Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8.Bölüm "Otobüs Saldırısı"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yalmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar

 

 

​​​​8.Bölüm "Otobüs Saldırısı"

 

Araf'la birlikte eğitim alanına gittik. Bizimkiler çoktan gelip sıraya sizilmişti bile. Yanlarına gelince ben de Fatih'in yanına geçip sıraya geçtim. Araf karşımızda durup bizlere baktı ve dudağının bir tarafı kıvrıldı. "Günaydın Gökbörü timi." dedi gür bir sesle.

 

Aynı anda "Sağ ol!" dedik. Göz ucuyla bizimkilere bakmadan duramadım. Moralleri bozuk gibiydi. Dün gece yedikleri şeyleri maalesef ki kendileri ödemek zorunda kalmıştı, büyük ihtimalle bu yüzden moralleri bozuktu.

 

Ben time bakarken Araf bir kez daha konuştu. "Eee gençler hiç sesiniz soluğunu çıkmıyor, ne bu sessizlik? Sizin şimdiye benim başımın etini şişirmeniz gerekmiyor muydu?" Bunu söylerken yüzünde alaylı bir ifade vardı. Sanırım dalga geçme sırası Araf'a geçmişti.

 

"Bir de soruyor musunuz komutanım?" dedi Soner. "Sizin yüzünüzden ne yediysek hepsini kendimiz ödemek zorunda kaldık." dedi sinirle. "Üstelik biz ödemeyeceğiz diye yanımıza para da almamıştık." Alt dudağımı dişledim. Oradan nasıl çıktıklarını çok merak ediyordum doğrusu.

 

"Eee nasıl çıktınız kafeden?" Araf'ın sorusuyla ben de merakla ne diyeceklerini bekledim.

 

"Kafenin sahibi bizi tanıdığı için sonra ödersiniz dedi. Neyse ki ısrarla ödeyin diye tutturmadı. Bir de bulaşık yıkmak zorunda falan kalırdık." dedi Fatih. İstemsizce sesi çıkmayan Meriç'e baktım, şimdiye onun lafa atlaması gerekiyordu ama hiç sesi soluğu çıkmıyordu.

 

Sanki Araf aklımdan geçenleri duymuş gibi "Senin niye sesin çıkmıyor Fedai?" dedi. Araf'ın sorusuyla herkes gülünce iyice meraklandım. Kesin yine bir şeyler yapmıştı bunlar, Meriç de bu yüzden konuşmuyordu.

 

Biz Meriç'in konuşmasını beklerken Eren araya girdi. "Kendisinin acısı çok büyük olduğu için bugün konuşamaz komutanım. Bugün onun yas tutma günü."

 

"Niye ki? N'oldu?" diyerek araya girdim.

 

Ozan elini Meriç'in omzuna atıp dostça sıvazladı ve konuştu. "Sabah kalkınca unutmadan gidip yediklerimizin parasını verelim dedik. Eh biz siz ısmarlayacaksınız diye ne bulduysak yediğimiz için hesap hayli kabarık geldi. Dedik ki bu hesabı bir kişi ödesin onun içinde çubuk çekelim dedik. Meriç hemen atladı olur deyip çubuk getirdi, bir tanesini diğerlerinden daha kısa yapıp bize uzattı. Kısa çubuğu çeken hesabın hepsini ödeyecekti." Kısa bir an duraksayınca yüzüm buruştu. Sanırım bunun devamını tahmin etmek zor değildi. "Meriç hariç hepimiz uzun çubuğu seçince olaya hemen atlayan Fedai de hesabı ödemek zorunda kaldı." Herkes Meriç'in haline gülerken ben acımadan edemedim. Yazık olmuştu valla.

 

Herkes Meriç'e gülünce Meriç ters ters hepimize baktı ve aksi bir sesle konuştu. "Bir de gülüyor musunuz ya? Hayvan gibi ne bulduysanız yemişsiniz zaten, sizin yüzünüzden maaşımın yarısı gitti."

 

"Geçen gün de bu Eren ve Fatih'e kıyafet alacağız diye bizimde maaşımızın yarısı gitmişti. Çok dert etme bu ay bitti oldu, ay başında paran yatar." dedi Soner gülerek.

 

"Sağ ol kardeşim ya, içime bir su serptin valla!" dedi Meriç alaylı bir sesle. Bakışlarını Araf'la bize çevirdi. "Size de aşk olsun yani komutanlarım, yemek ısmarlayacağız diye kandırıp bütün her şeyi bize kitleyip kaçtınız." Başını iki yana sallayıp cıkladı. "Boşuna dememişler bu devirde babana bile güvenmeyeceksin diye. Adamların bir bildiği var da böyle bir söz söylemişler değil mi? Ama biz akılsız başımızın cezasını cebimizdeki parayı vererek çektik." O nasıl bir cümle ya. Bir an sözün doğrusunu unuttum.

