Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@karaatli

Hayatın bittiği bir yer vardır. İnsan, yaşamının süresini doldurduğunda bir yere varır. Aslında bu bir son değil, bu bir başlangıçtır.

 

Ayaz arabanın hızını öyle bir arttırmıştı ki artık yol neredeyse bir çizgi olarak gözükecekti. Maalesef arkamızdaki araba da bizim kadar hızlı olduğu için ümidimi kesmiştim. Bizi yakalayacaklarına inandırmıştım kendimi. Bizi yakalayıp öldürecekler ve kimse bizi bulamayacaktı, belki günlerce belki aylarca...

 

Ayaz'ın direksiyonda duran eline uzanıp elini tuttum. Ona karşı büyük bir suçluluk duygusu hissetmeye başlamıştım. Gözlerini bir anlığına bana çevirdi. Ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerime baktı.

 

"Sakın daha fazla ağlama hiçbir şey olmayacak." Söylediklerine rağmen gözlerindeki korkuyu görebiliyordum.

 

"Özür dilerim!" Diye bağırdım hıçkırıklarımın arasından.

 

"Neden özür diliyorsun?" Dedi anlamayarak.

 

"Benim yüzümden seni de öldürecekler!" Çok korkuyordum. Korku artık bir parçam olmuştu sanki.

 

"Nil, eğer şu an arabada olmasaydık seni öperdim." Kaşlarımı çattım.

 

"Ne?" Diye tekrar sordum.

 

"Saçmalamaya başladığın için seni sustururdum."

 

"Gerçekten şu an şu durumda beni öpmeyi mi düşünüyorsun?" Diye sordum şaşkın bir şekilde.

 

"Ne varmış halimizde?" Dedi gülümseyerek.

 

"Sen gerçekten delirmişsin!" Diye bağırdım.

 

Tam bu sırada Ayaz birden bir yola girdi ve hemen ardından ikiye ayrılan yolda başka bir yola girdi. Arkama baktığımda arabanın kaybolduğunu gördüm. Heyecanla yerimde zıpladım.

 

"İnanamıyorum, kurtulduk!"

 

"Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğimi söylemiştim." Dediğinde ona güldüm.

 

"Sen gerçekten benim kahramanımsın." Ayaz arabayı sağa çekti ve arabadan indi. Ben de onunla birlikte indikten sonra koşarak Ayaz'a sarıldım. Az önce ikimiz de ölümden dönmüştük. Ayaz ellerini belime sarıp bana sıkıca sarıldı. Kollarının arasından sıyrıldığımda utanarak ondan uzaklaştım.

 

"Bu bana bugün ikinci sarılışın." Dedi gülerek.

 

"Sana özel bir durum değil." Dedim göz devirerek.

 

Ayaz aniden bana biraz daha yaklaştı. Bir elini kaldırıp saçıma götürdü. Ben o an beni öpeceğini sanarken o sadece saçımda duran bir yaprağı alıp attı. Ben durumu yanlış anladığım için ondan biraz uzaklaştım. Ayaz da bunu anladığı için yüzünde ufak bir tebessüm belirdi.

 

"Merak etme." Dedi birden. "Seni öpmeyecektim. Buna hazır olmadığını biliyorum." Sözleri benim utanmama yetmişti.

 

"Ah! Hayır." Derin bir nefes aldım. "Yani ben... tabii ki bunu biliyorum." Yüzümün kızardığını hissettim.

 

Ayaz daha fazla beklemeden arabanın şoför koltuğuna geçti ve benim binmemi bekledi. Az önce olanlara bozulmuş olduğu apaçık ortadaydı ama ben onu kırmak istemiştim. Sadece kendime verdiğim sözden sadece birkaç saat sonra sözümden dönemezdim. Zaten kalbimin bir köşesinde hâlâ Barış varken bu hiç uygun bir durum olmazdı.

 

Ben de sessizce arabaya binip emniyet kemerimi taktım. Ayaz gaza bastı ve Mete'nin yazlığının konumunu yeniden açıp önüne koydu. Çok değil sadece birkaç dakika sonra yazlığın önündeydik. İkimiz de hiçbir şey demeden arabadan indik. Ben bir anlığına Ayaz'a baktım ama o hiç bana bakmadan evin kapısından içeri girdi. Ben de peşinden gittim. Barış'ın gitmiş olacağını düşünürken hâlâ içeriden sesinin geldiğini duyunca kalbim hızlandı. Birkaç saat önce olanlardan sonra onunla yeniden yüz yüze gelmek fazlasıyla garip olacaktı. Yine de konu en yakın arkadaşlarımdan biri olduğu için bunu önemsemeden mutfağa girdim. Herkes gözlerini bize dikti. Mete dışında.

