@kutagi
|
Keyifli okumalar. _____ Bir şeyler diyorlardı fakat ben duyamayacak kadar şaşkındım. Akın yerden telefonu alıp konuştu. "Alo? Kapanmış. Asena, kimdi o? Asena!" Şiddetle sarsılmamla kendime geldim. "Abi... Abi... Alp- Alparslan. Alparslan'ın sesiydi!" Sıkıntıyla yüzünü ovuşturdu. "Bak güzelim, bu konu yıllar önce kapanmadı mı? Alparslan şehit olduğunda kaç ay onu gördüğünü, onun sesini duyduğunu söyledin. Aynı acıyı defalarca kalbine sokma Asena. Bunu kendine yapma." Hızla başımı hayır anlamında salladım. "Hayır, hayır. Ciddiyim! Yemin ederim Alparslandı! Onun sesini tanımaz mıyım ben? Vallahi bu sefer hayal değildi! Akın... Kayra... N'olur inanın bana!" Kayra derin bir nefes aldı. "Tamam. Numarayı geri arıyorum, eğer oysa büyük bir sıkıntı." Son aramalardan numarayı aradı. Bir süre çaldı, çaldı. -Alo? -Evet. -Ah kusura bakmayın rahatsız ettim. -Anladım, iyi akşamlar. Telefonu kapattığında umutla yüzüne baktım. "Alparslan abi değildi. Adam yanlış kişiyi aramış." Büyük bir yıkılış yaşamıştım. Allah'ım aklımı koru! "Ya ama oydu. Sesini duydum!" Gözlerim dolmuştu. Kayra yanıma gelip sarıldı. "Abla lütfen böyle yapma. İbrahim Albay bir kere müsamaha gösterdi, tekrar böyle bir şey olursa mesleğinden alınırsın." Haklıydı. Ne kadar duyduğum sesten emin olsam da, yanılabileceğimi düşündüm. Zor bir gündü ve beynim bana böyle bir oyun oynamış olabilirdi. "Haklısın sanırım. Özür dilerim. Zor bir süreçten geçtim, yanılmış olabilirim." "Asıl ben özür dilerim abla. Böyle bir durumda olduğunu fark edip yanında olamadım." Akın, ortamı bozup aramıza daldı. "Hadi ya! Ne bu ortamdaki kasvet? Gizemli şahsın yanlış numarayı aradığını öğrendiğimize göre, gezelim!" İkimiz de aynı anda ona döndük. "Bu saatte?" Ne var der gibi baktı. "Evet?" "Tamam ben üzerime bir şey alıp geliyorum." Odama gidip rastgele bir hırka aldım. Kapının önünde beni bekliyorlardı. "Geldim." Onlar çıkmıştı, ben de ayakkabımı giyip kapıyı kilitledim. "Nereye gidiyoruz?" İkisi de aynı anda cevapladı. "Merkeze." "Merkeze." Garipsememeye çalışarak yürümeye devam ettim. "Neyle gideceğiz?" Yine aynı cevabı verdiler. "Yürüyerek." "Yürüyerek." Tamam bu fazla garip. "Kayra, sen yürümeyi sevmezsin, ayrıca 12 kilometre yol mu yürüyeceğiz?" Durdular. "Evet. Yürümek sağlıktır." Derin bir nefes alıp sorgulamaktan vazgeçtim. "Peki, öyle olsun." Ciddi ciddi merkeze kadar yürümüştük. "Ayaklarım yok..." Kayra'ya oh olsun bakışı attım. "Sevgili kardeşim, sen değil miydin yürümek sağlıktır diyen? Ne oldu?" Kafasını başka yöne çevirdi. "Sorması ayıp şimdi ne yapacağız burada?" Akın bana döndü. "Bir kere de sorgulamadan birinin dediğini yapsan ölür müsün?" Omuz silktim. "Ölürüm abi. Ha bu arada, sizin işiniz gücünüz yok mu? Ne yapıyorsunuz burada?" Minik bir kafenin önünde durduk. "İznimiz var." Kaşlarımı çattım. "A doğru. Sen zaten izin alacaktın, sen de kafadan izinlisin. Süper." İçeri girip en köşede bir masaya oturduk. "Hoş geldiniz. Ne istersiniz?" Üçümüzün adına konuştum. "Hoş bulduk. 3 sade kahve alalım." "Hemen getiriyorum." "Belki kahve içmeyeceğiz?" Umursamaz bir ifadeyle Akın'a baktım. "İçin o zaman." Güldü. Camdan dışarı baktığımda bize bakan bir karaltı gördüğümü sandım. "Ben hemen geliyorum." Korku filmlerindeki gerizekalı karakter misin sen Asena? Her gördüğün karaltının peşine neden gidiyorsun? Koşarak dışarı çıktığımda çoktan ortadan kaybolmuştu. Bir sağa bir sola giderken çıkmaz sokağa girdiğimi fark ettim. Ah harika... "Yolunu mu kaybettin bebeğim?" Tek kaşımı kaldırıp karşımdaki daha ayakta duramayan kişilere baktım. "Belanızı benden bulmayın." Yanlarından geçip gidecekken kolumu tutup geri ittiler. "Nereye gidiyorsun hemen yaa? Daha eğleneceğiz." Sabır dileyip sakin kalmaya çalıştım. "Şu anda aklınızın yerinde olmadığını varsayarak fazla canınızı yakmak istemiyorum. O yüzden hemen önümden çekilin." Hepsi birden kahkaha attı. "Canımızı yak güzzeliim. Kalbimizi yakmışsın zatenn." Yanıma gelip boynuma dokunacağı sırada elini tutup ters çevirdim, diğeri üzerime gelirken diz kapağına tekme attım. Önümde olanı yandan