Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5 🐺

@kutagi

Keyifli okumalar.

_____
 

Hem yalnız hem de çaresiz hissediyordum kendimi, ilk defa yalnız ağlamayı değil de birine sarılarak ağlamayı istemiştim. Yanımda birinin olmasını dilemiştim. Ama yine gözyaşlarımı içime atmıştım ve yine gülmüştüm.


Zamanın çabuk geçmesini istiyorum, üzgün olduğum zamanların bitmesini. Mutlu olduğum zamanın gelmesini. Her şey bitti demek istiyordum. Sadece bir zamanlıktı hepsi demek istiyordum. Geçmişi ve şu anı sadece bir kabus olarak hatırlamak istiyordum.


Yorgunum... gözlerimi kapatsam bir daha açamayacak gibi hissediyorum, o kadar yorgun ve o kadar halsizim ki... ama ona rağmen yine gülüyorum, acınası bir insanım...


Bir insan kendini nasıl bu kadar çaresiz hissedebilir?

Sanki.. birinin gelmesini istiyorum, ama kim? İçimde neden bir boşluk var hep?

Bilmediğim birinin yanımda olmasını istiyorum. Belki de gerçekten delirmeye başladım..


Birisi bana bir soru sormuştu, 'Özlemek mi daha zor? Özledim diyememek mi?'

Hiç düşünmeden özlemek dedim, çünkü bazen öyle bir zaman oluyor ki, özledim desen bile yanında olamayacağını biliyorsun.

Özlüyorsun, ama yanında olabilmesi için hiçbir şey yapamıyorsun.


Özlemek insanı çaresiz hissettirir, hele ki bir daha göremeyeceğin biriyse.


Ne dram yaptım ama değil mi?


_______


Sabah erkenden kalkıp duş almıştım, üniformamı giyip eğitim alanına gittim. Bu saatte kimse burada olmazdı, bunu fırsat bilerek koşmaya başladım. Ne kadar zamandır koştuğumu bilmiyordum, hiçbir şeyi düşünmemeyi tercih etmiştim. Şınav çekmeye başladım, Kızıl Kurt sahalara geri döndü...


Uzun bir aradan sonra bizim tim ve Kurt timi geldi. "5 dakika, 300 saniye, 300.380 milisaniye ve 300.058.497 mikrosaniye geç kaldınız beyler."


"Asena komutan terminatör çıktı lan."


"Haydi, haydi! 50 tur koş. Marş marş!"


"Canımızı çıkaracak yine." Demişti Emir.


"O kadar kötü mü Emir?"


"Evet komutanım. Bu daha fragman, bir de filmi görün."


Hafifçe sırıtmıştım. "Çeneniz çalışmasın beyler! Daha 49 turunuz var!"


"Ya Allah." 50 turu 1 saatte koşmuşlardı. Bunda biraz benim de katkım vardı. "Şınav pozisyonu al!"


"1"


"Komutanım."


"Söyle Teğmenim."


"Hakan Üstçavuş'un 15 şınavı vardı?"


"Komutanım alacağınız olsun ya."


"Aferin asker. Hakan, başla!"


"1"


"2"


"3"


"4"


"4"


"Allah'ım neydi günahım?" İçinden söylediğini sanıyordu galiba. "Anlamadım asker!"


"Yok bir şey komutanım!"


"Aferin!"


"2" 


Kafasını kaldırıp kısa bir an baktı, daha sonra şınav çekmeye devam etti.


"3"


"4"


"4"


"5"


"5"


"Hâlâ 5 asker! Paslandın mı sen?"


"6"

İçinden kim bilir neler diyordu.


"Komutan cidden acımasız çıktı."


"Aras Karaca! Hakan'a eşlik etmek ister misin?"

Hemen susup kafasını çevirdi. "Eğitim parkuru, marş marş!"


4 bezdirici saatin sonunda timi ve diğerlerini serbest bırakmıştım. "Asena Binbaşım, fazla değil mi bu eğitim?"


"Eğitimde merhamet vatana ihanettir. Yine de biraz haklı olabilirsin."

Güldü. 


"Ateş Yüzbaşı nerede?"

Etrafına bakındı. "En son baktığımda buralardaydı." Anlamsızca yüzüme baktı. "Bir bakayım ben." Dememe kalmadan sert adımlarla bize doğru geliyordu. Baş selamı verip karşımda durdu. "Nasılsın Yüzbaşım?"

"Sağolun komutanım, iyiyim." Omzuna vurdum hafifçe. "Ateş, seninle konuşmam gereken bir mevzu var."


Herkesten uzak bir köşeye geçtik. "Ateş.. Söylemesi zor biraz, ailen sen yokken vefat etti. Seni tekrar canlı bir şekilde karşılarında görmelerini isterdim." Sandığımdan daha az bir tepki verdi. "Onları hatırlamıyorum. Bu çok kötü, hiç anımın olmadığı ailemi kaybetmişim ve bunun için üzülemiyorum bile." Onu anlıyorum diyemezdim yine de acısını paylaşıyordum. "Başın sağ olsun."


