Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25 🐺

@kutagi

Keyifli okumalar.

_____
 

~ Asena'dan ~


Gözlerimi zorlukla açıp ne durumda olduğumu anlamaya çalıştım. Ellerim zincirle tavana bağlanmıştı. Bedenimdeki ve yüzümdeki ağrılara bakacak olursak baygınken bile rahat bırakmamıştı itler. "Uyuyan güzel uyanmış sonunda." Senin sesini... Tipini... Attığın adımı... Kurduğun cümleyi... Doğduğun günü... Gelmişin olmayacak ama, geçmişini... Tasmanı tutan itleri... "Ee konuşmayacak mısın? O kadar mı korktun?" Sanat icra ediyoruz şurada, araya neden giriyorsun şerefsiz oğlu şerefsiz! "Aslında sessizken daha güzelmişsin. Baygınken pek izleme fırsatım olmamıştı." İğrenç bir gülüşle bedenime bakıyordu. "Bak ne diyeceğim, sen beni bir çöz. Beni bir çöz, bak o zaman hayatında görmediğin fantezileri yaşatacağım sana."


Gülüşü daha da büyüdü. "Böylesi daha iyi." Yavaş yavaş yaklaşıyordu. "Bana dokunmaya kalkarsan o elini münasip bir tarafına montelerim. Doktorlar bile çıkaramaz."


"Bana hiçbir şey yapamazsın." Keyifle yüzüne baktım. "Senin yedi ceddine yaptıklarımızı unuttun sanırım, sen kimsin be?" Yüzü sinirden kaskatı kesilmiş bir ifadeyle bakıyordu. Hızla gelip yumruk attı. "Türksün diye kendine bu kadar güveniyorsun değil mi? E hani? Nerede o çok güvendiğin TÜRK arkadaşların? Seni bırakıp geldikleri gibi gitmişlerdir. Yalnızsın. Yalnız." Gülme sırası bendeydi. "Tek başıma da size yeterim ben. Siz hepiniz, ben Türk!" Bu onu daha fazla sinirlendirmişti. "Yalvaracaksın bana! Seni öldürmemem için yalvaracaksın!"


Alaycı vaziyette kaşlarımı kaldırdım. "Cidden mi?" Karnıma aldığım darbeyle nefesim kısa bir anlık kesilmişti. Gülmeye başladım. Her güldüğümde daha sert vurmaya çalışıyordu. Her vurduğunda ise ben daha çok gülüyordum. "Kes gülmeyi!" İnadına gülmeye devam ettim. "Sana gülmeyi kes dedim!"


"Bana emir verebilecek biri değilsin." İçeriye cehennem zebanisi gibi iki kişi girdi. "Tövbe estağfurullah... Yeminle gece görsem hatim indiririm, ne yapmışlar lan size?" Tahmini olarak vücutlarının her yeri dövmeyle kaplıydı, gözleri bile. Başlarına iki tane boynuz dikmişlerdi ve çoğu yerlerinde piercing vardı. Sağ tarafta olan ağzını açtığında dilinin yılan gibi kesik olduğunu gördüm. Şeytan görse önlerinde diz çöker harbi.


"Korktun mu?" Bıkmış bir ifadeyle karşımda papağan gibi aynı şeyi tekrarlayıp duran şahısa baktım. "Yarın gel papağan olarak işe başla." Sinirle güldü. Bir kafa hareketiyle iki zebani ellerinde sopayla karşıma geçti. "Ya Allah bismillah o zaman." Gelişine vurmaya başladılar. Temel reis gibi ıspanağı yiyip de gelmişler herhalde. Gerçi bunlarda nerede ıspanak. Allah bilir ne yiyordur bunlar. Asena inanamıyorum sana! Dayak yiyorsun düşündüğün şeye bak! Ah! Vurmayı kestiklerinde, kesik kesik nefesler alıyordum. "Sana bir kağıt vereceğiz, üzerinde yazanları okuyacaksın."


Cevap vermeden gözlerinin içine bakıyordum. "Anladın mı?!" Bağırınca ekstra bir anlam kazanmıyor cümle. Yine ifadesizce duruyordum. Tekrar vurmaya başladılar. "Belki komutanın ikna eder seni ha?" Kapıdan biri kamerayla içeri girdi. Adı gereksiz şerefsiz de önüme gelip durdu. "Albay... Albay. Bak elimde kim var." Yana çekilip önümü açtı. "Şöyle bir sorunumuz var ki, arkadaş konuşmamaya yeminli. Ben de diyorum ki bu arkadaşı bir konuşturalım. Eğer onu konuşmaya ikna etmezsen... Ölür! Tam olarak 15 saatiniz var." Önüme bilgisayarı koyup bir şeyler yapmaya başladı.


