Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6 🐺

@kutagi

Keyifli okumalar.

_____
 

Karşımdaki manzarayla neredeyse kalp krizi geçirecektim. Kayra, elinde pastayla karşımda duruyordu, yanında da Kurt timi ve birkaç polis arkadaşım vardı. "Neler olduğunu birkaç saniye içerisinde açıklamazsanız, ömür boyu açıklamaya fırsatınız olmaz. Ölüyordum oğlum!" Sinirden ağlayacaktım resmen. Kardeşimin vurulduğunu söylemişlerdi, buraya nasıl geldiğim hakkında hiçbir fikrim yok fakat geldiğimde manzara aynen buydu.


"Sakin ol abla. Ufak bir şaka yapalım dedik, kendi doğum gününü unutmuşsun ya."


"Senin şakana başlarım Kayra! Ailemden tek kalansın, sana bir şey olursa yaşayamam ben. Geçmiş karşıma ufak bir şaka diyor."


"Vay be! Kızıl kurt dağlara mı kaçmış acaba? Karşımda birazdan ağlayacak olan ufak bir kız var da..." Tek kaşımı kaldırıp Pars Binbaşıya döndüm. "Binbaşım. Tehdit olarak algılamayın, sadece ufak bir uyarı. O ufak kız dediğiniz, sizin ruhunuz bile duymadan kaç leş almış insan. Konu sevdiklerim olunca dünyayı yakacak potansiyele sahip oluyorum. Yine de sevdiğim birinin hayatı söz konusuysa da çekinmeden ağlayacağımı da belirtmek isterim, asker olmam duygusuz biri olacağım anlamına gelmiyor. Öyle değil mi Pars?"


Anlayışla gözlerime baktı. "Elbette. Herkes için gözde bir asker olma sebebini yavaş yavaş anlıyor gibiyim Asena." Ortamı dağıtmak için ellerini şıklattı Kayra. "Evet! Duygusal atışmanız bittiyse mumları üfler misiniz leydim? Pasta mükemmel görünüyor da." İştahla pastaya baktı. "Hiçbir şey olmamış gibi nasıl davranabiliyorsun?" Gözlerini devirdi. "Hiçbir şey olmadı." Kafasına hafifçe vurdum. "Abla... Herkesin içinde ayıp oluyor ama." Sesindeki uyarıyı dikkate almadım. "Evde görüşeceğiz..."

Trip atma işini sonraya bıraktım. Hafifçe gülüp pastaya doğru eğildim. "Teşekkür ederim canım." Tam üfleyeceğim sırada durdurdu. "Dilek tut abla."


"Cidden bunu yapmamı mı istiyorsun?" İnanamazca Kayra'ya baktım. Başıyla onayladı.

Sevdiklerimle beraber huzurlu bir hayat diliyorum.

Hiçbir sevda yarım kalmasın artık.

Hiçbir ailenin ocağına ateş düşmesin.

Hiçbir asker şehit olmasın.

Hiç kimse sevdiğini kaybetmesin.


Mumları üfledim. "Çok güzel! Şimdi pastayı kes de yiyelim." Gözlerimi devirdim. "Nedir bu pasta sevdası? Kaçıran yok ya önünden." Omuz silkti. "Abla, yeri ve zamanı değil sanırım fakat ben yarın gerçekten gidiyorum." Yüzüm düşmüştü bir anda, yine de gülmeye çalıştım. "Koca kazık oldun, hâlâ benim üstümden geçiniyordun. Git de benim cüzdanım dolu kalsın az ya!" Burukça gülümsedi. "Nereye gidiyorsun?"


"Irak'a." Hay böyle işe... "Allah yolunu açık etsin." Pastaları yiyip etrafı toparladık. Herkes dağılınca biz de evin yolunu tuttuk.


Evin sokağına girene kadar aklımda binbir türlü düşünce dönüp durdu. "Abla iyi misin? Bir şeye mi sıkıldı canın?" Hemen gülümsedim. "Yok be oğlum. İyiyim ne olsun?" İnanmazca yüzüme baktı. "Karşındaki kişi çocuk değil sevgili ablacığım, yalan söylediğini anlayabiliyorum." Hafifçe kafasına vurdum. "Hergeleye bak sen! Büyümüşte sorguya çekiyor bizi." Gülümsedi. "Ne sorgusu ya? Ha bu arada kafama vura vura aptal edeceksin beni! Söylediğim şeyi düşünüyorsun değil mi? Sorun yok abla. Başımın çaresine bakacak kadar büyüdüm."


Derin bir nefes aldım. "Sorun da bu zaten. Bana bak, ne olursa olsun, saat kaç olursa olsun, bir şey olursa eğer hemen beni arıyorsun. Hiç düşünmem yanına gelirim." Önümde durup sarıldı. "Endişelenmeni istemiyorum benim için. Kendini düşün sen, görevini düşün, timini düşün. Daha önemli işlerin var."


