Yeni Üyelik
48.
Bölüm

46.Bölüm "Mira Ve Mert"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

 

​46.Bölüm "Mira Ve Mert"

 

YAZARDAN

 

Cemre sancılar eşliğinde doğumhaneye sokulurken Araf'ı bir yandan heyecan diğer yandan korku sarmıştı çünkü Cemre'nin acı bağışları onu korkutmuştu.

 

İlk başta stresli bir şekilde doğumhanenin kapısına baktı. Daha sonra kapıya bakmayı kesip koridorda bir sağa bir sola volta atmaya başladı.

 

Diğerlerinin de Araf'tan bir farkı yoktu aslında. Hepsi Cemre'nin Doğum gününü kutlamak için ona sürpriz yapmıştı ama ikizler onlara daha büyük bir sürpriz yapmayı tercih etmişti. Annelerinin doğum gününde dünyaya gelmeye karar vermişlerdi.

 

Hepsi ne tepki vereceğini şaşırmış durumdaydı. Buraya nasıl geldiklerini biri sorsa cevap veremez, bir süre nasıl geldik diye şüphesiz ki düşünürlerdi. Apar topar evden çıkmışlardı ve kendilerini burada, hastanede bulmuşlardı.

 

Soner şok içinde etrafına bakıp "Biz ne yaşadık az önce?" diye sordu. "Lan ben en son pasta yiyecektim, kucağımda pasta vardı. Nasıl, hangi ara buraya geldim bilmiyorum." Üstünden şoku atlatıp daha yeni kendine gelebiliyordu.

 

"Al benden de o kadar." dedi Fatih Soner'i onaylayarak. "Bir sürpriz yapalım dedik ama ikizler bizden önce davrandı."

 

"Ama ben demiştim." dedi Meriç. "Bu iki velet bize çektirecek demiştim. Bir doğum günü kutlayalım dedik ama bütün ilgi ve odağı kendi üstlerine topladılar hemen." dedi ve Araf'a baktı. Araf şu anda onların dediklerini duyuyordu bile.

 

Eren, Meriç'in nereye baktığını fark edip o da Araf'a baktı. "Araf komutanım şu anda burada değil. Bizi bile duyduğundan şüpheliyim." dedi.

 

Ozan, Araf'ın yanına gidip önüne geçerek onu durdurdu. Ozan, Araf'ın önüne geçmesiyle Araf bir süre boş boş ona baktı ve eliyle Cemre'nin girdiği doğumhanenin kapısını gösterdi. "Birazdan çocuklarım doğacak." dedi şok olmuş bir şekilde.

 

Soner gülerek "Lan adam şok geçiriyor, bizim geçirmemiz gayet normal." dedi.

 

Ozan başını sallayarak komutanını onayladı. "Aynen komutanım. İkizler birazdan doğacak." Araf yine bir süre karşısındaki Ozan'a baktı ve birden kahkaha atarak ona sarıldı.

 

"Çocuklarım doğacak!" Bağırmasının hemen ardından Ozan'ı omuzlarından tutarak kendisinden uzaklaştırdı ve dehşet veren bir yüz ifadesiyle ona baktı. "Benim çocuklarım daha sekiz aylık. Doğmaları imkansız!" Yüzüne yansıyan o dehşet verici ifade sesine de yansımıştı adete.

 

Bu duruma Yasemin el attı. "Bu tür şeyler olur. Her doğum dokuz aylıkkrn gerçekleşmiyor. Erken doğumlar da normaldir."

 

"Ya bir şey olursa?" dedi korku içinde. Ne Cemre'ye ne de bebeklerine bir şey olma düşüncesi onu adeta korkudan tir tir titretmişti.

 

"Niye olsun ki?" dedi Yasemin gayet rahat bir şekilde. Rahat konuşarak Araf'ın üstündeki stresi atmasına yardımcı oluyordu. "Bebekleriniz o kadar küçük değil. Sekiz aylıklar. Ha bir ay geç ha bir ay erken, hiç fark etmez. Sen bunun iyi tarafına bak. Bebeklerinizi erken kucağınıza alacaksınız." Araf bir süre onun dediğini düşündü ve tarttı. Mantıklı olduğunu düşünüp rahat bir nefes aldı. Ozan'ın omzunu sıkmayı da bıraktı. Bu sayede Ozan derin bir nefes almayı da başarmış oldu.

 

"Ne Cemre'ye ne de bebeklerime bir şey olmaz yani?" diyerek teyit etmek istedi. Yasemin ona içten bir gülümseme sunup başını salladı ve onayladı.

 

"Hiç merak etme. İkisi de sağlıklı bir şekilde doğacak. Hem bu erken doğum sayesinde bebeklerinin bir huyunu keşfetmiş oldun. Bu iki yaramaz çok sabırsız." Araf'ın yüzünde bir gülümseme oldu, kendisini boş hastane sandalyelerine attı. Haklı diye düşündü. Hem sabırsızlardı hem de annelerine unutulmaz bir doğum günü yaşatmışlardı. Ne Cemre ne de Araf bu doğum günğnü asla unutmayacaktı. Araf'ın zaten unutması imkansızdı. Hem sevdiği kanının hem de çocuklarının doğum günleri aynı gündü. Bugünü unutması imkansızdı.