Birkaç dakika sonra Albayın görüntüsü ekranda belirdi. Ağzımı kapattılar. Başıma da zebanilerden birini dikip gitti. "Asena! İyi misin?" Konuşmaya çalıştım, elbette ki olmadı. "Bunu söylemekten nefret ediyorum fakat senin yerini bulana kadar ne gerekiyorsa yap, tamam mı?" Ne gerekiyorsa? Umarım kağıtta yazanları okumamı istemiyordur. "Kağıtta ne yazıyorsa söyle." Hayretle komutana bakarken gözünü kırptı. Anlamıştım. Başımı salladım. Yanımdaki bu olaya şaşırmış görünüyordu. Bilgisayarı kapatıp dışarı çıktı.


Beş on dakika sonra, isimsiz şerefsiz içeri girdi. "O kadar dayak yedin de kabul etmedin? Ne söyledi ki bu kadar çabuk ikna oldun? Ah kendimi tanıtmayı unuttum bu arada. Ben Haris." Haris... Ağzımı açıp ellerimi çözdüler. Arkadan tekrar iple bağlayıp kolumdan sürüklemeye başladılar. Açıklık bir alana geldiğimizde kamerayı önüme yerleştirdi. Sırıtarak beni izliyordu, gül bakalım gül. Kağıdı önüme açınca şöyle bir göz gezdirdim. Bunları söylersem ülkeler arası kriz çıkardı. "Hazır mısın?" Cevabımı beklemeden kamerayı çalıştırdı. Derin bir nefes aldım.


"Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım."


Sinirden mosmor olmuş yüzüne bakarken, beni daha fazla konuşturmadan yüzüme yumruk attı. "Kes sesini! Kes! Kapat yayını!" Kamerayı kapattı. Büyük ihtimalle Albaya ulaşmıştır mesaj. En azından iyi olduğumu bilirlerdi. Tekrar kollarımdan sürükleyip içeri götürdüler, gerçeği söylemek gerekirse ayakta zor duruyordum fakat dayanmak zorundayım. Bu aptalları sevindiremem. Ellerimi tekrar bağlayacağı sırada, içeri Haris girdi. "Bekle, bekle. Seninle biraz eğlenelim güzellik..." Elinden kurtulmak için var gücümle tekme attım. Yerde yuvarlanırken, kapıyı açtığım gibi kendimi dışarı attım.


Sizi öldürmek şarttı, farz oldu. Önce şunlardan kurtulmalıyım. Salak gibi kurtulduğumu düşünürken bir anda etrafım sarıldı. "Evet... Tabi..."


"Nereye gidiyorsun hemen güzelim? Merak etme, seni de eğlendiririm." Midem bulanmaya başlamıştı. "Seni yerin 9 kat dibine gömerim!" İğrenç gülüşüyle üzerime geliyordu. Yine tekme atacakken yan taraftan birisi bacağıma sıktı. Acıyla kaskatı kesilip dişlerimi sıktım. Fırsattan istifade beni tuttuğu gibi peşinde sürüklemeye başladı. "Bırak! Bırak beni pislik!" Kan kaybediyordum ve bu hiç iyi değildi. Beni bir odaya sokup yere ittirdi. Gücüm kalmamış olsa bile, bir yerden o gücü bulup buradan kurtulmalıydım. Yoksa canıma kıyacaktım.


"Çırpınma güzelim..." Bacağım hareket ettiremeyeceğim kadar uyuşmuştu. Allah'ım gücüm kalmadı, yardım et... Üzerini çıkarıyordu, yine bir aralık bulup elinden kurtulmaya çalıştım. Daha sert bir şekilde beni ittirince başımı taşın köşesine vurdum. N'olur bir mucize olsun.


