Yeni Üyelik
26.
Bölüm

28-GİTME!

@lavinia_x21

BÖLÜM ŞARKISI~

DOLU KADEHİ TERS TUT~GİTME

BU ŞARKIYI KARACA VE MİR'E ARMAĞAN EDİYORUM.⌛

 

~~~

 

KARACA'DAN

 

Sessizlik ve karanlık.

Issız bir arazide duruyordum, üzerimde bembeyaz uzun bir elbise vardı.

 

Saçlarım omuzlarımdan kalçama denk uzanıyordu.

 

Aynıydım ama sanki farklı gibiydim de.

Önüm bomboştu.

 

Etrafta yoğun bir sis ve kasvet vardı.

 

Yavaş adımlarla etrafıma bakarak ilerledim.

 

Neredeydim ben?

Ailem neredeydi?

 

"KARAN!" diye bağırdımda sesim bomboş arazide dolaşıp büyük bir yankı ile bana geri döndü.

 

"BEREN!" Diye bağırdım bu sefer.

 

Etrafta bir ağaç veya bir ev bile yoktu.

Sis yüzünden ileriyi göremiyordum.

 

Aralıksız yarım saat daha ilerledim ama hiçbir yere varamadım.

 

Sonra birden bir ses duydum.

Büyük bir yankı yapmıştı olduğum yerde.

 

"SAYE!" diyen ses ile gözlerimin dolmasına eşdeğer dudaklarım titredi.

 

"Anne" diye fısıldadım.

 

"KIZIM!" dedi.

 

Annem bana sesleniyordu.

"ANNE!" diye bağırdım.

 

Sisin içinde bir silüet görünce oraya doğru koştum.

O uzun siyah saçları nerede görsem tanırdım.

 

Koşarken gözlerimden sürekli yaşlar akıyordu.

Benim adımlarım ne kadar hızlı ise onunkiler bir o kadar yavaştı ama ona yetişemiyorum.

 

"ANNE BEKLE!" diye bağırdım.

 

İşte o an durdu.

Kalbim hiç olmadigi kadar hızlı atıyordu.

 

Adımlarım yavaşladı.

Sakince ona doğru yürüdüm.

 

Ona yaklaştıkça içim umutla doluyordu.

Beni almaya mı gelmişti?

Eğer geldiyse ne olursa olsun onunla gidecektim!

 

Zaten götürmeye gelmemişse bile gidecektim.

Onu bırakmaya niyetim yoktu.

Asla bırakmam onu.

 

Adım attıkça bana doğru döndü.

Nefesim kesildi.

Annemdi o benim.

 

Onu en son gördüğüm gibiydi.

 

Ona yaklaştıkça benim dudaklarım ağlarken titriyordu ama onun dudaklarında bana ne zaman baksa oluşan tebbesüm vardı.

 

"Anne" diye fısıldadım karşısında dururken.

 

Ona dokunmaya korkuyordum.

Ya dokunduğumda giderse?

 

"Saye, güzel kızım" diyen naif sesi ile birlikte kollarını bana açınca bir saniye bile beklemeden kollarının arasına girdim.

 

"Anne seni çok özledim" dedim gözyaşlarım omuzlarını ıslatırken.

 

Elini saçlarıma atıp hep olduğu gibi okşarken bir öpücük kondurdu.

 

Kokusunu derince içime çektim.

Hala aynı kokuyordu.

Deniz kokuyordu annem.

 

"Bende seni çok özledim anneciğim" dedi.

 

"Dur sana bir bakiyim" diyerek benden nazikçe ayrıldı.

 

Gözleri hayranlıkla saçlarımda ve yüzümde dolaştı.

Yüzündeki tebessüm her bir detayda daha çok büyüyordu.

 

Elini yanağıma katıp okşadığında yanağımı eline bastırıp gözlerimi kapattım.

"Çok güzel olmuşsun saye" dediğinde gözlerimi açtım.

 

"Anne beni bırakma bir daha" dedim gözlerimden yaşlar gelirken.

 

"Daha çok erken saye" dediğinde kafamı sağa sola sallayıp reddettim.

 

"Hayır anne yıllar oldu, geç bile kaldın beni almaya gelmekle!" Diye sesimi yükseltince pişman oldum.

 

Ama annem aynı tebessümle bana bakıyordu.

 

"Anne nolur" dedim yalvararak.

 

"Güzel kızım, çok erken daha hem abini bulmuşsun" dediğinde gülüşü daha da büyürken gözleri heyecanla parladı.

 

"Evet anne onu buldum" dedim gülümserken.

 