 

Yasemin, Araf'ı sakinleştirdikten sonra yanından ayrılmıştı ki fark ettiği şeyle küçük bir çığlık attı. Bütün bakışlar ona dönerken o telaşlı bir şekilde "Biz hiçbir şey getirmedik buraya." dedi. "Çanta evde kaldı."

 

Eren hiçbir şey anlamazken "Kalsın, ne olacak ki?" dedi. Yasemin ona göz devirmeden edemedi.

 

"Bebek kıyafetleri, Cemre'nin kıyafetleri ve bebek bezleri onların içindeydi. Bu çocuklar doğunca ne giyecek?" Demesiyle adeta hepsi bir aydınlanma yaşadı. "Biriniz benimle gelinde alıp gelelim."

 

"Ben gelirim." dedi Ezgi. Ezgi, Yasemin'in kuzeniydi. Ozan'ın aracılığıyla Fatih'in konuştuğu kişi Ezgi'ydi.

 

Fatih göz ucuyla Ezgi'ye bakıp "Ben de gelirim." dedi. "Arabayla götürürüm sizi." Ozan, Fatih'in görmeyeceğini bile bile imalı bir şekilde ona baktı. İlk başta çok itiraz etti diye geçirdi içiden ama şimdi kız nereye o orayaydı.

 

Ezgi ve Fatih ilk defa birbirlerine dün akşam, Yasemin'in istemesinde görmüştü birbirlerini. Düne kadar ne Ezgi Fatih'i, ne de Fatih Ezgi'yi görmemişti.

 

Ezgi, Fatih'e bakıp gülümsedi. İkiside mesajlaşırken çok mutluydu ve birbirlerini görmeleri daha da mutlu olmalarını sebep olmuştu. İkiside birbirinden fazlasıyla etkilenmişti.

 

Yasemin bir Fatih'e bir de Ezgi'ye baktı. "İyi madem siz ikiniz gidin." dedi. "Çanta büyük ihtimalle yatak odasındardır." dedi ve onların itiraz etmesine müsaade etmeden anında yanlarından uzaklaştı. Fatih ve Ezgi bir süre birbirine baktıntan sonra birlikte hastaneden ayrıldı.

 

Fatih ve Ezgi giderken diğer yandan Araf'ı yine bir telaş kaplamış gibiydi. "Niye çıkmadılar hâlâ? Bu kadar uzun mu sürüyor bu doğum?" dedi.

 

"Bir zahmet uzun sürsün." demeden edemedi Yasemin. "O çocukların çıkması kolay mı? Üstelik ikizler. Biri doğacak ki sonra öteki doğsun. Erken doğarlarsa şükür et sen."

 

Araf yüzünü buruşturdu. "Cemre'nin suyu geldi ya. Sancısı da başladı, hemen doğmaları gerekmiyor mu? Sonuçta çocuklarım hazırlığını yapmış, çıkmak istiyorlar."

 

Yasemin hiç usanmadan ona her şeyi anlatmaya çalışırken tim ise Araf'ın bu haline kahkaha atıyordu. O sert ve sürekli tehdit savuran komutanları gitmişti ve yerine bu adam gelmiş gibiydi sanki. Haliyle Araf'ın bu halini ilk defa gören tim ise hem şaşırıyordu hem de gülmeden edemiyordu.

 

"Çıkmak istiyorlarda öyle kolay olmuyor."

 

Araf, Yasemin'in yanıtına "Neden?" diye yeni bir soruyla karşılık verdi.

 

Yasemin bezgin bir şekilde Meltem'e baktı. Sen devral demek istiyordu. Ne derse desin Araf ahiret sorusu gibi farklı bir soruyla karşısına geçiyordu. Ben hemişreyim diye geçirdi içinden, en azından Meltem doktordu, biraz da o anlatsın demeden edemedi.

 

Meltem onu anlayıp hemen olaya el attı. "Bunu sana nasıl anlatırım bilmiyorum. En iyisi seni içeriye katalım sen se bizzat izleyerek öğren. Erkekler de eşleri doğum yaparken içeriye girebilir sonuçta." demesiyle Araf düşünmeden başını iki yana salladı.

 

"Yok kalsın. Ben içeriye girersem kesin bayılırım."

 

Bir köşede sessiz sessiz gülen Meriç daha fazla sessiz kalmadı ve konuştu. "Komutanım o kadar operasyona çıktık sizinle, o kadar olay yaşadık ama ilk defa korktuğunuza şahit oluyorum. Alt tarafı bebekleriniz çıkacak, biraz relax." Sonlara doğru sesi alaylı çıkmıştı. Bunu Araf da fark ettiği için elinin tersini ona gösterdi.