 

"Kaçtığımız falan yoktu Meriç." dedi Araf. "Küçük bir kızı evine bırakmamız gerekiyordu." diye açıkladı. Kısaca durumu onlarda anlattı. Neyse ki bu para olayı kapanmıştı ve Yusuf olayı açılmıştı.

 

"O zaman bu Yusuf elimize düştü desenize." dedi Fatih.

 

"Yalnız ben şunu anlamadım, şimdi bu çocuğu tehdit mi etmişler?" Meriç'in sorusuyla iç çektim, sanırım öyleydi. Ya da kardeşini koruyabilmek için kendini feda etmişti. Her halukârda kardeşi için orada olduğu belliydi.

 

"Sanırım öyle." dedi Araf. "Bu konuyu sonra konuşuruz, ilk önce üzerinizdeki pası bir atalım." deyip bize baktı. "Kolaydan başlamak bize yakışmaz bence lastikleri alıp koşuya başlayın." Arkamızdaki ipe bağlanmış araba lastiklerinin yanına gittik ve iplerin ucundan tutup sıraya dizildik. Araf'ın "Başla." Komutuyla ipleri sıkıca tutup koşmaya başladık. İplerin ucuna bağlanan lastiklerle toprak yolda tüm gücümüzle koşmaya başladık.

 

Araf da lastikleri alıp bizimle birlikte koşuya başlamıştı. Hepimiz aynı hizada koşarken yanımda koşan Meriç çok beklemeden konuşmaya başladı. "Ulan zaten bugün paramın yarısı gitti ona tuz biber olurmuş gibi hem ağzıma, burnuma, gözüme toz giriyordu hem de bu soğukta donuyordum!" Ya da isyan mı etmeye başladı demeliydim acaba?

 

Meriç'in isyanı bitince onun yanında koşan Soner'in sesini işittim. "Şimdi kardeşim ağzına tozun girmemesi için ağzını kapatıp konuşman lazım. Biraz zor ama sabret yani. Burnuna tozun girmemesi içinde nefes almaman lazım. Gözüne girmemesi içinde gözünü kapatıp koşacaksın." dedi gayet ciddi bir şekilde. "Üşüme meselesine gelirsek yemin ediyorum ben de donuyorum şu anda." Onlar konuşurken bir turu tamamlamıştık bile.

 

"Çok ama çok akıllı Yarasa kardeşim konuşmamayı anladım ama nefes almamak ve gözlerimi kapatmayı bir türlü anlayamadım." dedi Meriç düşünceli bir şekilde. "Mal! Nefes almazsam nasıl koşacağım ben? Onu geçtim gözlerimi kapatırsam nasıl koşacağım? Beni kendin gibi Yarasa sandın herhalde!" Meriç'in son dediğine kahkaha attım.

 

Soner kendisini beğenmis bir edayla "İstesende benim gibi olamazsın zaten." dedi.

 

Onlar sözlü bir kavgaya tutuşurken yanımıza bir askerin geldiğini gördüm. Biz koşmaya devam ederken Araf durup askerle konuştu. Kısa süre içinde de Yarbayın bizi yanına çağırdığını söylediği için eğitimi bırakıp tabura ilerledik. Bizimkiler yeni bir görevin olduğunu düşündüğü için hangi göre gideceğimizi ve nasıl bir görevin bizi beklediğini konuşuyordu kendi aralarında.

 

Tabura girince harekât merkezine ilerledik. Kapının önüne gelince kapıyı çalıp içeriye girdik ve Erdem Yarbayın yanına geçip bekledik. Erdem Yarbay bize baktı ve büyük masayı işaret ederek "Oturun çocuklar." dedi.

 

Sırayla masanın etrafındaki sandalyeleri çekip oturduk. Erdem Yarbay da vakit kaybetmeden söze giriş yaptı. "Birkaç saat sonra Kars'a giriş yapacak olan otobüse pusu kurulduğuna dair ihbar aldık. Otobüste Kars'a atanan asker ve polisler var, aynı zamanda birçok sivil de var içinde. Çevreyi jandarmalar sardı, aramalar yapmaya başladılar ama biraz önce gelen bilgiye göre otobüste bir tanede terörist varmış." diye açıkladı. Masanın başına geçip hepimize tek tek baktı.

