Yeni Üyelik
41.
Bölüm

40.Bölüm "Gerçek Mutluluk"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

 

40.Bölüm "Gerçek Mutluluk"

 

Bebeğimi kaybedince hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünüyordum. Ta ki yanımda bana destek olmaya çalışan onca insanı gördükten sonra. Daha sonra toparladım, bundan daha mutlu olamam dedim. Ta ki tekrardan hamile olduğumu öğrenen kadar. Daha sonra bir değil iki bebeğe hamile olduğumu öğrendim. Bir şaşkınlığı atlatamamışken ikinci bir şaşkınlık yaşamıştım.

 

Sanırım gerçek mutluluk tam olarak buydu. Anne olacaktım. Kocam baba olacaktı. Bebeğimiz değil bebeklerimiz olacaktı. Bir insan bundan daha fazla ne kadar mutlu olabilirdi ki?

 

"Komutanım artık konuşacak mısınız? Sonuçların iyi oluğunu söylediniz ama ikinizinde ağzını bıçak açmıyor." Eren'in isyankâr sesiyle ona baktım. Hastaneden çıkmıştık ve arabaya binmek yerine hepimiz sokakta öylece yürüyorduk. Araf ve ben üzerimizdeki şaşkınlığı atmaya çalışıyorduk ve diğerleri ise olup biteni öğrenmeye çalışıyordu. Henüz hamile olduğumu kimse bilmiyordu.

 

Olduğum yerde durup Araf'a baktım. "Ben daha fazla dayanamayacağım, söyleyeceğim." dedim. Bizimkilere döndüm ve "Hamileyim ben!" diye bağırdım. Tıpkı bizim gibi onlarda şok oldu.

 

"Şaka?" dediler aynı anda.

 

Başımı iki yana salladım. Elimi karnıma götürdüm. Hepsinin bakışları karnıma kaydı. "Valla hamileyim."

 

"Oha!" diye bağırdı Meriç. Hepimiz mutluluktan bağırarak konuşuyorduk ve sokaktaki insanlar bize tuhaf tuhaf bakıyordu. "Yeni bir üye mi katılıyor bize?" Yüzümdeki gülümsemeyi silip yine başımı iki yana salladım.

 

"Yok, katılmıyor." dedim ciddi bir şekilde. Bu dediğime daha çok şaşırdılar.

 

"Neden?" Yine aynı anda konuşmuşlardı.

 

"Üye değil üyeler katılıyor çünkü." dememle bir şaşkınlık daha yaşadılar.

 

Meriç kafası karışmış bir şekilde bir bana bir de Araf'a baktı. "Ne yani Araf komutanımda mı hamile?" Elimi alnıma vurdum, ofladım. Anlaya anlaya bunu mu anlamıştı.

 

"Çocuğum sen salak mısın?" dedim ağlamaklı bir sesle. Bu çocuğun saflığı öldürecek bir gün beni.

 

"Ne ya? Bebek değil bebekler katılıyor dediniz." diye savunmaya geçti hemen. Daha sonra bir aydınlanma yaşamış gibi gözleri irice açıldı. "Yoksa!" diye bağırdı. Sanırım bu sefer anlamıştı. "Beşizlere mi hamilesiniz?" Göz devirmekden edemedim. Anladığını düşmem apatllıktı zaten. "Ama ben dedim değil mi size? Siz her şeye acele ediyorsunuz, kesin beşiz doğurursunuz demiştim. Bakın dediğime geldiniz işte. Beşiz geliyor be!" Daha fazla dayanmadan kafasına bir tane vurdum. Sevinci kursağında kalırken kafasını ovdu.

 

"Köpek miyim Meriç ben? Beşiz ne ya?" diye isyan ettim. "Valla adamı çileden çıkartırsın sen. İki sevinecektik ama yine sinir ettin beni."

 

"Valla ben bir bok anladıysam..." deyip etrafına baktı. Timin hepsinde bakışlarını gezdirdi. "...Aha bu salaklar gibi salak olayım."

 

"Burada tek salak sen olduğun için bu dediğini ciddiye almadım." dedi Fatih. Bana bakıp gülümsedi. "İkiz mi komutanım?" deyince sevinçle başımı salladım.

 

"Valla ikizmiş."

 

Hepsi cümbür cemaat üstüme gelince bir an irkildim. Onların ortasında sarılmalarına maruz kalınca kahkaha attım. Kollarımı açıp hepsine sarılmaya çalıştım.

 

"Bir dakika lan!" diye bağırdı Meriç. Hepimiz ayrılıp ona baktık. "Şimdi ikiz bebek mi geliyor."

 

"Oğlum kafanı bir yere mi çarptın sen?" dedi Araf. "Biz bile bu kadar saçmalamadık öğrendiğimizde ama sen kafayı yedin iyice."

 

"Yaa komutanım dalga geçmeyin. Ben idrak edemedim hâlâ." diye isyan etti.

 

"Evet Meriç." dedim onun anlayacağı dilde anlatmaya başlayarak. "Hamileyim ama Araf hamile değil." deyip kıkırdadım. Araf bana bakınca omuz silktim. "Karnımda iki can taşıyorum çünkü bebekler ikiz ve ben kilo almamışım." Sonlara doğru sesim yüksek çıktı. "Bebeklerim ikiz olduğu için karnım biraz fazla büyükmüş. Sakın bir daha bana kilo aldın deyip karnımla dalga geçme yoksa çocuklarım doğunca yüzlerini sana göstermem!" Tehditimi de savurup derin bir nefes aldım.