 

"Ben sana şuradan bir çarparım o zaman görürsün relaxı."

 

Ozan, Meriç'in ensesinden tuttuğu gibi kendisine doğru çekti. "Şimdi dayak yiyeceksin! Sus iki dakika!"

 

Meriç silkelenip Ozan'ın elinden kurtuldu. "İki dakika eğlendim sadece." diyerek kendisini savundu.

 

Ozan sabır dileyerek Maya'ya baktı. "Şu sevgiline sahip çık Maya. Yoksa gözlerinin önünde bir güzel dayak yiyecek." deyip Meriç'i başından savdı. "Siz de sakin olun komutanım. Alt tarafı doğum yapıp gelecek Cemre komutanım." diye Araf'ı da sakinleştirmeye çalıştı.

 

Araf sakinleşmek yerine söylendi. "Siz bir evlenin sonra da karınız hamile olsun göreceğim ben sizi. Şurada dokuz doğurmazsanız bana da Araf demesinler." Ne söylerlerse söylesinler komutanlarını sakinleştiremeyeceğini anladılar ve onun o telaşını, evhamlı halini izlemeye karar verdiler.

 

Aradan bir saat geçmişti ve Cemre henüz doğumhaneden çıkmamıştı. Zaman ilerledikçe Araf'ın evhamlı hali giderek daha da artıyordu. Her dakika sorduğu gibi "Niye hâlâ çıkmadılar?" diye sordu. "Şimdiye çıkmaları gerekmiyor muydu?" Hiçbiri ona cevap vermedi çünkü bu soruyu defalarca sormuşlardı ve defalarca cevap vermişlerdi ama Araf ısrarla sormaya devam ediyordu. İçeride Cemre doğum yapıyordu ama burada da Araf bildiğin dokuz doğuruyor gibiydi.

 

Hastane koridorunda bir sağa bir sola dolanırken doğumhanenin diğer tarafında ağlama sesi duyuldu. Başta Araf olmak üzere yeni gelen Fatih ve Ezgi'yle birlikte herkesin bakışları oraya kaydı. Ağlama sesleri giderek yaklaşıyordu. Saniyeler içinde doğumhanenin kapısı açıldı ve iki hemşire kucaklarında ağlayan iki bebekle çıktı.

 

Araf sanki nefesinin kesildiğini hissetti. Hemşirelerin kucağında kaybolan o iki bebek bildiğin koridoru ayağa kaldıracak şekilde bağırarak ağlıyordu.

 

Araf titreyen bacaklarıyla ağlayan bebeklerinin yanına gitti. Hemşirelerden biri "Kucağınıza almak ister misiniz?" diye sordu. Araf anında başını iki yana salladı.

 

"Hayır!" Net bir şekilde verdiği cevapla herkes şaşkınca ona baktı. Hepsi kucağına alacağını düşünüyordu ve bu cevap hemşireler dahil herkesi şaşkına çevirmişti. "Düşürürüm ben bunları. Minicik ikiside." diye eklemesiyle hepsi neden hayır dediğini anladı.

 

"Biz size yardımcı oluruz." dedi yine aynı hemşire. Araf net bir şekilde yine reddetti.

 

"Alamam ben kucağıma." Ne kadar kucağına almaktan korksada bir yandan kucağına almayı çok istiyordu ama buna cesaret edemiyordu. İçindeki isteği boş verip hemşirelerin kucağındaki ağlamaktan kıpkırmızı olan bebeklerine baktı.

 

Küçük elleri yumruk olmuştu, yüzleri ağlamaktan buruşmuştu ve kıpkırmızı olmuştu. Küçük bedenleri hemşirelerin kucağındak hiç durmadan hareket edip duruyordu.

 

Sağ elini oğlunun sol elini de kızının eline yaklaştırdı ve yavaşça dokundu. Yumruk olan ellerine işaret parmağını geçirmeye çalıştı. İkizler sanki anlamış gibi anında onun ellerini tuttu ve sıkıca sıktı. Araf'ın yüzünde sıcak bir gülümseme oluşurken bakışlarını çocuklarından ayırmadan "Karım nasıl?" diye sordu.

 

"Cemre hanımda gayet iyi. Birazdan normal odaya alınacak." dedi yine aynı hemşire.

 

Araf yavaş yavaş ağlamaları kesilen çocuklarına bakarken diğerleri de onun yanındaki yerlerini aldılar ve ikizlere bakmaya başladılar.

 

Meriç ikizleri görünce "Ana!" dedi sesini hafif yükselterek. "Minnacık ya lan bunlar."

 

Maya sevgilisine gülmeden edemedi. "Ne bekliyorsun ki? Küçücük olacaklar tabii."

 

"Ne bileyim ya. Bu kadar minik beklemiyordum."

 

Eren de Meriç'i onaylayıp "Al benden de o kadar." dedi. Bir elini yumruk yapıp ikizlerden birine yaklaştırdı. "Şuna baksanıza. Kafası yumruğum kadar." Hemşireler dahil hepsi ona güldü. Araf ise ikizlerden elini çekti ve Eren'in eline vurup elini çekmesine sebep oldu.

