Yeni Üyelik
49.
Bölüm

47.Bölüm "Benim Çocuklarım"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

​47.Bölüm "Benim Çocuklarım"

 

1 HAFTA SONRA

 

Saçımın çekilmesiyle gözlerimi açıp etrafıma baktım. Kulağımın dibinde garip sesler duyunca oraya bakışlarım sesin geldiği yere değdi. Mira'nın uyanmış saçımı çekiştirdiğini görünce gülümseyip kucağıma aldım. "Ya sen niye sabahın köründe uyanıyorsun? Ben seni bir saat önce yatırmadım mı?" Ben ona soru sorarken o da garip birkaç ses çıkardı. "Acıktın mı yine?" dedim saçımı ağzına sokmaya çalışan kızıma. Saçımı tutup elinden kurtardım ve doğrularak sırtımı yatak başlığına yasladım. Mira'yı tekrardan emzirmeye başlarken gözüm yatağın sol tarafına kaydı. Babasının yerine Mert kurulmuştu ve yatıyordu ama Araf yoktu.

 

İki gün önce gelen acil operasyon bilgisiyle gecenin bir yarısı gitmişti ve o gündür de operasyondaydı. Hemen halleder gelirler diye düşünmüştüm ama öyle olmamıştı.

 

Doğumun ertesi sabahı ise hem Araf'ın ailesi hem de benim ailem gelmişti ve Araf göreve çıkmadan önce geri gitmişlerdi. Araf'ın göreve gideceğini bilselerdi kalırlardı ama kalmasalar da sorun yoktu benim için. Burada yalnız değildim sonuçta. Başta Erdem Yarbay vardı, sonra kızlar vardı. Bir şeye ihtiyacım olunca hepsi yanıma gelirdi.

 

Mira karnını doyurunca ona baktım. Gözlerinin açık olduğunu görünce kaşlarım çatıldı. Normalde karınlarını doyurur doyurmaz uyuyorlardı.

 

Yanağına bir öpücük kondurup "Neden uyumadın acaba sen?" dedim. Mert'in yanına yatırdım onu da. Burnuna hafifçe dokunup konuştum. "Şimdi sen burada kendi kendine oyna ben de kahvaltı hazırlayıp geliyorum." Gülerek bir şey dedi kendince. Mert'te aynı böyleydi. Sürekli bir yerlere bakıp gülüyorlardı. Onlar gülünce ben de istemsizce gülüyordum.

 

Yataktan kalkıp yatağın her yerine yastıkları dizdim. Mert ve Mira da bu yastıkların ortasında kaldı. Henüz hareket etmiyorlardı ama yine de önlem almadan duramıyordum. En fazla el ve kollarını hareket ettiriyorlar ama kendilerini henüz döndüremiyorlardı.

 

Yatağın her yerine yastıkları koyduktan sonra bebek telsizini de yatağın yanına bıraktım. Mira da ağlamasın diye eline oyuncaklarından birini verip kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçtim. Elimden geldiğince hızlı bir kahvaltı hazırlayıp masayı hazırladım. Masa hazır olunca yatak odasına geçip Mert ve Mira'yı da aldım. Mert hâlâ uyanmamıştı ve Mira da kendi kendine oynuyordu.

 

Onlarla birlikte salona geçmiştim ki Mert ağlayarak uyandı. Mira'yı yemek masasının yanındaki ana kucağı beşiğine yatırıp ben de sandalyeye oturdum. Bir yandan Mert'i emzirirken bir yandan da kendi karnımı doyurmaya başladım. Mert'in elleri rahat durmazken sürekli yüzüme dokunup tırnaklarıyla çizmeye başladı. Zor bela onunla birlikte ben de karnımı doyurup onu da kardeşinin yanına yatırdım ve masayı topladım.

 

Masayı topladıktan sonra tekrardan salona geçip Mert ve Mira'yı kucağıma aldım. "Evet hepimiz karnımızı dıyurduğumuza göre sıra geldi banyoya." dedim. Dün ikisinin de göbek bağları düşmüştü ve bugün veya yarın onları banyo yaptırmam gerekiyordu. "Ama nasıl banyo yapacağız biz?" İkiside ellerini bana uzatarak bir şey dedi. Araf olmadığı için banyo konusunda bir hayli zorlanacaktım. Hayır birini banyo yaptırsam diğeri ağlayabilirdi ve hangisiyle ilgileneceğimi şaşırdım.

 

Acaba Araf gelene kadar banyoyu ertelesem mi?

 

Ben düşüncelere dalmış onları nasıl banyo yaptıracağım diye düşünürken kapı çaldı. Çocukları kucağımdan indirmeden kapıya gittim. Büyük ihtimalle kızlar gelmişti. Banyoyu da onlarla birlikte yaptırırdım artık.

 

Dirseğimle kapıyı açtığımda karşımda kızları görmeyi bekliyordum ama sivil kıyafetiyle karşımdaki Araf'tı. Bir süre daha onu görmeyi beklemediğim için şaşırdım. Operasyon erken bitmiş olmalıydı. Araf kapıda üçümüzü görünce yüzündeki yorgunluk bir anlığına yok oldu ve gülümsedi. Yanımıza gelip ilk önce beni sonra da Mira ve Mert'i öptü. "Benim çocuklarım artık kapıda mı karşılıyor beni?" dedi onlara bakarak. Onlar ise gülerek babalarına bakıyordu.

 

İçeriye girip kapıyı kapatırken "Elimi yüzümü yakıp geliyorum." deyip banyoya ilerledi. Biz de peşine takılırken banyo kapısına yaslanıp ona baktım.

 

"Yorgun musun?" dedim elini yıkarken.

 

"Sizi görünce geçti." demesiyle gülümsedim. Yüzünü de yıkayıp havluyla kuruladı ve bize baktı. "Bir şey mi oldu?"

 

"Mert'le Mira'nın göbek bağları düştü onları banyo yaptırmamız lazım."

