Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3 🐺

@kutagi

Keyifli okumalar.

_____
 

"Komutanım Kafileyi bulduk! 200 metre uzağımızdalar, fakat Şivan bizden 100 metre ileride." Bu kötüydü işte. "Tamam Atlas. Dikkatli olun, biz gelmeden hiçbir temasta bulunmayın."


"Emredersiniz. Fakat siviller için tehdit olursalar?" Hiç düşünmeden cevap verdim. "O zaman tek birini bile sağ bırakmayın aslanım, onların burnu bile kanarsa yakarım çıranızı. Anlaşıldı mı!"


"Emredersiniz komutanım!" İletişimi sonlandırıp diğerlerine döndüm. "Hızlı, beyler hızlı! Vaktimiz azaldı." Daha hızlı bir şekilde yolumuza devam ettik. Kurt timi de yardıma gelmişti, birkaç kişi aralarında konuşurken istemsizce kulak misafiri oldum. "Kızıl kurt dedikleri kişi Asena komutan mıymış?"


"Aynen komutanım. Hiç anlatıldığı gibi değil, ben böyle birini beklemiyordum gerçekten. Acımasız, sert, duygusuz biri demişlerdi? Geçen gün ağladığını gördüm ben ya."


"Öyle deme aslanım. Asker de olsa kadın işte duygusal olurlar." Adımlarımı bir anda durdurup Aras ve Poyraz'ın önüne geldim.


"Beyler, benim gerçek halimi görmek istiyorsanız eğitimime beklerim. Ve bu arada Teğmenim, bir kadın olarak senin komutanın olduğumu hatırlatmam gerekiyor sanırım." Geri geri adımlayıp aynı hızla ilerlemeye devam ettim. "Az laf çok iş beyler. Daha çok işimiz var!"

Biraz ileriden bir silah sesi duymamla timi durdurdum. Başka ses gelmeyince daha temkinli şekilde ilerlemeye devam ettik.


Önümüze bir anda çocuğun atlamasıyla refleks olarak silahımı doğrulttum, hemen ellerini kaldırdı. "Ateş etmeyin." Kolumuzdaki Türk bayrağını görünce sevinçle gözleri parladı. "Siz Türksünüz! Geldiniz!" Gülümseyip silahı indirdim. "Evet, biz Türk askeriyiz. Söyle bakalım diğerleri nerede?" Üzgünce kafasını yere eğdi. "Onlar şu dağın arkasında kaldırlar, kötü adamlar gelmelerini engelledi. Ben kaçtım, Allah sizi karşıma çıkardı!"


"Tamam, merak etme. Onları da sağ salim alıp Türkiye'ye gideceğiz." Gururla gülümsedi. "Hiç şüphem yok asker abla." Başını okşadım. "Adın ne bakalım senin küçük hanım?"


"Afra, abla." 


"Çok güzelmiş adın canım. Bak şu abinin yanından ayrılma tamam mı?" Dedim Hakan'ı göstererek. "Tamam abla." Seri adımlarla Afra'nın gösterdiği yere gittik. "Atlas, neden haber vermediniz?"


"Asker cevap ver!" Cevap gelmiyordu. Başlarına bir şey geldiğini düşünürken, gelen cızırtılı sesle neler olduğunu anlamadım. "Ko- s- dağ- terö-"


"Anlaşılmadı asker, tekrar et."


"Komutan- se- dağda- terör-"


"Atlas! Neler oluyor?"


"Komutanım! Hah düzeldi. Komutanım teröristler dağdan geliyorlar, sinyal kesici var, zar zor irtibat kurabildik. Sivillerin yerini kaybettik, şerefsizler pusu kurmuş."


"Tamam. Sivilleri biz bulduk, bir sorun var mı? İdare edebilir misiniz?"


"Ederiz komutanım. Siz sağ salim alın onları."


"Dikkatli olun asker. Allah yardımcınız olsun."


"Sağol!" 


Dürbünle etrafı izlemeye başladım, sivillere silahı doğrultmuş bir şeyler söylüyordu pislik. "Selçuk, orası sende."

"Emredersiniz." 


"Emir, sağ taraf. Hakan sol."


"Emredersiniz."


"Ateş serbest." İznimle çökmüştük tepelerine. Türk'e dokunan herkes bunun bedelini ödeyecekti. "Soysuz itler! Bir de kendilerine adam diyorlar."


"Adamlığın 'a'sı yok onlarda!" Yarım saat sonra hepsi cehennemi boylamıştı. Atlaslar da yanımıza gelmişti. "Şivan şerefsizi yine mi kaçtı lan?!"


"Bunu mu arıyordunuz?" Pars yanında Şivanla birlikte gelmişti. "Ulan piç! Seni ben öldürmez miyim kalleş!" Yanına son sürat gidip yumruğu indirmiştim. Yere düşünce ardı adına yumrukları sıraladım, karnına birkaç tekme geçirsem de hızımı alamamıştım. "Esker... aşk olsın ama. Ben daha güzel bir karşilama beklemiştim, ben sizin bu gereksiz cesaretinizi anlamıyorum ha. Bi tutturmuşsunuz bayrah diye öliysiniz yav, pardon şehit oliysiniz." Daha fazla konuşmasına tahammül etmeden son yumruğu indirmiştim.