 

"Çek lan yumruğunu çocuğumun üstünden!" diye de azarladı.

 

"Oho şimdiden kıskançlık başladı." dedi Fatih. "Biz bu çocukları hiç sevemeyiz kesin."

 

Araf ters ters ona bakmadan edemedi. "Çok sevesin varsa evlen yap bir tane." deyip önüne döndü. Araf'ın bu sözüyle Ezgi ve Fatih bir süre bakıştı. İkisi de bu sözlerle utanmıştı. Diğerleri de bunu fark etmişti ve sessizce gülmüştü onlara. Hâlbuki Araf açık açık git Ezgi'yle evlen ve çocuk yap dememişti ama o ikisi birden bire utanmıştı.

 

Araf ise etrafında olan biten hiçbir şeyi fark etmiyordu ve tek odağı bebekleriydi. Bebekleri hâlâ kucağına almamıştı ve hemşirelerin kucağında seviyordu onları. İkizler ise çoktan ağlamayı kesmişlerdi ve sanki babalarının kendilerini sevmesinin tadını çıkartıyor gibiydiler.

 

Araf bu duyguyu nasıl tarif edeceğini bilmiyordu. Baba duygusu çok fark bir duyguymuş diye geçirdi içinden. İçi hep huzurluydu ama bebeklerini görünce hiç huzur görmemiş gibi birden içi huzur dolmuş gibiydi. Bebeklerine baktıkça bakası, izledikçe izleyesi geliyordu sanki.

 

İçinden ben de baba oldum diye geçirmeden edemedi.

 

Baba olmuştu. Araf artık baba olmuştu...

 

*

*

*

 

"Cemre görmen lazımdı o kadar güzeller ki." Araf büyük bir mutlulukla bebeklerini ilk gördüğü anı Cemre'ye anlatıyordu. "İkiside çok küçüktü. O minicik hallerine rağmen hastaneyi ayağa kaldıracak kadar bağırıp ağlıyorlardı." Cemre yüzündeki tebessümle kocasını dinlemeye devam etti. Doğumhaneden çıkalı on dakika olmuştu ve yanına ilk gelen Araf olmuştu. O da gelir gelmez bebeklerini ilk gördüğü anı anlatıyordu. Cemre ise yorgunluğunu boş verip heyecanla bebeklerini anlatan kocasını dinliyordu.

 

"Sanki benim varlığımı hissetmişler gibi ikiside yavaşça ağlamayı kesti ama ben cesaret edip onları kucağıma alamadım." Cemre'nin yavaşça kaşları çatıldı.

 

"Neden?"

 

Araf olduğu yerde durup ona baktı ve yatağın kenarına oturdu. "Çok küçükler çünkü. Alamam ki kucağıma. Alsam da düşürürüm kesin." Cemre ona gülmeden edemedi.

 

"Nereye kadar almayacaksın peki? İki çocuğu ben nasıl kucağıma alacağım?"

 

"Alırsın sen, annesin sonuçta."

 

"Sen de babasın ama." demesiyle Araf bir süre düşündü ve ona hak verdi.

 

"Doğru." deyip Cemre'ye baktı. "Neyse bunu sonra konuşuruz." deyip elini Cemre'nin yüzüne koydu. "Ben bebeklerimle ilk karşılaşmamı anlatacağım diye seni unuttum. Nasılsınsın? Ağrın var mı?" Cemre onu anlayışla karşıladı. Doğuma belki ben girdim ama eminim ki dışarıda da o dokuz doğrumuştur diye düşündü. Haliyle bebeklerini ilk görünce o stresi geçmişti ve o heyecanı şimdi kendisiyle palayşmasını Cemre hiç garipsememişti ve alınmamıştı. Sonuçta o çocuklar ikimizindi diye geçirdi içinden, oturup neden benim nasıl olduğumu sormuyorsun diye trip atacak halim yok diye geçirdi içinden.

 

"Hafif bir ağrım var. O da normaldir ama..." deyip odanın kapısına baktı. "Ne zaman getirecekler çocuklarımı?" diye sordu. "Kucağıma almak istiyorum artık." Araf ona gülümseyip ayağa kalktı.

 

"Ben gidip de hemşirelere sorayım." demişti ki kapı açıldı ve bir hemşire tekerlekli hastane beşiğiyle ikizleri getirdi. Cemre oturduğu yerde dikleşip bebeklerine bakmaya çalıştı.

 

"Bebekleriniz çok acıkmış Cemre Hanım. Dilerseniz size yardımcı olayım." dedi hemşire beşiği yatağın yanına getirerek.

 

"Teşekkür ederim." dedi Cemre bebeklerine bakarken. "Ben hallederim." Hemşire ona gülümseyip odadan ayrılırken Cemre de bir elini uzatıp bebeklerine götürdü. Parmağını tüy kadar hafif bir şekilde ikisinin de yüzünde gezdirdi.