Üzerime çullandığında daha fazla uyanık kalamadım... Arada bölük pörsük canımın yandığını hissediyordum fakat bilincim yine gidiyordu. Gözlerimden yaşlar süzülürken üzerimden ağırlık kalktı. "Özür dilerim Canparem. Çok özür dilerim." Biri beni kucağına alıp koşmaya başladı. Ya da ben artık halüsinasyon görmeye başlamıştım. Arabaya bindirip gaza bastı. Gözlerimi yarım açıp yanımdaki kişiyi görmeye çalıştım. İlk başta net göremesem de daha sonra Alparslan olduğunu gördüm. "Alparslan?" Bana döndü. Gözümü açık görünce eliyle gözlerimi kapattı. "Özür dilerim meleğim. Beni unutacaksın."


Daha fazla dayanamadan kendimi bıraktım.


🦅


Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Başımda tüm tim toplanmış bekliyordu. "Başım..." Sesimi duyduklarında hızla yanıma geldiler. "Komutanım iyi misiniz?"


"Komutanım, bir yeriniz ağrıyor mu?"


"Komutanım?"


Elimi susmaları için kaldırdım. "Lütfen..." Hepsi susmuştu. Yaşadığım olay aklıma gelince bir anda kusacak gibi hissettim kendimi. "Öldürün beni." Hepsi acıyla yüzüme baktı. "Öldürün lan beni! Öldürün!" Pars yanıma gelip kolumu tuttu. "Sakin ol! Sakin ol!" Çırpınıyordum. "Dokunma! Bırak!" Ellerinden kurtulup kolumdaki serumu çıkarttım. Ayağa kalktığım gibi yere düştüm. "Bacağım..." Bacağımı hissetmiyordum. "Asena Lütfen." Ben ilk defa aklımı kaybedecek gibiydim. Ben ilk defa dibe battığımı bu kadar hissediyordum. "Alparslan'ı gördüm Pars. Beni kurtardı!" Onun da gözleri dolmuştu. "Alparslan değildi o Asena. Bendim seni kurtaran."


Beni tutan ellerini ittirdim. "Yalan söylüyorsun! Alparslandı o! Yaşıyordu. Yemin ederim yaşıyordu, inan bana."


"Lütfen kendine gel. O 5 yıl önce şehit oldu Asena! Oradaki bendim." Hatırlamaya çalıştım. "Ama yüzü oydu. Eminim!"


"Aklın yerinde bile değildi Allah aşkına! Bilincini kaybetmiştin, aklın görmek istediğin kişiyi göstermiş sana." Cidden deliriyor muydum? Sessizce aynı şeyleri tekrarlıyordum. Hemşire gelip sakinleştirici yaptı, ben ise artık öldürseler umursamayacaktım. Nereden bir anda buraya gelmiştim? Alparslan ile düğün planı yaparken, şimdi mezarımı kazmayı düşünüyordum. Hepsi odadan çıkmıştı, yan tarafıma baktığımda Pars silahını bırakmıştı. Uyuşuk bir şekilde doğrulup tabancayı aldım.


Elimdeki tabancayla bakışırken düşünüyordum. Beni karanlıkta bırakmayacağına söz vermiştin. Hani bana ışık olacaktın? Karanlığım oldun Alparslan. Tabancayı kafama dayadığım sırada içeri Pars daldı. "Asena sakın!" Acıyla gülümsedim. "Eğer beni biraz olsun seviyorsan görmezden gel Pars. Lütfen buna izin ver..." Başını hızla olumsuz anlamda salladı. "Olmaz. Olmaz! Biz yanındayız, beraber atlatacağız bunu da. Nelere dayanmadın ki sen, bunu da atlatacaksın."


"Hiçbirinde ölen ruhum olmamıştı ama Pars. Hiçbirinde delirdiğimi hissetmemiştim. Hiçbirinde namusum elimden alınmamıştı!" Gözlerini sıkıca yumdu. "Bunun için beni affet." Ne olduğunu anlamadan elimden silahı aldı ve elimi yatağın kenarına kelepçeledi. "Ne yapıyorsun?!"


"Kendine zarar vermene izin veremem. Lütfen iyi ol."


"Pars! Pars!" Beni duymazdan gelerek odadan çıktı. Başımı geri atıp gözlerimi sıkıca yumdum. Birden gözlerimi açıp bakışlarımı karşıdaki duvara sabitledim, duygularım gitmişti. Bakışlarımın ne kadar boş olduğunu hissediyordum. Haris... Sana en büyük acıyı yaşatmadan bana ölüm haram...


🦅


🦅


🦅

Loading...
0%