Bir süre yalnız kalsa onun için daha iyi olurdu. Pars'ın yanına geri döndüm "Söyledin mi?" Sıkıntıyla nefes verdim. "Evet." Tuhaf bir şekilde o tarafa baktı. "Pek fazla bir tepki vermedi?"


"Hiçbir şey hatırlamıyor. Ailesi vefat etse bile üzülemiyor, hatırlamadığın biri için üzülemezsin sonuçta."


"Doğru. Umarım en kısa sürede hafızası yerine gelir."


"Eğer bu onu üzecekse istemem." Gözlerini hafif kısıp yüzümü inceledi. "Aranızda iyi bir ilişki olmalı."


"En yakın arkadaşımdı, çocukluk arkadaşımdı."


"Şimdi?"


"Şimdi beni de unuttu işte."


Hiçbir şey söylemeden önüne döndü, bazen susmak en iyi cevaptan bile daha çok şey anlatır insana. "Bozkurt Binbaşım." Karşıma gelip baş selamı verdi. "Söyle Ali?"


"İbrahim Albay sizi çağırıyor."


"Tamam." Yaslandığım ağaçtan kalkıp harekat merkezine gittim. "Emredin komutanım."


"Asena, gel kızım. Kardeşinin yanında olmalısın yarın gideceğini duydum, izinlisin." Benim neden haberim yoktu bundan? "Komutanım.."


"Çıkabilirsin Binbaşım." Allah Allah... Aramızda sakladığımız bir şey olmazdı, Kayra neden bir şey söylemedi ki? Özel harekat polisiydi fakat bir yere gideceğini söylememişti. Ben sorarım bunun hesabını sana eşek sıpası.


Odaya gelip üniformamı çıkarttım, sırt çantamı alıp karargahdan çıktım. Telefonumu çıkarıp Kayra'yı aradım.


"-Alo abla. Hayırdır bir sorun mu var?


-Sana sormalı beyefendi. Gidiyorsun da bana neden haber vermiyorsun!


"-Nereye gidiyorum? Benim niye haberim yok?


Birkaç saniye olduğum yerde durdum. Kara Albay yalan söylemezdi bana, neler oluyor?


-Nasıl haberin yok? İbrahim Albay senin yarın gideceğini söyledi. Bana da bu yüzden izin verdi.


"-Haa evet, evet. Oo ben onu unuttum sen arayınca, aklımdan çıkmış. Bir görev var da uzun süre gelemeyebilirim Türkiye'ye.


Ben kaç yıllık askerim, sen kimi kandırıyorsun Kayra bey? Bir bit yeniği var bu işte ama dur bakalım.


-Öyle olsun bakalım. Neredesin sen?


"-Eve geçiyorum şimdi.


-Tamam geliyorum bende.


Eve varmış rahatla koltuğa atmıştım kendimi. "Off ne yorulmuşum be..."


"Ne yaptın ki yoruldun?"


"Ni yiptin ki yirildin? Ağza bak ağza. Ne yaptın diye sorulur mu ulan? Kaç gündür toplasan 3 saat anca uyumuşumdur." Olumsuzca kafasını salladı. "Buna alışmış olman gerekmez mi?"


"Kayra. Seni döverim çocuk." Ağzına hayali fermuar çekip mutfağa gitti. "Tövbe estağfurullah." Yerden terliği alıp fırlattım. "Ah! Acıdı! Neden attın? Sana bir şey demedim ki, istiğfar ettim."


"Sus, çok konuşma. Uyuyacağım ben." Birileriyle uğraşmaya bayılıyorum.


-Evet Albayım. Evet. Yok hiçbir şeyi fark etmedi, eğer ettiyse de bana çaktırmadı. Tamam. İyi akşamlar.


Aha ben dedim. Bu işte bir iş var dedim. Albayla ne konuştu acaba? Ne iş çeviriyorsun? Yeni uyanıyormuş gibi gerindim. "Saat kaç Kayra?"


"Telefon yanında ya." Ona ters bir bakış atıp telefona uzandım. "Off saat kaç olmuş neden uyandırmıyorsun beni?"


"Uyandırınca kızıp dövdüğün için?"


"Ne zaman dövdüm ya? Abartma. Kızmışımdır sadece." Bu sefer ters ters bakma sırası ondaydı. "37 numara terliğin izi çıktı sırtımda vura vura."


"Ayıp ayıp. Ablaya iftira atılır mı?" Hayretle gözlerini açtı. "Gel bak istiyorsan!" Elimi önemsiz bir şeymiş gibi salladım. "Acıktım ben, bir şeyler sipariş edelim. Yemekle uğraşamam." Kafasını salladı.