 

"Çok küçük bunlar." dedi hayran olmuş bir şekilde bebeklerine bakarken. "İnsan dokunmaya kıyamaz." deyip Araf'a baktı. "Şimdi seni daha iyi anlıyorum, insan kucağına almaya korkar."

 

Araf yatağın diğer tarafına dolanıp o da bebeklerine baktı. "Birimizin cesaret etmesi lazım ve o cesaret bende yok ama..." deyip karısına baktı. "Sen yaparsın güzel karım. Alırsın kucağına bebeklerimizi." Cemre istemsizce güldü çünkü kocası bildiğin onu gaza getiriyordu.

 

Cemre bir şey demeden ikizlerden birine uzandı ve kucağına aldı. Aylar öncesinden seçtikleri kıyafetleri hemşireler bebeklerin üstüne giydirmişti ve Cemre renginden kucağındakinin kızı olduğunu anladı.

 

Kızını emzirmeye başlarken bir koluyla onu tuttu ve boştaki kolunu Araf'a doğru uzattı. "Oğlumu da kucağıma ver de emzireyim." demesiyle Araf'ı yine bir korku sardı.

 

"Alamam ki ben kucağıma!"

 

Cemre göz devirip ofladı. "Oğlumuz aç kalacak ama." demesiyle Araf bir oğluna baktı bir de karnını doyurmaya başlayan kızına baktı ve korka korka oğluna doğru eğildi. Tam ona dokunmuştu ki odanın kapısı çalındı ve çok hafif aralandı.

 

"Yardım lazım mı?" Araf kapının ardından Yasemin'in sesini duyunca içinden şükür etti çünkü oğlunu kucağına alacak cesaret yoktu onda. Kucağına aldığı anda zangır zangır titreyeceğini adı gibi biliyordu.

 

Araf daha fazla beşiğe eğilmeyi kesti ve hızlı adımlarla kapıya gidip Yasemin'in kolundan tuttu. Kapıyı arkalarından kapatıp Yasemin'i beşiğin yanına kadar çekti. "Oğlumu al da Cemre'ye ver, aç kaldı oğlum."

 

Yasemin sessizce kıkırdarken Cemre gülmekle göz devirmek arasında kalmıştı. Bir yandan kocasına kızmak istiyordu ama o çocuksu korkusunu görünce kızamıyordu.

 

Yasemin bir şey demeden bebeği aldı ve Cemre'nin boş koluna koydu. Cemre kızıyla birlikte oğlunu emzirirken Araf da yüzündeki tebessümle onları izledi. Karısının hamile olduğunu öğrendiğinden beri bunun hayalini kuruyordu ve karşısındaki manzara artık hayal değil gerçekti.

 

Yasemin belki yardıma ihtiyaçları olur diye sessizce pencerenin yanındaki sandalyeye oturup telefonuyla ilgilenmeye başladı. Araf da daha fazla ayakta kalmayıp dizini kırarak yatağa oturdu. İştahla karınlarını doyuran bebeklerinin yüzünde parmağını gezdirdi.

 

Birden içindeki dürtüyle ikizlere yaklaştı ve kokusunu içine çekti. Aldığı o kokuyla gözleri kapandı. O bir tek karısının kokusuna müptela olmuştu, şimdi ise çocuklarının kokusu da eklenmişti buna.

 

Birkaç saniye öylece düşündü. Çocuklarının kokusunu içine çekerek düşündü. Neye benziyordu bu koku diye düşüdündü. Bu kokuyu nasıl tarif ederim diye düşündü ama yok. Bu kokunun bir tarifi yoktu. Bu kokunun bir eşi benzeri yoktu.

 

Cennetin kokusu muydu yoksa bu diye geçirdi içinden. Bu iki melek cennet gibi kokuyudu. Evet diye geçirdi içinden Araf. Bu kokunun dünyada bir eşi benzeri yoksa bu cennetin kokusudur. Eğer öyle olmasa bu kokunun bu dünyada eşi benzeri olmaz mı? Yoktu işte. Tarif edebileceği bir koku değildi bu. Bu kokunun bir benzeri de yoktu.

 

Bir kez daha çocuklarının kokusunu içine çekti ve gözlerini açarak geri çekildi. Bakışları karısına kaydı. "Çok güzel kokuyorlar." Cemre gözlerindeki ışıltıyla çocuklarına bakmayı kesip Araf'a baktı. Onun gözlerindeki hayranlığı görünce merakla çocuklarına eğildi ve kokularını içine çekti.

 

Cemre de çocuklarının kokusunu soluyunca tıpkı Araf gibi düşündü. Düşünceleri de birebir aynıydı. Bu kokunun tarifi tam olarak neydi? Ama o da bulamadı. Tıpkı kocası gibi o da cennet kokusu dedi bu kokuya.