 

Birkaç adımda yanıma gelip hem Mira'yı hem de Mert'i kucağına aldı. "Ne zaman düştü?" dedi onları öperken.

 

"Dün akşam."

 

"Tamam yaptırırız birazdan ama şimdi biraz onlarla vakit geçireyim." deyip yanımdan geçti. "Tabii buna karım da dahil olursa çok daha iyi olur." demeyi de ihmal etmedi.

 

"Aç değil misin, yemek hazırlayayım." dedim peşine takılarak.

 

"Yok değilim. Helikopteri beklerken yedik." demesiyle daha fazla bir şey demedim ve onlarla birlikte salona geçtim. Araf, Mira ve Mert'i yan yana koltuğa yatırıp onlarla ilgilenmeye başladı.

 

Araf bir süre çocuklarla ilgilendikten sonra ben de onlar uyumadan banyo yaptırmak için küvete suyu doldurdum. Suyun sıcaklığını ayarlarken banyoya giren Araf'la kaşlarım çatıldı. Çocukların üstünü çıkarmıştı ama kendi üstünü de çıkarmıştı. Altında bir tek şort vardı.

 

"Hayırdır?" dedim. "Biz çocukları banyo yaptırmayacak mıydık?"

 

"Evet." dedi benim şaşkınlığımı hiç umursamadan. Küvetin kenarına oturup suyun ayarlanmasını bekledi. İçerisi sıcak olduğu için çocukların çıplak olmasını sorun etmedim.

 

"Peki senin niye bu halde olduğunu sorabilir miyim?" Baştan ayağa kendisine baktı ve omuz silkti..

 

"Şimdi çocuklarımla banyo keyfi yapacağım." Bir an gülecek gibi olsam da kendimi sıktım.

 

"Bu onların ilk banyosu, bu banyoyu yaptırdıktan sonra banyo keyfi yaparsınız. Hatta biraz büyüsünlyer öyle yaparsınız." Anında başını iki yana salladı

 

"Karışma sen bize. Biz ilk banyoda da banyo keyfi yaparız son banyoyada da." Daha fazla bir şey söylemeden suyu kapattım. Nasıl olsa hazırlanıp gelmiş, ne dersem diyeyim bildiğini okuyacak.

 

Ayağa kalkıp elimle küveti gösterdim. "Buyurun o zaman. Küvet sizindir." deyip bebekler için aldığımız lif ve şampuanı getirdim. O sırada Araf çocuklarla birlikte çoktan küvete girmişti. Çocuklar ilk defa suya girdikleri için ağlamaya başladılar. Araf onları susturmaya çalışırken ben de baştan ayağa onları ıslattım ve şanpuanliadım. Bir süre sonra zaten onlar da ağlamayı kesmiş, babalarınının gögsüne yaslanmış bekliyorlardı.

 

Ben ikisinin de başını güzelce şanpuanlamıçtım ki birden Araf "Siktir!" dedi. Anında kaşlarım çatılırken omzuna bir tane vurdum.

 

"Araf! Çocukların yanında küfür etme."

 

Gözlerini irice açmış bana bakıyordu. "Sevgilim." dedi. Sesinden ve yüzünden anladığım kadarıyla bir şey onu şaşkına çevirmişti.

 

"N'oldu? Neye şaşırdın?"

 

Başını hafif eğip gögsündeki Mert ve Mira'ya baktı. "Bunlar beni emiyor." demesiyle ilk birkaç saniye dediğini anlayamadım ve sonradan banyoyu dolduran şapur şupur seslerden çocuklarımın acıktığını ve babalarını emdiğini anladım.

 

Kendimi tutamadan gür bir kahkaha patlattım. "Cemre gülme de bir şey yap." diye kızdı Araf ama ben yere oturmuş bu olaya gülüyordum. "Cemre!" Araf ne derse desin gülmemi bir türlü durduramadım. "Kızım gülmesene! Ciddi bir mesele bu. Söyle de emmesinler beni." Sanki söyleyince anlayacaklar da.

 

Zor bela gülmemi durdurup oğlumu tuttum ve kendime doğru çektim. Çeker çekmez ağlamaya başladı. "Çok acıkmış Araf, bırak da emsin oğlum." dedim tekrardan gülerken. Araf'ın kaşlarının çatıldığını görünce kızımı da kucağıma aldım. "Tamam, bakma öyle sustum." dedim. "Hadi ben tutuyorum, sen yıkamaya devam et." Her ne kadar gülmemek için kendimi sıksam da ağzımdan garip sesler çıkıyordu ve haliyle de Araf buna sinirleniyordu.

 

Homurdana homurdana hem oğlumuzu hem de kızımızı güzelce yıkadım. Yıkama işi bitince ikisini de güzelce havluya sardım. Çocukları Araf'a verirken ben de ıslanan üstümü değiştirip geri geldim. Çocukları tekrardan Araf'tan alırken o da üstünü değiştirmek için odaya geçti.

 

Mert ve Mira'yı güzelce kurulayıp bezlerini taktım. Zıbınlarını da giydirmemle zilin çalması bir oldu. Çocukları beşiklerine yatırıp kapıyı açmaya gittim. Karşımda timi görünce kapıyı sonuna kadar açtım. "Ben de nerede kaldı bunlar diyordum." dedim gülerek.

 

"Lütfen ikizlerin uyumadığını söyleyin komutanım. Sırf onlar için geldim ben yoksa sevgilimin yanına giderdim." dedi Meriç.

 

Gözlerim kısıldı. "Seni eve almasam hakkımdır aslında ama iyi tarafımdan kalktığım için sanşlısın." Şirin olduğunu düşündüğü bir gülümseme sunup içeriye girdi.

 

Hepsi içeriye girince ben de içeriye girdim. Salona geçer geçmez battaniyenin içinde Mert Soner'in kucağında Mira ise Meriç'in kucağında olduğunu gördüğüm.

 

Meriç Mira'yla birlikte koltuğa otururken "Banyo mu yaptınız siz?" dedi. Üşür diye sıkıca battaniyesine onu sardı. "Şuna bakın bir ya, çipil çipil bakıyor ikiside."

