@karaatli
|
Denize baktığımda uçsuz bucaksız bir servet görüyorum. Gökyüzüne baktığımda denizin ruh eşini görüyorum; asla ayrılmayan iki sevgili... aslında aralarında sonsuz bir uzaklık var ama birbirlerine bir o kadar da yakınlar. Birbirimizden ayrıldığımız o ilk anda aklımda olan tek şey onunla olmanın verdiği huzuru mutluluğu tattıktan sonra onsuz ne yapacağımdı. Onunla geçirdiğim 24 saatlik bir zaman diliminde bana ait olduğunu bilmek çok özel bir durumdu. Şimdi her şey en başa dönmüştü. Yalnız bu sefer parçalanan sadece Barış'la olan ilişkim değildi. Dostlarımla olan bağlarım da hasar görmüştü. Hepimiz ayrı yollardan gitmiştik. Grupla buluşma noktasına ilk varanlardan biriydim. Sessizce oturup diğer öğrencileri bekledim. Ellerimi yumruk yapıp dizlerimin üzerine koydum. Boş boş etrafa bakıyordum. Gruptan buluşma noktasına gelenler ya ayakta arkadaşlarıyla gülüp eğleniyor ya da telefonla konuşup kendi halinde takılıyorlardı. Ben de titrediğini bile yeni fark ettiğim ellerimle cebimden telefonumu çıkarttım. Telefonu sessize aldığımı hatırlamıyordum. Bakınca İlayda ve Kaan'dan cevapsız çağrılar olduğunu gördüm. Geri aramam gerektiğini biliyordum ama konuşacak mecalim yoktu. Telefonu yeniden cebime koyup yavaşça ayağa kalktım. Etrafa bakındıktan sonra AVM'nin çıkış kapısına doğru yöneldim. Nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum. Etrafta tanıdığım kimse yoktu. Sıkkın bir şekilde yürümeye devam ettim. O kadar dalgındım ki caddeye çıktığımın farkında bile değildim. Karşıdan hızla bir arabanın bana doğru geldiğini gördüğümde ani refleksle gözlerimi ellerimle kapattım. Arabanın yüksek seste çalan kornası kulağımda uğuldarken biri beni kolumdan tutup kendine doğru çekti. Anlık bir şekilde nefesimi tutmuştum. Beni tutan kişinin vücuduna adeta yapışmıştım. Vücudum korkudan tir tir titrerken başımı kaldırıp beni kurtaran kişinin yüzüne baktım. Tanıdık bir yüz olmadığını gördüğümde hemen ondan uzaklaştım. Beyaz ten, siyah saç ve kahverengi, çekik gözlere sahipti. Yüzü olağanüstü bir şekilde çekiciydi. Endişeli bir şekilde "iyi misin?" Diye sordu. Hâlâ şokta olduğum için sadece kafamı sallayabildim. "Neden dışarı çıktın? İçeride öğretmenlerimizi ve grubu beklememiz gerekiyordu." "Ben... biraz hava almak istemiştim." Çocuğa hâlâ boşluğa bakar gibi bakıyordum. "Hadi gel, daha fazla başına bela açmadan AVM'ye geri girelim." Eliyle önden yürümemi işaret etti. Ben de başımı yere eğerek yürümeye başladım. Uzun boylu olduğu için yanında kısacık kalmıştım. Kafamı bir anlığına kaldırıp yeniden ona baktım. "Sen neden dışarıdaydın?" Diye sordum. Gülümseyerek gözlerimin içine baktı. "Senin AVM'den çıktığını görünce herhangi bir kaçma eylemine karşılık seni durdurmak istemiştim." Dediğinde kaşlarımı kaldırıp meraklı bakışlarımı ona yönlendirdim. "Seni ilk defa görüyorum." Dedim. "Olabilir çünkü okuldaki cinayetten sadece birkaç gün önce nakil oldum." "Yoksa okuldan mı atıldın?" Diye sordum. Çünkü dönem ortasında bir öğrencinin okula nakil olmasının başka açıklaması olamazdı. O ise yine gülümsedi. Sanırım gülümsemesini tatlı bulmuştum. "Hayır, ailem İzmir'den buraya taşınmak zorunda kaldılar." Bunu sormak haddim olmamasına rağmen tüm nezaketiyle bana cevap vermişti. "Kusura bakma çok soru sordum." "Hiç önemi yok. Bana soru sorarken az önceki olayı unutup biraz olsun rahatladın." Gerçekten çok düşünceliydi. AVM'nin kapısından içeri girerken yeniden ona doğru döndüm. "Bu arada teşekkür ederim, hayatımı kurtardın." Mahçup bir yüz ifadesiyle gözlerine baktım. "İnan bana lafı bile olmaz." Diyerek yanımdan ayrıldı. Ben de arkasından bakakaldım. Adını bile soramamıştım 'kimdi bu çocuk?' Diye kendi kendime konuştuğum sırada Kaan ve İlayda