 

İçindeki düşüncesi adeta diline geldi ve sesli bir şekilde mırıldandı. "Cennet kokuyorlar." Hâlbuki cennetin nasıl bir yer olduğunu, nasıl koltuğunu bilmiyorlardı ama bu kokuyu öyle tarif etmek istediler çünkü çocuklarının kokusu artık cennet kokusuydu onlar için, çocukları ise cennetten en güzel köşe gibiydi.

 

"Tarifsiz bir kokuları var." dedi Araf da karısına hak vererek.

 

Sonunda ikizler karnını doyurunca Cemre'nin kucağında öylece uyudular. Cemre kucağına almadan kendi kucağından ikizlere bakan Araf'a baktı. "Hâlâ kucağına almayacak mısın?" Araf bakışlarını çocuklarından çekmeden iki yana salladı.

 

"Ne zamana kadar almayacaksın?"

 

"Biraz büyüsünler alacağım." demesiyle Cemre güldü.

 

"Farkındasın değil mi? Bebeklere ha deyince büyümeyecek. O zamana kadar hiç kucağına almadan nasıl duracaksın?"

 

"Ya Cemre nasıl alayım?" dedi. "Şunlara bir baksana. Oyuncak bebek gibi bunlar. Yemin ediyorum kucağıma aldığım anda kalp krizi geçirir ölürüm."

 

Cemre tam bir şey diyecekken odanın kapısı çalındı ve kapı açılmadan kapının ardından Fatih'in sesini duydular. "Komutanım müsait misiniz?"

 

Cemre'nin "Müsaitim, gelin." demesiyle başta Erdem yarbay olmak üzere timin hepsi içeriye girdi. Erdem Yarbayı görünce Araf ayağa kalktı ve Cemre de oturduğu yerden dikleşmeye çalıştı ama Erdem Yarbay eliyle rahat olmasını işaret etti.

 

"Rahat ol. Gideceğim zaten birazdan." diyerek Cemre'nin yanına gitti ve bebeklere baktı. "Allah hayırlı evlat olmayı nasip eder inşallah." dedi bebeklere bakarak. Odadaki herkes, Cemre ve Araf da dahil içinden amin diye geçirdi.

 

Erdem Yarbay ceketinin cebinden küçük bir kutu çıkarttı. Kutunun içinden de iki tane tam altın çıkartıp ikizlere taktı. Cemre mahçup bir şekilde "Hiç gerek yoktu komutanım." dedi.

 

Erdem Yarbay şakayla karışık "Ben taktığıma göre gerek varmış." dedi. "Benim şimdi tabura dönmem gerek." deyip arkasında kalan time baktı. "Bugün izinliydiniz zaten ama yarın da gelmeyin, yarın da izinlisiniz."

 

Araf dahil timin hepsi hazır ol pozisyonunda durup "Sağ olun komutanım." dedi. Erdem Yarbay daha fazla odada kalkmayıp çıktı. Erdem Yarbay odadan ayrılır ayrılmaz timin hepsi Cemre'nin iki yanına toplanıp ikizlere bakmaya başladı.

 

"Yemin ediyorum oyuncak bebek gibiler." dedi Eren. Parmağının ucuyla bebeklere dokundu. "Hiç gerçek bir insana benzemiyor bunlar. Şuraya oyuncak bebeği koysam hangisi gereçek anlamam."

 

Cemre gülüp "Siz hayatınızda hiç bebek görmediniz mi?" dedi.

 

Hepsi aynı anda "Yoo." dediler.

 

"Ben hayatımda yeni doğan bir bebek ilk defa görüyorum. Genelde gördüğüm bebeklerin hepsi yürüyordu." dedi Fatih.

 

"Alın kucanıza o zaman." dedi Cemre hiç düşünmeden. Araf karısının kurduğu bu cümleyle anında kaşları çatıldı ve timi iterek karısının yanına gitti.

 

"Olmaz öyle şey!" diye kızdı. Adeta kıskanmıştı

 

Cemre Araf'ın neden kızdığını anlarken gülmemek için kendisini sıktı. Bir yandan anlamamış gibi yapmaya başlamıştı. "Neden ki? Alsınlar kucaklarına."

 

Araf bir time baktı bir de karısına baktı. "Ben çocuklarımı kucağıma alamıyorken bu itler mi alacak?"

 

"Ayıp oluyor ama." dedi Meriç araya girerek. Araf onu hiç takmadı bile.

 

"Al o zaman sen kucağına. Çocukların bunlar senin. Alman gerek zaten." dedi Cemre.

 

"Ya sevgilim alamam. Düşürürüm ben."

 

Cemre onu gaza getirmenin daha iyi olacağını düşündü ve Soner'e baktı. "Gel Soner. Kucağına al sen." Soner yüzündeki sırıtışla Cemre'nin yanına gitmişti ki Araf onu ensesinden tuttuğu gibi geriye çekti.

 

"Tamam alacağım." dedi Araf ve oğluna ellerini uzattı. "Nasıl tutacağım?" dedi öylece beklerken. Cemre yüzündeki sırıtşlar kızını yatağa yatırdı ve Araf'a yardımcı olarak oğlunu kocasının kucağına koydu.