 

Diğerleri de Meriç ve Soner'in yanına geçip çocuklarıma bakmaya başladı. Bu bir hafta içinde, operasyona çıktıkları gün hariç her gün gelip onlarla ilgilendiler. Araf sürekli kıskançlık yaptığı için biz yardıma geldik diyerek sürekli ikizlerle ilglenmişlerdi. Ya da onları sevmişlerdi.

 

"Komutanım Mert size benziyor." diyen Fatih'e baktım. Mert'i dikkatle inceliyordu. Onu incelemeyi kesip bana baktı. "Valla size benziyor. Sizin gözleriniz gibi mavi." Doğru, Mert'in gözleri benimki gibi maviydi ve Mira'nınkiler ise babasınınki gibi yeşildi. Tabii daha küçük oldukları için büyüyünce göz renkleri değişebilir diyorlar ama şu anda Mert göz rengini benden Mira ise göz rengini babasından almıştı.

 

"Komutanım!" Soner'in bağırmasıyla ona baktım. Gördüğüm manzarayla gülmemek için alt dudağımı ısırdım. Kızım Soner'in saçlarına yapışmış ağzını da yanağına koymuş onu emmeye çalışıyordu. Ya da yemeye çalışıyordu. Şu anda emin olamadım. "Kaç gündür aç bu kız? Ben bile insan yemeye çalışmadım." diye söylendi.

 

Boş bir koltuğa oturup gülerek onları izledim. Bizden daha çok çocukların doğmasını istiyorlardı ve şimdi de çilesini çeksinler biraz. Çocuklarım onları parmağında oynatsın.

 

"Eren tut ellerini, yoldu saçlarımı." dedi Soner Mira'yı kendinden uzaklaştırmaya çalışarak. Eren Mira'nın ellerini tutup canını acıtmadan Soner'in saçlarını kurtarmaya çalıştı. Mira'nın canını acıtmadı ama Soner'in saçlarını biraz yolmuş olabilir çünkü Soner arada bir bağırdı.

 

Eren Soner'in saçlarını kurtardıktan hemen sonra Mira bağırarak ağlamaya başladı. Ayağa kalkıp onu alacakken içeriden Araf'ın dediği şeyle duraksadım. "Cemre, Mira neden ağlıyor?" Şaşkınca birkaç saniye önüme baktım. Hangi ara çocuklarının ağlamasına alıştı da onun kızı mı oğlu mu olduğunu kavramaya başladı?

 

Ben Şaşkınlıktan cevap veremezken Araf saniyeler içinde salona girdi ve bizimkilerin geldiğini görünce kaşlarını çattı. "Benim ki de soru! Bunların geldiğini bilseydim sormazdım." deyip ağlayan Mira'yı kucağına aldı. "Gel babacığım. Sen de haklısın, bunları görünce içinden bir ağlamak geliyor. Ben seni çok iyi anlıyorum." Yemin ediyorum kıskançlığın da bu kadarı.

 

"Adam baba olunca değişti yemin ediyorum ya." dedi Fatih. "Yıllardır komutanım olmasa gerçek kişiliğinin bu olduğunu sanacağım ama neyse ki yıllardır tanıyorum."

 

Araf susturmayı başardığı Mira'yla yanına oturup bana yaklaştı. "Sen de oğlumuzu al Cemre." Göz devirerek ona baktım. Bakışlarımı görmüş olacak ki "Ne?" dedi. "O da ağlamasın diye dedim ben." Kıskançlığını bilmesem yalanına inanacağım.

 

"Rahat bırak şu çocukları da vakit geçirsinler."

 

"Niye?" dedi kucağında Mira'yı sallayarak. "Gitsinler sevgilileriyle vakit geçirsinler."

 

"Yemin ediyorum beni bile bu kadar kıskanmadın Araf!" diye hayıflanmamla yüzünde bir gülümseme oluştu.

 

"Kıskandın mı sen?"

 

Mira'yı uzanıp kucağıma alırken "Hayır tabii ki de." dedim. Ayağa kalkıp Meriç'in kucağındaki Mert'i de aldım. "Ben çocukları emzirip geliyorum." demiştim ki Meriç anında itiraz etti.

 

"Niye ki ya?"

 

Gülmekle göz devirmek arasında kalıp "Aç oldukları için olabilir mi?" dedim.

 

"Ama onlar karnını doyurunca hemen uyuyorlar. Biz sevmeye geldik onları."

 

"Merak etme, sık sık uyanıyorlar. Uyurlar hemen uyanırlar." dedim.

 

Meriç gülerek "İyi bari." dedi. Onu mutlu ettikten sonra yatak odasına geçip Mert ve Mira'yı emzirdim. Karınlarını doyurunca anında uyurlarken yatak odasına getirdiğimiz beşiklere yaratıp bebek telsizini de yanlarına bıraktım ve odadan çıktım.

 

Çocukları yaptırdıktan sonra yemek Yemek için mutfağa geçip yemek hazırlamaya başladım. Doğum yaptığımdan beri öğünlerimi kaçırmamaya özen gösteriyordum çünkü yediğim her şey süt yapıyordu. Hatta yemekten sonra meyve yemeye de özen gösteriyordum.

 

Yemekleri hazırladıktan sonra hep birlikte oturup yedik. Biz yemekleri yedikten sonra Mert ve Mira da yeniden uyanmıştı. Yemekleri pişirmek zaman aldığı için uyanma saatleri gelmişti.

 

Ben onları alırken erkekler de masayı topluyordu. Odaya geçmeden önce yeniden ikisini emzirdim ve öyle odaya geçtim.

 

Yine bizimkiler çocukları görünce anında kucaklarına aldılar. Tabii Araf yine kıskançlık yaptığı için ben de ona sarılmış çocuklarımı izliyordum.