 

Meriç elini kafasına götürüp kaşıdı. Bizimkiler ona gülerken Ozan "Bu mal yine anlamadı bence." diye dalga geçti.

 

Meriç birden "Oha!" diye bağırınca irkildim. "Lan ben ikizlerin dayı amcası mı olacağım?" dedi büyük bir şaşkınlıkla.

 

"O ne be?" dedim anlamayarak. Öyle bir şey mi vardı?

 

"Ben hem kız tarafı hem de erkek tarafı olduğum için hem dayı hem de amaca oluyorum. Bunu birleştirince dayı amcası oluyorum." Yüzümü buruşturdum, tam Meriç'ten beklenen değişik bir cümle.

 

"Doğmadan çocuklarımı yormaya başladın Meriç ya. Ben dinlerken yoruldum, benim çocuklarım dayı amca mı diyecek sana?" Omuz silkti, cevap vermedi.

 

"Bu dayı amcası oluyorsa ben de olurum." dedi Ozan çocuk gibi.

 

"Ben de olurum o zaman. " dedi Eren. Hepsi sırayla bunu demeye başladı. Neden bir tane akıllı yok ki?

 

"Yemin ediyorum hem beni hem de çocuklarımı yordunuz." deyip Araf'ın koluna girdim ve yürümeye başladım. Tabii diğerleri de bizim kuyruğumuz olduğu için anında peşimize takıldılar. Geri hastaneye yürüyüp arabaya bindik ve tabura gittik. Araf bugün izinli olduğumuzu söylemişti ama biz taburda yatıp kalaktığımız için yine oraya gittik. Araf dinleneyim diye beni odama bırakırken kendisi müjdeyi Erdem Yarbaya vermeye gitti.

 

Yatağıma uzanıp elimi karnıma koydum. Bu sefer mutlu olabilecek miydim acaba? Yoksa yine hevesim kursağımda mı kalacaktı?

 

Elimi karnımda gezdirip saatlerce düşüncelere dalmışken odamın kapısı çaldı ve açıldı. Bizimkilerin hepsi üst üste kafasını uzatarak içeriye baktı. "Gelebilir miyiz komutanım?" Eren'in sorusuna başımı sallayarak yanıtladım. Hepsi kapıyı sonuna kadar açıp paldır küldür içeriye daldı. Hepsinin ellerinde de farklı bi şey vardı.

 

Fatih elindeki sürehiyi havaya kaldırıp "Size taze sıkılmış meyve suyu getirdim." dedi. "Kendi ellerimle sıktım valla." demeyi de ihmal etmedi.

 

"Ben de kuruyemiş getirdim size. Araştırdım tam bir vitamin deposu hepsi." dedi Eren elindeki çeşit çeşit kuruyemişleri göstererek.

 

"Kendi ellerimle meyve soyup dilimledim komutanım." dedi Soner elindeki çeşit çeşit meyve olan tabağı göstererek.

 

"Ben de acıkmışsınızdır diye kendi ellerimle balık kızarttım." dedi Ozan tabaktaki iştah açıcı balıkları göstererek.

 

Meriç eliyle kendisini gösterip "Eh bendeniz ise bu muhteşem haberi kutlamak için akşam sizi bir yere götüreceğim." dedi.

 

Şaşkın bir şekilde ellerindeki şeylere baktım. "Nereden çıktı bunlar?" dedim anlamayarak.

 

Eren bir sandalye çekip oturdu, elindekileri kucağına koydu. "Siz artık üç canlısınız. İyi beslenmenin lazım. Burada da devreye biz giriyoruz." dedi.

 

Meriç kendini yatağa atıp "Araf komutanımı boş verin. Biz size yeteriz. Aşerdiğiniz zaman Araf komutanıma değil bize gelin. Valla arar tarar bulurum her şeyi."

 

"Manyaksınız siz." dedim gülerek. Kuruyemişleri alıp biraz ağzıma attım. Fatih'in sıktığı meyve suyundan bardağa doldurup içtim. Dolu ağzımla "Ama ben böyle şımarırım." dedim. "Her gün isterim bunlardan."

 

"Siz bebeklerden biri erkek olursa adını Meriç koyun valla kulunuz köpeğiniz olurum ben." diyen Meriç'e göz devirdim. Diğerleri tek tek kafasına vurdu. Meriç kafasını ovup "Şaka yaptım ya." dedi.

 

Gülerek konuştum. "Bence bize bir Meriç yeter. İkincisi olmasın."

 

Elimdeki leblebilere uzanıp ağzına attı. "Bir ben olmak herkesin harcı değil. Ben ölene kadar yeterim zaten size." diyerek kendisini övdü. Artık onun kendisini övmesine şaşırmıyorum. Her şekilde kendisini övmesini biliyor çünkü.

 

Ozan'ın elindeki iştah açan balıklara baktım. Ellerimi uzatıp "Onları versene, canım çekti." dedim. Tabağı verince tabağın içindeki limon dilimini alıp balıkların üstüne sıktım. Çatal bıçak kullanmadan balığı yemeye başladım. O sırada odanın kapısı bir kez daha açıldı. Bu sefer gelen Araf'tı. Bizimkileri içeride görünce anlamsızca onlara baktı.

