@kitapyazari
|
“Her umut bir gün insanı öldürür.”
Gözlerimi yeni bir sabaha açmıştım. Yine suçluların peşinden koşacak masumlara yardım edecektim. Bu meslekte hiç kimseye güvenmemeyi öğrendim ben. Ben kendimi tanıtmadım öyle değil mi? Ben Melek. Melek Kılıç. 22 yaşında genç bir komiserim. Hızla yataktan kalktım ve elimi yüzümü yıkadım telsizimin sesini açtım ve yemek yapmaya başladım. Masaya Peynir, Zeytin, Domates, Salatalık birde haşlanmış yumurta koydum. Hızlı bir şekilde kahvaltımı yaparken anons sesleri duydum. - 45_47 duyuyorsunuz beni? Ağzımdaki lokmayı yutup cevapladım. "45_47 Burada ne oldu?" - İstanbul veda caddesi üzerinde bir kuyumcu da silahlı soygun var oraya yakın mısın? "İki, üç sokak var aramda. Hemen intikal ediyorum." Dedim ve masayı toplamaya başladım. Kahvaltılık tabağımı buzdolabına attım ve hemen anahtarımı askılıktan alıp hemen çıktım. Kapıyı kilitleyip motoruma atladım. Olay yerine intikal etmeye başladım. (5 Dakika sonra) Olay yerine geldiğimde yavaş bir şekilde kuyumcuya doğru yaklaştım. Elimi silahın üzerine koydum hırsız ani bir hareket yaparsa onu etkisiz hale getirebilmek için. İçeri girdiğimde müşteriymiş gibi davrandım. "Merhaba Hasan abi bugün neler var burada." Dedim sevecen bir şekilde. Hasan abi beni görünce yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. "Bunlar yeni geldi. Tam senin istediğin gibi. Melek kızım. Eh bugün hangi arkadaşa alacaksın?" Diye sorduğunda planına devam etmek için hiçbir şey çaktırmadan konuşmaya başladım. "Bugün bizim Elifin kınası varda ona takıcam abi. Bilirsin işte onu. Altın biriktirmeyi çok seviyor." Dedim onun anlayacağı bir şekilde. Tam sahte paraları Hasan abiye uzatacağım sırada hırsız elimdeki parayı almaya çalıştığı için hemen silahın üzerindeki harekete geçirdim. "Kıpırdama, polis. Derhal teslim ol. Aksi halde vururum seni." Dediğimde bana yaklaşmaya başladı. "Kıpırdama." Diye uyardım. Elimdeki silahı almaya çalıştığında onun suratına bir tekme atıp kapının oraya gittim. Suçlu kaçmaya çalışacağı bir sırada omzuna yakın bir yere ateş etmiştim. Arkamı dönüp destek ekibini içeri alacağım sırada arkamda bir acı hissettim. Gözlerim yavaş bir şekilde kapanırken tanıdık bir ses duydum. "Melek!" Bu Toprak'ın sesiydi. ***** Gözlerimi yavaşça açtığımda hiçbir şey göremiyordum. Etraf karanlıktı. Hareket etmeye çalıştığımda hareket edemediğimi ellerimin bağlı olduğunu anlamam fazla uzun sürmedi. "Patron." Diye seslendi biri. "Polis hanım uyanmış." Dediğinde kimin geleceğine bakmak için kafamı odanın içinde hareket ettiriyordum. Bu kuyumcudaki hırsızdı. "Derhal bırak beni. Polis kaçırmak büyük bir suçtur." Dedim bilmiş bir şekilde sırıtırken. "Yok. Öyle bir niyetim. Senin gibi güzel bir kızı öyle kolay bırakacağımı sanmıyorum." Dediğinde tepem atmıştı. "Çok büyük bir hata yapıyorsun. Özellikle beni burada tutarak. Başına bela aldın ama haberin yok." Dedim gözünü korkutmak için. Belki beni bırakır ümidiyle. Kafamı geriye doğru atıp saçımdaki tel tokayı aldım ve yumruklu elimde beklettim. "Yok, be güzelim. Eğer başıma bela olarak senin ekibi diyorsan onlar çoktan hastaneyi boyladı." Alaylı bir şekilde söylerken benim içime bir şüphe oturmuştu. Toprak iyi midir acaba? "Ne dedin sen. Ne demek hastaneyi boyladı. Seni öldürürüm oğlum. Ben senin bildiğin polise veya kızlara benzemem." Dedim sinirli bir ses tonuyla. "Belli zaten güzelim benim tanıdıklarıma hiç benzemiyorsun. Bu yüzden burada bağlı bir şekilde duruyorsun." Dediğinde elimdeki tel tokayı yavaşça kilide sokmuştum o görmeden. Sessiz bir şekilde kilidi açtığımda ayağa kalktım ve onun üzerine doğru yürümeye başladım ellerim hâlâ arkadayken. "Bana bak anandan doğduğuna pişman ederim seni çocuk. Sana son kez söylüyorum. Ya beni serbest bırakırsın ya da burada adamlarınla beraber mezarı boylarsın. Yaşamak için son şansın." Dedim kendimden emin bir şekilde. O kadar emindim ki arkamda ki adamı görmedim bile. Derler ya hani; ‘her umut bir gün insanı öldürür.’ Ben kendimde küçücük bir umut gördüğümü sanmıştım oysaki yanılmışım. Sırf bir ışık gördüm diye sevinmeyin sakın bu sizin sonunuz olabilir belki de. Bu şuan benim başıma gelen bir şey. Kendimi kaybetmeden hemen önce söyledim. “Ben elbet bir gün buradan kurtulacam elbet işte o zaman korkun benden.” Dediğim gibi gözlerim kapanmış kendimi uzun bir uykuya vermiştim. ***** Gözlerime vuran güneş ışığıyla açmıştım, gözlerimi. Odaya bir göz attığımda dün akşam göremediğim eşyaları gördüm. Karşımda bir yatak vardı, onun solunda ise bir çalışma masası vardı hareket etmeye çalıştığımda her tarafıma zincir dolandığını ve duvara bağladıklarını gördüm. Her polisin zamanla yapması gereken bazı şeyler vardır. “Ne zamanki bir konuyu araştırdığında bir çıkmaza girersen, ilerleyebilmek için birkaç adım geri atmalısın…” Diye fısıldadım sessizce. Sizce ne kadar doğru söylenmiş bir söz değil mi? Hatırlıyorum da ‘Ona Kadar Say’ kitabının sözleriydi bunlar. Benim için şuan geri adım atmaktan başka çarem yoktu. Sevdiklerim daha fazla zarar görmesin diye geri adım atmak zorundaydım. Bazı sesler duyuyordum buraya doğru gelen. Bunlar dün akşamki adamların sesiydi. “patron kız uyanmış var mı? Yapmamızı istediğin bir şey?” diye sordu adamlardan biri. Galiba telefon ile konuşuyorlardı patronları olacak o şerefsiz yoktu. “Tamam, patron onu oraya getireceğiz sen bize güven.” Dediğinde gözlerimi kapatmış zincirlerin sökülmesini bekliyordum. Bu sefer gerçek bir çıkış yolu bulabilirdim. Zincirleri çıkardığında beni itelemeye hatta çekmeye başlamıştı. Adamlardan birinin çakısını almıştım fark ettirmeden bu sefer kesin kaçacaktım bu adamların içinden sonrada bunları hapise gönderene dek durmayacaktım. İçimden ‘umarım bu sefer kaçabilirim bu adamların yanından. Bir aksilik çımasın ne olur?’ Dedim. Zorla arabaya bindirdiklerinde oturma düzenine bir göz attım. Önde bir şoför vardı birde onun yanındaki koltukta bir adam daha vardı. Benim yanımda ise iki adam vardı ve ben ortadaydım. İlk önce yanımdaki adamları gizlice bayıltmam lazımdı. Sonra öndeki adamla ilgilenirdim. Çakıyı yavaş bir şekilde açtım ve kilidin deliğini bulmaya çalışıyordum. Bir çıkıntı bulduğumda çakıyı oraya doğru ittim. Kilidi biraz zorladığımda açılmıştı. Yavaş bir şekilde ellerimden birini öne ayağına doğru yavaşça götürdüm ve oradaki iki şırıngayı aldım. Adamlardan birinin bacağına yavaş bir şekilde götürürken kapının kilitli olup olmadığı gözlerimle kontrol ettim. Açıktı bu benim belkide son şansım olacaktı, hiç bilemiyordu insanoğlu. Hızlı bir şekilde diğer şırıngayı öbür elime aldım ve yanımdaki adamlara fark ettirmeden onlara batırdım. Onlar uykuya dalarken aynadan kendimi kontrol ettim. Ellerim hâlâ bağlı bir şekilde gözüküyordu. Hemen yanımdaki adamların birinden bir telefon aldım. Diğer adamdan da silahı almıştım bunlar beni idare eder diye düşünüyordum. Adamlar fak etmeden yavaş bir şekilde çalışan bir arabanın kapısını açmıştım. Bir orman yolundaydık, ormanda saklanabilirdim. Adamlar fark etti ki yavaşlamaya başlamıştı. O sırada atladım arabadan. Hızla ormana doğru koştum. |
0% |