 

Hepsi yine Mert ve Mira'nın başına toplanmış, onları ana kucağı beşiğine yatırmışlar, ellerinde oyuncaklarla birlikte çocuklarla oynuyorlardı ama çocuklarımdan çok timin oynayıp eğlendiğini düşünüyordum. Çünkü çocuklarım onları izlerken tim ise baya eğleniyor gibiydi.

 

Ozan oturduğu yerden kalkıp etrafına baktı. "Komutanım birazcık evinizi karıştırabilir miyiz?" diye sordu. Yine bir şeylerin peşindeydiler kesin.

 

Benden önce Araf konuşarak "Hayır." dedi.

 

Ona göz devirip ben de "Evet." dedim.

 

Ozan benden aldığı yanıtla salondan çıkarken Eren ve Fatih hariç diğerleri de onunla birlikte salondan çıktı. Eren ve Fatih ise Mira'yla Mert'in başında bekliyordu.

 

Dakikalar sonra hepsi elinde farklı bir şeyle salona gelince kaşlarım çatıldı çünkü yorgan, battaniye ve yastık getirmişlerdi. Soner elinde tuttuğu yorganı yere serdi ve onun üstüne de battaniye serdi. Yorganın başına Meriç getirdiği yastıkları koydu. En üstüne ise Ozan battaniyeyi serdi. Yaptıkları şey hazır olunca ise Mira ve Mert'i alıp yaptıkları yatağın ortasına koydular. Kendileri de buldukları boş bir yere yerleşti. Bize hiçbir şey demezlerken Araf konuşmadan edemedi.

 

"Bu ne şimdi?"

 

"Biz bugün ikizlerle birlikte burada yatacağız komutanım." dedi Soner rahat bir şekilde.

 

Araf dişlerinin arasından "Peki anne ve babasından izin aldınız mı?" dedi. Bir nevi iğneleyici bir şekilde sordu. Bunlar da Araf'ın kıskançlığını bilmiyormuş gibi davranıyorlardı.

 

Soner fark etmiş olacak ki "Doğru." dedi. "İkizlerle bugün uyuyabilir miyiz?" Bu soruyu direkt bana bakarak sormuştu çünkü Araf düşünmeden hayır derdi. O da bu yüzden bana sormuştu.

 

Soner bana sormuştu ama Araf benden önce cevapladı. "Hayır!" Net cevabı Soner'in yüzünün düşmesine sebep oldu.

 

"Neden ama ya? Sadece bir kere onlarla uyuyacağız. Zaten sonra hep sizin yanınızda olacak." Ben olsam şimdiye çoktan kabul etmiştim ama işte Araf'ın kıskançlığı tutmuştu.

 

"Siz bir kendinize baksanıza. Koca koca adamlar küçücük çocuklarımı ortanıza aldınız. Gece görmez ezersiniz siz onları." Böyle diyince aklıma bir hafta önceki yaşadığımız an geldi. Hastaneden eve gelince çocukları ezeriz korkusuyla ikimiz de uyumamıştık o gece. Sadece bir ara ikimizin de içi geçmişti ama onun dışında bütün gece ayakta kalmıştık. Tabii sonra ki gece uyumuştuk.

 

Fatih uzandığı yerden başını kaldırıp Araf'a baktı. "Salak mıyız komutanım biz? Niye ezelim çocukları?"

 

Araf hiç düşünmeden "Evet." deyince hepsi öylece kaldı. Buna şaşırmamaları lazımdı çünkü Araf sürekli salak olduklarını dile getiriyordu.

 

"Komutanım siz bari bir şey deyin." diyerek bana bakan Eren'e baktım.

 

"Bir kere uyusunlar Araf. Heves etmiş çocuklar." dememle Araf bakışları anında bana döndü ve kaşlarını çattı.

 

"Heves ettilerse gitsinler evlensinler ve yapsınlar birer çocuk. Benim çocuklarımla uyumayı niye heves ediyorlar."

 

İkna olmayacağını bildiğim için tehdite başvurdum. "Araf eğer izin vermezsen trip atarım sana."

 

"Şunların tarafında olma Cemre." dese de omuz silktim. Benim ciddi olduğumu anlayınca mecbur kâbul etti. "Eğer sabah uyandığımda çocuklarımın tek bir saç telinde azalma olsun hepinizi mahvederim!" diye tehdit savurdu. Bir an gülecek gibi oldum çünkü çocuklarda anca üç beş saç teli vardı. Gitti bu da onun hesabını yapmaya karar verdi.

 

Bizimkilerin hepsi sevinçle tekrardan yaptıkları yatağa kurulup Mira'yla Mert'i de yanlarına yatırdılar, gögüslerine de hafif hafif vurarak pışpışlamaya başladılar. "Hadi bakalım küçük canavarlar. Uyku vakit geldi." dedi Meriç. Sanki evcilik oynayan küçük çocuklar gibilerdi. Aradaki iki fark ise benim çocuklarım oyuncak bebek değildi ve timde koskoca adamlardı. Ama yaşlarına oranla çocuk gibi davranıyorlardı.

 

"Yalnız akşama daha çok var." dedim. Az önce öğle yemeği yemiştik ve bunlar da çocuklarla birlikte öğle uykusuna yatacaklardı herhalde.

 

"Komutanım lütfen uyku partimize burnunuzu sokmayın." diyen Soner'le kendimi tutamadım ve güldüm. Uyku partisi mi?

 

"Çocuklarımı aldıkları yetmiyormuş gibi bir de karıma söyleniyorlar!" Araf'ın söylenmesiyle bir kez daha güldüm. Ona sokulup sessizce fısıldadım.

 

"Şşt, sessiz ol. Nasıl olsa akşam kırk kere kalkacaklar. Mecbur çocukları bana getirecekler çünkü bunların emzirmesi imkansız." dedim. Aklıma banyodaki olay gelince gülmemek için kendimi sıktım. "Tabii babaları da olmadıkları için emziremezler ve mecbur emzirmek için ya bana ya da sana getirirler." Kaşlarını çatarak bana dönünce elimle ağzıma fermuar çektim.

