@kutagi
|
Keyifli okumalar. _____ "Komutanım düğün ne zaman?" "Ne düğünü Fırat? Daha söz var, kına, nişan." "Ha evet, doğru." Bütün tim Pars'ın sevdiceğini öğrenmiş, düğün planı yapıyorlardı. En sonunda dayanamayıp patladı. "Yeter. Sabahtan beri başımı şişirdiniz be! Daha tanışalı 4 ay oldu, teklifimi kabul edeli 5 hafta." Herkes birbirine baktı. "İyi de komutanım, gayet de yeterli bir zaman." Emir'in kafasına çok sert denilmeyecek şekilde vurdu. "Size eğitim az mı geldi?" Hepsi suspus olmuştu. "Aferin." Yağız yanımıza gelip baş selamı verdi. "Komutanım, Pars komutanım. Kara Albay sizi çağırıyor." "Odasında mı?" "Evet komutanım." Herkes bir anda ciddileşmişti. Hadi bakalım, bu kadar eğlence yeter. "Ben de diyordum bu kadar sakin geçmezdi günümüz, ne zaman aksiyon başlayacak acaba?" Sıkıntıyla nefes verdi. "Kötü düşünmesen olmuyor muydu? Ne var işte ne güzel sakin sakin takılıyorduk." Şaşkınlıkla kaşlarım havaya kalktı. "Sakinlik istiyorsun? Sen?" Ne var der gibi baktı. "Olamaz mı?" Ellerimi kaldırdım. "Binde bir ihtimal?" Omzuma dostça vurup adımlarını hızlandırdı. Daha fazla konuşmadan Albayın odasına gelmiştik, baş selamı verip masanın yanında durduk. "Çocuklar, Kazakistan'a gideceksiniz. Orada bir köye saldırı düzenleyecekleri bilgisini aldık, yanıltma da olabilir. Önemli birisi, saldırıyı düzenleyecekleri gün o köyün tam tersi olan bölgeye gidecek." "Biz diğer köyde beklerken teröristler rahat bir şekilde diğer tarafa baskın yapabilir." Onayladı. "Evet Asena. Bu yüzden Kurt timi doğu tarafındaki köye gidecek, Hançer timi de batı." "Emredersiniz komutanım!" "Hazır olun. 15 dakika içerisinde çıkıyorsunuz." "Emredersiniz!" Baş selamı verip odadan çıktık. Hangara ilerlerken Pars durdu. "Ben bizimkilere haber vereyim, helikopterin orada buluşuruz." "Tamam." Yolun başında ayrılıp seri adımlarla ilerlemeye devam ettik. "Beyler 5 dakika içerisinde hazırlanıyoruz! Haydi, haydi!" Herkes ayaklanıp hazırlanmaya başladı. 10 dakikada helikoptere gelmiştik. "Dikkat!" Hazır ola geçtik. "Çok dikkatli olmalısınız çocuklar, hiçbirinize zarar gelmeyecek anlaşıldı mı!" "Emredersiniz komutanım!" "Allah yardımcınız olsun." "Sağol!" Yola çıkmıştık. "Komutanım, bir şey sorabilir miyim?" Aras'a çevirdim başımı. "Sor." "Yani şimdi komutanım, hani başka tim yok mu? Kendi askerleri? Neden daha buradan biz gidiyoruz?" Tek kaşımı kaldırdım. "Oğlum emirleri mi sorguluyorsun sen? Öyle uygun görmüşler demek ki. Ben nereden bilebilirim?" "Özür dilerim komutanım." İçimde nedense tuhaf bir his vardı. Bunu görmezden gelerek göreve odaklandım. Helikopterden inip arabalara binmiştik, telefonuma mesaj gelmişti. "Burada nasıl çekiyor lan bu?" İsimsiz bildirimi açtım. 'Dikkatli ol Asena.' Bu ne şimdi? İsimsiz kahraman, seninle uğraşacak vaktim yok. Uyarını dikkate alırım. "Ah midem..." Söylenmelerimle hepsi bana dönmüştü. "İyi misiniz komutanım?" "İyiyim tabii." Emir lafa atladı. "Komutanım, kızmazsanız bir şey soracağım?" "Soracağın şeye bağlı." İkilemde kalmış bir ifade belirdi yüzünde. "Sor hadi sor, içinde kalmasın." "İyi olduğunuza emin misiniz? Yola çıktığımızdan beri kendi kendinize konuşuyorsunuz." Hayda... Ben içimden konuşmuyor muydum? "Hayır komutanım." Güldüm. "Bunu da mı dışarıdan söyledim? Düşündüğüm milyon tane şey var bu aralar. Hâlâ iyi bir komutanım, aklım yerinde merak etmeyin." Ortamdaki gerginlik dağılmıştı. "Hiç şüphemiz yok komutanım." Daha sonrasında sessiz geçen yolculuğun ardından köye varmıştık. "Hoş geldiniz köyümüze komutan." Samimi bir şekilde gülümsedim. "Hoş bulduk. Ters giden bir durum olmadı değil mi? Şüphelendiğiniz herhangi bir şey? Yahut biri var mı?" Olumsuz anlamda başını salladı. "Yok komutan, sessiz sakin bir köy işte." "Anladım. Ateş, Selçuk ve Hakan'ı al sağ tarafa gidin. Aras, Emir, Atlas sol." "Emredersiniz." Hepsi bir yere dağılırken, ben kalıp etrafı kontrol edecektim. Telefonuma bildirim geldi. "Bunun hâlâ burada nasıl çektiğini çözemedim..." "Bir şey mi dedin komutan kızım?" Başımı telefondan kaldırıp amcaya baktım. "Yok amca." Gülümsedi. "Adınız neydi?" "Atilla. Seninki Asena galiba, değil mi?" "Evet." Atilla amca başka taraflara döndüğünde, ben de tekrat telefona dönüp bildirimi açtım, Kayra'dan gelmişti. (Kayra) 'Kendine dikkat et abla.' Hayda... Neler oluyor bugün? Önce isimsiz kişi, şimdi Kayra. Hayırdır inşallah. 