 

"Yaklaşık 45 dakika sonra otobüs Kars'a giriş yapmadan dinlenme tesisinde beş dakika mola verecek. Otobüsteki teröristin kimliği henüz tespit edilemediği için herkes şüpheli. Bir şekilde saldırıyı ve otobüsteki şahsı etkisiz hale getireceksiniz." dedi. "Tabii hiçbir sivile zarar gelmeden. Kimseye zarar gelmeden teröristi yakalayın ve saldırıyı iptal edin."

 

Erdem Yarbayın sözlerinden sonra ayağa kalktık ve "Emredersiniz komutanım!" dedik aynı anda. Araf görev bilgilerini almak için odada kalırken biz çıkıp mühimmat odasına girdik. Dağa çıkmayacağımız için Araf'ı bekledik. Sivil olarak mı yoksa resmi olarak mı gideceğimizi henüz bilmiyorduk.

 

Kısa süre içinde Araf mıhimmat odasına gelince ona baktık. "Sivil giyinin ama yanınıza alabildiğiniz kadar silah ve bıçak alın. Mümkün olduğunca bunları iyi gizleyin çünkü otobüse bineceğiz." dedi.

 

İlk önce odalarımıza gidip üstümüzü değiştirdik. Mühimmat odasına gitmeden önce revire uğrayıp kolumdaki dikişleri aldırdım. Tekrardan mühimmat odasına geldim ve diğerleriyle birlikte hazırlanmaya başladım. Üzerimdeki montu çıkarıp polislerin kullandığı koltuk altı tabanca askısını taktım, silahları da ona yerleştirip tekrardan montumu giydim. Montun fermuarını çektim ve bıçakların yanına ilerledim. İki tane bıçağı botumun içine, birkaç tanede kemerimin arasına yerleştirdim. Montumun ceplerine de tabanca şarjörlerini koyunca hazırdım.

 

Diğerleri de hazır olunca Araf ve Fatih'in arabalarına yerleştik. Araf arabayı çalıştırıp yola çıkarken cebimdeki telefonu sessize aldım. Diğer cebimdeki Elif'in telefonunu çıkardım. Yusuf kardeşiyle iletişime geçebilmek için ona tuşlu bir telefon vermiş. Sık sık arayamasada elinden geldiğince onu arıyormuş. Uzun zamandır kardeşini aramadığı için bugün yarın arar diye düşünüyordum. Umarım en kısa sürede arardı. Tabii arayınca kardeşiyle değil benimle konuşmak zorundaydı.

 

Elif'i buradaki Araf'ın tuttuğu bir lojmana yerleştirdik. Yanına da Araf'ın tanıdığı birini koyduk. Yemek yapıp evi temizliyordu. Kısa süre içinde de onu da bir okula kayıt ettirecektik, eğitiminden yeterince geri kalmıştı zaten.

 

Araba dinlenme tesislerinde durunca düşüncelerimden sıyrıldım. Arabadan inip arkamızda duran Fatih'in arabasına baktım. Kısa süre içinde onlarda arabadan inip yanımıza geldiler. "Otobüsün buraya gelmesine beş dakika kaldı. Cemre, ben ve Eren üç yolcuyla konuşup onların yerine bineceğiz otobüse. Fatih ve Meriç arabayla otobüsün önünden gidecek, Soner ve Ozan ise benim arabama binip bizi arkadan takip edecek." diye planı anlattı.

 

"Fatih, otobüsle aranda mesafe olsun. Ne çok ne de az, onu sen ayarla. Zaten otobüsün gideceği güzergahları biliyorsun." deyip Ozan Ve Soner'e baktı. "Siz de bizi arkadan takip edeceksiniz ama arada yine mesafe olacak. Bağajda mühimmat var, herhangi bir ters durumda sivillere zarar vermeden onları koruyup otobüsten güvenli bir şekilde çıkaracaksınız." dedi. Derin bir nefes alıp etrafına baktı.

 

"Saldırı nerede düzenlenecek bilmiyoruz ama arabadakiler etrafı kontrol etsin. Herhangi bir ters durumda kulaklıktan bize bilgi verin." Cebinden çıkardığı kulaklıkları bize uzattı. "Bizim konuşmalarımızı çevirme yapan jandarma ekipleri de duyacak. Aynı şekilde biz de onların dediklerini duyacağız. Bilgi içinde olup elimizden geldiğince hiçbir sivile zarar gelmemesini sağlayacağız. Aynı zamanda saldırının düzünlenmemesinide sağlayacağız." Kulaklıklardan birini almıştım ki cebimdeki telefonun çaldığını duydum.

 

Kendi telefonumu sessize almıştım, bu Elif'in telefonuydu. Telefonu cebimden çıkarıp Araf'a baktım. "Hemen konuş gel." deyince onlardan biraz uzaklaştım.

