Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2:KADER YAZGISI

@kiziltilkii

-Beğeniyor ve okuyorsak lütfen oy verelim ve yorum yapalım.-

 

Evet...tam olarak Fransa'da bir gece klübündeydim. Artık o korkak ve masum kız yoktu...malesef. Olabildiğince ortama uygun giyinmiştim. Gül çürüğü renginde, yırtmaçlı bir mini elbise ve topuklular. Topuklu giyeceğimi hayal bile edemezdim doğrusu. Elbisenin kısalığını giyince fark ettim ama sorun değil. Her şey bugün içindi. Nicolas'ı tekrar bulacağım gün bugündü. Daha vakit vardı. Etrafta uğraşacak birilerini ararken zengin görünen bir adam yanımdaki sandalyeye oturdu ve en kaliteli içkiden iki tane istedi.

Adam kahverengi bir kumaş pantolon ve beyaz tişört giyiyordu. Güneş gözlüğünü yakasına takmıştı. Pahalı bir zincir takıyordu. Tek kulağında altın bir küpe vardı. Sarı saçlı ve yeşil gözlü klasik bir italyandı resmen. Ben bir ingilizdim ama dört yaşımdan sonra İtalya'ya, büyükannemin yanına taşındığım için C2 seviyesinde italyanca ve ingiliz ingilizcesi biliyordum. Adam italyanca bir şeyler söyledi ve italyanca karşılık verdim.

"Bu güzeliği neye borçlusunuz hanımefendi?"

"Normalde bu kadar güzel görünmem beyefendi, bugün özel birgün. Bugüne borçluyum." dedim gülümseyerek.

"O zaman bu güzel gününüzde bir sakıncası yoksa size eşlik etmek isterim. Pek çok insan bana karşı önyargılıdır da."

"Tabii, sakıncası yok." ben bunu dediğimde adam şaşırdı ancak gülümseyerek biraz yaklaştı. İçkiler masaya geldiğinde birinden bir yudum aldı. Merakla sordu,

"Kimi bekliyorsunuz bayan..."

"Alexa. Adım Alexa. Kim bilir, belki eski bir dost?"

"Peki... benim kim olduğuma dair bir fikriniz var mı bayan Alexa?"

"Centirmen bir beyefendisiniz."

"Belki daha fazlasıyımdır?"

"Evet, daha falası olduğunuza hiç şüphe yok." Bu adam bunu soruyorsa kesinlikle başıma bir bela aldım demek oluyor bu. Hatta içimden bir ses yakında tekrar bu adamı göreceğimi söylüyordu nedensizce. Masadan kalktım ve arkamı dönmeden zengin beyefendiye bir çift laf söyledim. "Üzgünüm ama gitme vaktim geldi bayım."

"Bekle!" dedi adam telaşlı bir şekilde. "Leydim, en azından numaranızı söyleseydiniz."

Adama doğru döndüm, "Eminim, sizin kadar zengin bir adam benim gibi sıradan bir leydinin numarasını rahatlıkla bulabilir." Kulağına doğru eğildim ve yüz ifademi biraz daha ciddileştirdim. Kısık bir sesle kulağına fısıldadım, sadece onun duyabileceği bir ses tonuyla. "Ne de olsa bu paranın kaynağı belli. Ayrıca buraya davetinizin boşa olmadığını düşünüyorum." Tekrar arkamı döndüm ve ortalara doğru yürümeye başladım. Ortada dans eden insanların arasından hayalet edasıyla geçerken onu gördüm.

Siyah ve dalgalı saçlarının ufak bir tutamı yüzüne düşüyordu. Grimsi mavi gözlerinde merhamet kalmamış, soğuk bir maviye bürünmüştü. Bembeyaz teni siyah gömleğini layığıyla taşıyordu. Gömleğinin kollarını dirseeklerine kadar sıyırmış ve oldukça pahalı bir kol saati takmıştı. Gözleri bir anlığına gözlerimi bulmuştu. Eskisiyle aynıydı, daha bile yakışıklıydı. Onu tanımak benim için çocuk oyuncağıydı, onca yıllık çocukluk arkadaşımı nasıl unutabilirdim ki? Ben onu gördüğümde durdum ancak o durmamıştı.