"Sen benim ailemsin, onlar da benim ailem. Ve ben ailem için her zaman endişe duyarım." Kollarımı beline sarıp yola devam ettik.


Eve gelince kendimi koltuğa attım. "Ya çocuk musun sen? Kalkıp yatağına yatar mısın lütfen." Elimi rastgele salladım. "Hıhı." Gelip kolumu tuttu ve ayağa kaldırdı. "Hadi, hadi. Her yerin tutulacak burada." Ona ayak uydurup odama geldim, Kayra'yı odadan kovup üzerimi değiştirdim. Tam sıcacık yatağa girmenin hayalini kurarken telefonum çaldı. "Yarabbelâlemin n'olur iyi bir şey olsun." Arayanın İbrahim Albay olduğunu görünce iyi bir şey olmadığını fark etmiştim.


-Emredin komutanım.


"-Asena, yarın sabah erkenden karargaha gel.


-Emredersiniz. 


Telefonu kapatmıştı. Ne oldu ki yine acaba? İyi bir şey olmadığı kesin de.


Uzun bir süre sonra ilk kez rahatça yatağımda yatıyordum, bütün yorgunluğum bir anda uçup gitmişti sanki.


🦅


Sabah 4:00 da kalkmış 5:00 olmadan karargaha gelmiştim. İçeri girdiğimde karşıma Yağız Başçavuş çıktı. "Yağız, Kara Albay karargahda mı?" Baş selamı verdi. "Evet komutanım. Odasında." Başımı sallayıp odasına doğru gitmeye başladım. Geldiğimde kapıyı çalıp içeri girdim. Baş selamı verip yanına gittim.


"Gel kızım. Senden isteyeceğim şeyi kabul etmek zorunda değilsin, öncelikle bunu belirtmek isterim. Bir görev var fakat bu görev için bir süreliğine yok olman gerekiyor." Anlamazca kaşlarımı çattım. "Nasıl yani komutanım?"


"Ayrıntıları görevi kabul edersen öğreneceksin, lakin kabul edersen herkes seni ölü olarak bilecek." Gizli görev... "Komutanım, sonuç ne olursa olsun eğer vatanı tehdit eden bir durum söz konusuysa kabul etmeme gibi bir lüksüm yok. Sonunda gerçekten öleceksem bile bu vatana feda olsun." Gururla bana baktı. "Aferin asker. Senden daha azını beklemezdim Binbaşım, fakat bu ciddi bir konu iyice düşünmeni istiyorum. 21:00 dan önce kararını bana bildir."


"Emredersiniz." Baş selamı verip odasından çıktım. Kayra o saatte otobüse binmiş olacaktı, aynı görev ona verilseydi eğer hiç düşünmeden kabul ederdi. Fakat benim gerçekten şehit olduğumu düşünecekti, bu durumda o olsaydı eğer dünyayı başlarına yıkardım. Kayra'nın ne yapacağını kestiremiyordum, yine de kabul edecektim.


Eve sessizce girip aynı sessizlikle odama girecektim ki bir anda Kayra önüme çıktı. "Ay! Kayra! Ödümü kopardın." Sorgulayıcı bakışlar atıyordu. "Sen nereden geliyorsun bu saatte ablacığım?" Tek kaşımı kaldırıp kollarımı birleştirdim. "Sana ne Kayra bey? Yersin terliği kafana, çekil önümden." Gülüp yanağımdan makas aldı. "Gece gittiysen evden, bu kadar erken gelmene gerek yoktu." İma ettiği şeyi anında anlayıp peşinden koşturmaya başladım. "Terbiyesiz eşek! Döveceğim seni. Gel buraya!"


Kahkaha atıp masanın etrafında dönüyorduk. "Eski günlerimize dönmedik mi sence de Asena? Hep kavga ederdik, masanın etrafında kovalardın sen beni yine. Annemde bağırırdı sana 'kafanızı gözünüzü yaracaksınız, masanın etrafında koşturmayın.' Diye." Aklımda canlanan anılarla bende gülmeye başladım. "Hatta bir kere sen düşüp kaşını patlatmıştın, annem gelince de benim ittiğimi söylediğin için dayak yemiştim."


"Yalan değildi. Sen itmiştin." Gözlerimi kıstım. "Yalan söyleme be! Elimi bile sürmemiştim sana. Eğer ben itseydim seni, sadece kaşın patlamazdı." Sahte sinirle yüzüme baktı. "Bak ya!" Küçük bir kahkaha atıp mutfağa girdim. "Az laf, çok iş! Al bakalım şu tabakları, götür içeri." Elimdekileri alıp içeri masanın üzerine bıraktı. Ne kadar sürecek bilmiyorum, yine de seni çok özleyecek gibiyim kerata...