 

Telefonun ekranına baktım. Kayıtlı olmayan bir numaraydı. Elif abisinin sürekli farklı numaralardan aradığını söylemişti. Etrafımı kontrol edip telefonu açıtım, kulağıma götürüp karşı tarafın konuşmasını bekledim. Çok beklemeden Yusuf'un sesi kulaklarıma doldu. "Elif, abiciğim ne yapıyorsun?" Yumuşak bir ses tonuyla sordu. Halbuki dağda bana sert görünmeye çalışıyordu. Demek ki onun da bir yumuşak karnı vardı.

 

Hafif boğazımı temizledim. "Selam Yusuf." dedim sakin bir şekilde. Bir süre karşı taraftan ses gelmedi. Hatta nefes alışverişlerini bile duymadım. Bir an kapattı diye düşünürken sert bir şekilde soluk alduğını duydum. Sanırım sesimden beni tanımıştı.

 

"Sen..." deyip sustu, sanırım diyecek bir şey bulamamıştı.

 

Yine sakin bir şekilde konuştum. "Nasılsın görüşmeyeli? En son gözden kaybolduğun için merak ettim seni." Onun aksine ben gayet sakin konuşuyordum ama aynı şey onun için geçerli değildi maalesef. Nefes alışverişleri bile sakin değildi.

 

"Kardeşim nerede?" dedi boğuk bir sesle. Sanırım dişlerinin arasından konuşuyordu. Anladığım kadarıyla kardeşine fazlasıyla değer veriyordu. Yani değer vermese onun için dağa çıkıp terörist olmazdı zaten.

 

"Yanımda, gayet iyi merak etme." dedim, aklıma gelen şeyle sırıttım. "Benim ki de laf merak ediyor olsan zaten o küçücük kızı tek başına bırakmazdın." dedim alaylı bir sesle. Aslında onu sinir edip ağzından laf almaya çalışıyordum. Kardeşi için orada olup olmadığını henüz bilmiyorduk ve bunu öğrenmem lazımdı.

 

"Ne biliyorsun da konuşuyorsun sen?" dedi bağırarak. Sanırım hassas noktasına basmıştım. "Dışarıdan görüp konuşması kolay tabii!"

 

"Anlat da bileyim o zaman Yusuf. Ben karşılaştığımızdan beri sana yardım etmeye çalışıyorum ama sen her fırsatta benden kaçıyorsun." dedim etrafıma bakarak, o sırada buraya bakan Araf'la göz göze geldim. Arabasına yaslanmış bana bakıyordu.

 

"Senin yardımına falan ihtiyacım yok! Şimdi telefona kardeşimi ver!" Sıkıntıyla bir nefes alıp geri baktım.

 

"Veremem."

 

Derin bir soluk aldığını işittim. "Ne demek veremem? Şimdi kardeşimle konuşacağım! Onun iyi olduğuna emin olacakcağım ve senin sesini duymayacağım!" Bir kez daha bağırdı.

 

"Veremem çünkü canım ikinizin konuşmasını istemiyor. Ama merak etme kardeşin güvende, emin ellerde." dedim. "Tek başına yaşarkenki halinden daha iyi ve güvende." diye ekledim. Amacım ona vicdan azabı çektirip benden yardım istemesini sağlamaktı ve maalesef ki bunu kardeşi üzerinden yapmak zorundaydım. Başka türlü bana gerçeği asla söylemezdi. Kaç sefer ona yardım edebileceğimi söylemiştim ama o sürekli reddetmişti. Bana bu yola başvurmak dışında bir şans bırakmamıştı.

 

"Bana bak asker, şimdi hemen kardeşimi telefona ver yoksa..." deyip sustu. Gülmemek için kendimi sıktım.

 

"Yoksa ne Yusuf, buraya gelip bana haddimi mi bildirisini? Yoksa kardeşini benim yanımdan alıp tekrardan tek başına yaşamasına mı izin verirsin?" dedim alaylı bir sesle. "Ah pardon sen yanıma gelemezsin ki, hatta kardeşin benim yanımdayken onu uzaktan bile izleyemezsin çünkü sen bir terör örgütüne çalışıyordun değil mi?" Aklıma gelen şeyle ciddileştim. "Bu arada kardeşin terör örgütüne çalıştığını biliyor muydu? Merak ettiğim için sordum."

 

Bir süre cevap vermeden derin derin nefes aldığını duydum. "Sakın komutan, sakın kardeşime bir şey söyleme yoksa..." deyip bir kez daha susutu. Ah Yusuf ah, ne zaman yardım isteyeceksin acaba?