Söylentiler kesinlikle doğruydu, şu andan itibaren bundan emindim. Hayatının bir kısmını hatırlamıyordu. Bu, İtalya'daki işlek barlar, kumarhaneler, gece klüpleri, prestijli balolar ve partilerden çıkan bir dedikoduydu. Çoğuna eğlenmek için gizlice sızmıştım ve her seferinde bir şeyler kurcalar ve bir iki saat sonra oradan ayrılırdım. O hatırlamadığı kısım tamamen benimle olduğu anılarıydı.

Bu gece klübü normal bir gece klübüydü, ama tamamen normal bir gece kübü değildi. Buraya katılan herkes önemli insanlardı. Sadece bu bile normal bir gece klübüne göre anormal bir şeydi. Bu yüzden bu gece bende buradaydım ama Nicolas'ı bir daha göreceğimi sanmazdım. Bu benim için bir fırsattı.

Yanında koruma veya buna benzer hiç kimse yoktu. Köşedeki masalardan birine oturdu. Fark ettirmeden iki masa öteye oturdum ve onu izlemeye başladım. Çok geçmeden yanına bir kadın oturdu. Beklenmedik biri olması gerekir ki kadın kendini tanıttı ve sohbet etmeye çalıştı. Siyah bir sırt çantası ve bir de elinde taşıdığı küçük bir çantası vardı. Sırt çantasını arabasına bırakabilirdi ama yanında getirmeyi tercih etmişti. Sırt çantasını Nicolas'ın göremeyeceği şekilde saklayarak masanın altına koydu. Kadın bir iki gereksiz şey söyleyip 'Ruj tazeleme' bahanesiyle ayrıldı.

Bir şeyler döndüğünün farkındaydım. Kadın gittiğinde Nicolas'ın olduğu masaya doğru yöneldim. Tam Nicolas'ın arkasındayken "Yaklaşma." Dedi soğuk bir sesle.Nicolas'ın beni fark etmeyecek kadar aptal olmadığının farkındaydım ama bir yandan da beklemiyordum. Bunu dediği an yerimde durdum ve bir koruma gibi başında durdum.

"Nasıl isterseniz efendim."

Hafif ve çok kısık bir sesle sırıttı. "Efendim mi? Baksana, sen kim-" Arkasını döndü ve beni gördü. "-sin...?"

"Beklenmedik bir misafir diyelim."

"Ne işin var burada? Şimdiye kadar seni hiç görmedim."

"Önemsiz bir italyan. Aslında beni daha önce gördünüz."

"Hah. Sadece benimle konuşmak için uyduruk şeyler söyleyen bir kadın daha..."

"Evet haklısınız, şu ana kadar söylediğim sadece tek bir şey doğru efendim."

"O zaman tekrar soruyorum, sen kimsin?"

"Eski bir tanıdığınızım."

"Tanımıyorum."

"Tanıyordunuz. Oturabilir miyim?"

"Otur bakalım." Nicolas bunu dediğinde sakin adımlarla tam yanına oturdum. Oturduğumda beni baştan aşağı süzdü. Elbisenin kısalığını o da fark etmiş olmalı ki kafasını hafifçe yan tarafa çevirdi. Yüzümdeki ifade bir kez olsun değişmedi. Hep aynı saygı ve ciddiyetle baktım. Gözleri bir kez daha gözlerimi bullduğunda "Anlat." dedi.

"Boşu boşuna kimse böylesine birini korumaya çalışmaz. Neden şu an benim yanımdasın, anlat."

"Amacım sadece sizi korumak, efendim."

"Kime çalışıyorsun? Ne istiyorsun? Para? Bağlantılar? İntikam? Sana patronunun verdiğinin iki katını vereyim ve beni rahat bırak."

"Bir patronum yok efendim, para, bağlantılar veya intikam falan da istemiyorum. Tek ricam buradan çıkmanız."

"Sadece bu mu?"

"Evet."

"Üzgünüm ama, senin gibi birinin beni kovmasına izin veremem. Burada kalıyorum." Bunu dediğinde aşağındaki çantayı ayağımla yokladım. Içinde sert ve köşeli bir şey vardı. Ne olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Tek ayağımla çantayı Nicolas'ın ayağının dibine doğru ittim.

"Burada kalmanızı bende çok isterdim ancak bir iki dakika önce yanınıza oturan hanımefendi istemiyor gibi." Yerimden kalktım ve elimi Nicolas'a uzattım.

"Hayatınızı garantileyeceğim efendim."

Nicolas elimi nazikçe tuttu ve o da ayağı kalktı. "Sen kazandın."