"Hop! Daldın yine." Elimde olan son tabakları da eline tutuşturup içeri gittim. "E madem içeri gideceksin bana niye veriyorsun bunları?" Omuz silktim. "Canım istedi."


"Canını sevsinler." Şirince sırıtıp bir sandalye çekip oturdum. "Ee Kayra bey, planlarınızda neler var?"


"Ne gibi?" 


"Ne yapmayı düşünüyorsun bugün?" Düşünüyormuş gibi yaptı. "Arkadaşlarla gezeriz belki, daha ne zaman gelebileceğim belli değil Türkiye'ye." Anlayışla kafamı salladım. "İyi bakalım."


Kahvaltımızı bitirip sofrayı topladık, Kayra dışarı çıkarken bende kafamda plan program yapıyordum. Daha sonra evin biraz kirlendiğini fark ettim ve istemeye istemeye temizlik yapmaya başladım.

Bezler burada... Vileda neredeydi? Hah burada. Temizlik malzemeleri... Her yer her yerde bu ne ya?!


Kaç saat geçti bilmiyorum fakat dağda savaşırken bu kadar yorulmamıştım. "Allah bunu her gün yapanlara güç kuvvet versin. Bu neymiş ya? Oy belim koptu!" Söylene söylene koltuğa oturdum, ayaklarımı da orta sehpaya uzatıp iyice yayıldım. Saate baktığımda 18:47 olduğunu gördüm.


"Yuh! Kaç saattir temizlik yapıyor muşum ben? Evin içine etmişsin Kayra ya! Sil sil bitmedi."


"Biri beni mi andı?" Bir anda kapıdan gelen sesle yerimden sıçradım. Baş parmağımla damağımı kaldırdım. "Sessiz sedasız niye geliyorsun?" Şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Sessiz mi? Sen duymadıysan ben ne yapabilirim. Ayrıca bu eve ne olmuş böyle? Her yer parıldıyor."


"Onca saate değdi valla..." Gururla salonu süzdüm. "Sen mi temizledin?" Sorusunun saçmalığıyla gözlerimi devirdim. "Başımda yazma, ayak ucumda hâlâ süpürge ve bez olduğuna göre ecinniler temizlemiştir Kayracığım." Gözlerini devirdi. "Ne kızıyorsun abla ya? Boş bulundum bir anda, sordum işte."


"Neyse. Ben şunları götürüp geliyorum." Başını salladı. Lavaboya gidip telefonu çıkardım, Albayın numarasını kararsızlıkla aradım.


-İyi akşamlar komutanım.


"-İyi akşamlar evladım.


-Komutanım... Kabul ediyorum.


"-Emin misin Binbaşım? Bunun geri dönüşü yok.


-Eminim komutanım.


"-Tamam Asena. 


Telefonu kapatıp içeri geçtim. "Çay istiyorum!" Çocuk gibi bağırmamla Kayra yerinden sıçradı. "Mutfak orada birtanem." Yanından geçip koltuğa oturdum. "Aa oturdum ama. Hadi kalk çay yap ablacım." Hayretle baktı. "Az önce mutfağın yanından geçtin!" Başımı salladım. "Yanından geçtim... O zaman canım çay istemiyordu, buraya gelince bir anda canım çay istedi fakat çoktan oturmuştum." Tekrar bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki fırsat vermeden ittirdim. "Hadi, hadi. Kalk." Oflaya puflaya kalkıp mutfağa gitti. Arkasından sinsice gülerek keyifle yattım koltuğa.


Kahkahalar eşliğinde geçen birkaç saatin ardından ayrılık vakti gelmişti. "Hadi bakalım gidelim, daha yolun uzun." Gözlerinden kısa bir an üzüntü geçti, kendini toparlayıp gülümsedi. "Değil mi? Off uzun yolu da hiç sevmem ki ben. Geçmek bilmez şimdi yol." Gülüp omzuna vurdum. "Uyursun paşam. Ben varım burada, ararsın konuşuruz. Fırsat buldukça ara beni." Kafasını salladı.


Otogara gelmiştik. Olacakları biliyor gibi sımsıkı sarıldı bana, her şeyden, herkesten korumak ister gibi sarıldı. Lan oğlum sen böyle yaparsan ben nasıl bırakacağım seni?


Tam o an karnıma saplanan tanıdık acı nefesimi kesmişti. Olduğum yere yığılacakken son anda Kayra tuttu. Delicesine bağırıp ağlıyordu. Kayra Bozkurt karşımda hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Karnımın acısından değil, kalbimin acısından birkaç damla gözyaşı süzüldü yanaklarımdan.


Kurşun sana saplanır fakat gömülen o kişinin sevdiğidir. Çünkü sadece sana saplanmaz o kurşun. Saçmalar o kişinin kalbine de girer, onun ruhu ölür, senin bedenin.


🦅


🦅


🦅

Loading...
0%