 

Onu sinir etmek için güldüm. "İkidir cümlelerin yarım kalıyor ve ben de haliyle merak ediyorum. Yoksa ne yaparsın çok ama çok merak ettim?"

 

Bu sefer kahkaha atan kendisi oldu, şaşkın bir şekilde etrafıma baktım. Bakalım aklına ne geldi de gülüyordu. "Ona hiçbir şey söylemezsin, söyleyemezsin. Çünkü siz böyle insalar değilsiniz, siz Türk askerisiniz. Birini yakalamak için veya konuşturmak için masum birini kullanmazsınız, anca bu şekilde tehdit edersiniz." Dediklerine gülümsedim.

 

"Bakıyorum da askerler hakkında baya bir bilgin var, yoksa senin de mi hayalin asker olmaktı?" Merakla sordum. Hiçbir şey demedi sadece nefes alışverişlerini duydum. O konuşmayınca ben devam ettim.

 

"Her neyse, dediğin gibi kardeşine bir şey demeyeceğim ama Elif benim yanımda olduğu sürece konuşmanıza asla izin vermem." dedim. "Ha çok mu konuşmak istiyorsunuz, inersin o dağdan kardeşinle yüz yüze konuşursun." diye eklemeyi de ihmal etmedim.

 

Yusuf'un tepkisini merakla beklerken beklediğimiz otobüsün tesise giriş yaptığını gördüm. "Cemre hadi!" Araf'ın bana seslenmesiyle ona bakıp bir dakika yaptım elimle.

 

"Neyse benim kapatmam lazım, bu numarayı aradığın sürece benimle konuşmak zorunda kalırsın Yusuf. Dediğim gibi kardeşinle konuşmak istersen dağdan in ve bu numarayı ara, ancak bu şekilde konuşup görüşmenize izin veririm. Diğer türlü asla konuşmanıza izin vermem." dedim, aklıma gelen şeyle devam ettim. "Bu arada bana gerçekleri anlatırsan hayallerini gerçekleştirmen için elimden geleni yaparım." dedim ve bir şey demesine fırsat vermeden telefonu kapattım.

 

Telefonu cebime atarken bizimkilerin yanına ilerledim. Soner, Fatih, Ozan ve Meriç arabalara dağılırken biz de dinlenme tesisinin tuvaletlerine doğru ilerledik. Birçok yolcu büyük ihtimalle tuvalete gelecekti, o zaman konuşacaktık.

 

Tuvaletlerin önünde beklerken Araf otobüsten inip tuvalete gelen üç kişiyle konuşmaya başladı. Eren ve ben ise etraftaki insanlara bakıyorduk, teröristin kim olduğunu bilmediğimiz için dikkatli olmalıydık. Araf üç yoluyla konuştuktan sonra yanımıza geldi, yolcuları ikna etmiş ve onların yerine biz binecektik otobüse. Konuştuğu yolcular da buraya atanan polis memurlarımış. O yüzden bu iş kolay olmuştu.

 

Fazla dikkat çekmeden ayrı ayrı otobüslere binecektik. Araf'ın verdiği kulaklığı kulağıma takıp saçımla kapattım, düğmesine basıp aktif hale getirdim. Hem arabaya binen bizimkileri hem de jandarma ekiplerini bilgelendirmek için "Otobüse biniyorum." dedim. Cebimden telefonumu çıkararak onunla ilgileniyormuş gibi yaptım, bir yandan da otobüse ilerledim.

 

Otobüse binip ortalarda bir yere oturdum. Yavaş yavaş otobüse yolcular binerken Araf'ın da bindiğini gördüm. O da arkalarda bana yakın bir yere oturdu. Araf'tan birkaç dakika sonra da Eren geldi, o da önlere oturdu. Otobüs yavaş yavaş dolarken dikkat çekmeden etrafımı kontrol ettim. Herkes normal, düzgün insanlara benziyordu. Acaba terörist hangisiydi?

 

Kulaklıktan duyduğum erkek sesiyle elimi çaktırmadan kulağıma götürüp dinledim. "Ben jandarma ekip komutanı Yüzbaşı Cenk Demir, otobüsteki Kars'a atanan askerler ve polislerin saldırıdan haberi var. Herhangi bir ters durumda müdahale edecekler."

 

"Anlaşıldı komutanım." diyen Fatih'in sesini duydum. Biz dikkat çekmemek için cevap veremiyorduk. Bizden sonraki en rütbeli kişi de Fatih oluyordu.

 

Otobüs harekete geçerken Ozan'ın sesini duyduk. "Otobüsün arkasından takibe geçtik komutanım." Ozan bilgi verdikten sonra Fatih'in sesini duyduk bir kez daha.