Ciddi ciddi kapıya doğru yürüyorduk. Ama neden yürüyorduk, özellikle de o, neden yürüyordu? Canı tehlikedeydi ve o yaşlı bir dede edasıyla yürüyordu. Çok sakindi. Ben ise sadece sakin görünüyordum.

Kapıdan çıkıp biraz yürüdüğümüzde arkadan gelen ses sağır edecebilme potansiyeline sahipti. Kırık cam parçalarından bir iki tanesi yüzüme ve bacağıma saplandı. Birkaç saniye önce içinde olduğumuz gece klübü yerle bir olmuştu. İçerideki herkes birden bire patlama sonucu hayatını kaybetti. Her yer kan içindeydi. Üzerime fışkıran kan ve elbisemin rengi uyuştuğu için lekesi çıkmasa bile hiçbir şey farkedilmeyecekti.

Nicolas'ın yüzünde tuhaf bir sırıtış vardı ve sanki saatlerce bakmış gibi hissettiren bir şekilde birkaç saniye bana baktı. Gözlerim aynı ciddiyetle gözlerine bakıyordu. Onun da kıyafetleri kan içinde kalmıştı.

"İsteyin ya da istemeyin, sizi koruyacağım efendim." dedim ciddiyetle.

Polis sirenleri git gide daha da artıyordu. Nicolas güçlükle yüzündeki hafif sırıtışı yüzünden sildi ve bileğimi kavradı. Ara sokağa doğru hızlı adımlarla yürürken bileğimi hâlâ sıkıca tutuyordu. Bende onun peşinden gidiyordum. Siyah bir arabanın önünde durduk. Baya pahalı bir arabaya benziyordu. Bu arabayı çalıp başkasına satsaydım şimdiye zengin olmuştum bile.

Nicolas arabanın anahtarını pantalonunun cebinden çıkardı ve arabayı açtıktan sonra anahtarını elime tutuşturdu. Arka koltuğun kapısını açtı, bir iki şey kurcaladıktan sonra gömleğinin düğmelerini teker teker açmaya başladı. Bunu fark eder etmez başımı başka bir yöne çevirdim. Nicolas hafıza laybı yaşadıktan sonra cidden delirmiş olmalıydı. Çok geçmeden üstüme siyah bir erkek paltosu fırlattı. Refleks olarak palto yüzüme gelmeden tek elimle tutmuştum ve yanlışlıkla Nicolas'a baktığımı fark ettiğimde yanaklarım hafif yanıyordu, hemen kafamı başka yöne çevirdim.

Nicolas bunu gördüğünde kısık sesle bir kahkaha attı.

"Giyindim, kafanı çevirmene gerek yok. Al giy şunu üstüne, polis çevirirse yanlış anlaşılmasın."

Bence gayet de doğru anlardı. Ama sesimi çıkarmadan paltoyu hızlı hızlı giydim. Paltoyu giydikten sonra ne kadar üşüdüğümü yeni anlamıştım. Paltonun kokusu Nicolas'ın parfümüne çok benzer bir kokuydu. Sanırım palto yeni alınmamıştı.

Nicolas arka koltuğun kapısını kapayıp ön koltuğun kapısını açtı. Binmemi bekliyordu. Ben arabaya bindikten sonra kapıyı kapadı ve şoför koltuğuna bindi. İkimiz de kemerlerinizi bağladık ve arabayı sürmeye başladı. Araba kollanırken genelde sadece sol elini kullanıyordu.

Yaklaşık beş dakika boyunca yolu seyretmiş ve hiçbir şey dememiştim. Ortam çok sessizdi.

Paltonun önünü kapamamıştım. Aradan biraz daha zaman geçince elbise askımın birinin omzundan düştüğünü fark ettim. Nicolas'ın gözleri omzuna kaymıştı. Ardından tekrar yola bakmaya başladı. Sağ elinin parmaklarını sıra sıra sağ bacağına vurarak istemsizce ritim tutuyordu.

Elbise askımı düzeltirken bir yandan da çaktırmadan Nicolas'ın dizindeki eline bakıyordum. Nicolas çok kısa bir süre sonra elini yumruk yaparmışcasına parmaklarını geri çekti...

                                                   

Eğer sevdiyseniz oy verip yorum yapabilirsiniz. Elimden geldiğince iyi ve eğlenceli bir hikaye oluşturmaya çalışıyorum:)

Loading...
0%