@kazelina1
|
Çok sinirliyim! Sevdiğim şeyleri yapmak beni sakinleştiriyor bu yüzden bölüm yazıyorum. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum Bora "Kanka" bana bezgin bir bakış attı. "Efendim Allah'ın bana verdiği ceza?" Alınmış gibi yaptım. "Aşk olsun Safa hani beni seviyordun, yalan mıydı yani?" Temizlediğini tüfeğini göstererek "Bence bebeğim elindeyken sabrımı deneme Bora." Gözlerimi devirip bakışlarımı tavana doğru yönelttim "Senle de şakalaşmaya gelmiyor." Safa, Hakkı Metin Günay Sanat Akademisi'ndendi. Kendisi işini ciddiye alan ve gerçekten iyi yapan bir kurgucuydu. Mahalledeki bütün evler Akademi tarafından satın alınmıştı. Akademinin bunu yapmasının iki nedeni vardı. Birincisi talebelerin Türk kültüründen kopuk olması istenmiyordu, bunun batı seviciliğini doğuran en büyük neden olduğuna inanılıyordu. Akademimize göre iyi bir sanatçı olmanın en önemli kuralı dinimizde ve kültürümüzden kopmamamızdı. Bunun için de Türk kültüründe önemli bir yere sahip olan mahalle kültürü yaşatılarak kura ile iki kız iki erkek olacak şekilde atmış eve dağıtılmıştık. İkincisi ise ulaşım sorununun tamamen ortadan kaldırılmak istenmesiydi. Birincisinden emin olamasam da ikincisi konusunda başarılı olunduğunu söyleyebilirim çünkü akademiye en uzak ev ile akademinin arası yürüme mesafesi ile beş dakika sürüyor. Nereden mi biliyorum? O evde yaşıyorum da oradan biliyorum! Kurada atmışıncı yani en son eve düşmüştüm üstelik Safa da fazlasıyla asosyal olarak bana hiç yardımcı olmuyordu! Siz şimdi ben böyle diyince Safa'yı tanımadığımı düşünmüş olabilirsiniz ama öyle değil, Safa'yı çok iyi tanırım. Onunla ortaokuldan beri arkadaşız. Bu da yedi yıla tekabül ediyor. OHA o kadar oldu mu ya? "Bana hiç hediye almadın Bayburtlu." Safa bana 'Mal bu harbiden mal' bakışı atıyordu. "Nereden çıktı lan o şimdi?" "Az önce fark ettim, biz tanışalı tam YEDİ YIL olmuş ama sen bu kadar zamandır dost olmamıza rağmen bana hiç hediye almadın." Tüfeğini sıkıyordu, hayır korkmuyordum çünkü Safa'yı tanıyordum, beni ıslak odunla döverdi ama bana ateş etmezdi. Etmezdi değil mi? "Bora sen bana geçen bu YEDİ YILDA hiç hediye aldın mı?" Aha şimdi şapa oturmuştum, herif doğru söylüyordu. Bana hiç hediye almamıştı ama ben de ona almamıştım. Ona alık alık baktığımı fark ettiğinde sırıttı. "Tam tahmin ettiğim gibi..." dedikten sonra ayağa kalkıp tüfeğini yerine koydu. "Bora sen hediyeyi falan boşver de bu halin ne onu anlat bana. Geldin geleli cenaze gibisin konuşmasan yaşadığından şüphe edeceğim. Ne oldu da bu hale geldin sen?" Anılar tekrar gözümün önünden geçti. "Sorma Bayburtlu bedenimi bir bez parçası gibi kullanıp attılar. Amele gibi çalıştırıp fukara sümüğü gibi yapıştırdılar." Gözlerini devirdi. "Kanka acındırma seansını geçsen mi artık?" Gözlerimi kısarak baktım. "Sen beni sevmiyorsun ellam." "Bora Yımrıh hemen yanımda biliyorsun değil mi?" "Tamam ya sen de acındırmaya gelmiyorsun. Neyse ilk ders çok sakindi iyiydi yani asıl mesele ikincide başladı." Safa 'Eee' der gibi baktı. "Ya kanka ben acıktım. Merve geçen sarma verdiydi, getir de yiyeyim." Tek kaşını kaldırdı. "Başka bir isteğin var mı, sarmaları kendi ellerimle yedireyim mi ya da masaj falan yapayım ha ne dersin?" Delici