 

"Bu şekilde tutacaksın işte." dedi.

 

Araf kucağındaki oğluna bakarken ellerinin titrediğini hissetti. "Cemre tut düşüreceğim." dese de Cemre umursamadı ve yatağa oturdu. Şimdi kucağından alırsam bir daha kucağına veremem diye düşündü.

 

"Korkma korkma. Düşürmesin. Koskoca Araf komutan küçücük bebeği mi tutamayacak." diye yine onu gaza getirdi.

 

Araf zangır zangır titrerken daha fazla ayakta kalamadı ve kendisini karısının yanına bıraktı. Cemre de kızını tekrardan kucağına almıştı bu sırada. Karısı koca yan yana oturmuş kucaklarında çocukları, mutlu bir şekilde onlara bakıyordu.

 

Bahar gülümseyerek onlara bakarken "İsim düşündünüz mü?" diye sordu.

 

Araf ve Cemre birbirlerine baktılar ve aynı anda başlarını salladılar.

 

"Kesin Meriç koyacaklar." diyerek Meriç araya girmişti ama Maya'nın dediği şeyle hayal kırıklığına uğradı.

 

"Allah korusun." Herkes Maya'ya gülerken alınmış bir şekilde Meriç de sevgilisine baktı.

 

"Aşk olsun." dedi. Utanmasa bir de trip atacaktı ama atmadı.

 

Kimse Meriç'i takmazken Meltem "Ne koyacaksınız?" diye sordu.

 

"Mert ve Mira." dedi Cemre. En son çocuk odasını boyarken Mert ismini Araf söylemişti. O günün akşamında Cemre'de kız ismini araştırmıştı ve Mira'ya karar kılmıştı. "Mert isminin anlamı cesur, yiğit ve güvenilir demek. Mira isminin anlamı ise bir kuyruklu yıldızın adı." diye açıkladı.

 

"Çok güzel." dedi Yasemin'in kuzeni Ezgi. "Hem uyumlu hem de anlamları güzel." Cemre ona gülümsedi. İsim hem Araf'ın hem de Cemre'nin hoşuna gitmişti.

 

Tim hep bir ağızdan "O zaman..." dediler ve alkışlayarak "Hoş geldin Mert ve Mira." dediler. Aralarına artık iki yeni üye katılmıştı. Şimdi küçüklerdi ama biraz büyüdüklerinde hepsini parmaklarında oynatacak iki yeni üye.

 

*

*

*

 

Araf, Mira ve Mert'i pusete güzelce yerleştirip Cemre'nin yataktan kalkmasına yardımcı oldu. "Yürüyebilecek misin?" dedi sırt çantasını omzuna takarak.

 

Cemre "Yürürüm." deyip pusetlerden birini alacakken Araf ondan önce davranıp iki puseti de aldı. "Birini bana versene." dese de Araf vermedi.

 

"Hallederim ben."

 

"Bari çantayı ver."

 

Araf ne çantayı ne de çocukları vermedi. "Yeni doğum yaptın Cemre, sana bunları taşıtacak değilim." deyip odadan çıktı. "Hadi gel." demeyi de ihmal etmedi.

 

Cemre de mecbur peşine takıldı. Araf iki elinde pusetle çocuklarını götürürken Cemre de ağır ağır arkasından onu takip ediyordu.

 

Akşam olunca taburcu olmuştu Cemre. Hastanede bir tek Cemre ve Araf kalmıştı. Kızlar ve tim eve giderek önden hazırlık yapmaya başlamıştı. İkizler Cemre'nin doğum gününde doğdukları için ev dağınıktı ve onu topluyorlardı. Doğuma hazırlıklı olmadıkları için de evi hazırlayacaklardı.

 

Arabaya gelince Araf pusetle birlikte bebekleri arka koltuğu yerleştirdi. Pusetler bebekler için araba koltuğu olduğundan Cemre rahatça ön koltuğa oturmuştu. Araf da Mira ve Mert'i güzelce yerleştirip arabaya bindi ve evin yolunu tuttu.

 

Kısa süre içinde eve geldiklerinde yine Araf çantayı ve ikizleri alıp apartmandan içeriye girdi. Cemre de arkasından onu takip ediyordu. Araf arada bir arkasına bakıp karısının iyi olduğundan emin olduktan sonra yürümeye devam ediyordu.

 

Kaldıkları daireye gelip kapıyı Yasemin'in açmasıyla içeriye girdiler. Cemre içeriye girer girmez yorgunlukla kendisini koltuğa bıraktı. Araf da elindeki pusetlerle karısının yanına oturdu.

 

Tim pusetlerin yanına gelip ikizleri alacakken Araf anında onlardan uzaklaştırdı çocuklarını. Cemre kaşlarını çatarak koluyla onu dürtince homurdana hormdana ikizleri onlara verdi.