 

"Ne oluyor burada?" dedi yanıma gelerek, yanıma gelince önümdeki yiyecek ve içeceklere baktı. "Bunlar ne böyle?" Ağzıma bir parça balık sokup konuştum.

 

"Hepsini bana getirmişler." Bir tane hiç dokunmadığım balığı ucundan tutup salladım. "Yicen mi sende?" Bir bana bir de elimdeki balığa bakıp başını iki yana salladı.

 

"Yine ne derdiniz var da yalakalık yapıyorsunuz siz?" Araf'ın sözleriyle güldüm. Adı çıkmış dokuza inmez sekize dedikleri tam olarak bizim tim oluyordu sanırım.

 

Fatih alıngan bir sesle "Ayıp oluyor ama komutanım. Bizim ne yalakalığımızı gördünüz?" dedi. Meriç'i gösterip devam etti. "Anca bu malın yalakalığını görürsünüz. Biz sadece yeğenlerimiz aç kalmasın diye bir şeyler getirdik." Ağzımdaki lokmayı yutmadan ona baktım.

 

"Ne yani yeğenleriniz aç kalmasın ama ben kalayım mı?" Anında bana dönüp hızlı hızlı başını iki yana salladı.

 

"Hayır tabii ki de komutanım. Sizi de düşündüğümüz için getirdik biz bunları."

 

Ağzımdaki lokmayı yutup meyve suyundan içtim. "Hiç inandırıcı gelmedi ama neyse? Sonra bunun tribini atarım nasıl olsa." deyip önümdekileri yemeye devam ettim. Yarım saat içinde ne getirdilerse hepsini silip süpürdüm. Yağlı ellerimi ıslak mendille silip elimi karnıma koydum. "Valla doyduk biz."

 

"Cemre komutanımın iştahının neden açıldığı da belli oldu." dedi Eren. "Meğer kadın içinde iki tane aç canavar taşıyormuş." Soner'e bakıp devam etti. "Sanırım bizim aç Yarasa'yı fazla kınadı. Daha doğmamış çocukları buna benzemeye başladı."

 

Soner Eren'in dediğine hiç alınmadı bile. "Onlar bir doğsun biz onlarla bütün yemekleri silip süpürürüz. Muhteşem üçlü olur çıkarız karşınıza." dedi.

 

"Muhteşem üçlü konusunda seninle aynı fikirde değilim kardeşim. Olsa olsa muhteşem aç insanlar olursunuz siz." dedi Fatih. Soner yüzünü buruşturdum ve söylendi.

 

"Kıskançlar işte."

 

*

*

*

 

"Aslanım bak buraya." dedi Meriç. Masada sessizce oturup onları izliyordum.

 

Garson çocuk gelince Meriç yine konuştu. "Masayı donat aslanım. Her şeyden bol bol koy." deyip Araf ve bana baktı. "Araf komutanım ve Cemre komutanımın iki tane çocuğu oluyor. Hiçbi masraftan kaçınma. Bütün hesaplar bugün bizden." Gözlerim irice açıldı. Onlar hesap mı ödeyecekti?

 

Araf'a doğru yaklaştım ve fısıldadım. "Sanırım hamilelik bende sağırlığa sebep oldu."

 

"Baba olarak bana da geçer mi o?" deyince güldüm. Anlaşılan yanlış duymamıştım, cidden hesapları onlar ödeyecekti.

 

"Tebrik ederim komutanım." Çocğun konuşmasıyla ona baktım. Araf'a ve bana bakarak demişti. Çocuğa gülümsemekle yetindim. Time ilk katıldığım zamanlarda bizimkilerin sarhoş olduğu yerdi burası. Meriç kutlamak için burayı ayarlamış.

 

"Kaz var?" Ozan'ın sorusuyla ona baktım. Çocuğa bakarak sormuştu.

 

"Var abi." Çocuğun yanıtı üzerine Ozan gülümsedi.

 

"Sen bir de en iyisinden kaz getir. Cemre komutanım Kars kazı yemedi hiç." Bunlara ne olmuştu böyle? Bebek haberini duyunca hepsi üzerime titreyip duruyordu.

 

Garson çocuk siparişleri alıp yanımızdan ayrılırken Yasemin bana doğru yaklaştı ve "Ne yaptınız siz bunlara?" diye sordu. "Hepsi hesap ödemekten falan bahsediyorlar." Gülmeden edemedim. Tek şaşıran ben değilmişim anlaşılan.

 

Elimi karnıma koyup okaşadım. "Sanırım benim çocuklarım sizin bu sevgililerinizi adam etmeye başladı. Daha doğmadan bu hale soktularsa doğduklarında bunları peşlerinde pervana ederler." Oda güldü. Ozan Yasemin'i, Meriç Maya'yı ve Eren de daha sevgili bile olmadığı Bahar'ı getirmişti. Akşama kadar herkesin tebriğini alıp hep birlikte buraya gelmiştik.

 

Bir gün içinde iki tebrik almak güzeldi. Biri rütbe atladığımız için diğeri ise hamile olduğum için. Bugün güzel bir gündü. Hayatım boyunca unutamayacaktım bugünü

 

"Bunlar sizin bebeğinizde bile böyle oluyorsa kendi çocukları olursa ne yaparlar çok merak ediyorum." dedi Maya. Meriç anında Maya'ya yaklaşıp konuştu.

 

"O halde biz hemen evlenelim sonra da çocuk yapalım nasıl biri oluyorum canlı canlı gör sevgilim."