"Bir canım değil, bin canım olsa da bu vatana feda ederim köpek! Ne anlayacaksın tabii. Sizin gibi tavşan yürekli değiliz biz, karşımızda duracak cesaretiniz bile yok gelmiş laf yapıyorsun burada. Biz ölmeyiz, şehit oluruz. Siz leş olursunuz, arkanızdan ağlayacak kimse yok."


Aras tekrar konuştu. "Sanırım sözleri asılsız değilmiş, komutanın içinden gerçekten dişi kurt çıktı!" Oradan uzaklaşıp biraz ileride durdum.


Minik bir elin beni dürtmesiyle arkamı döndüm. "Abla, ben de senin gibi asker olmak istiyorum büyüyünce." İçten bir gülüş yolladım. "Kaç yaşındasın küçük hanım?"


"9 yaşındayım. Adın ne abla?"


"Asena."


"Memnun oldum Asena abla. Adın çok güzelmiş."


"Ben de memnun oldum. Teşekkürler Afra."


"Asker olmak zor mu?"


"Hm çok zor değil ablacım. İstediğin zaman hiçbir şey zor gelmez insana, elbetteki zorlukları var fakat alışınca o kadar da zor gelmiyor." Bir süre düşünür gibi yaptı.


"O zaman ben de asker olacağım." Gülümsedim.


"Ol tabii." Ama bir anda yüzü düştü. "Olamam ki..." Kaşlarımı çattım. "Neden olamayasın?"


"Çünkü ben kızım. Bir tanıdığım kızların asker olamayacağını söylemişti."


"Ben de kızım öyle değil mi? Bak bana, ben askerim ama. Kim ne söylerse söylesin aldırma tamam mı? Bu senin kararın çünkü, istediğin her şey olabilirsin. Bazı insanlar kızları, kadınları sadece köle olarak görüyor ama öyle değil. Ey kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın. Demiş Mustafa Kemal Atatürk."


"Asker olabilirim!" Sevinçle bağırıp ellerini çırptı. "Baba! Duydun mu? Asker olabileceğimi söyledi Asena abla." Babası gülümseyerek baktı kızına. "Elbette kızım. Ne istiyorsan olabilirsin." Bir çocuğu mutlu etmek bu kadar kolaydı işte, yine de bazıları zoru tercih ediyordu. Buluşma noktasına gelmiştik, sınırdan geçip hazırlanmış olan arabalara binip karargaha geldik.


Herkes bizi bekliyordu. "Büyük bir iş başardınız evladım, hepinizi alınlarınızdan öpüyorum."


"Sağol!" 

Hep birlikte yemekhaneye geldik. Sofralar kurulmuştu, karnım zil çalıyordu resmen. Herkes masanın bir köşesine oturunca biz de yerlerimize geçmiştik.


Güle konuşa yemeklerimizi yerken bir anda kalbime bir ağrı saplandı. Sanki birisine bir şey olmuş gibi içime kötü bir his doğdu, maalesef ki hislerim çoğu zaman doğru çıkardı. Telefonumu çıkarıp Ateş'i aradım, cevap vermedi. Tekrar, tekrar ve tekrar aradım telefonlarımı açmıyordu. İçimdeki endişe gitgide artarken kapıdan gelen sesle kafamı kaldırdım.


Ateş üniformasını giymiş traş olmuş kapıda dikiliyordu. Bu sıralar çok fazla duygusal olmaya başlamıştım galiba. Poyraz haklıydı. "Komutanım."


"Ateş? Senin ne işin var burada evladım? Hastanede olman gerekiyordu senin. Daha tam iyileşmedin."


"Ben iyiyim komutanım. Fazla bir şey hatırlamasam da üniformamı özlemişim." Anlayışla gülümsedi Kara Albay. "Akıllısı beni bulmaz ki. Kendini fazla yorma ama anlaşıldı mı?"


"Emredersiniz." Bir sandalye daha eklendi masaya, Pars'ın yanına oturmuştu. Telefonunu çıkarıp baktığında kaşlarını kaldırıp bana döndü. Omuz silkip yemeğe geri döndüm.


(Ateş) -23 Cevapsız çağrı? Telefonum kapanmıştı sadece.


-Ne olmuş yani? Cevap vermedin, biraz endişelendim.


(Ateş) -Biraz endişelenmiş halin bu mu Kızıl Kurt?


Bana eskisi gibi seslenince bir an eskiye daldım, mutlu olduğumuz zamanlara.


(Ateş) -Yanlış bir şey mi söyledim? Eğer öyleyse özür dilerim.


-Hayır. Sorun değil, yanlış bir şey söylemedin. Sadece uzun zamandır bana öyle seslenen biri olmamıştı. Sen nereden öğrendin?


(Ateş) -Bilmiyorum. Sadece bazı şeyleri hatırladım gibi. Sana böyle sesleniyormuşum sanırım.


-Bu güzel haber. İlerleme kaydediyorsun, sevindim.


(Ateş) -Evet. Yakın zamanda her şeyi hatırlarım umarım.


-Umarım hatırladığında da eskisi gibi olabiliriz.

Bu mesaj silindi*


🦅


🦅


🦅


Loading...
0%