 

"Geri gelmişsiniz." Dedi Kaan donuk bir şekilde.

 

Ben gözlerimi Barış'a çevirdiğim anda Barış gözlerini gözlerime dikti ama konuşmadı.

 

"Geldik." Dedim sakince.

 

"Yeni bilgilerle döndük." Ayaz direkt olarak konuya girmişti. Ayaz'ın cümlesi Mete'nin ilgisini çekmişti ki Mete ağlamaktan şişmiş olan gözlerini bize dikti.

 

"Kimin kaçırdığını öğrendiniz mi?" Diye sordu birden ayağa kalkarak.

 

"Evet."

 

"Ne! Kimmiş?" İlayda heyecanla bana doğru geldi. Öğrendiklerim yeniden beynime hücum edince kalbim bir defa daha aynı acıyla sarsıldı. Boğazım düğümlendi. Bir süre sadece onların yüzlerine baktım.

 

"Kimmiş?" Mete, İlayda'nın sorusunu tekrarladı. Onları daha fazla bekletmek istemedim.

 

"Babamın eski ortağı ve aynı zamanda çocukluk arkadaşı." Gözlerimi utancımdan yere diktim.

 

"İyi de senden, Selin'den, bizden ne istiyor?"

 

"Benden intikam istiyor Mete." Dedim gözlerim dolu dolu. Mete kaşlarını çattı.

 

"Neyin intikamı?" Diye sordu.

 

"Aslında çok uzun hikaye ve inanın bana bunu anlatmaya şu an gücüm var mı bilmiyorum ama... artık bu işlerin arkasında kimin olduğunu biliyoruz."

 

"Az önce Nil ve beni yakalamak üzereydiler. Yolda bir arabanın peşimize takıldığını fark ettik. Ormana kadar bizi takip ettiler ama sonra izimizi kaybettirdim." Ayaz'ın sözlerinden sonra Barış ayağa kalktı.

 

"Bu adamlar az önce sizin peşinizdeydiler öyle mi?" Endişeyle gözlerimin içine baktı.

 

"Evet." Dedi Ayaz.

 

"Aman Allah'ım..." İlayda'nın kısık ama korkulu sesi kulaklarıma ulaştığında ona sıkıca sarıldım.

 

"Korkma, artık size bir şey olmasına izin vermeden bu işi bitireceğim." Dediğimde Kaan ayağa kalkıp yanıma geldi.

 

"Anca birlikte kanca birlikte." Ses tonu kararlı ve netti. Burnumu çekip gülümsedim.

 

"Hayır Kaan, başınıza yeterince sorun açtım." Bu cümleyi kurarken gözlerim Barış'ın gözlerini buldu. Barış benden gözlerini kaçırdı.

 

"O adamlar Selin'i kaçırdı ve benim arkadaşlarıma zarar vermeye çalıştılar. Bu saatten sonra bu mesele sadece senin meselen değil Nil." Mete'nin sözleri beni şaşırtmıştı. Cesaretine hayran kalmıştım.

 

"Arkadaşlar, bakın biz daha sadece birer lise öğrencisiyiz. Başımızı derde sokmaktan başka hiçbir şey yapamayız." Dediğimde Barış konuşmaya başladı.

 

"Yanılıyorsun. Babamın eli kolu çok uzundur. Eğer ona bu durumu anlatırsam bize yardımcı olacaktır. Her türlü desteği de sağlar."

 

"Babamla konuşmuyoruz aslında ama... onun da eli kolu uzundur. O yüzden ben de babama durumu anlatacağım." Ayaz'a doğru döndüm.

 

"Hayır, buna gerçekten gerek yok." Ayaz gülümsedi.

 

"Bu küslük kimsenin canından kıymetli değil Nil."

 

Mete birden araya girip konuşmaya başladı.

 

"Öyleyse önce bu adamın kim olduğunu bulalım. Sonrasında da yapabileceklerimize bakarız." Dedi hızlı bir şekilde. Barış ciddi bir şekilde başını aşağı yukarı salladı.

 

"Orası kolay, Nil babanın ismi ne ve şirketinizin adı neydi?" Barış'ın sorusuna hızlı bir şekilde cevap verdim.

 

"Babamın adı Serdar, şirketin adı da Wamper Holding'ti." Barış yeniden başını sallayıp onayladı ve telefonunu eline alıp birine mesaj atmaya başladı.