Yemeğimizi yediğimizde abur cuburları alıp televizyonun başına geçtik. Birkaç dakika sonra kapı çaldı. "Hayırdır inşallah? Birini mi bekliyordun Kayra?" Olumsuz anlamda kafasını salladı. Tedbir amaçlı sehpanın üstünden silahımı alıp kapıya gittim. Delikten baktığımda gelenin bizimkiler olduğunu görmemle kaşlarımı çattım.


Kayra tam ağzını açmış konuşacaktı ki hızla elimle ağzını kapattım. "Sakın sesini çıkartma. Biz evde yokuz." Zilin tekrar çalmasıyla ağır adımlarla kapıdan uzaklaştım. "Komutanım evde olduğunuzu biliyoruz, ışığı gördük. Hava buz gibi açmayacak mısınız kapıyı?" Yüzüme sahte olduğu bariz belli olan gülümsemeyi yerleştirip kapıyı açtım.


"Hayırdır beyler akşam akşam?"


"Ee komutanım bu gerzekler faturaları ödememişler de elektrik, su kesilmiş. Bizim de aklımıza ilk siz geldiniz, melek gibi bir komutanımız var bizim dedik. O bizi bu soğukta, bu karda, bu kışta dışarda bırakmaz dedik geldik." Hafifçe güldüm, benimle birlikte onların da yüzünde gülümseme oluştu. Kapıyı yüzlerine kapattım.


"Abla, ayıp oldu ama."


"Ne ayıbı oğlum? 7/24 onlarla beraberim zaten. Gitsinler karargahda kalsınlar bana ne." Israrla kapıya vurulmasıyla yerimden hışımla kalkıp kapıya gittim. Açtığımda sevimli olduklarını düşünerek masum masum yüzüme bakıyorlardı. "Karargaha gitsenize siz."


"Komutanım ama.." bakışlarımla konuşmasını kesti. "Emredersiniz." Hepsinin yüzü bir anda düştü. İsteksiz adımlarla ilerliyorlardı. Tam kapıyı kapatacağım sırada Kayra seslendi. "Abi durun ya. Daha karpuz kesecektik." Ben hayretle ona bakarken o çoktan kapıyı açıp bizimkileri içeri alıyordu. "Kayra sen bittin oğlum. Sen bittin."


Kapıyı kapatıp salona geçtim. Acaba bizimkiler bir şey biliyor muydu? "Ee beyler ne var ne yok görüşmeyeli?"


"Valla komutanım bıraktığınız gibiyiz. Kara Albay bize de izin verdi, eve gidince bu gerizekalı faturaları ödemediği için de durumu biliyorsunuz." Dedi Selçuk, Emir'in kafasına vurarak. "Ah! Selçuk abi ya!"


"Allah'ım neydi günahım? Neyse çay getireyim ben, içersiniz değil mi." Bu bir soru değildi, elbette ki içeceklerdi.


Çaya biraz daha ekleyip kaynamasını bekledim. Kaynayınca bardaklara doldurup içeri gittim, Atlas elimden tepsiyi alıp herkese verdi. "Komutanım şeker?"


"Yok Hakan." Kayra telefonu çalmasıyla yerinden kalkıp salondan çıktı. "Var sende bir şeyler ama çıkar yakında kokusu Kayra efendi." Diğerleri kendi aralarında konuşup gülüyorlardı, onca sesin arasında kendi düşüncelerimde boğulmayı başarmıştım yine.


"Ee abla benim bir işim çıktı, yarım saat sonra falan gelirim." Elimdeki bardağı yavaş bir şekilde masaya bırakıp aynı yavaşlıkla Kayra'nın yanına geldim. Gömleğinin yakalarını düzeltip üstünü silkeledim, yüzüme bir gülümseme yerleştirip mutfağa gittim.


Birkaç saat geçse de Kayra gelmemişti, aradığımda ise telefonu kapalıydı. "Komutanım bir şey olmamıştır ya. Polis sonuçta kendini korur kardeşimiz, değil mi beyler." Kaş göz yapınca herkes onaylar sesler çıkarmıştı. "Lan oğlum bir şey biliyor da söylemiyorsanız sizin benden çekeceğiniz var!"


Salondaki sesler ayyuka çıkarken telefonum çaldı. "Şş sessiz. Sessiz."


-Buyrun?


"-Komutanım, ben komiser yardımcısı Teoman Karakuş. Az önce gelen ihbarda yirmili yaşlarda bir gencin vurulduğu bilgisini aldık ve maalesef ki sizin kardeşiniz olabileceğini düşünüyoruz. Olay yerine intikal ediyoruz adresi yolladım size.


Telefon elimden kayıp düşerken beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Ailemden tek kalanı da kaybetmeye dayanamazdım...


"-Alo?


"-Alo?


"-Komutanım duyuyor musunuz?


"-Alo?
 


🦅


🦅


🦅

Loading...
0%