 

"Sakın o konuyu açma!"

 

"Niye ya? Emzirmek kötü bir şey değil ki." demiştim ki dehşet verici bir şekilde kurduğu cümleyle kahkahayı patlattım.

 

"Cemre ben erkeğim!" Yemin ediyorum bunu öyle bir demişti ki gülmemek elde değildi.

 

"Ama bebeklerimiz bunu bilmiyor. Buldukları memeyi seninkiler gibi emiyor."

 

Bakışlarını benden çekerek "Kapat şu konuyu." dedi. Bu konu baya bir gururuna dokunmuş gibiydi.

 

Akşama kadar Araf'la koltukta oturduk ve bizimkileri izledik. Neredeyse bir saate yakın çocuklarımı pışpışladılar ama onlar inat etmiş gibi bir türlü uyumadılar. En sonunda ise bize getirince bir yandan Araf bir yanda da ben sallayıp onları uyutarak tekrardan bizimkilere verdik.

 

Akşam yemeğine kadar birkaç defa daha uyandılar ve biz de uyuttuk. Akşam yemeğinden hemen sonra ise bir haftadır gece sürekli kalktığımız için yorgundum ve hazır bizimkilerin çocuklarla birlikte uyuyacağı için erken uyumaya karar verdik. Araf bir ara uyumayıp başında beklemek istese de ben bizimkilere güvendiğim için onu zorla yatağa getirdim. Sonuçta onlar da askerdi ve yanlarında hareket eden çocuklarımı fark etmeyecek değillerdi. Uyanınca da anında uyanırlardı zaten.

 

Bütün gece hepsinin tek tek yanıma gelip komutanım bunlar ağlıyor demesiyle defalarca uyandım ve emzirip geri uyudum. Mert'le Mira ağlayarak uyanınca haliyle hepsi birden uyanıyordu uyku serdemiyle de küçücük çocuklara neden uyanıyorsun diye soru soruyorlardı. Sanırım uyku partileri umdukları gibi gitmiyordu. Uyku partisinin de ne olduğunu bilmiyordum ama neyse.

 

*

*

*

 

2 AY SONRA

 

Kahvaltı hazırlamak için yataktan kalkarken gözüm Araf, Mert ve Mira'yı kaydı. Araf ikisini de gögsüne yatırmış uyuyordu. Mert ve Mira da başlarını babalarının boynuna isokmuş mışıl mışıl uyuyordu. En son gece onlar uyanınca Araf onları uyutmak için kalkmıştı ve üçü de bu şekilde uyuya kalmıştı.

 

Üçüne de birer öpücük kondurup yatak odasından çıkıp mutfağa girdim. Masayı hazırlarken dolapta doğru düzgün hiçbir şeyin kalmadığını fark ettim. Kahvaltıdan sonra alışverişe çıkmamız gerekiyordu.

 

Evde olanlarla kahvaltıyı hazırlayıp Araf'ı uyandırdım. Çocukları beşiklerine yatırıp ikimizde sessizce Kahvaltımızı yapmak istedik ama bu sessizlik en fazla on dakika falan sürmüştü. Mert'in ağlayarak uyanmasıyla Mira da uyandı. Sessiz kahvaltı planlarımız suya düşerken birimiz Mira'yı birimiz de Mert'i kucağımıza alıp öyle kahvaltımızı yapmaya başladık.

 

"Oğlum sen onu yiyebilecek misin?" Araf'ın konuşmasıyla ona baktım. Mert eline koca bir dilim ekmek almış onu yemeye çalışıyordu.

 

Mert ağzındaki ekmeği çıkardı ve başını kaldırarak Araf'a baktı, sonra ona bir şeyler deyip tekrardan ekmeği yemeye çalıştı. İki aylık oldukları için daha çok konuşma ve daha çok hareket etmeye başlamışlardı. Tabii konuşsalar da ne dediğini anlamıyorduk ama evde sürekli onların sesleri duyuluyordu.

 

Araf sanki ne dediğini anlamış gibi başını salladı ve "Tamam babacığım yersin sen." dedi. Bu görüntüye sessizce güldüm, ta ki kucağımdaki Mira'yı fark edene kadar.

 

"Mira!" Sesimi çok hafif yükseltip adını söyleyince bana baktı ve güldü. Tekrardan önüne dönüp elini reçel kasesine sokmaya devam etti.

 

Reçeli önünden uzaklaştırıp elini peçeteyle sildim. Reçeli uzaklaştırdım diye kucağımda huysuzlanmaya başladı. "Mira düzgün dur kızım." Ne dersem diyeyim huysuzlanmaya ve reçele uzanmaya devam etti. "Eğer uslu durmazsan süt vermem sana." Son çare olarak tehdit ettim. Bir süre bana baktı ve o da kardeşi gibi ekmeğe uzanıp onu ağzına götürdü. Yüzümdeki gülümsemeyle önüme dönerken gözüm Araf'a takıldı. Bana bakıyordu. Başımı iki yana sallayıp "Ne?" dedim.

 

"Çocukları tehdit etmek yakışıyor mu? Karınlarını doyurdukları tek şey süt." Gözlerim kısıldı, bir süre ona baktım.

 

"Anneyim ben, karışma sen." deyip önüme döndüm.

 

Ekmeğime reçel sürüp yerken Araf'ın sessizce dediği şeyi duydum. "Çok tehdit ediyor bu anneniz ama korkmayın babanız öyle değil."

 

"Araf!" dememle ağzına fermuar çekti ve önüne döndü. Çocuklar sanki onun suçlu olduğunu anlamış gibi gülmeye başladı. Onların gülmesiyle Araf bir kez daha konuştu. "Şşt susun, valla anneniz bu sefer üçümüze ceza verir." Mira ve Mert daha çok gülerken Araf bana baktı ve çocukları gösterdi. "Onlar gülüyor ben değil." Başımı iki yana sallayarak güldüm. Çocuklardan daha çocuktu bu adam.