 

Tim yüzündeki sevinçle yere oturup ikizleri de ortalarına koydular. Araf ise homurdanarak Cemre'ye baktı. "Bunlar niye bizim evimizde?"

 

"Söylenme de iki dakika dinlen. Kaç saattir çocukları kucağından indirmedin." Evet, Araf kızını kucağına aldıktan sonra korkusunu yenmişti bir saniye olsun kucağından indirmemişti. Aksine kızını da kucağına alıp küçücük odanın içinde gezip durmuştu. Bir tek Cemre emzirsin diye ona vermişti, sonra da tekrardan kucağına almıştı.

 

"Çocuklarım beni yormaz." dedi Araf sedece. Cemre daha fazla bir şey edemezken salonun ortasında oturmuş Mert ve Mira'yla konuşmaya çalışan time baktı.

 

Eren işaret parmağıyla Mert'i severken göz ucuyla da Araf komutanına baktı. "Komutanım çok şanslısınız." dedi. "Hem karınızın hem de çocuklarınızın doğum günü aynı gün. Tek tek kutlama derdi kalmıyor.

 

Cemre bu gerçeği yeni kavrarken bu durum onu mutlu etti. Ömrü hayatı boyunca en güzel doğum günü bugün olmuştu onun için.

 

Kızlar birden ayaklandı ve sevgililerine baktılar, Hepsi çocuklara dalmış onlarla ilgileniyorlardı. Yasemin Araf ve Cemre'ye hitaben "Biz gidelim artık." dedi. Cemre tam itiraz edecekken Ozan ondan önce itiraz etti.

 

"Niye ya? Biz daha bebek seviyorduk."

 

"Herkes yorgun Ozan. Yarın gelir yine seversin." dedi Yasemin.

 

"Ben burada kalayım." dedi Meriç. "Bebekler gece ağlar belki. Komutanlarımdan önce uyanırım ben." deyip Cemre'ye baktı. "Kalayım değil mi komutanım?" Cemre'den önce Araf cevap verdi.

 

"Bizden önce uyanıp ne yapacaksın acaba? Emzirecek misin çocukları?"

 

Meriç bir süre başını kaşıyıp düşündü ve Araf'a hak vermiş olacak ki başını ağır ağır salladı. "Doğru valla." deyip ayağa kalktı. "Benim başka bahanem kalmadı gençler. En iyisi gitmek. Zaten burada kalsak da bebekleri bize vermez Araf komutanım." Araf Meriç'in bunu anlamasına sevindi ve sırıttı.

 

Herkes tek tek hem Cemre'yle hem Araf'la hem de Mira ve Mert'le vedalaştı ve evden ayrıldı. Araf da Cemre'nin yorgun olduğunu bildiği için ona uyumayı teklif etmişti ve Cemre de buna hayır demeyerek ikizlerle birlikte yatak odasına geçmişlerdi.

 

Mira ve Mert yeni doğdukları için ne Araf ne de Cemre onları çok odasına yatırmak istememişti. En azından bu annelik ve babalık duygusuna iyice alışana kadar çocuklarının onlarla birlikte yatmasını istemişlerdi. Zaten Cemre'nin araştırmasına göre bebekler sık sık acıkırmış ve uyanırmış. Bu açıdan da yanlarında yatmları onlar için daha iyiydi.

 

Cemre ikizleri yatağın üstüne bırakırken üstünü değiştirmek için elbise dolabının önüne geçti. O sırada da Araf çoktan üstünü değiştirmiş koca yatakta küçücük kalan çocuklarının yanına uzanmış onlara bakıyordu.

 

Cemre de üstünü değiştirdikten sonra yatağın diğer tarafına geçti ve kocasıyla birlikte çocuklarını ortalarına aldılar. "Araf biz nasıl uyuyacağız?" diye sordu. "Ya uyurken ezersek?"

 

"Ezmeyiz herhalde." dedi Araf. Sonra kararsız kalıp "Uyumasak mı acaba?" dedi. Sanki bunu demesini bekleyen Cemre anında başını sallayarak onayladı onu.

 

"Bence de uyumayalım." deyip oğlunun eline dokundu. Bir süre öylece onlara baktıktan sonra sessizce mırıldandı.

 

"Siz bana inanılmaz bir doğum günü yaşattınız." Hem oğlunun başına hem de kızının başına küçük bir öpücük kondurdu. "Hayatımda kutladığım en güzel doğum günüydü."

 

Araf yüzündeki tebessümle hem karısına hem de çocuklarına baktı. Bu manzara onun için paha içilmez bir şeydi. Bunun hayalini aylardır kuruyordu ve gerçek olmuştu.

 

Artık onlar sadece Cemre komutan ve Araf komutan değildi, artık onlar bunun yanı sıra anne ve baba olmuştu. Yeşil gözlü askerden ve mavi gözlerin denizi andırıyor cümlelerinden buralara gelmişlerdi ve bir yuva kurmuşlardı. Şimdi ise anne ve baba olmuşlardı.

 

Selam nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

Loading...
0%