 

"Otobüsün önünde belirlenen güzargahta ilerliyoruz komutanım." Kulaklığa bir kere vurulduğunu duydum, sanırım Araf vurmuştu anladığını belirtmek için.

 

Az önce konuşan jandarma komutanın sesini işitince etrafımı kontrol ederek onu dinledim. "Teröristin kadın veya erkek olduğunu bilmiyoruz. Fazla dikkat çekmemek için kadın terörist de koymuş olabilirler otobüse. Her yolcuya dikkat edin Üsteğmenim." dedi Araf'a hitaben. Araf'ın yine kulaklığa vurduğunu duydum.

 

Otobüs ilerledikçe herhangi bir ters durum gerçekleşmedi. Şu ana kadar herkes gayet normal davrandı.

 

"Şu anda ilk jandarma çevirmesine yaklaşıyorsunuz. Ekipler sizi biliyor ama her yolcu gibi sizlerin kimliğine bakacak. Askeri kimliğinizi değil normal kimliğinizi verin. Bu çevirmeden geçtikten sonra bizim ekibin çevirmesine geleceksiniz. Burada kimlikler kapsamlı bir şekilde araştırılmış olarak bize ulaşacak." dedi Yüzbaşı Cenk. "Jandarma ekipleri sadece kimliklerini kontrol ediyormuş gibi yapıp fotoğraflarını çekip bize yollayacaklar. Bizim çevirmeye gelene kadar bütün kimlikleri araştırmış olacağız ve buraya gelince terörist tespit edilmiş olacak." diye açıkladı.

 

Yüzbaşı Cenk'in konuşması bitince ilk çevirmede otobüs durdu. İki tane jandarma görevlisi önden iki tanesi de arkadan gelip sırayla kimlikleri alıp inceledi. Şu anda da herhangi bir şüpheli hareket görmedik. Normalde kimlik araması yapılırken telaşa kapılması gerekiyordu ama öyle olmadı. Herkes gayet normal davrandı. Kesin bunda da bir plan vardır.

 

Jandarma ekipleri sırayla kimliklerimizi kontrol ettikten sonra tekrardan yola çıktık. Otobüs aynı güzergahında ilerlerken yolculara baktım. İki ön çaprazımdaki kadın etrafına bakmasıyla ona odaklandım. Bir süre yola bakıp etrafını kontrol ettikten sonra kucağındaki çantayı açtı ve telefonunu çıkardı. Çantayı açınca gözüme metal bir cisim çarptı ama net göremedim.

 

Kadın telefonuyla birine mesaj yazarken yanımda oturan adama baktım, buraya atanan bir polisti. Çevirme yapan jandarma ekibine kimliğine verirken görmüştüm. Elimdeki telefonu yavaşça ondan tarafa, yere attım. Bakışları bana dönerken ben yere eğildim. "Çok pardon elimden kaydı." deyip iyice yere eğildim. Elimi kulaklığa götürdüm ve sessizce konuştum.

 

"İki ön çaprazımdaki kadının şüpheli hareketleri var. Çantasında gözüme metal bir cisim çarptı ama net göremedim." Cümlem bitince doğruldum ve yanımdaki polise bakıp gülümsedim. Başını sallayıp o da gülümsedi.

 

"Bir sıra önümdeki adamın şüpheli hareketleri var." Araf'ın dediği şeyle kaşlarım çatıldı, hangisi teröristi acaba?

 

"Bir koltuk önümdeki kişinin şüpheli hareketleri var." Eren'in de fısıltıyla söylediği şey kaşlarımın iyice çatılmasına neden oldu. Üçümüzün de aynı anda farklı kişilerden şüphelenmemiz normal miydi?

 

Otobüste bir tane terörist vardı ama üçümüz de aynı anda farklı kişilerin hareketlerinden şüphelenmiştik. Fazla şüpheli bir durum.

 

Yanımdaki adamın beni dürtmesiyle ona baktım. Ön koltuğumdaki adamı işaret ediyordu. Ondan tarafa biraz yaklaşıp koltuğun arasındaki küçük boşluktan oraya baktım. Birine mesaj atıyordu hızlı bir şekilde ama ne yazdığını göremiyordum.

 

"Eren." dedim polise bakarak, sanki onunla konuşuyormuşum gibi. "Arkanda bir şey var." deyip ön koltuğun sırt kısmına tüm gücümle vurdum. Ön koktuktaki adam öne doğru giderken elindeki telefonu öne doğru düştü. Eren beden üç koltuk önde olduğu için telefon ondan tarafa gitti. Kulaklık olduğu için dediğim şerleri de duymuştu Eren. Başımı yana uzatıp ona baktım, yerden telefonu alıyordu.

