@kutagi
|
Keyifli okumalar. _____ Bizi tanımasının imkanı yoktu! "Siz bizi birileriyle karıştırdınız herhalde?" Midemi bulandıran bir gülümsemeyle bakıyordu. "Hayır! Sizi çok net hatırladım. Siz eskersiniz!" N'olur bu bir rüya olsun Allah'ım! Pars'a bakıyordum bir şey yapması için fakat o da aynı gülümsemeyle bakıyordu. Neler oluyor? "Hayır! Hayır! Hayır!" Yerimden ani sıçramamla Pars kolumu tuttu. "İyi misin Rojin?" Kendime gelmek için derin nefesler aldım. Etrafıma göz attığımda bir mağarada yatıyordum. "Rüya mıydı lan hepsi?" Başını salladı. "Sanırım kabus gördün. Dün bir anda bayıldın atış alanında." Çok şükür... Ayağa kalkıp kendime gelmek için dışarı çıktım, karanlıktı. "Şu anda sırası değil, hatta burası hiç yeri değil fakat belli ki ikimizi de uyku tutmayacak." Merakla baktım. "Teklifin nedir?" "Birbirimiz hakkında ne kadar az şey bilirsek o kadar iyi, aynı zamanda kötü de." Başımı salladım. "Merak ettiğimiz soruları soralım diyorsun yani? Doğru mu?" "Evet." Onayladım. "Sen başla o zaman." Düşündü bir süre. "Biraz... Özel bir konu lakin adını çok duydum, haliyle merak ettim. Alparslan. O kimdi?" Dudaklarımı birbirine bastırdım, kafamı kaldırdım hafifçe gökyüzüne ve gülümsedim. "Alparslan benim canımdı. Her şeyimdi. İllaki duymuşsundur, 4 yıl önce Hakkari'de şehit düştü. Biliyor musun? O gün onunla birlikte ben de gömüldüm toprağa. İnsanlar sevgiyi o kadar basitleştirdi ki, en ufak bir gösteri de göklere çıkıyorlar. Sevgi böyle değil ama... Sevgi sadece birini sevmek değil benim için. Bir şeyleri paylaşmak, beraber ağlayabilmek, beraber gülebilmek, bir olabilmek. Onun canı yandığında senin de canın yanmalı mesela, onun acısını hissedip merhem olmalısın. Şaka yapacağın zaman 'acaba ciddiye alır mı?' Diye düşünmeden eğlenebilmelisin. Biz böyleydik işte. O, ben, değildik. Bizdik." Gözümden bir damla yaş akınca hemen toparlanıp sildim. "Beni yanlış anlamanı asla istemem, ben de birini sevdim ama hiç senin anlattığın gibi değildi. Çok güzel sevmişsiniz birbirinizi..." Kalbim acıyordu, yine de gülümsedim. Ruhum parçalanıyordu, yine de gülümsedim. Bir gülüşe çoğu şeyi sığdırabilirsin aslında, sadece bunu kimse fark etmez. "Gülüyorsun... Ama gözlerinde acı var." Fark etmişti. Alparslandan başka kimse fark etmezdi oysaki bunu, çünkü gözlerimde yalan söylerdi. Sadece gülüşe bakar herkes, o gülüşün içinde ne fırtınalar vardır aslında. Derler ya, bir gün canın ne kadar yanarsa o kadar güzel gülermişsin... İnsanlar buna kandı işte. "Bunu sormam, size büyük bir saygısızlık olsa da, başka kimseyi sevmez misin? Sevemez misin?" Olumsuz anlamda kafamı salladım. "Yapamam... Ona ihanet etmiş gibi hissederim kendimi." "Fazla tanışıklığımız yok, fakat eminim ki hayatına devam etmeni isterdi. Bir başkasını sevmeni, en azından ben öyle isterdim." Omuz silkti. "Biliyorum. Yine de... Sanırım başkasını seversem onu da kaybetme korkusuyla yaşarım." Başını salladı. "Konuyu kapatma