 

"Öyleyse biz de Selin'in evinin oradaki kamera kayıtlarına ulaşmaya çalışalım." Kaan'ın ortaya attığı fikir mantıklıydı.

 

"Pekala, haydi o zaman! Ne bekliyoruz?" Mete telaşlı bir şekilde evden çıkıp arabasına bindi. Kaan, Mete'nin peşinden koştuğu sırada İlayda da Kaan'ın peşinden koştu. Mete, Kaan ve İlayda aynı arabaya binip gittiler. Ortamda yalnızca Ayaz, ben ve Barış kalmıştı. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemediğim için onların konuşmasını bekledim. Neyse ki sessizlik uzun sürmedi.

 

"Ee gitmiyor muyuz?" Ayaz'ın sorusuyla birlikte Barış ile ikimiz gözlerimizi Ayaz'a çevirdik.

 

"Gidelim." Barış'ın soğukkanlı sesi kulaklarımı doldurdu.

 

Barış önden gidip arabasına bindi ama arabayı çalıştırmayıp öylece beklemeye başladı. Ayaz'la birlikte ben de evden çıkınca Barış'ın bana baktığını gördüm. Sanırım kimin arabasına bineceğimi merak ediyordu. Ayaz dönüp bana baktı.

 

"Nil, neyi bekliyorsun?" Diye sordu.

 

"Şey ben..." cümlem yarım kalmıştı ama gözlerimi Barış'a çevirince Ayaz sorunun ne olduğunu anlamıştı.

 

"Anladım." Dedi sessizce ve yüzü asık bir şekilde arabasına binip gaza bastı. Hızlı bir şekilde gözden kaybolunca üzülmüştüm. Barış'ın arabasına da binmek istemiyordum ama ne yapacağımı bilmiyordum.

 

Orada öylece durdum. Barış aniden arabasından inip yanıma geldi.

 

"Burada böyle neyi bekliyorsun?" Diye sordu kaşlarını çatarak.

 

"Bilmiyorum." Dedim sinirli bir şekilde. Barış cevabıma şaşırmıştı.

 

"Nil, binmen gerekiyor."

 

"Seninle gelmek istemiyorum." Cevabım gayet netti. Barış bu cevabıma karşılık derin bir nefes alıp verdi.

 

"Özür dilerim tamam mı? Sana söylediğim her şey için özür dilerim. Amacım seni kırmak veya üzmek değildi... sadece canım yandı. Senden bunu anlamanı beklemiyorum ama en azından bu duruma saygı göster. Seni ne kadar sevdiğimi bildiğin halde Ayaz'la samimiyetini gözüme sokmandan rahatsız olmam gayet doğaldı. Sonrasında da kalkıp o çocuktan... etkilendiğini söylediğinde dünyam başıma yıkıldı. Üstelik onu sadece birkaç gündür tanıyorsun. Kafam karıştı ve kalbim kırıldı. Biraz anlayışlı olmanı istiyorum." Barış'ın söylediklerinde biraz olsun haklılık payı olduğunu biliyordum. Bu yüzden de uzatmadan sessizce arabasına doğru gidip ön koltuğa oturdum. Barış da aynı sessizlikle şoför koltuğuna oturdu ve beni aile şirketine götürdü.

 

Şirketi gördüğümde ne kadar zengin olduklarını daha iyi anladım. Bu zenginlikte böyle bir hayat sürmesi çok garipti ama herkesin kendi tercihiydi. Şirketin güvenliği hemen Barış'ı tanıyıp bizi karşıladı.

 

"Hoş geldiniz Barış Bey."

 

"Hoş bulduk. Amcam nerede?" Diye sordu.

 

"Bildiğim kadarıyla odasında efendim ama sekreteri daha iyi bilir." Barış daha fazla bir şey demeden yürümeye devam etti, ben de peşinden gittim. Birlikte asansöre bindiğimizde ara ara bana kaçak bakışlar attığını fark ettim. Asansör on yedinci kata geldiğinde durdu ve kapı açıldı. Asansörden çıkıp birkaç adım sonra sağa döndük. Yerler beyaz fayansla kaplıydı ve duvarlar griydi. Bazı odaların duvarları camdandı. Merakla etrafı incelerken karşımıza bir sekreter masası çıktı. Sekreter Barış'ı görünce ayağa kalktı.

 

"Hoş geldiniz Barış Bey." Olabilecek en sıcak şekilde gülümsedi.