gelen kişinin üzerine ittim. Bu haldeyken zor kendilerini toparlarlardı zaten. Üstümü silkelerken yan taraftan bir ses geldi. "Asena?" Sesin sahibine baktığımda Pars'ı gördüm. "Ne işin var burada?" Eliyle beni gösterdi. "Kafede sizi gördüm, yanınıza gelecekken senin koşarak dışarı çıktığını gördüm. Bir şey olduğunu düşündüğüm için peşinden geldim." "Camdaki karaltı sendin o zaman..." Biraz öne eğildi. "Efendim?" Elimi önemsiz bir şeymiş gibi salladım. "Boş ver, hadi gidelim o zaman." Ben önde o arkamda ilerliyorduk. Biraz hızlanıp önüme geçti. "Sen iyi misin?" Dalgın bir şekilde cevapladım. "Evet." Durduğunu fark etmeyip çarptım. "Ah pardon!" Onaylamaz bakışlar atıyordu. "Yine ne tilkiler dönüyor aklında?" "Hiçbir şey." Bir şey demeden gözlerime bakmaya devam ediyordu. "Ya şunu yapmayı kes. Gerçekten bir şey yok." "Bir şey olmadığına inandırmaya çalışıyorsan, kesinlikle bir şey var demektir." Sinirle nefes verdim. "Senden nefret ettiğimi söylemiş miydim Pars?" Hayır anlamında başını salladı. "Öyleyse şimdi söylüyorum. Senden nefret ediyorum!" Şirince gülümsedi. "Asena... Sana danışmam gereken bir konu var, fakat kimsenin haberi olmasın lütfen." Ciddi bir ifadeye bürününce, önemli olduğunu anlayıp ciddileştim. "Dinliyorum." Söylemekte biraz çekiniyor gibiydi. "Hadi Pars. Güvenebilirsin bana." Derin bir nefes aldı. "Ben birine çok fena tutuldum ya..." Bir süre hiçbir tepki vermeden durdum, daha sonra gülmeye başladım. "Çok güzel! Kimdir? Necidir? Güzel mi? Adı ne? Anlat hadi!" Eliyle ağzımı kapattı. "Bir susarsan anlatacağım." Ağzıma hayali bir fermuar çektim. "Adı Hilal. 29 yaşında, Başarılı bir beyin cerrahı, orman gibi yemyeşil gözleri var, gece gibi kara saçları. Masaldan fırlamış gibi güzel..." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Gül, gül. İçinde kalmasın." Kendimi serbest bırakıp gülmeye başladım. "Aşık bir Pars kedi olabiliyormuş demek ki. Peki ne yapacaksın?" Sıkıntıyla yüzünü buruşturdu. "Asıl sorun orası. Ne yapacağımı bilmiyorum." "E söylesene duygularını. Yoksa sevdiği falan mı varmış? Öyleyse o kıza olan hislerini derhal bırak." "Yok be. Sevdiği yokmuş da, ben söylemeye cesaret edemiyorum." Mermiden korkmayan biri, duygularından korkuyor. "O zaman prova yapalım." Anlamazca baktı. "Yani beni o kız gibi düşün ve hislerini söylemeye çalış. Böylesi kolaylık sağlayabilir sana." Bir süre düşündü. "Olabilir. O zaman başlayayım mı?" Onayladım. "Ee Hilal hanım merhaba. Ben sizden hoşlanıyorum, acaba müsaitseniz akşam yemeğe çıkabilir miyiz?" Gözlerimi devirdim. "Hıı akşama kelle paça yemeye gidersiniz." "Olmadı mı?" "Tabii ki olmadı! Çok duygusuz oğlum bu. Azıcık daha duygu kat, ne o öyle." Ayağını sertçe yere vurdu. "Off yok! Olmayacak bu. Ben direkt vazgeçeyim bence." Hiç düşünmeden kafasına vurdum. "Lan böyle kolay pes edilir mi? Bu kadar seviyorsan, hiç sevme bence de!" Şaşkınlıkla yüzüme baktı. "Tekrar dene!" "Gözlerinizin esiri olduğum için beni affedin hanımefendi. Kimseye tutsak olmazken, o güzel kalbinize kendi isteğimle yenik düştüm. Değerli vaktinizde bir akşam yemeği için bana yer ayırabilir misiniz?" İdare eder. Bir şey diyeceğim sırada, arkadan biri omzuma sert bir şekilde çarparak geçti. "Hey, yavaş ol!" Hiç umursamadan hızlı adımlarla ilerliyordu. "Dangoz ya. Neyse. İdare eder bak bu, %70 ihtimalle kabul eder." Umutsuz bir ifade belirdi yüzünde. "Ya hemen pes etme!" Kafeye gelmiştik. "Asena neredesin sen?! Pars?" Selamlaştılar. "Asena yolda görmüş beni, ısrarla davet edince kıramadım." Olayları anlatmadığı için minnetle baktım, yoksa dillerinden kurtulamazdım. "İyi hoş geldin. Ne alırsın?" Onlar sohbete dalarken benim aklım çoktan başka limana yola çıkmıştı. İç çekip ellerimi cebime attığımda bir kağıt parçası geldi. Kaşlarımı çatıp sandalyeden kalktım. "Nereye abla?" Elimle lavabonun olduğu yeri işaret ettim. "Lavaboya." Başını sallayıp sohbete devam etti. Hiçbir şey yokmuş gibi sakince lavaboya girip kağıdı açtım. 'Neden hep acı çektiğini biliyor musun Asena? Çünkü ölmen gerekirdi. Alparslan'ın yerine senin ölmen gerekirdi!" 🦅 🦅 🦅 |
0% |