepsi sevinmişti ama İlayda bir tık fazla sevinmişti.


"Peki bu dangalak nereden biliyor bunu?" Diye sordu Mete meraklı bakışlarla.


"Öncelikle çok saygıdeğer arkadaşım, bana böyle hakaretler ettiğin için seni kınıyorum. İkinci olarak da açıkçası attım tuttu ben de beklemiyordum." Kaan o kadar sarhoş görünüyordu ki gözleri baygın baygın bakmaya başlamıştı ve ağzını yaya yaya konuşuyordu.


"Bu kayıp gidecek birazdan. Bence odalara dönelim. Zaten yarın AVM'leri gezeceğiz, uykumuzu alalım." Mete haklıydı. İlayda ve Mete, Kaan'ı iki tarafından tutup odasına doğru götürmeye gittiler. Biz de Selin ile baş başa kaldık. Selin sessizdi. Morali bozuk gibi görünüyordu. Bir şey olduğu kesindi. Odaya doğru yürürken hiçbir şey demedim. Odaya girdiğimizde üzerimizi çıkartıp pijamalarımızı giydik. Yatağa oturduğumuzda ona doğru baktım.


"Ne oldu sana?" Diye sordum. Sıkıntılı bir şekilde iç çekti.


"Eskiden olan bir durumu arkadaşına anlatman gerekse ama anlattığında arkadaşının ne tepki vereceğini kestiremesen ne yapardın?" Diye sordu. Böyle garip bir soru kafamı karıştırmıştı.


"Birine söyleyemediğin bir sıkıntın mı var? İstersen bana anlatabilirsin. Aramızda kalır." Dediğimde hüzünlü bir şekilde gülümsedi.


"Hadi yatalım, bunları sonra konuşuruz." Deyip iyi geceler diledi ve arkasını dönüp yattı. Bende daha fazla konuyu deşmek istemediğim için ışığı kapatıp sessizce yatağa uzandım. O gece çok mutlu ve huzurluydum. Uzun zaman sonra ilk defa hiç olmadığım kadar iyiydim. Umarım hiçbir şey bunu bozamazdı.


Gözlerim yavaşça kapandı. Uykuya daldım. Çok güzel bir rüya görüyordum. Barış ile birlikte arkadaşlarımın da olduğu bir masadaydık. Masa şahane yemeklerle donatılmıştı. Hepimiz gülüyorduk. Barış bana aşkla, sevgiyle bakıyordu. Ben de aynı şekilde ona... masada Barış'ın kardeşi de vardı. Daha da güzelleşmişti. Kendini toparlamış görünüyordu. Gülümsüyordu ve mutlu olduğu çok belliydi.


Rüyanın en güzel yerinde Selin'in dürtmesiyle uyandım. Uyanır uyanmaz yatakta doğruldum.


"Günaydın." Dedim gülümseyerek.


"Günaydın."


"Çok güzel bir rüya gördüm."


"Öyle mi, ne gördün?" Selin'in sorusu biraz ilgisiz ve isteksiz gibiydi. Halâ morali bozuktu sanırım.


"Sonra anlatırım. Hadi giyinelim de kahvaltıya gidelim." Diyerek yataktan fırladım. Üzerime dün gece giydiklerimi giydim. Biraz da makyaj yapıp saçlarımı düzelttim ve hazırdım. Selin de hazır görünüyordu.


Odadan çıktığımızda kapının önünde Mete, Kaan ve İlayda ile karşılaştık. İlayda ve Kaan gülümsüyorlardı ama Mete'nin de suratı aynı Selin'in olduğu gibi asıktı. İkisi hiç konuşmuyorlardı. Durdum, işaret parmağımla ikisini hedef aldım.


"Siz ikiniz iyi misiniz?" Diye sordum şüpheci bir tavır takınarak.


"Ne oldu ki?" Dedi İlayda tek kaşını kaldırarak.


"Bir şey olmadı arkadaşlar." Selin net bir tavır takınmıştı ama bana hiç inandırıcı gelmemişti.


"Doğrusunu söylemek gerekirse Selin garip davranıyor." Mete bir anda konuşup başını yere eğdi, dikkatli bir şekilde Selin'e baktı.