 

Maya işaret parmağıyla onu geriye itip "Daha erken Meriç." dedi.

 

"Nasıl olsa bir gün evlenelim diye sen tutturursun. O zaman ben de aynı senin gibi..." deyip onu işaret parmağıyla ittirdi. "Daha erken Maya." Sesini incelteyerek onu taklit etti. Taklidine gülmeden edemedim.

 

O sırada garson masaya çeşit çeşit yemek getirmeye başladı. Yemekleri görünce iştahım açılmadı değil valla. Hepsi iştah açıcı görünüyordu.

 

"Siz rakı içmeyi düşünmüyorsunuz değil mi?" Araf'ın sorusuyla ona baktım. Masaya bakıyordu. Ben de masaya bakınca yemeklerin yanında rakı olduğunu gördüm. Son rakı içişlerinden sonra bir daha ağızlarına sürmezler diye düşünüyordum ama yanılmışım sanırım.

 

"Tabii ki de düşünüyoruz." dedi Eren. Bana bakıp devam etti. "Ama siz içemezsiniz komutanım. Siz artık üç canlısınız. Kendinizden önce bebeklerinizi düşünmeniz lazım. O yüzden siz yemeklerin hepsi yiyin."

 

"Olmaz öyle şey." dedi Araf. "Siz de içmiyorsunuz."

 

"Ama biz hamile değiliz. İçebiliriz o yüzden." diyen Meriç'e gülmeden edemedim. Bu çocuk ya saf ya da saf ayağına yatıyordu.

 

Araf sabır çekmeden edemedi. Her şekilde adamı sinir etmesini biliyorlardı. "Oğlum hamilesiniz diye demedim zaten! Mal mısınız siz? Ayıkken başa çıkamıyorum ben sizinle sarhoş halinizi çekemem."

 

Hepsi aynı anda "Biz sarhoş olmayız komutanım." dediler. Ben bu söze ilk seferinde inanmıştım ama bu sefer inanmazdım. Çünkü bizzat bu gözlerimle şahit olmuştum o sarhoş hallerine.

 

Araf daha fazla onlarla uğraşmadan telefona bakmaya devam etti. Geldiğimizden beri o telefon elinden düşmemişti. Merak edip neye balatığına baktım. Bir yandan da soru sordum. "Ne yapıyorsun sen?"

 

"Lojman bakıyorum." Şaşırarak ona baktım.

 

"Sebep?" Telefondan bakışlarını çekip bana döndü.

 

"Ne sebep? Artık hamilesin, çocuklarımız olacak. Taburda mı büyüteceğiz onları." Doğru, ben niye öyle saçma bir soru sordum ki? "Hem Erdem Yarbaya da söyledim. O da bakıyor bize lojman."

 

Konuşmak için dudaklarımı aralamıştım ki Soner masada bize doğru eğilip "Lojman mı bakıyorsunuz komutanım?" diye sordu. Ben başımı sallayarak onayladım onu. "O halde biz istediğimiz zaman içip sizin evinize geliriz." Bunları da gören ayyaş sadacak ya.

 

"Siktirin gidin lan!" dedi Araf dişlerinin arasından. "İki göz bir oda tutacağım onlarda da siz mi kalacaksınız?" Aynı anda başlarını salladılar.

 

"Ne var kalsak?" dedi Fatih. "Sarhoş olmuyoruz ama insanlık hali ya hani, ya sarhoş olsak? Valla Erdem Yarbay bizi taburdan içeriye almaz."

 

Araf'ın cevabı çok net oldu. "İçmeyin o zaman oğlum. İçince kendinizden geçiriyorsunuz zaten."

 

"Tanrı misafiri gibi görün komutanım." dedi Ozan. Araf kaşlarını kaldırarak cevap verdi.

 

"Benim evimde ben, Cemre ve çocuklarım kalacak. Bari evimde rahat bırakın oğlum."

 

"Vay be! Bir komutanımız var demiştik ama bizi sikine bile takmıyor." dedi Meriç. "Sarhoş olsak sokakta kalacağız anlaşılan." Hepsi bir oldu Araf'a duygu sömürüsü yapmaya çalışıyordu.

 

"Sevgilileriniz yok mu oğlum? Sarhoş olunca onlara gidin." demesiyle Meriç anında Maya'ya döndü.

 

"Valla ben her gün sarhoş olurum o zaman." Maya onun haline güldü ve başını iki yana salladı.

 

"Çok ümitlenme Meriç. Babam evlenmeden asla seni eve almaz. Hadi alsa bile bizde kalmana asla izin vermez." Meriç'in anında yüzü aslıdı ve Araf'a baktı.

 

"Valla sarhoş olunca ben sizde kalırım komutanım." deyip bana baktı. "Beni eve alın, valla çocuğunuzun altını bile değiştiririm." Gülmeden edemedim.

 

"Eee ben Yasemin'in yanında kalamam ki. O da benim gibi taburda kalıyor." dedi Ozan. "Valla ben de sizde kalırım komutanım. Gece bebekler ağladığında ben uyanır uyuturum onları."

 

"Biz henüz sevgili olmadık maalesef." dedi Soner de. "Hatta doğru dürüst bir konuşmuşluğumuz da pek sayılmaz. O yüzden canım istediğinde sevgilime değil size gelirim komutanım."