 

"Bu arada evde bir şey kalmamış, alışveriş yapmamız lazım." dedim.

 

"Kahvaltıdan sonra hallederiz." deyip bir Mira'ya bir de Mert'e baktı. "Sonra da parka gider biraz oynarız." Mert ve Mira onun ne dediğini anlamış gibi güldü.

 

Bu konuşmalar dışında aramızda başka konuşma geçmezken kahvaltımızı yaptık ve yürüme mesafesindeki markete gittik. Bir tane market arabası alırken rafların arasında gezmeye başladık. Ne zaman raflardan bir şey alacak olsam Mert de başka bir şey alıp duruyordu. Araf'la ikimiz de ana kucağı takmıştık ve Mert bende Mira ise babasındaydı. Ben bir şeyler almak için raflara uzanırken Mert de başka bir şeye uzanıp eline alıyordu. Ana kucağında sırtı bana dönük olduğu için rahatça her şeye uzanıyordu. Bir şeyler yiyebilseyler alacağım ama yiyemiyorlar ki.

 

Detarjan reyonundan yumuşatıcı alırken Mert de bir paket bulaşık makinası tableti aldı. Tableti elinden alıp geri koymuştum ki başka bir tanesine uzanıp onu aldı. "Anneciğim aldık ya bundan. Evi tabletle mi dolduracağınız?" Bana bakmaya çalıştı ve kendince bir şeyler dedi. "Bir dahaki sefere yine alırız." deyip tableti tekrardan yerine koydum.

 

Alışverişimiz çocuklardan dolayı zorla bittikten sonra elimizdeki poşetlerle yol üstündeki parka uğradık. Mert ve Mira parkı görünce ellerini çırpıp anlamadığımız bir şeyler demeye başladılar. İlk defa geçen hafta parka getirmiştik onları, oldukça da sevmişlerdi parkı. Hatta Araf o koca cüssesiyle çocuklar için yapılan salıncağa oturmuştu ve çocukları da kucağına alıp sallanmıştı. Mert ve Mira ilk başta korkasa da sonra da sevinç çığlıkları atmaya başlamışlardı.

 

Mert'i ana kucağından çıkartıp kucağıma aldım. "Hangisine gidelim anneciğim?" Bir şeyler dedi ama tabii ki anlamadım. "Salıncak olur mu?" Yine bir şeyler dedi ve ben bunu evet olarak anlayıp salıncağa gittim. Geçen hafta Araf'ın yaptığı gibi ben de salıncağa oturdum ve Mert'i de kucağıma oturtup hafif hafif sallanmaya başladım. Araf da o sırada Mira'yı kaydıraktan kaydırmaya çalışıyordu. Kaydırağın en tepesine Mira'yı çıkartıyordu ve aşağıdan onu tutarak kaydırıyordu.

 

Mert sallanmaktan Mira da kaymakam sıkıldıktan sonra ikisini de tahterevalliye götürdük. Bir ucunda Mira diğer ucunda ise Mert vardı. Bizim sayemizde tahterevallide bir aşağı bir yukarı çıkmaya başladılar. İkiside sevinç çığlıklarıyla bir şeyler deyip duruyordu sürekli. Tabii bir de yerlerinde tam anlamıyla duramıyorlardı. Bunda oturmamalarının payı da büyüktü. Henüz oturmaya başlamadıkları için tam anlamıyla oturtmuyorduk ve onlar da kurtlu gibi hareket edip duruyordu.

 

Onların eğlenmesini sağlarken cebimdeki telefonun çalmasıyla tek elimle Mert'i tutup telefonu cebimden çıkardım. "Bizimkiler arıyor." deyip telefonu açacakken Araf'ın dediği şeyle açamadım.

 

"Açma. Beni de aradılar açmadım. Kesin çocuklarımla oynamak için eve geldiler ondan arıyorlar." Bu adamın kıskançlığı beni bitirecek yemin ediyorum..

 

Ona koyayıcı bit bakıl attı ve "Çok ayıp." dedim. Telefonu açıp konuştum. "Efendim Fatih?"

 

"Komutanım neredesiniz? Eve geldik yoksunuz." Dün yine görevden gelmişlerdi ve hepsi bugün izinliydi. İzinli oldukları her gün bize gelip Mira ve Mert'e ilgileniyorlardı. Ya da onlarla oynuyorlardı.

 

"Parktayız." deyip Araf'a baktım. "Gelin siz de." dememle Araf'ın kaşları çatıldı. Gerçekten çocuklarını onlarla paylaşmak istemiyordu.

 

"Beş dakikaya geliyoruz." deyip telefonu kapattı ve dedikleri gibi de beş dakikaya yanımıza geldiler, gelir gelmez de Araf'ın homurdanmlarını umursamadan ikizleri alıp parkta oynatmaya başladılar. Ben de Araf'ı tuttuğum gibi bir banka oturtup alışveriş poşetlerinden aldığımız soğuk çayı açarak ona verdim. Biz soğuk çayımızı içerken tim ise çocuklarla parkta oyun oynuyordu. Hafta içi olduğu için parkta çok fazla kişi yoktu. Üç beş kişi anca vardı.

 

Tam Araf'a bir şey diyecekken gözüm bir anlığına bizimkilere kaydı ve kaşlarım çatıldı. Çocuklarla birlikte kum havuzuna oturmuşlar ve bir şeyler yapmaya çalışıyorlardı ama Mira'yla Mert ise onların aksine avuçlarına kumu doldurup onların üstüne atıyordu.

 

Yanımda oturan Araf da görmüş olacak ki "İşte benim çocuklarım." diye gurur duydu onlarla.

 

Henüz oturmaya başlamadıkları için Mert Eren'in kucağında Mira ise Meriç'in kucaşındaydı ve onlar her seferinde eline kumu alıp diğerlerine atmak için ellerini havaya kaldırdığında Meriç'le Eren'in gözüne kum giriyordu. Onlar orada ayrı can çekişirken diğerleri ayrı can çekiliyordu çünkü saçlarından üstlerine kadar her yeri kum olmuştu.