"Kızı üzecek bir şey mi yaptın lan yoksa?" Kaan, Mete'nin omzuna vurdu ve gülerek ortamı yumuşatmaya çalıştı ama pek işe yaramamıştı.


"Lütfen artık aşağıya inebilir miyiz? Kahvaltıyı kaçıracağız." Selin'in fevri sesi hepimizi şaşırtmıştı. Dördümüz dönüp birbirimize baktık ama Selin arkasını dönüp çoktan yürümeye başlamıştı bile. Biz de peşine takılıp sessizce onu takip ettik. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorduk ama aslında ortada hiçbir şey yoktu.


Restaurant kısmına indiğimizde tüm öğrenciler ve öğretmenlerle birlikte sessizce yemeğimizi yemeye başladık. Arada Barış'ın çaprazımdaki masadan bana gülümseyerek baktığını görüyordum. Ben de ona bakıp aynı şekilde gülümsüyordum. Bazen de Mert'in öfkeli bakışlarıyla karşı karşıya gelip görmezden gelmeye çalışıyordum. Hepsinin ötesinde Nehir'i gördüm. Öfkeli bakıyordu ama bakışları yalnız bana değildi. Arada gözleri yanımda sessizce kahvaltısını eden Selin'e de kayıyordu. Bir şeyler döndüğü çok açıktı. Yakında kokusu çıkacaktı ama bu konu hakkında en ufak bir tahminim dahi yoktu.


Bu konuyu bir süreliğine düşüncelerimden uzaklaştırıp yeni filizlenen ilişkimi düşünmeye başladım. Ona olan hayranlığım, sevgim gittikçe artıyordu. Benimle birlikte sorunlarımı çözüme ulaştırmaya çalışması benim için o kadar değerliydi ki, onun için bir şeyler yapmak istiyordum.


"Arkadaşlar ben iki dakika sevgilimin yanına gidiyorum, geleceğim." Diyerek masadan kalktım. Barış'ın masasına oturduğumda Barış gülümseyerek gözlerimin içine baktı.


"Hoş geldin sevgilim." Dudakların dökülen bu hitap şekli içimi ısıtmaya yetiyordu.


"Bizimkilere ilişkimizi söyledim." Dediğimde ellerini ellerimin üzerine koydu ve dudaklarına götürüp ellerimin üzerine küçük buseler kondurdu.


"Seni görmemek mümkün değil sanırım." Dedim içim gide gide.


"Seni sevmemek mümkün değil." Dedi büyülenmiş bir şekilde.


"Nasıl oldu bu Barış?" Diye sordum.


"Ne nasıl oldu güzelim.?"


"Sen ve ben... yani biz nasıl olduk?" Barış bu soruma güldü.


"İki kalp birbirini sevdi, ruhlara da boyun eğmek düştü." Söylediği söz beni etkilemişti. O an bu söz aklıma kazındı.


İki kalp birbirini sevdi, ruhlara da boyun eğmek düştü.


Yemeklerimiz bittiğinde masadan kalktık. Ben Barış'ın yanağına küçük bir veda busesi kondurup yeniden arkadaşlarımın yanına döndüm. Onların arasındaki sessizlik halâ devam ediyordu. Ortamı biraz olsun yumuşatmak istemiştim.


"Hey! Ankara AVM'lerini gezmeye hazır mısınız?" Elimi Kaan'ın omzunun üzerine koydum. Kaan çatalını ve bıçağını havaya kaldırdı.


"Evet!" Diye bağırdı gülerek.


Mete ile Selin sessizce ayağa kalktılar. Birbirlerine bakmıyorlardı bile. Belki de aralarında bize söylemek istemedikleri bir problem olmuştu. O yüzden bu halde olabilirlerdi. Bu yüzden çok sorgulamamaya karar verdim.


Masadan çantalarımızı aldıktan sonra kapıya doğru çıktık. Grup yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı. Öğretmenler bizi bir araya topladıktan sonra hepimize uymamız gereken kuralları anlattı. Avm'de bize iki saatlik bir özgürlük tanınacakmış böylece istediğimiz yerleri gezebilecekmişiz. İlayda bunu duyunca çok sevindi.


AVM'ye vardığımız herkes öğretmenlerin de izniyle AVM içinde dağılmaya başladı. Biz nereye gideceğimizi karar verememiştik. O sırada karşıda yalnız başına duran Barış'ın bana bakarak göz kırptığını gördüm. Heyecanla bizimkilere doğru döndüm.