yanıma geldiler. Nefes nefese kalmışlardı. "Kızım sen neredesin? Herkes her yerde seni ve Mert'in kuzenini arıyor." "Buradayım, biraz hava almak istedim sadece." Dediğimde ikisi de kolumdan tutup koşmaya başladılar. "Öğretmenler sizi öldürecekler. Çok sinirlendiler." Aslında bu durum umrumda bile olmamıştı. Aklım hâlâ bütün o olan olaylardaydı. Grubun yanına vardığımızda gerçekten de öğretmenlerden biri beni fena bir şekilde azarlamıştı. Sesimi çıkartmadan sadece onu dinledim ve özür diledim. Herkes bana bakıyordu. O sırada bir ses araya girdi. "Hocam onun bir suçu yok. Onu ben zorladım. Biraz hava almak istedim ama yanımda götürebileceğim kimse yoktu. Ben de ondan rica ettim ve ısrar ettim. Aslında o benimle gelmek bile istemedi." Başımı kaldırıp sesin geldiği yöne döndüğümde yine o çocuğu gördüm. Bana bakıp göz kırptı. "Kuralları dinlemedin mi Ayaz?" Öğretmen hâlâ çok kızgındı. "Hem kendini hem de arkadaşını nasıl yoldan çıkartırsın?" "Haklısınız hocam, çok özür dilerim. Bir daha asla böyle bir şey olmayacak." Öğretmen, Ayaz'a karşı daha fazla bir şey söyleyemedi ve susup derin bir nefes aldı. Sonrasında da hepimizin tam olup olmadığını anlamak için son kez yoklama aldı. İsminin Ayaz olduğunu öğrenmiştim ama neden benim için kendini riske soktuğunu anlayamamıştım. Dikkatimi toplayıp etrafıma baktığımda Barış'ın öfkeli gözlerle bana ve Ayaz'a baktığını görmüştüm. Konuşmak için insanların arasından geçerek yanına gittim. "Barış konuşalım, lütfen." "Git buradan Nil." Yüzüme bile bakmıyordu. "Bana güvenmen gerekiyor! O notları ben yazmadım, yemin ederim." Sonunda gözlerime bakmıştı. "Sana neden inanayım? Sonuçta Mert'i gözlerimin içine baka baka öpen de sensin, onu konsere çağıran da sensin." Dediğinde gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. "Çünkü sana sinirliydim! Duygularımla oynamayı istediğini öğrendim, ne yapabilirdim?" "Beni dinleyebilirdin." "Barış lütfen bana inan." Resmen ağlıyordum. "Sana güvenmiyorum Nil." Bu cümleden sonra aklım başıma gelmişti. Aslında hiçbir suçum olmadığını biliyordum. Eğer Barış beni gerçekten sevseydi bana inanırdı. "Eğer bir gün o notları yazanın ben olmadığımı öğrenirsen..." Barış yeniden gözlerimin içine baktığında cümlemi tamamladım. "Sakın özür dilemek için karşıma gelme. Çünkü benim bana inanmayan bir adamla işim yok." Arkama bile bakmadan yanında uzaklaştım. Artık üzgün değildim. Daha çok sinirliydim. Bana hiçbir şekilde güvenmeyen bir adam için kendimi helak ediyordum. Buna değmezdi. Göz yaşlarımı silip İlayda'nın yanına gittim. "Nasılsın?" Diye sordu. "İyiyim, bundan sonra daha iyi olacağım." "O notları senin yazmadığını biliyorum. Sen böyle biri değilsin." İlayda beni gerçekten tanıyan iyi bir dosttu. Ona bakıp sıcak bir şekilde gülümsedim. "Bana inandığın için teşekkür ederim." Koluma girerek bana sarıldı. Sessizce yürümeye devam ettik. Servislere binerek otele doğru yol aldık. Mete, Kaan ile oturmuştu. İlayda yine benimle oturuyordu ve Selin de bunca şeye rağmen Barış ile oturuyordu. Selin cama doğru dönmüş yolu izliyor, bir yandan da eliyle gözlerinden akan yaşları siliyordu. Onunla ilgilenmemeye çalıştım ama elimde değildi. Ne olursa olsun Selin benim arkadaşımdı. Ona kırgın olmam üzülmesini istediğim anlamına gelmiyordu. Gözlerimin önünde Mete onu terk etmişti. İlayda'ya doğru döndüm. "Selin'in yanında ol. Ben bir şekilde idare ederim." İlayda dönüp Selin'e baktı. "Hanginizin yanında olacağımı şaşırdım. Mete, sen, Selin... hepiniz berbat durumdasınız." Dediğinde tebessüm ettim. "Yapma ama, bak ben gayet gülümsüyorum. Hem Mete ile ben ilgilenirim. Sen Selin ile ilgilen. Biliyorsun ona kırgınım o yüzden bir şey yapamıyorum." İlayda yeniden Selin'e baktı ve bana dönüp