'Sorun ne ablacım?' Bir süre bekledim. (Kayra) 'Bir sorun yok. Operasyona çıktığını öğrendim, yazmak istedim.' 'Tamam öyleyse. Sonra konuşuruz canım.' Telefonu kapatıp köyün içerisine ilerlemeye başladım. Biraz ileride bir kadın gözlerini ayırmadan beni inceliyordu, adımlarımı o tarafa yönlendirdim. "Hoş geldiniz güzel kızım." İstifimi bozmadan cevap verdim. "Hoş bulduk." Tekrar baştan aşağı süzdü beni. "Kaç yaşındasın komutan?" Aha! Bu sorunun sonu hayra alamet gitmiyor. Eli verirsek kolu çok net kaptırırız. "29 teyzecim." Teyze dememe biraz bozulmuş gibiydi. "Oh ne güzel. Sevdiğin var mı peki?" Allah aşkına! Göreve geldiğim yerde bile var bu teyzelerden. "Var teyzecim." Yüzü düşmüştü. "Tüh! Neyse, Allah ayırmasın kızım." Şehit oldu teyze... "Amin." Aklıma aniden gelen şeyle kaşlarımı çattım. Kayra operasyona çıktığımı öğrendiğini söyledi? Bunu zaten biliyordu. Arkamı dönüp amcaya bakındım fakat ortalarda yoktu. "Az önce yanımda bir amca vardı, nereye gittiğini gördünüz mü acaba?" Kadın şaşkınlıkla bana baktı. "Senin yanında kimse yoktu ki asker kızım. Bu köyün tek yaşlısı ben sayılırım." Ne? Ama o amca nereden baksan 65 70 yaşlarındaydı. "Emin misiniz?" Onayladı. "Kaç yaşındaydı gördüğün kişi?" "65 70." Kaşlarını çattı. "Yok yavrum. Bu köyde o yaşlarda kimse yok. Benden sonra en yaşlı 60 yaşında." Yanlış bir tahminde bulunmuş olabilir miyim? "Adı Atilla." Kadın bir süre düşündü. "Yok. O isimde biri yok." Al başına belayı... Diğerlerine ulaşmaya çalıştım fakat ses cızırtılıydı. "Ateş! Duyuyor musun beni?" "K- ul- tuz- dik- e-" "Anlaşılmadı, tekrar et." "Ko- ulaş- tuza- dikk- edi-" "Seni anlamıyorum asker, eğer beni duyuyorsan dikka-" Başıma aldığım darbeyle hafifçe sendeledim. Bilincimi açık tutmaya çalışırken gözlerim kapanıyordu... ~ Ateş'den ~ Allah kahretsin! "Beyler hızlı olun! Hadi!" Komutanım umarım iyisinizdir. Sesinin aniden kesilmesiyle diğerleriyle birlikte köyün girişine koşuyorduk. Geldiğimizde kimse görünmüyordu ortada. "Ateş komutanım." Hakan'ın gösterdiği yere bakınca kanımın çekildiğini hissettim. Yerde kan ve Asena komutanın silahı vardı. "Lan bir Allah'ın kulu yok muydu burada? Nasıl köy burası!" Hiç ses yoktu. Anlamalıydık. Anlamalıydık! Uyduyu alıp sakin bir sesle konuşmaya çalıştım. "Pars komutanım, duyuyor musunuz?" Bir süre ses gelmesini bekledim. "Duyuyorum Ateş. Bir sorun mu var?" "Komutanım, Asena komutan yok. Bu köyde kimse yok! İlk geldiğimizde bir amca bizi karşılamıştı fakat hiçbirinden iz yok!" Sinir, tüm bedenimi esir alıyordu. "Öncelikle sakin olup mantıklı düşünmeliyiz. Kara Albaya haber verdiniz mi?" "Hayır komutanım." "Tamam, ilk olarak ona haber verin. Biz buradan ayrılamayız, oldukça dikkatli olun. Her an, her şey olabilir." Derin bir nefes aldım. Pars komutanla konuşmayı sonlandırıp Albay'a ulaşmaya çalıştım. "Yüzbaşı Ateş Yıldırım. İbrahim Albay ile görüşmeliyim." Her saniyede Asena komutan ölüme yaklaşıyor olabilirdi. 1 saniye bile değerliydi bizim için. "Söyle Yüzbaşım." "Komutanım, batı tarafında kimse yok. Buraya ilk geldiğimizde yaşlı biri bizi karşılamıştı fakat şu an Asena komutan da dahil kimse yok." "Nasıl? Asena komutan da dahil kimse yok ne asker!" Yüzümü buruşturdum. "İki tarafa dağılmamızı emretmişti komutanım, kimsenin olmadığını söylemek için iletişim kurmaya çalıştım fakat olmadı. Buraya geldiğimizde yerde kan ve silah vardı komutanım..." "Ne olursa olsun, komutanınızı almadan gelmeyin. Anlaşıldı mı?!" "Emredersiniz komutanım!" 🦅 🦅 🦅 |
0% |