"Ya arkadaşlar biliyorum birlikte takılacaktık ama acaba 1 saatliğine Barış ile olabilir miyim?" Diye sordum çekinerek.


İlayda gülmeye başladı.


"Git kız git." Kaan eliyle beni Barış'a doğru ittirdi. Ben de arkamı dönüp onlara ufak bir teşekkür öpücüğü yolladım sonra da hızlı adımlarla Barış'ın yanına gittim. Ona sıkıca sarıldım. O da kollarını belime sarıp başını saçlarımın arasına gömdü. Birkaç saniye böyle durduktan sonra birbirimizden ayrıldık. Elini uzatıp tutmamı bekledi. Ben de sıkıca tuttum elini.


AVM içinde dolaşmaya başladık. Birlikte oyun salonuna gidip oyunlar oynadık. O kadar çok eğlendik ki uzun zamandır hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Oyuncak kapma makinasından benim için küçük bir peluş yakalamıştı. Peluşu sanki bir şapka çıkartır gibi eğilip bana verdi. Bu hareketleri bana çok tatlı gelmişti.


AVM'nin içinde yürürken birden camda çok güzel bir bileklik gördüm. Bilekliğin tam ortasında sol anahtarı vardı. Kenarlarında ise su damlası şeklinde taşlar vardı.


Dudaklarımın arasından istemsizce "bu harika bir şey." Sözleri dökülüverdi. Barış da benimle aynı şeye baktı ve gülümsedi.


"Gerçekten de çok güzel. Bileğine çok yakışır."


Sonrasında yürümeye devam ettik. Barış ile o kadar güzel zaman geçirmiştim ki zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. O an aklıma gelmişti. Kalan bir saati bizimkilere ayıracağıma söz vermiştim.


Barış'a dönüp mahcup bir şekilde baktım.


"Biliyorum birlikte çok güzel vakit geçiriyoruz ama ben artık arkadaşlarımın yanına dönmeliyim." Dediğimde buna pek mutlu olmamıştı ama yine de yüzündeki çarpık gülümseme kaybolmadı.


"Sorun değil sevgilim." Dedi alnımdan öperek. Yeniden elimi tutup yürümeye başladı. Aradan birkaç dakika geçtikten sonra bir anda durdu. "Güzelim, sanırım telefonumu düşürdüm. Burada bekler misin? Hemen geleceğim." Diyerek koşarak geri döndü.


Arkasından "Bekliyorum!" Diye bağırdım. Olduğum yerde onu beklemeye başladım. O sırada bizimkilere olduğum yeri mesaj olarak attım. Onları daha fazla bekletmek istemedim. Arkamda oturabilmek için bir yer varmış. Orayı fark ettiğimde gidip oturdum.


Bu sırada Mert'in bana doğru geldiğini gördüm. Banktan kalkıp oradan uzaklaşmayı düşündüm ama Barış'a onu burada bekleyeceğimi söylemiştim. Şimdi Mert yüzünden gitmek zorunda kaldığımı öğrense olay çıkacaktı. O yüzden gidemedim.


"Nasıl yaptın bunu?" Dedi aniden gelip. Yavaşça ayağa kalkıp karşısına dikildim.


"Mert lütfen artık beni rahat bırakır mısın?" Sesimdeki bıkkınlık aslında her şeyi ifade ediyordu ama Mert bunu bir türlü anlayamıyordu. Bu durum artık beni çıldırtacaktı.


"Bana cevap ver!" Diyerek kolumu sıktı. Kolumu çekmeye çalıştım ama çok sıkı tutuyordu.


"Mert ne yapıyorsun? Acıyor, bırak!" O da ben de sesimizi yükselttiğimiz için etraftaki insanlar bize bakmaya başladılar.


"Barış ile birlikteymişsiniz!" Diye bağırdı.


"Evet birlikteyiz! Sana hesap mı vereceğim?" Kolumu halâ kurtaramamıştım.


"Nil sana söyledim. Sana en başında da söyledim. Seni elde etmek için elimden ne geliyorsa yapacağım dedim ama yetti artık senin bu tavırların. Düşmanımla sevgili olmak ne demek?" Sesini alçaltıp bana doğru eğildi ve dişlerini sıka sıka konuştu.