 

Eren göz ucuyla Bahar'a bakıp "Benim de sevgilim yok." dedi. Ağzının içinden devam etti. "Olunca zaten o da onda kalmam o da taburda kalıyor." Bahar'ın tepkisini merak ettiğim için ona baktım. Önüne baktığını gördüm. Anlaşılan Eren'in ağzının içinden dediği şeyi duymuştu ve utanmıştı. "O halde ben de size gelirim komutanım."

 

Fatih masadaki herkese göz gezdirdi ve arkasına yaslandı. Acıklı bir şekilde "Saplığım gözüme battı." dedi. "Neyse, benim saplığımdan dolayı zaten ilk geleceğim ev sizin eviniz olur komutanım."

 

Araf yukarıya bakıp sabır diledi ve tekrardan önüne dönüp rakıyı tek seferde içti. Bardağı sertçe masaya bırakıp konuştu. "Bela mısınız lan siz! Daha evi tutmadan pişman edeceksiniz beni. Biraz sizden kurtulup kafa dinleriz diyorum ama yok, illaki orada da peşimize takılın."

 

"Alınıyoruz ama." dedi Meriç önündeki yemeklerden ağzına sokarak.

 

"Alının ya. Allah aşkına alının ve bırakın yakamı." Araf'ın söylenmesi üzerine hepsi birbirine baktı ve sırıttı. Aynı da konuştular.

 

"Allah'tan uslanmaz bir şerefsiziz biz."

 

Bu tartışmanın bitmeyeceğini anlayıp anında araya girdim. "Ay! Yeter ya!" dedim sesimi hafif yükselterek. Bunlar yüzünden iştahım kapanacaktı. Önümdeki o kadar şey vardı ama ben çatalımı bile sürememiştim. "Çıtınızı çıkarmayın!" deyip elime çatal ve bıçak aldım. "Valla keserim sizi!" deyip masanın ortasında kesilmemiş kaza uzandım ve bir parçasını kesip tabağıma koydum. "Ben ve çocuklarım açız! Biz karnımızı doyurana kadar kimse gıkını dahi çıkarmayacak!" diye son tehditimi de savurup yemeğimi yemeye başladım.

 

"Biz tartışırken siz yeseniz nasıl olur komutanım?" Soner'in sorusuna başımı iki yana sallayarak yanıtladım.

 

"Olmaz. Meraklıyım ben. Sizi izleyip sizi dinleyeceğim diye yiyemiyorum. O yüzden susun ve yemek yiyin sonra tartışmanıza kaldığınız yerden devam edin."

 

"Açken Cemre komutanım, Cemre komutanım değil valla." Kaşlarım çatıldı, o nasıl bir cümle ya? Bu değişik cümleyi kuran Meriç'e baktım. Omzu silkip önüne döndü. "Cemre komutanım Cemre komutanım değil ama o içindeki canlar da bu kadına çekerse vay halimize." Ozan onu koluyla dürtüp konuştu.

 

"Sen onu bırak da Araf komutanıma çekerse vay halimize." Ozan'ı da Soner koluyla dürttü.

 

"Siz onu bırakın da bu çocuklar ikisinin karışımı çıkarsa işte o zaman biz bittik."

 

Ne saçmalıyor bunlar ya? Bu iki çocuğu Araf'la ben yapmadım mı? Eee o halde bu çocuklar ikimizin karşımı çıkacak zaten.

 

Yasemin de benim gibi düşünüyor olacak ki duruma el attı. "Beyler, çocukları o ikisi yaptığı için onların karışımı iki çocuk çıkması gayet normal. Boşuna olayı dramatize etmeyin yani." En azından biri bunu anlamıştı.

 

"Ben yeğenlerimle konuşurum. Sürekli benim sesimi dinlerler ve aynı benim gibi bir ölüm makiması olur onlar da." dedi Fatih.

 

"Hadi lan oradan! Onlar benim gibi bombacı olacak." dedi Eren. "Oturacağız ve sürekli bombaları imha edeceğiz yeğenlerimle."

 

Meriç kulak memesini çekip yumruk yaptığı elini masaya vurdu. "Allah korusun. Sizin gibi olmasın benim yeğenlerim. Benim gibi konuşmayı sefen birer Fedai olsunlar."

 

Soner yüzünü buruşturarak Meriç'e baktı. "Allah yazdıysa bozun." dedi. "Benim gibi Yarsa yapacağım ben onları. Karanlıkta saklambaç oynayacağız ama bulacağımız kişiler birer it sürü olacak sadece."

 

"Susun lan bir!" dedi Ozan. "Onlar benim gibi doktor olacak. Siz vurulacaksınız ve onlar ben ise sizi dikeceğiz." Daha fazla dayanamadım ve sandalyeyle birlikte sesli bir şekilde geriye gittim. Bütün bakışlar bana kayarken elimi karnıma koyup karnıma sarıldım.

 

"Bu çocukları ben yaptım. Ben karnımda taşıyorum ve ben doğuracağım. O yüzden size değil bana benzeyecek!" Göz ucuyla Araf'a bakıp devam ettim. "Biraz da Araf'ın yardımıyla yapmış olabilirim." dememle hepsi güldü. "Birazcıkta ona benzesin ama asla sizin gibi delilere bezemesin."