 

Hemen ayağa kalkıp ön koltuktaki adama baktım. "Çok afedersiniz beyfendi, uyuyakalmışım ve bir anda uyanınca yanlışlıkla sizin oturduğunuz koltuğa vurdum. İyisiniz değil mi?" Üzgün bir şekilde konuştum.

 

"Daha dikkatli olursanız sevinirim!" deyip ayağa kalktı adam ve beni kenara ittirip telefonunun yanına gitti. Göz devirerek yerime oturdum. Elimdeki telefonun ekranı açılınca ona baktım, Eren mesaj atmıştı.

 

Hızla mesajı açıp okudum. "Adam mesajda yaklaştığımızı ve hazır da beklemesini yazmış komutanım. Mesaj atınca harekete geçin diye de eklemiş." Yazıyordu mesajda.

 

Bizim şüphelendiğimiz kişiler kim peki? Durduk yere şüphe etmedik herhalde. Derin bir nefes alıp oturduğum yerden etrafıma baktım, birçok yolcu dikkatli bir şekilde yola bakıyordu.

 

"Bizim çevirme yaptığımız yere yaklaştınız. En fazla 3 dakika sonra buraya ulaşacaksınız." dedi Cenk.

 

Yanımdaki polisin üzerine doğru eğilip camdan dışarıya baktım. "Çok özür dilerim ama dışarıya bakmam lazım." deyip dikkatli bir şekilde dışarıya baktım. Bu dışarıda ne vardı da birçok kişi dikkatle bakıyordu acaba.

 

Camdan dışarıya bakarken ön koltuktaki kişinin yansımasını camda gördüm, telefonunu çıkarıp birine mesaj atmaya başladı.

 

Siktir ya! Bu plan otobüsteki sivillere değil bize kurulmuştu!

 

Hızlı bir şekilde doğrulup iki parmağımı boğazıma kadar soktum. Öğürme isteğiyle parmaklarımı ağzıma sokmaya devam ettim. "Ne yapıyorsun sen?" Yanımdaki polisin sorusunu duymazdan gelerek kusmaya çalıştım. Bu plan biz polislere, askere ve jandarma ekiplerine kurulmuştu. Çevirmeye gelmeden terör örgütü tarafından otobüs çevrilecekti kesin. Ve otobüste bir değil birden fazla terörist vardı. Aynı anda farklı kişilerden şüphe etmemizi başka bir açıklaması olamazdı. Bu planı bozmak için bir şekilde durdurmak gerekiyordu ve ilk bulduğum çözüm ise buydu. Silahları çıkartıp ateş edemezdik çünkü otobüs durmazsa saldırı yapılacak yere gelirdik ve bu sefer içerideki teröristlere bir de dışarıda pusu kurmuş teröristler eklenirdi.

 

Artık daha fazla kedimi tutmayarak yere kustum. Yanımdaki polisin bacağını tutup sarstım, umarım beni anlar ve otobüs şöförüne durmasını söylerdi.

 

"Otobüsü durdurun hemen! Kadını otobüs tuttu! Kusuyor!" Bağırmasıyla derin bir nefes aldım. Neyse ki ne dediğimi anlayıp planıma ortak olmuştu. Otobüs kısa süre içinde dururken karnımı tutarak ayağa kalktım.

 

"Bu bir plan, saldırıyı sivillere değil bize yaptılar." diye fısıldadım. Eminim ki hem bizimkiler hem de jandarma ekipleri beni duymuştu.

 

Otobüsün içinde arka tarafa yani Araf'ın olduğun tarafa doğru birkaç adım atmıştım ki çevremizdeki birçok insan aynı anda silahlarını çıkarıp bana doğrulttu. Onlarla birlikte bizimkilerde silahlarını onlara doğrultmuştu. Araf hızla kolumdan tutup beni yanına çekti. Vakit kaybetmeden ben de silahımı çıkardım.

 

Aslında otobüste birden fazla terörist olduğunu tahmin etmiştim ama otobüsün yarından fazlasının terörist olduğunu düşünmemiştim. Sanırım buraya atanan polis ve askerlerden başka hiç sivil yoktu. Varsa bir veya iki sivil anca vardı

 

"Siktir!" Araf'ın bir küfür savurduğunu duydum.

 

Silahımın emniyetini açacakken bir tane kadın bana doğru yaklaştı. Kısıtlı olan yerimizde Araf beni biraz daha arkasına almaya çalıştı. "Sakın komutan! Hareket edersen acımam beynini dağıtırım!" dedi kadın. Derin bir nefes alıp ellerimi iki yanımda serbest bıraktım, silahımı koltuğun üstüne attım. "Aferin." dedi gülümseyerek.