"Ya sen anlamıyor musun? İstemiyorum seni. Bırak artık peşimi." Mert birden gülmeye başladı.


"Sürekli bana notlar yollayıp beni elinde tutmaya çalışıyorsun sonra da istemiyorum ayağı çekiyorsun. Kimsin kızım sen?" Duyduklarıma inanamadım. Kaşlarımı kaldırıp sinirli bir şekilde ona baktım.


"Ne notu be, ne diyorsun sen?" Diyerek ittirdim onu. Boşluğuna gelmişti ki geriye doğru sendeledi. Kolumu bu sayede ellerinden kurtarmıştım. Koluma baktığımda kıpkırmızı olduğunu gördüm.


"Önce beni konsere çağırdın, sonra beni öptün, sonra da notlar gönderdin. Sen benim sabrımı mı sınıyorsun?" Ben halâ ne notu olduğunu anlamaya çalışıyordum.


"Mert benim nottan falan haberim yok." Dedim net bir şekilde. Bu sırada karşıdan Barış, İlayda, Kaan, Mete ve Selin'i birlikte gelirken gördüm. "Mert git lütfen, olay çıkmasını istemiyorum." Dediğimde Mert alay eder gibi güldü.


"Sevgilinin bana not gönderdiğini bilmesini istemiyor musun yoksa?" Resmen beni yapmadığım bir şeyle tehdit ediyordu. Maalesef ki Barış çoktan Mert'i fark etmişti. İlayda'ların yanından ayrılıp sinirli bir yüz ifadesiyle koşarak yanıma geldi.


"Neler oluyor burada?" Mert'e karşı yumruklarını sıktı.


"Barış lütfen." Dedim onu sakinleştirmeye çalışarak.


"Neler olduğunu mu öğrenmek istiyorsun? Tamam o zaman." Diyerek elini cebine attı ve renkli bir sürü kağıt çıkarıp Barış'a doğru fırlattı.


"Bunlar ne?" Diye sordu Barış. Sanırım bunlar Mert'in benim yazdığımı düşündüğü o notlardı. Notlar bana ait olmamasına rağmen tüm vücudum gerilmişti.


"Bunlar sevgilinin bana yazdığı aşk notları. Hemen her gün çantamda, sıramda ya da otel odasının önünde bu notlardan bir tane buluyorum." Mert'in yüzündeki bu gülümseme Barış'ın canını yakacağını düşündüğü için heyecanlı ve intikam arzusuyla dolu bir gülümsemeydi.


Barış yere eğilip notları topladı. Önce bana baktı sonra da notları okumaya başladı. Onunla beraber ben de birkaçını okudum.


Seni sevdiğimi söylemeye korkuyorum.


Barış benim için en başından beri bir araçtan ibaret. Her şey sana ulaşmak için.


Senden utanıyorum. Bu hareketlerimin sebebi bu.


Bugün çok yakışıklı görünüyorsun.


Ve daha bunun gibi bir sürü not vardı. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemedim. Bunlar bana gerçekten ait değildi ve bunu nasıl ispatlayacağımı bilmiyordum. Hepsinin altında ismim yazıyordu.


"Barış bunları ben yazmadım." Sesim titriyordu resmen. Barış hiçbir şey demeden hepsini buruşturup Mert'in üzerine attı.


"Bence bu notlar sevgilinin beni durduk yere konsere çağırmasını, beni öpmesini yeterince açıklıyor." Mert'in sözleri Barış'ı fena halde yaralamıştı. Barış ne yazık ki Mert'e inanmıştı. Çenesinin gerildiğini gördüm. Kolunu tuttum.


"Barış ne olur inan bana, yemin ederim bana ait değiller." Barış'a adeta yalvarıyordum. Bu olanları sadece Barış değil arkadaşlarım da duymuştu. Hepsi bana bakakalmıştı.


Tüm bunlar olurken Nehir'in geldiğini fark etmemiştim bile. Nehir de kollarını kavuşturmuş gülümseyerek beni izliyordu.


"Öyleyse ben de bir bomba patlatmak istiyorum." Dedi bu durumdan keyif aldığını açıkça belli ederek.


"Nehir defol git buradan!"