başıyla onayladı. Yol boyunca doğru düzgün kimse kimseyle konuşmadı. Otobüste bir sessizlik hakimdi. İstanbul'a gece yarısı varmıştık. Herkesin ailesi gelmişti ama ben benimkine bugün döneceğimizi haber vermeyi unuttum. Şu anda uyuduğuna emindim. O yüzden ne yapacağımı düşünmeye başladım. O sırada Ayaz denen çocuk yanıma geldi. "Hey senin ailen gelmedi mi?" Diye sordu. Ayaz benimle konuşurken Barış'ın arkadan sert bir şekilde bize baktığını görüyordum. Ona onu umursamadığımı göstermek için göz devirdim ve tüm odağımı Ayaz'a verdim. "Evet ben babama döneceğimi haber vermeyi unuttum." Ayaz yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi. "İstersen seninle evine kadar yürürüm." Ses tonu çok etkileyiciydi. "Emin misin? Bugün sana yeterince zahmet vermedim." "Seni bu saatte evine yalnız yollayamam. İçim rahat etmez, kim olsa evine kadar bırakırım." Dedi gülümsemeye devam ederek. Buna karşılık ben de gülümsedim. "Pekala." Sonrasında birlikte yürümeye başladık. Yürürken birden durdu. "Bana hâlâ adını söylemedin, farkında mısın?" Dediğinde utanarak güldüm. "Özür dilerim, ben Nil." Diyerek elimi uzattım. "Ben de Ayaz ama sen zaten bunu biliyorsun." Elimi sıktı ve yürümeye devam ettik. Ellerini ceplerine koydu. "Eee hangi sınıftasın?" Diye sordum. "Ben E şubesindeyim. Ya sen?" "Ben de B'deyim." Tek elini saçına götürdü. Saçları düzdü. Saçının bir kısmı alnında diğer kısmı ise arkaya doğru yatıktı. "Demek farklı katlardayız. Sanırım seni sadece bir kez gördüm. Onda da sinirli gözüküyordun. Birine kızmış gibiydin. Öylece yanımdan geçip gitmiştin." Utanarak başka yöne baktım. "Ben seni hiç görmedim." Güldü. "Olabilir, okuldaki herkesi görmek duymak zorunda değilsin." "Neler yapıyorsun? Özel olarak ilgilendiğin hobin falan var mı?" Diye sordum meraklı bakışlarla. Onunla bu kadar ilgilenmem hoşuna gitmiş gibi görünüyordu. "Aslında uzak doğu dövüşleriyle ilgileniyorum. Jiu jitsu gibi." Dediğinde dudaklarımın arasından anlık bir şaşkınlıkla istemediğim bir cümle döküldü. "Vay be! Vücudunun bu kadar gösterişli olmasının sebebini anladım." Ben böyle söyledikten sonra aramızda sessizlik oldu. Onun yanaklarının kızardığını gördüm. Benim ise komple yüzüm kızarmıştı. Fazlasıyla utanmıştım. Niye böyle bir şey söylediğimi bile anlayamamıştım. Bir süre sonra tekrardan konuşmaya başladı. "Ya senin?" "Efendim?" Dedim anlamayarak. "Senim ilgilendiğin bir şey veya bir şeyler var mı?" Utanç verici sözlerimden sonra bile hâlâ benimle konuşmaya çalışması hoşuma gitmişti. "Ben yüzmekle ilgileniyorum. İyi yüzerim. Hatta madalyam bile var." Ayaz bu söylediğime karşı şaşkınlığını gizleyemedi. "Demek sen de bir sporcusun." Konuşurken eve vardığımızı fark ettim. Ne ara eve vardığımızı bile anlayamamıştım. Onunla konuşmak çok keyifliydi. Bana bir anlığına da olsa bütün sorunlarımı unutturmuştu. "Şey evime geldik." Apartmanda kısa bir göz gezdirdi. "Cidden burada mı oturuyorsun?" Diye sordu kaşlarını kaldırarak. "Evet neden?" Bu şaşkınlığına anlam veremedim. Eliyle hemen karşı çaprazdaki binayı gösterdi. "Bak benim evim de şurası." Dediğinde ben de şaşırdım. "Demek komşuyuz." Gülümsedim. "Buna sevindim. Seninle sohbet etmek güzeldi Nil. Bunu arada yapalım olur mu?" "Tabii ki, ne zaman istersen ben buradayım. Artık evimi bile biliyorsun." Dedim gülerek. "Şimdilik iyi geceler." "İyi geceler." Bana veda ettikten sonra karşı çaprazdaki apartmana girdi. O gece yaşananları düşündüm. Her şey altüst olmuşken hayatıma birden yeni biri girmişti. Hem de hayatımı kurtarmıştı. Daha şimdiden onunla daha fazla vakit geçirmek istiyordum. Barış ile olanlar aklıma geldiğinde ise sadece hayal kırıklığı hissettim. O artık benim için sadece bir hayal kırıklığından ibaretti. |
0% |