 

Meriç sevinçle bağırıp birden ayaklandı. Bu ani hareketine irkildim. Hatta diğer masadakiler bile bize baktı. "Valla yeğenlerim bize benzeyecek." Anlamayarak ona baktım. "Siz az önce bizi kınadınız. Annemin klasik bir sözü vardı. Kimi kınarsan çocuğun ona benzermiş, o yüzden kimseyi kınama der. Siz bizi kınadınız ve çocuklarınız bizim karışımımız çıkacak."

 

Masaya tutunup kendimi tekrardan önce çektim. Yukarıya bakıp dua ettim. "Allah'ım valla kınamadım. Lütfen çocuklarım bu salaklara..." deyip duraksadım. "Yani benim canım, canımdan çok sevdiğim tim arkadaşlarıma bezemesin. Annesi benim sonuçta, bana bezesinler lütfen. Belki ucundan biraz da Araf'a benzeyebilir ama onlara benzemesin. Valla kınamadım ben." Benim ettiğim duaya hepsi güldü. Önümdeki yemeklere bakıp dudağımı yaladım. Ben daha yemek yememiştim değil mi.

 

"Tamam, susun artık. Sizin yüzünden aç kalıyorum ve ben aç kaldığım için bebeklerim de aç kalıyor." Bu sefer önümdeki her şeyden yiyebilmiştim. Kimse çıt çıkarmadı, hepsi karnını doyurup arkasına yaslandı. Ben ise hâlâ yiyordum. Ağzıma birkaç lokma daha atıp etrafıma baktım. Garson'u görünce "Garson!" diye onu çağırdım. Çocuk yanıma gelirken "Benim canım tatlı çekti ama ne yiyeceğime karar veremedim. Sen en iyisinden getirsene bana." Genç çocuk gülümseyip onayladı beni. Tam yanımızdan ayrılacakken Araf durdurdu onu.

 

"Ne kadar tatlı varsa azar azar getir aslanım." Çocuk bu sefer yanımızdan ayrılırken bizimkilere baktım. Hesaplar onlardandı ama hiçbiri az ye falan demiyordu. Aksine yemeklerken kendilerinden önce benim tabağıma bir şeyler koyup durmuşlardı.

 

"Sanırım bizimkiler bebeğimizi senden daha çok düşünüyor." dedim Araf'a yaklaşarak. Dudaklarını yanağıma bastırıp konuştu.

 

"Tabii düşünecekler. İşleri ne?"

 

"Sen düşünmeyeceksin yani?" dememle güldü.

 

"Öyle bir ihtimal olabilir mi? Üçünüzü de el üstünde tutacağım ben. Hatta yarın doğum iznine ayrılacaksın. Sonra evimizi tutacağız ve evimizde duracaksın. Hatta senin annenlere ve benim annemlere söyleceğim ve onlar da yanına gelecek. Biz görevdeyken onlar yanında olacak." Tek takıldığım nokta doğum iznine ayrılacak olmamdı.

 

"Doğum izni için erken değil mi?"

 

Omuz silkti. "Olsun." dedi. "Ben bir tane kayıp verdim. Bir kez daha çocuklarımı kaybedemem. Erken olması hiçbir zarar vermez bize." İç çektim, bir şey demedim. Haklıydı. Bir kez daha öyle bir şey olursa bizi kimse toparlayamazdı. Alessi yakalanmıştı ama biz ölümle burun buruna yaşadığımız için tek düşmanımız Alessi değildi.

 

Tatlılarımız gelince ben tatlıların hepsinden yerken diğerleri de rakı içmeye başladı. Araf da içerken kızlar benim gibi tatlı yedi. En azından Araf sarhoş olmuyordu. Ne kadar içeceğni biliyordu. Ama diğerleri kesin sarhoş olurdu.

 

Aradan yarım saat geçerken timin hepsi sarhoş oldu. Kızlar da bir iki duble içtiği için hafif sersemlemişti. Ben zaten ağzıma bile sürmemiştim. Araf da sarhoş gibi değildi. Tek ayık olan ikimizdik.

 

Bu sefer tabura nasıl girecekti acaba bunlar? Valla Erdem Yarbay bu sefer bahçeye bile almazdı bunları.

 

"Maya." Meriç'in peltek bir şekilde Maya'ya seslenmesiyle ona baktım. Sağ dirseğini masaya yaslamış, yüzünü de avucunun içine yaslamış kısık gözlerle Maya'ya bakıyordu. "Biz ne zaman evleneceğiz? Bizim de bebeklerimiz olsun artık." Bana bakıp devam etti. "Bu arada bebekler ne zaman geliyor komutanım? Doğsunlar da sevelim artık." Bu iyice sarhoş olmuş. Dört haftalık bebeklerin doğmasını istiyordu.

 

"Meriç ayık halini zor çekiyorum sorhoş halin hiç çekilecek gibi değil." dedi Maya. O ayık gibiydi ama hafif bir dersemlik vardı üstünde.

 

"Benim her halim çekilir bir kere. Hem ben senin sevgilinim, nasıl ayık halimi zor çekiyorsun?"

 

"İki dakika düşün Meriç. Sorduğun sorunun cevabını sen kendin de bulabilirsin."

 

"Düşündüm ve benim gibi bir sevgilin olduğu için çok şanslı olduğuna karar verdim."

 

Maya daha fazla dayanmadı ve söylendi. "Daha ortada evlilik teklifi bile yok ve sen evlilik diye tutturuyorsun."