 

Ozan bu duruma dayanamayıp ayağa kalktı ve Mert'i kucaiına aldı. Hafif kaşlarını çatarak ona bir şeyler demeye başladı. Kendince onu ağlatmadan ona kızıyordu ama Mert onu pek takıyor gibi değildi. Bir elini Ozan'ın kısa saçlarına bir elini de Ozan'ın kulağına geçirdi ve bağırarak yüzünü ısırmaya veya yemeye çalıştı.

 

Araf yanımda kahkaha atarak bu manzarayı izliyordu, arada bir ise çocuklarıyla gurur duyduğunu belirten cümleler kuruyordu. "Kimin oğlu be!" dedi bu sefer de. Onun aksine ben tepkisizce olan biteni izliyordum çünkü gülmekle acımak arasında kalmıştım.

 

Mert Ozan'ı ısırmaya çalışırken bunu gören Mira da sevinç çığlıkları atarak Eren'in kucağında hareketlendi. Her yeri ayrı oynarken başını birden geriye atmasıyla Eren'in burnuna kafa atması bir oldu. Bu manzaraya ben şok olurken Araf ise artık karnını tutarak gülüyordu..

 

Eren'in istemsizce bağırmasını duydum. "Burnum gitti lan!" Diğerleri de bu görüntüye kayıtsız kalamadı ve kum havuzuna yatarak gülmeye başladı. Onlar gülüyor diye çocuklarım ise daha çok gülmeye başladı.

 

Soner gülerek Mira'nın önüne geçip elini ona doğru uzattı. "Aferin kız, çak bakalım." dedi. Mira çakmayı bilmediği için Soner'in elini tuttuğu gibi ağzına götürdü ve ağzındaki tükürüklerin hepsini Soner'e bulaştırdı. Soner anında bağırdı ve elini Mira'dan kurtardı. "Lan elimin her yerine tükürdü bu!"

 

Aslında her günümüz neredeyse böyle geçiyordu çünkü çocuklarım onlara bildiğin can çektiriyordu. İki aylık olmuşlardı ve büyüdükçe daha çok hareket ediyorlardı, haliyle bunun cezasını da bizimkiler çekiyordu.

 

Park maceramız bu şekilde geçerken bu durumdan en çok eğlenen şüphesiz ki Araf oldu. Mert ve Mira bile bu kadar eğlenmemiştir. Timin can çekişmesi Araf'ı bir hayli mutlu etmişti. Hele ki çocukları tarafından can çekişmesi daha bir mutlu etmişti.

 

Eve gelince her yeri kum olan çocukları banyoya soktum. Diğer çocukları ise ilk önce üzerlerindeki kumları temizletip öyle eve aldım. Onlara da çocuk diyordum çünkü Mira'yla Mert'ten hiçbir farkları yoktu.

 

Mira ve Mert'i güzelce yıkadıktan sonra üstlerini giydirip uyuttum. Onlar uyuyunca ise yemek hazırladım. Park'ta hiçbir şey yapmamış olsam bile yorulmuştum ve acıkmıştım.

 

Yemekleri hazırlayıp karnımızı doyurduk diyene kadar Mert'le Mira uyanmamıştı. Normalde sofraya oturur oturmaz anında uyanırlardı ve bize doğru düzgün yemek yedirmezlerdi. Bu sefer tam tersi oldu ve sessizce yemeklerimizi yedik. Sofradaki tek ses Araf'ın sesiydi. Sürekli bizimkilere bakıyordu ve gülüyordu, sonra ise benim çocuklarımın marifeti deyip gülüp duruyordu.

 

Tim ise çocuk oldukları için bile bile dayak yedik diyerek savaştan çıkma hallerini haklı göstermeye çalışıyordu ama bu durum Araf'ın pek umurunda değil gibiydi. Dakika başı işte benim çocuklarım diyerek onlarla gurur duyuyordu.

 

Yemekten sonra meyve hazırlayıp salona geçmiştim ki yatak odasında uyuyan çocuklarımın ağlama sesiyle oraya gittim. Salona geçmeden önce onları emzirip öyle salona geçtim. Onları yere yatırıp yanlarına da oyuncaklarını koydum. Onlar oyuncaklarıyla oynarken ben de Araf'ın yanına oturup benim için soyduğu ve dilimlediği meyvelerden yemeye başladım.

 

Mira'nın elinde oyuncak bebek Mert'in elinde de oyuncak bir araba vardı. Ellerinde tutmak yerine sürekli bir yerlere fırlattıkları için bizimkiler de ağlamasınlar diye sürekli oyuncaklarını geri getirip ellerine veriyordu.

 

Hepimiz meyvelerimizi yedikten sonra yine bizimkiler rahat durmadı ve çocukları yerden alarak onlarla ilgilenmeye başladılar. Çocuklarımdan sürekli dayak yeseler de onlarla ilgilenmekten asla vazgeçmiyorlardı.

 

Kulağımda hissettiğim nefesle boş bulunup irkildim. "Şimdi çocuklarım bunları oyuncaklarla dövmezse ben de bir şey biliyorum." dedi Araf. Beni biraz daha kendisine çekip onları izlemeye başladı.

 

Merak ettiğim için bizimkilerden bakışlarımı çekmeden onları izledim. Ozan eline oyuncak arabayı almış sanki araba sürer gibi sesler çıkartıp kucağındaki Mert'in önünde arabayı uçuruyordu. Bir süre bunu yaptıktan sonra arabayı Mert'e verdi. Sanırım nasıl sürüldüğünü göstermişti ve aynısı yapsın diye ona vermişti. Mert arabayı aldı ve bir süre inceledi. Sonra arabayı havaya kaldırmasıyla arabanın Ozan'ın kafasına tak diye çarpması bir oldu. Ozan hissettiği acıyla gözlerini kapatıp hafif bir şekilde bağırdı.