zamanı geldi öyleyse." "Bana hayatımın çoğunu değiştirecek bir şey demişti; karanlıktan korkma, ben yaşadığım sürece ışığın olacağım. Eğer bir şey olur yanında olamazsam da, seni karanlıkta bırakacak birini değil, sana ışık olacak birini bulmalısın..." derin bir nefes aldım. "...Ve dediğini yaptı da. Yanımdan gidene kadar bana ışık oldu, ne zaman karanlıkta kalsam yanıma geldi ve elimi tutup beni aydınlığa çıkardı." Burukça gülümsedi. "Buna bakınca... Hiç gerçek bir sevgiyle karşılaşmadığımı fark ettim. Kimi sevsem sadece çıkar için yanımda oldu. Sürekli bir şeyler bekledi, hep onu sevmemi istedi ama o beni hiç sevmedi." Hep onu sevmemi istedi ama o beni hiç sevmedi... Bu sözün haklılığı çok ağır değil mi? Etrafıma bakınca sadece bunu görüyorum. O seni seviyor, sen onun parasını. O seni seviyor, sen onun vücudunu. Bunun gibiler yüzünden sevgi iğrençleşti. Hanginiz kalbini sevdi? Hanginiz karakterini sevdi? Hanginiz para için, çıkar için, bedeni, yüzü için birini kullanmadı. Ben onlara sevdi diyemem çünkü bu sevmek değil. Bu sevgi olamaz. "İyi misin Asena?" Tam 'iyiyim' diyeceğim sırada tekrar konuştu. "Gerçekten soruyorum, gerçek cevap ver." Başımı yine göğe kaldırdım. "İyi değilim. 4 yıldır iyi olamadım, toparlanamadım. Ne kadar gülsem de, işi dalgaya vursam da iyi değilim ben ya..." Akmak için direnen gözyaşlarımı serbest bıraktım. Yüzümde hiçbir ifade yoktu fakat durmaksızın yaşlar akıyordu. "Pars." "Efendim?" "Bu konuşmaları ve bu görüntüyü hafızandan silmezsen, ben bunu birinden duyarsam kendine mezar seçimi yapabilirsin." Tehditkarca gözlerine baktım. Ellerini teslim olur gibi kaldırdı. "Benden sır çıkmaz." Uykum gelmişti. "Ben yatıyorum, erken kalkacağız zaten. İyi geceler." "Tamam, sen yat. İyi geceler." "Sen?" "Birazdan geleceğim." Omuz silktim. Keyfin bilir, ben fazladan uyumayı seçiyorum. Çünkü uyku en iyi kaçış yöntemidir. Ya da biz öyle sanıyoruz... 🦅 "Şş kalkın lan!" Sertçe dürtülmemle gözlerimi açtım. İnsan gibi uyandırsaydın bari. Gerçi insan olmayan birinden insanlık beklemem de ayrı bir ironi. "Kalktık heval kalktık. Bi de get yav!" Büyük ihtimalle içinden küfür ede ede mağaradan çıktı. Üstümüze çeki düzen verip biz de çıktık. Esneyip yürümeye devam ettim. "Uykunu alamamış gibisin gardeşim, koyun mu saydın gece?" Ters ters bakıp önüme döndüm. "Koyun değil de, öküz saydım." Fısıltı gibi söylediğim şeyi duymuş olmalı ki anlamsızca yüzüme baktı. "Öküzler diyorum, uyumadığımızı fark etmiş gibi gece boyu mağaranın önüne gelip durdular." Anlamış gibi başını salladı. "Sen neden uyumadın ama?" Gözlerimi kısıp yüzüne baktım. "Sorguya mı çekiliyorum acaba?" Aynı şekilde o da bana baktı. "Soruma soruyla karşılık veriyorsun. Hm şüpheli..." İşi alaya vurunca istemsizce güldüm. "Meslek sırrı. En ufak bir sese uyanıyorum işte." "Hızlı olun. Hayde! Akşama kadar aç kalmak istiyorsanız bilemem ama." Elimi önde giden değişiğe doğru sallayıp konuştum. "Ha bir de bu dangozlara katlanacağız değil mi? Yarabbim bunun için bolca sabır dilesem fazla bir şey istemiş sayılmam değil mi?" "Şhh! Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun aklım almıyor. Biri bizi duyabilir." Gözlerimi devirdim. "Bunun bilincinde olup da konuşuyorum? Ne zaman nasıl konuşacağımı ayarlayıp da konuşuyorum, endişen olmasın. Mesela yani Halit, ne diye ciddiye alırsın ki bu konuyu?" Aksanımı ve muhabbeti saniyesinde çevirmiştim bize doğru gelen Havin'i görünce. "Erken uyum sağlamanız iyi olmuş. Eğlence var bugün, hadi hazırlanın. Birazdan yola çıkacağız." Bakalım neler bekliyor bizi... Dediği gibi "hazırlanmış" nereye gideceksek arabaya binmiş bekliyorduk. Birkaç dakika sonra arabalar hareket etmeye başlamıştı. Allah aşkına, düz yol varken neden dağdan gidiyorduk acaba? Pusu riski daha yüksek. İki tarafta dağ var. Olası bir çatışmada direkt ortada kalırsan en iyi ihtimalle kevgire çevirirlerdi seni. Ah... Düşündüğüm şeye bak. Aralarında kalmak bana yaramadı sanırım. Gebersin itler. Yarım saat daha yol gittikten sonra merkeze gelmiştik. Umarım bir aksilik çıkmazdı, yanımıza Dicle geldi. Pars'a bir kumanda uzattı. "Bu nedir?" Sinsice güldü. "Bu düğmeye bastığın anda, içinde askerlerin olduğu bina havaya uçacak. Bum! Hahaha!" Dicle yerine Havin konuşmuştu. Onların kaldığı binayı bulmaları, istemedikleri sürece imkansıza yakındı. Yine de bunun doğru olma ihtimali vardı, risk alamazdık. Parsla göz göze geldik kısa bir an, yapacağı şey kesindi. Emin olmadığımız sürece düğmeye basmayacaktı. "Onların orada olduğunu nerden bilirsin Havin başkan?" Alayla güldü. "Benim her yerde adamım var, sen merak etme bunu." "Hadi. Patlamayı görebileceğimiz bir yere gidelim." Kimseyi beklemeden birkaç metre uzaklıktaki kayalıklara doğru gitmeye başladı. El mahkumu peşinden gidiyorduk, vardığımızda Pars'ın başına dikildi. "Al. Emin olmak istiyorsan bak." Elindeki dürbünü uzattı, tereddütle alıp gösterdiği yere baktı. Kanının çekildiği buradan bile anlaşılıyordu, bana dönüp fark ettirmeden olumsuz anlamda başını salladı. Lanet! Oradaydılar. "Hadi Halit! Eğlenceyi bozuyorsun." Pars'ın elinden kumandayı aldım. "Onun kalıbına bakmayın. Korkaktır biraz, ben yaparım." Ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Anlayamazdı. Tereddüt etmeden düğmeye bastım. Beklenenden büyük olmuştu patlama, etrafa saçılmıştı her şey. Hayret eder gibi bana bakıyordu, en sonunda kendini tutamayıp bağırdı. "Ne yaptın sen! Ne yaptın!" Havin, şüpheyle izliyordu Pars'ı. "Sakin ol ağabey. Bizden ne istiyorlarsa onu yaptım." Delirmiş gibiydi. Hareketlerimle uyarmaya çalıştım. "Sen gelsene Rojin!" Kolumdan tutup sürükledi adeta beni. "Ne yaptın lan? Ne yaptın! Oradaydılar. Hepsi oradaydı! Gözünü kırpmadan patlattın orayı. Sen... Sen nasıl yaparsın bunu?" Hafifçe sendeledim yerimde. Yapmamıştım. Yapamazdım... Fakat bundan sonra bazı şeyler düzelmezse değişecekti, Pars. 🦅 🦅 🦅 |
0% |