 

Kadın bana iyice yaklaşınca Araf'ın arkasından çıkıp hızla elindeki silahı tutup çektim, diğer elimi de boynuna dolayıp onu yanıma çektim. Silahı başına dayayıp "Dikkat et de benim beynim yerine seninki dağılmasın." diye fısıldadım. Benimle birlikte Araf ve Eren de birer rehine aldı kendilerine. Herkes birbirinden yavaşça uzaklaşıp temkinli bir şekilde kapılara ilerledi.

 

"Açılın yoksa ateş ederim." diyen Eren'in sesini duydum.

 

İçlerinden biri otobüste olan birkaç tane sivile ilerlerken buraya atanan polis veya askerlerden biri hemen onu etkisiz hale getirdi.

 

"Komutanım sivilleri çıkarın." Arka kapıda Ozan'ın sesini duyunca oraya baktım, Soner'le birlikte gelmişlerdi.

 

Biz polis ve askerlerle birlikte sivilleri çıkarmaya çalışırken kulaklıktan Cenk'in sesini duydum. "Birazdan orada olacağız, bir süre onları oya..." Kulaklıktan Cenk'in sesi birden kesildi. Kaşlarımı çatarak Araf'a baktım.

 

"Fatih ne oluyor? Jandarma ekipleri iyi mi?" Kulaklıktan Fatih'e sordu.

 

Kolumun altındaki kadın çırpınmaya başlarken daha sıkı tutup silahı iyice başına dayadım. Henüz kimse silahını indirmemişti. Hoş bunlara tehdit de işlemezdi, kendi tarafındaki kişileri kendileri öldürürdü! Neyse ki şu anda ateş etmiyorlardı. Ya onlara sağ lazımdık ya da emir bekliyorlardı. İki seçenek de olabilirdi.

 

"Çevirmenin olduğu yere saldırı düzenlendi komutanım. Şu anda hepsi çatışmaya girdi." dedi Fatih.

 

"Bize kurulmuş bir plandı bu komutanım, siviller bahane. Zaten birkaç tane sivil anca var." dedim Araf'a hitaben.

 

"Komutanım son sivilleri de çıkardık." diyen Soner'in sesini duydum. Sivillerden sonra polis ve jandarma ekiplerini dışarıya çıkarmaya başladık. Teröristlerin hepsi ateş etmek için hazır bekliyordu, sanırım biz sağ değil onlara ölü lazımdık. Bu yüzden de çalıştıkları kişilerden emir bekliyor olmalıydılar. Dertleri siviller olmadığı için hepsi sadece bize odaklanmıştı ve arada bir de dışarıya bakıp duruyorlardı. Yakında çatışma çıkacaktı anlaşılan.

 

Polis, asker ve jandarmalar çıkınca geriye sadece biz kalmıştık. Yavaş ve temkinli bir şekilde kapıya ilerlerken içlerinden birinin telefonunun çaldığını duydum, eş zamanlı olarak Araf "Acele edin!" diye bağırdı.

 

Teröristlerin hepsi telefon sesini duyunca ateş etmeye başladılar. Beklenen emir gelmişti. Hepimizde kalkan olarak birer kişi tuttuğumuz için kurşun bize gelmemişti ama her an bir kör kurşunun hedefi olabilirdik, çünkü her bir yanımızdan ateş ediyorlardı. Eren'in ön kapıdan çıktığını görünce ateş ederek geri doğru gitmeye devam ettim. "Cemre acele et!" Araf'ın bir kez daha bağırmasıyla boynundan tuttuğum kadını öne doğru ittirip kendimi otobüsten aşağıya attım. Asfalta doğru düşünce otobüsün camına ateş edildiği için tuzla buz olan cam üstüme düştü.

 

"Ateş Parçası!" Araf'ın bağırmasıyla tuzla buz olup üstüme düşen camı unuttum ve onun dediği şeye takıldım. Bana mı o şekilde hitap etmişti o?

 

Başımı kaldırıp ona baktım, birkaç adım uzağımda kendine gelecek olan kurşunları umursamadan endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Sanırım bana bir şey olduğunu düşünmüştü ama Ateş Parçası ne alakaydı? Beni dağda bulduklarında bizimkiler Araf'ın herkese bir lakap bulduğundan bahsetmişti, bu da benim lakabım olabilir miydi?

 

 

Merhabalar nasılsınız?

 

bölüm nasıldı?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Diğer bölümde neler olacak sizce?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın🤍

 

 

Loading...
0%