 

"Oğlum bunu mu yap dedim ben sana?" dedi dişlerinin arasından. "Sür dedim sür, gel kafama vur demedim."

 

Araf küçümseyici bir şekilde ona bakıp "Benim oğlum herkesin dediğini yapmaz." dedi. "Babasını dinler o hep."

 

Ozan göz devirip ağzının içinden "Belli." dedi. "Cemre komutanıma çekseydi vurmazdı zaten."

 

"Mira kesin Cemre komutanıma çekti." dedi Soner. "Hiç vurmuyor bana." demişti ki Mira da elindeki oyıncak bebeği Soner'in yüzüne attı. Neyse ki oyuncak bebek bezden olduğu için Soner'in canını acıtmadı ama hızını almayan kızım minik eliyle Soner'in yüzüne şap şap diye vurmaya başladı.

 

Araf keyifli bir sesle "Ne diyordun Soner?" diye alay etti. "Kızımın sana attığı tokat seslerinden duyamadım."

 

Soner Mira'nın ellerini tutmaya çalışarak Araf'a cevap verdi. "Ömrü hayatımda bu kadar çok dayak yemedim diyordum komutanım." İşte bunda haklı olabilirdi. Her seferinde Mira ve Mert'ten dayak yiyip duruyorlardı . Yüzleri, kolları ve vücutlarının birçok yerleri küçük küçük morluklarla doluydu.

 

Araf gülerek ayağa kalktı ve Mert'le Mira'yı kucağına aldı. Başta Meriç sonra Fatih ve en sonda da Eren'i dövdürtmeye başladı. "At babacığım oyuncağı bunun kafasına." dedi Mert'e Fatih'i göstererek. Mert sanki anlamış gibi anında oyuncağı Fatih'e attı. Fatih bunun beklemediği için birkaç saniye afalladı. "Sen de buna tokat at kızım." Bu sefer Meriç'in önüne geçti ve Meriç'e tokat attırmaya başladı. Mira da bunu yapınca geriye bir tek Eren kaldı. Eren tam akıllılık yapıp kaçacakken Araf onun ayağına bastı ve durdurdu, kaçmasına engel oldu. "Bu uyanıklık yapıyor oğlum. Tutup bunu ısırmaya başladı." Mert'i Eren'in yüzünü yaklaştırmasıyla oğlum Eren'i tuttuğu gibi yüzünü ısırmaya çalıştı. Dişleri olmadığım için can acıtmıyorlardı ama ağzılarındaki bütün tükürükler onların yüzüne bulaşıyordu.

 

Araf bütün istediklerini yaptırdıktan sonra yanıma geldi ve oturdu. Mira ve Mert'i sesli bir şekilde öpüp "İşte benim çocuklarım." dedi. Benim bakışlarımı görünce başını iki yana salladı. "Ne?"

 

"Çocukları şiddet içerikli büyütüyorsun." dedim onaylaman bir bakış atarak. Şimdi ne kadar onaylamıyor gibi görünsem de az önceki manzara çok komikti.

 

"Onlar asker anne ve babanın çocuğu. Şiddet hayatlarının tam ortasında olacak. Şimdiden onları eğitiyorum ki ileride bir şerefsizin çocuğu gelip dövmesin çocuklarımı."

 

Ben tam ona cevap verecekken Eren araya girdi. "Keşke bizim üstümüzde eğitmeseydiniz komutanım. Bizim ne günahımız var ki?"

 

Araf ona cevap vermek yerine Mert'in eline bir oyuncak verip "At oğlum." dedi. Mert bir süre oyuncağa baktıktan sonra hep yaptığı gibi oyuncağı fırlattı. Bizimkiler oyuncağın onlara geleceğini sandığı için birbirlerine sarıldılar ama oyuncak anca orta sehpaya kadar gidebilmişti.

 

Araf istediğine ulaşamadığı için yüzü düştü ama yine de oğlumuzu öptü. "Olsun oğlum, çalışırız ve hedefi tam on ikiden vurmayı öğrenirsin." Artık ona hiçbir şey demiyorum çünkü bildiğini okuyacaktı. Sessizce izlemek en iyisiydi.

 

Meriç kınayıcı bir bakış atarak Araf'a baktı. "Bu evde iki çocuk büyümüyor, bu evde iki savaşçı büyüyor bildiğin." dedi. "Ben boşuna bunlara iki canavar deniyormuşum." İşte bu can alan son cümleyi kurmasaydı iyiydi çünkü Araf bu cümleden nefret ediyordu. Bu cümleyi duyar duymaz çocukları onların kucağına bıraktı ve tekrardan yanıma oturdu. Bunu yaptı çünkü daha ne yaptığını bile bilmeyen çocuklarım onlarla oynamaya başladı. Ya da dövmeye başladı.

 

Dövmek daha doğru oldu sanki.

 

Araf kollarını bana sardı ve çocuklarından gurur duyan baba bakışlarıyla çocuklarımıza baktı. "İşte benim çocuklarım ya." dedi gurur duyduğunu belli etmek için. "Bunlar şimdiden böyleyse büyüklerinde bunları analarından emdikleri sütleri burunlarından getirir herhalde." Her ne kadar ona kızmak istesem de kızamıyordum çünkü karşımdaki manzara gerçekten çok komikti.

 

Mert ve Mira kimisine oyuncak fırlatıyor, kimisine vuruyor ve kimisini de o küçük tırnaklarıyla ellerini, kollarını çiziyordu. Biz ise oturmuş film izler gibi bunu izliyorduk.

 

Timin bizden çektiği yetmemiş gibi promosyon olarak çocuklarımızdan da çekiyordu. Onlara acımıyorum desem yalan olurdu ama bir yandan da gülmeden edemiyordum. Şu açıdan bakıyorum; onlar varken çocuklarım bir hayli eğleniyordu. İşte bu beni mutlu ediyordu.

 

Selam nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

Diğer bölüm final bölümü olacak. Artık onlara veda edeceğiz...

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

Loading...
0%