bakışlarını lopezime takmadım. Açken ben ben değildim ve yedi yıllık arkadaşım olarak Safa bunu kesinlikle biliyordu. Yemek ve uyku benim için çok değerliydi, bu yüzden kendime bir şart koymuştum eğer bir gün bir kadını yemek ve uykudan daha çok seversem o zaman evlenirim diye... "Safa, şu an beni vurmanla bana o sarmaları getirmemen aynı şey kanka biliyorsun, hadi kırma beni." Söylene söylene mutfağa giden arkadaşıma gülümsedim, yedi yıl boyunca birbirimizin her şeyini öğrenmiştik. İngilizce ve Almanca ilk kez ona küfretmiştim mesela, tabii ki de Safa denen adi şerefsiz bunun altında kalmamıştı. Lise birdeydik Safa, sınıf arkadaşımız Tutku'ya platonik aşık olduğu için onun istediği liseyi kazanmış ve beni de bu uğurda yakın arkadaş kontenjanından peşinde sürüklemiş ve sonunda kazanmış ve Allah'ın tevafuku Tutku ile aynı sınıfa girmeyi başarmıştık. İlk dersimiz Almancaydı ve Banu hoca hemen derse geçmiş ve iflahımızın içinden geçmeye başlamıştı. O zamanlar Almancanın yüz karasıydım ve hoca da bunu biliyormuş gibi bana takmıştı. Her ne kadar çaba göstersem de kadın sık sık sözlü yapıyor eh hâliyle bende sözlüden çakıyordum bu yüzden de Banu hoca beni fena halde azarlıyor ve bu kapasitesizlikle asla Almanca dersinden geçemeyeceğimi söylüyordu. Bir gün bu konuda çok sinirlendim ve o sözlüden geçeceğimi söyledim O Safa denen onursuz p...venk de bana yardım edeceğini söylemişti. Almanca dersimizin olduğu gün heyecanlı bir şekilde koşarak bana gelmiş ve hocanın bana sözlüde sorduğu soruyu öğrendiğini söyledi, 'hemen söyle cevabını çeviriye yazıp ezberleyeyim.' dediğindeyse 'O kadar vaktimiz yok, ben sana cevap hazırladım onu tekrar edelim' dedi. Ezberim iyiydi o yüzden hemen ezberledim. Çok rahat ve çok profesyoneldim, keşke olmasaydım. Hoca Almanca bir şekilde bana kendisi ile ilgili ne düşündüğümü sormuştu. Benim ona verdiğim uzun cevaptan sonra beni tebrik edeceğini düşünmüşken kendimi müdürün odasında bulmuştum. Müdüre onun hakkında kafayı benimle bozmuş bir aşüfte olduğunu, kendini matematik hocasına bir s...tük gibi yamamaya çalışmasının boşuna olduğunu çünkü matematik hocasının tarih hocamız ile sevgili olduğunu ve onun vereceği notun lopezimde olmadığını ayrıca twerk dansı yapmaya yaşı tutsa da ardının tutmadığını söylediğimi söylemişti. O an içimden Safa'ya içimden çokça hakaret bolca küfür yağdırmıştım. Aslında yalan yok: bunları söylemiştim ama hocanın yüzüne değil, O Safa denen acımasız herife söylemiştim! Müdür bana baktığında ise gerçeği -sözlüden korktuğum için Safa'dan hocanın sorduğu soruyu öğrenmesini ve Safa'nın bana bunları söylettiği kısmını yani- söylemiştim. Safa müdürün odasına geldiğinde 'Geber pis' bakışı atsa da bunu kabul etmiş ve benimle sürtüştüğü için böyle bir oyun yaptığını söylemişti. Öğretmen bizi ilk başta disipline vermeyi düşünse de müdürün ricası ile ergenliğimize vermiş, bunun tekrarı halinde okuldan atılacağımız konusunda bizi net bir şekilde uyarmışlardı. İkimiz de müdür ile hocayı onaylamış bir daha da böyle bir şey yapmamıştık. En azından hocalara belli etmemiştik. Vay canına ona gerçekten bir hediye almalıyım. Peki Safa ne severdi ki? Evet benim Bayburtlu arkadaşım Tel helva, kesme çorba, tatlı çorba, kara pancar