 

"Amcam odasında mı?" Barış'ın soğuk ve ciddi sesi ortamı geriyordu.

 

"Evet efendim." Sekreter masasından ayrılıp yanında duran odanın beyaz kapısını tıklattı. İçeriye başını uzatıp "Barış Bey geldi Kenan Bey." Dedi.

 

Barış daha fazla beklemeyip içeri girdi. Ben de peşinden girdim. Oda çok güzeldi. Dışarı bakan taraf tamamen camdan oluşuyordu. Duvarlar griydi ve yerler beyaza yakın bir parkeydi. Bordo koltuklar ve kahverengi büyük bir masa vardı. Masanın önünde duran karizmatik, keçi sakalı olan, beyaz tenli, düz saçlara sahip, kahverengi gözlü bir adam vardı. Barış'ı gördüğü anda yüzüne bir gülümseme yerleşti.

 

"Hoş geldin benim canım yeğenim." Kollarını açıp Barış'a doğru yürüdü ve ona sıkıca sarıldı. Barış da aynı şekilde ona sarıldı. Sarılmaları bitince adam gözlerini meraklı bir şekilde bana çevirdi.

 

"Buraya hiç kız arkadaşını getirmezdin. Yoksa bu güzel kız özel biri mi?" Diye sorduğunda şaşkınlık ve utanç duygularını bir arada yaşadım. Barış daha bir şey demeden ben öne atıldım. Elimi uzattım.

 

"Merhaba, ben Nil. Barış'ın sınıf arkadaşıyım." Adam elimi sıkıp gülümsemeye devam etti.

 

"Ben de Kenan, memnun oldum güzel kızım."

 

Barış daha fazla beklemeden konuya girdi.

 

"Amca yardımın lazım." Barış adama konuyu en başından anlatmaya başladı. Anlatması yarım saat sürmüştü. Adam duydukları karşısında şoka girdi. En sonunda da sinirle oturduğu yerden kalkıp eliyle masaya vurdu.

 

"Bu dünyada ne kadar şerefsiz adam var? Küçücük çocuklara bunu yapan biri insan olabilir mi?" Adamın öfkeli sesi beni germişti.

 

"Bu adam Nil'in babasının eski ortağıymış. Kim olduğunu bulabilir miyiz?" Barış'ın sorusuna adam evet anlamında başını salladı.

 

"Merak etmeyin hemen öğrenebiliriz. Sadece burada biraz bekleyin." Diyerek odadan çıktı. Barış da karşımdaki koltuğa oturdu.

 

"Sence Selin iyi midir?" Diye sordum.

 

"Bilmiyorum."

 

"Ona bir şey olursa kendimi affedemem." Barış sözlerime karşılık yerinden kalkıp önümde diz çöktü.

 

"Sana bunu birlikte aşacağımızı söylemiştim. Unuttun mu?" Diye sordu.

 

"Ama biz..." cümlemi tamamlamama izin vermeden konuşmaya devam etti.

 

"Birlikte olalım ya da olmayalım..." Elimi tutup kalbinin üzerine koydu. "Bu kalp sana ait olduğu sürece senin için savaşmaya devam edeceğim. Seni her şeyden koruyacağım."

 

Onun sözleri beni derinden etkilemişti. Gözlerine bakakalmıştım.

 

"Teşekkür ederim." Dedim titreyen sesimle ve ona sıkıca sarıldım.

 

O sırada amcası içeri girdi. Tuhaf bir şekilde bakıyordu.

 

"Amca buldun mu?" Diye sordu Barış.

 

"Çocuklar adamın kim olduğunu öğrendim."

 

"Kimmiş?" Meraklı gözlerle adama baktım.

 

"Haydar Soyuak." İsmini duyduğum anda tüylerim diken diken oldu.

 

"Amca bir sorun mu var?" Barış amcasının bakışlarından şüphelenmişti. Amcası boğazını temizledi.

 

"Aslında evet."

 

"Sorun ne?" Diye sordum.

 

"Çocuklar adam yıllar önce ölmüş. Cesedini ormanlık bir alanda parçalanmış şekilde bulmuşlar." Şok içinde bir adama bir de Barış'a baktım.

 

Ölü bir adam peşimde olabilir miydi? Neyle uğraştığımızı bile bilmiyorken nasıl mücadele edecektik? Selin'i kurtarmak için ne yapmamız gerektiğini bilmiyordum. Yeni bir çıkmaza girmiştik. Gözlerim Barış'ın gözlerine kitlendi ve bir cevap istedi.

Loading...
0%