 

"Tek derdimiz evlilik teklifiyse ederim." diyerek benim parmağındaki yüzüklere baktı. "Komutanım iki dakikalığına tektaşınızı verebilir misiniz? Evlilik teklifi edecek ve sonra geri vereceğim." Ben parmağımdaki yüzüklere bakarken Araf cevap verdi ona.

 

"Siktir git lan! Nereden buluyorsan bul ama benim karımın yüzüklerinden uzak dur."

 

Meriç omuz silkip masadaki rakı bardağına uzandı. Boş bardağı aldı ve içmeye çalıştı. Haliyle boş bardaktan hiçbir şey içemedi. "Rakı gelmiyor bundan." diye homurdandı.

 

Eren'in ona baktığını görünce gözlerimi kapattım. Az çok neler olacağını tahmin ediyordum.

 

"Benimkinden geldi komutanım." Eren'in sesini duyunca dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi açtım ve onlara baktım. Eren'in üstü ıslanmıştı. Bardağı çevirip içinden rakı gelip gelmediğine bakmıştı kesin çünkü tam olarak bu anı ben buraya ilk geldiğim an yaşamıştım." Sanırım sizin bardağını bozulmuş komutanım." Birden kahkaha attım. Bu anı defalarca yaşasam da her seferinde ilk seferki gibi gülerdim. Aşırı komikti çünkü. Bozulmuş bardağı ilk kez bunlarda öğreniyordum.

 

"Komutanım." dedi Meriç harfleri yutarak. "Benim bardağım bozulmuş, söyleyin yenisini getirsinler. Rakı içeceğim ben." Araf sabır dilerken ben telefonumu çıkartıp onları videoya çekmeye başladım. Ayıldıklarında bu anları izleteceğim. Belki hallerini görünce bir daha içmezler. Hem biz sarhoş olmayız dediklerinde de bu görüntüleri gösterecektim.

 

Onları videoya çekerken Araf'a yaklaştım. "Her sarhoş olduklarında aynı muhabbet mi dönüyor? Çünkü ben dejavu yaşadığımı düşünüyorum."

 

"Sen daha iki defa şahit oldun bunlara. Ben yıllardır çekiyorum bu hallerini." Gülüp önüme döndüm ve onları kayıt altına almaya devam ettim.

 

"Benim bozuk bardağım niye değişmedi hâlâ?" diyen Meriç'e sessizce güldüm. "Garon, değiştir bardağımı! Bozuk olmayan bir bardak ver bana!"

 

"Sanırım benimki de bozuldu." dedi Eren. Bardağı ters çevirmiş bardaktan rakı gelmesini bekliyordu. Bir de başını eğmiş bardağa bakmaya çalışıyordu. Bu hallerini izledikten sonra hâlâ içerlerse helal olsun valla.

 

"Yasemin!" Ozan Yasemin'e bağırınca onları videoya aldım. "Sen ne zaman benim evlilik teklifimi kabul edeceksin ya? Valla beni yıllarca beklemetme. Seni beklerken ölüp kalacağım ben."

 

Yasemin cilveli bir şekilde güldü. Sanırım hafif hafif o da sarhoş olmaya başlamıştı. "Ben çoktan kabul ettim ki." Ozan'ın gözleri şaşkınlıkla açıldı.

 

"Allah be! Evleniyor muyuz biz şimdi?" Yasemin cilveli cilveli gülmeye devam ederken başını salladı. Ozan ayağa kalkıp Yasemin'in elini tuttu. "Kalk, yıldırım nikahı kıyalım. Yoksa sen evlilik içinde beni yıllarca bekletirsin." Aralarında kalan Fatih onların elinden tutup ayırdı.

 

"Çekilin lan! Sizin cilveniz yüzünden midem bulandı. Valla üstünüze kusarım." Ozan kısık gözlerle ona baktıp elini kaldırdı ve kafasına vurmaya çalıştı ama görüşü net olmadığı için ıskaladı. Bir kez daha denedi ve yine olmadı. İyice sinirlenirken söylendi.

 

"Sabit tut lan kafanı! Bir tane çakacağım sadece." Alt dudağımı ısırıp sessizce güldü. O sırada omzumda bir ağırlık hissettim. Omzuma baktığımda Araf'la göz göze geldim. Sıkılmış bir şekilde başını omzuma koymuştu. Başının üstüne dudaklarımı bastırıp öptüm ve bizimkileri çekmeye devam ettim.

 

Bu sefer kadrajda Soner vardı. Biraz da onu çekip kapatacaktım telefonu.

 

Önündeki mezelere çatal batırıyor ama yemiyordu. Bu görüntüye şaşıtmadan edemedim. Yemek gördüğünde dayanamazdı o.

 

"Ben galiba aşk acısı çekiyorum." dedi. Rakısına uzanıp bir seferde içti. "Sanırım depresyona girdim."

 

"Arasana o zaman." dedi Fatih.

 

Ozan omuz silkip "Aramayacağım. Aşk acısı çekeceğim ben." dedi.

 

Fatih ısrarlarına devam etti. "Aşk acısı ne lan? Ara işte."

 

"Gaza getirme lan ben içn Aramayacağım." diye diretti Soner.

 

"Mesaj at o zaman." dedi Fatih pes ederek.

 

"Atayım mı?" Hepsi aynı anda kafalarını sakladılar.

 

"At, at." Yine aynı anda konuştular.

 

"Valla atıyorum." diyerek telefonunu eline aldı Soner. Duraksayıp bizimkilere baktı. "Ne yazacağım?"