yemeği, galacoş, ekşi lahana yemeği, lor dolması, ayranlı çorba, herse yemeği, haşıl, bayburt tavayı sever ama yedi yıllık arkadaşıma yemek hediye almak ne bileyim tuhaf olur herhalde. Peki ne alabilirim? Telefonuma girip bakmaya başladığımda gördüğüm namazlığa alıcı gözü ile bakmaya başladım. Safa maşallah namazlarını geciktirmezdi, ona bir namazlık alırsam kesinlikle mutlu olurdu. Hızlıca namazlığı satın aldıktan sonra elinde sarmalarla gelen Safa'ya gülümsedim. "Al gerizekalı, tepe tepe ye." Aklıma Safa'nın sarma getirmesini istediğim zamanki kurduğu cümlesi geldi. "Kanka halim yok, yedirsene." "Bora eğer ben yedirirsem yediğin şey sarma değil dayak olacak!" Gözlerimi devirdim. "Tamam ya sen de şaka yapmaya gelmiyorsun." Ben sarmalarımı yerken Safa ise kurgu yapmak için düzenlediği odasına gitti. *** Akşam olmasına rağmen hala kendimi yataktan kaldıramayacak kadar yorgundum. Safa ise kurgu odasından çıkmış ve mutfağa geçmişti. Saatlerdir orada ne yaptığıyla ilgili hiçbir fikrim yoktu. "Yemek hazır." ona 'Ölüyorum anlasana' bakışı attım, şu an söz konusu yemek bile olsa kalkacak halim yoktu. Safa başını iki yana sallayıp tekrar mutfağa girdi. Beş dakika sonra elinde tepsi ile gelince gülümsedim, normalde 'Ajlıktan geber' derdi ama bugün iyi gününde sanırım. Kalkmama yardım etti. Yemeğimi yavaş yavaş yerken kapı çaldı. Safa kapıya gittiğinde ne olduğunu bilmiyordum ama geri geldiğinde elinde gördüğüm şeyle gülümsedim, hediyem gelmişti. "Yedinci yılımız kutlu olsun Baburtlu, nice yedi yıllara inşallah..." dedim. Gülümseyip hediyeyi açtı. "Çok sağol kardeşim çok güzel, inşallah bütün namazlarımı bu seccadede kılacağım." Gülümsedim o sırada yine kapı çaldı, Safa yine kapıya gidip döndü ve elindeki koca kutuyu bana uzattı."Yedinci yılımız kutlu olsun Trakyalı, nice yedi yıllara inşallah..." O an bütün kaslarımı zorladım ve kutuyu heyecanla açtım. TRAKYA AŞKINA! "Kanka iyi misin, gözlerin doldu." Gözlerim dolmuştu çünkü Safa bana beni terk eden sevgilime beğendiğimi söylediğim onun da mantıksız bulduğu yastıkları almıştı. Aklımda kardeşim Erdem'in sözleri dönüyordu. 'Herkes mantıklı olana vardır ama dostlar seninle mantıksız olana da vardır' Bunun gibi bir şey söylemişti işte. "Teşekkür ederim her zamana bunlarda yatacağım." Yastıkları tek tek çıkardıktan sonra sıraya dizip üstüne kendimi atmamla uykunun beni tatlı kollarına çekmesi arasında bir dakika falan vardı herhalde. *** HZ. PEYGAMBER'İN TEŞVİKLERİ: Resulullah'ın hediyeleşmeye teşvik edici hadisleri çoktur. Bu teşviki yaparken, hediyenin hasıl edeceği mes'ud neticeleri de zikreder: "Hediyeleşin, çünkü hediye sevgiyi artırır, kalpteki kötü hisleri giderir." "Hediyeleşin, birbirinizi sevin." "Birbirinize yiyecek hediye edin. Bu, rızkınızda genişlik hasıl eder." "Hediyeleşin, sevgi yönüyle artın." "Hediyeleşin, çünkü hediye kalpte karalık olan (kin, buğz ve adavet) duygularını giderir." "Ziyaretleşin, hediyeleşin. Çünkü ziyaret sevgiyi perçinler, hediye de kalpteki (buğz, kin, adavet gibi) kötü duyguları söker atar." Safa hakkındaki düşünceleriniz neler? Siz de uyku ve yemeği sever misiniz? Peki sizin yedi yılı ya da daha fazla seneyi devirdiğiniz bir dostunuz var mı? Kendinize İyi Bakın Allah'a Emanet Olun |
0% |