"Nil, lütfen sakin ol tatlım. Bunu bilmek isteyeceğine eminim." Dediğinde sırıtarak Selin'e doğru döndü.


"Sus." Dedi birden Selin. Gözlerinin dolduğunu gördüğümde ikisinin arasında bir şey olduğunu anlamıştım.


"Selin bu küçük sırrı arkadaşlarına söylemedin mi?" Nehir'in bir sır perdesinin kapısını ortaya koyması hepimizi daha da germişti.


"Sus dedim!" Selin, Nehir'in üzerine yürüdü. Mete, Selin'i omuzlarından tuttu.


"Bir tanem neler oluyor?" Dedi merakla.


"Ben size neler olduğunu söyleyeyim." Nehir yeniden bana doğru döndü. "Hani senin bu çok samimi arkadaşların var ya Nil. İşte aralarından biri sevgiline aşık." Dediğinde kafamdan aşağı kaynar sular döküldü.


"Ne diyorsun sen be? Artık sen çok oldun!" Diye bağırdım.


"Dur bakalım!" Mert önüme geçti.


Barış sessizce olanları izliyordu.


"Konuşsana Selin! Barış'a nasıl aşık olduğunu ve bunu herkesten nasıl sakladığını anlatsana!"


Duyduklarımla kalbime bir hançer yemiş gibi hissettim. Gerçek olmamasını, buna inanmamayı çok istedim. Arkadaşımın benden böyle bir şeyi saklamamış olması için dua ettim.


"Selin, yalan söylüyor değil mi?" Mete gözleri dolmuş bir şekilde Selin'e baktı.


"Selin..." dudaklarımın arasından sadece ismi döküldü.


Selin hiçbir şey demedi. Sadece sustu.


"Bir şey desene!" Diye bağırdı Mete. O an Barış'a baktım. Olan biten umrunda bile değildi. Onun aklı sadece yerdeki buruşmuş notlardaydı.


Selin ağlayarak konuşmaya çalıştı.


"Sandığınız gibi değil."


Mete ellerini saçlarına götürüp duyduklarını hazmetmeye çalıştı.


"Demek arkadaşın da sen de birer sahtekarsınız. Çok yazık." Mert'in sözleri artık beni incitmiyordu.


"Selin konuş!" Mete'nin gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. İlayda ve Kaan, Mete'yi sakinleştirmeye çalıştılar. Selin hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.


"Söz veriyorum açıklayacağım." Selin'in sesi yalvarır gibi çıktı.


"Bu zamana kadar açıklamadın, bundan sonra da açıklamana gerek yok." Mete susup tek bir anlığına Selin'in gözlerinin içine baktı ve yeniden konuştu. "Bitti."


Tek bir kelime ama altında yatan ağır bir anlam vardı.


Mete arkasını dönüp gittiğinde Kaan peşinden koştu. Ben halâ olanları hazmedememiştim. Barış'a döndüm.


"Bir şey demeyecek misin?" Diye sordum göz yaşlarımı tutamayarak. Barış gözlerime bakmıyordu.


"Sanırım..." sustu, derin bir nefes alıp devam etti. "Sanırım biz de bittik." Dediğinde öylece kalakaldım. Hiçbir şey demeden, hiçbir şey yapmadan orada öylece durdum. Gözlerimden yaşlar süzülürken onları elimle silmeye bile tenezzül etmedim. Barış da Mete gibi arkasını dönüp gitti. Gidişini izledim.


Mert ile Nehir ise yaptıklarından, yaptıkları şeyin sonuçlarında memnun bir şekilde gittiler. Orada bir tek Selin, İlayda ve ben kalmıştım.


Selin hüngür hüngür ağlarken İlayda hangimize yardımcı olması gerektiğini bilemeden bir bana bir de Selin'e teselli vermeye çalışıyordu. O an Selin'e baktım. O da bana baktı. Bana doğru bir adım attı ama ben elimle durmasını istedim.


"Demek bütün sorun buydu." Dedim gözyaşlarımla ıslanmış dudağımı silip.


"Nil... lütfen, açıklamama izin ver."


"Vaktin varken açıklasaydın." Diyerek ben de herkes gibi arkamı dönüp oradan ayrıldım.


Kalbimde büyük bir yara oluşmuştu ve bunu sebebi sevdiklerimdi, kendimden çok sevdiklerim.

Loading...
0%