 

Yine aynı anda cevap verdiler. "Seni seviyorum yaz."

 

Soner sarhoşluğun verdiği seremlikle hiç sorgulamadan yazdı ve gönderdi mesajı. "Attım valla." dedi ve önündekileri yemeye başladı. Yarın pişman olmazsa bende bir şey bilmiyorum. Hepsi pişman olacak ama hiçbir şey hatırlamayacaklar. Tabii ki de ben önlerine bu videoyu koyup hatırlamalarını sağlayacağım.

 

"Ben de seviyorum ya." Eren'in kurduğu cümleyle hepsi ona baktı. Bugün hepsi yaptığı şeylerden pişman olup utanacaklardı. Hiç yapmayacakları şeyler yapıyorlardı çünkü.

 

"Siktir lan ben seviyorum!" diye kızdı Soner. Sanırım yanlış anlamıştı. Eren bu cümleyi Bahar'a bakarak kurmuştu ve Soner de kendi sevdiği kızı sevdiğini sanmıştı.

 

Eren yüzünü buruşturdu. "Siktir oğlum! Ben onu değil..." deyip Bahar'a baktı. "Ben Bahar'ı seviyorum." Kamerayı Bahar'a tuttum. Utanmıştı. Videoyu tam burada sonlandırdım. Bence bu video onlara yeterdi. Bu görüntüleri izlerken ben çok eğlenecektim.

 

"Kalkalım mı artık? Bunlar iyice saçmalayacak yoksa." diyen Araf'a bakıp onayladım.

 

"Kalkalım, zaten yetirince video çektim." dedim. Bizimkileri zorla kaldırıp dışarıya çıktık. Hepsi tutturmuştu bir duble daha içeceğim diye. Keşke tabura nasıl gireceğim diye düşünselerdi. Kapıdaki nöbetçi asker bu sefer hayatta almazdı onları. Erdem Yarbay kesin uyarmıştır.

 

Dışarıya çıkınca zorla hepsini arabalara doğru götürmeye başladık. Arabaları biraz uzağa park ettiğimiz için oraya kadar bu kadar sarhoş adamlarla yürümek bir hayli zordu.

 

"Kime bakıyorsun lan sen?" Ozan'ın kurduğu cümleyle arkama baktım. Kaldırım kenarında duran adamlara bakıyordu. Adamlara bakınca bana ve kızlara baktıklarını gördüm.

 

"İşine bak." dedi içlerinden biri.

 

Ozan ağır ağır başını salladı ve Yasemin'in yanına ilerledi. Telefonunu ve kolundaki saati çıkartıp ona verdi. "Sen bunları tut sevgilim ben işime bakıp geliyorum." dedi ve biz daha ne olduğunu anlayamadan içlerinden birine kafa attı. Ağzım şaşkınlıkla açılırken koyun sürüsü gibi kızlar ve Araf hariç diğerleri de adamların üstüne adeta uçtu.

 

"Bakalım, bakalım işimize!" diye bağırdı Meriç. "Benim sevdiğim kadına bakanın o gözlerini yerinden çıkartırım ben."

 

"Benim sevgilim olmasada yengelerime ve komutanıma kimse bakamaz." diyen Fatih'in de sesini duydum o kargaşanın içinden.

 

Bir kavgamız eksikti gerçekten. O da oldu tam oldu. Kazasız belasız buradan ayrılsak şaşırırdım. Bir de hamile oluşumu kutlamak için gelmiştik buraya. Kavga ederek mi kutluyorduk şimdi?

 

Karnımda bir el hissedince Araf'a baktım. "Sen uzakta kal ben şunları ayırıp geliyorum." dedi ve o da kavgaya karıştı. Yanımda başka bir hareketlilik hissedince bu sefer de kızlarda baktım. Hepsi eline çantaları almış ve onlar da kavgaya gidiyordu. Hepsi erkeklerin yanına gitti ve sevgililerine yardım ederek çantalarla laf atan adamların kafalarına vurmaya başladı. Araf'a baktım, onun da bir adamı yurmukladığını görünce arkamdaki kaldırıma oturdum. Bir de ayırmaya gidiyorum diyor. Açık açık kavgaya ben de karışacağım desene.

 

Hadı kızlar ve erkekler sarhoş oldu, peki Araf'a ne oldu da kavga ediyor? Eh işte hepsi kıskanç, Araf daha da kıskanç olunca bakmasına dayanamadı ve kavgaya karıştı. Şimdi haksız diyemeyeceğim. Ben bile adamların bakışlarından rahatsız olmuştum.

 

Elimi karnıma koyup karnıma baktım. "İşte bu kavga edenlerin biri babanız, diğerleri amca ve dayınız, ötekiler ise teyzeleriniz." dedim sanki beni anlayacaklar gibi. "Laf aramızda ama hepsi ayrı manyak. Neyse ki sizin bu anneniz onlar gibi değil. En akıllılar benim. Siz de sakın onlara özenmeyin. Anneniz gibi akıllı olun tamam mı?"

 

Dirseklerimi dizlerime koyup kavgayı izledim. Ne kavgaya karıştım ne de birilerini bulup kavgayı ayırmalarını istedim. Öylece izledim valla. Hatta bir ara telefonumu çıkartıp videoya bile çektim. Ta ki sokağın başında yanan kırmızı mavi ışıklara kadar.

 

Selam nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

 

Loading...
0%