Aklıma Uraz geldiğinde gözlerim tekrar doldu.

Onu bulduğum gibi kaybetmiştim.

 

"Nasıl biri peki hadi bana abini anlat" dediğinde gözlerimden birer yaş firar etti.

 

"O aynı sana benziyor anne" dediğimde annemin de gözleri doldu.

 

Yüzündeki tebessüm acı bir hal aldı.

 

"Onu hiç göremedim" diye fısıldadı.

"Anne o beni kabul etmeyebilir" dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı.

 

"O da ne demek! Bu mümkün değil" dediğinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

 

"Anne, benim yüzümden kardeşini ve... babasını öldürdü" dedim hıçkırıklarım arasında.

 

"Saye o senin abin ve benim oğlum" dedi kararlılıkla.

"Eğer o benim oğlumsa senin masumiyetini görecek ve sana abilik yapıp hep arkanda duracak. Yok eğer onun oğlu ise bırak gitsin bu yaşına kadar tek başına geldin" diyip konuşmaya devam ederken elleri ile göz yaşlarımı sildi.

 

"Üzülme annecim, ben sana güveniyorum ve seni çok seviyorum" dediğinde ona sımsıkı sarıldım.

 

Aynı şekilde karşılık verdi.

Bir süre sadece anneme sarılıp kokusunu içime çektim.

Oda yapıyordu bunu.

 

"Saye geri dönmelisin" dediğinde daha sıkı sarıldım.

 

"Hayır anne yalvarıyorum sana beni de götür" dedim.

 

Tekrar ağlamaya başladığımda annem omuzlarımdan tutarak kendinden uzaklaştırdı.

 

"Kızım, güzel saye'm benim, yapma böyle daha çok erken" dedi mavi gözleri huzuru temsil ederken.

 

"Anne ben sensizliğe fazlası ile doydum, olmuyor ben daha fazla katlanamıyorum" dedim çatallayan sesim ile.

 

Oda bir gözyaşını feda etti bu sözlerime.

Bomboş ve kurak olan arazi annemin göz yaşı ile çiçekler açtı.

 

Gözyaşının düştüğü yerde bir menekşe açtı.

Ben annemi menekşe kokusunda aramak istemiyordum.

Onu yanımda istiyordum.

 

"ABLA!"diyen iki ses ile kaskatı kesildim.

Beren ve karan.

 

Annemin gözleri arkamda bir yere takıldığında durmaksızın yaşlarını döktü.

 

"Arkana bak saye, bak seni bekleyenler var" dedi ağlarken.

 

"Bakarsam gelemem" dedim fısıltı ile.

 

"Gelmemelisin onların sana ihtiyacı var" dedi elleri yüzümü tutarken.

 

"Seni kaybederim yine" dedim.

 

"Ama kazandıklarını daha çok" dedi karşılık olarak.

 

"Anne yoruldum lütfen" dedim başımı omuzuma eğip.

 

"Biliyorum ama iyileşeceksin" dedi.

 

"Anne lütfen beni bir daha bırakma, ben senin yokluğunda çok acı çektim çünkü artık sen yoktun ve beni koruyamıyordun" dedim ellerini sımsıkı tutarken.

 

"Biliyorum ne kadar acı cektiğini. Ama artık sana zarar verecek kimse kalmadı. Hem olsa bile seni koruyacak kişiler var artık hayatında." Dedi alnıma bir öpücük kondurup.

 

Geriye çekilemeden saçlarımın dibine gözyaşı kondu.

 

"KARACA GİTME!" diyen ses mir'e aitti.

 

Arkamdan geliyordu sesi.

Annemin gözleri tekrar arkama kaydı ve bu sefer mutlulukla döktü göz yaşlarını.

 

"O seni seviyor ve eğer gelirsen yarım kalacak" dedi hâlâ arkama bakarken.

 

"Ona zarar verdim" diye fısıldadım.

 

"Seni herşeyi ile kabul ediyor ve inan bana seni yarı yolda bırakmaz" dediğinde ona anlamaz gözlerle baktım.

 

"Onu nereden biliyorsun?" Diye sordum.

"Seninle ilgili herşeyi biliyorum ve görüyorum" dedi.

 

"ABLA GİTME NOLUR" diye haykıran karanın sesine berenin çığlığı karıştı.

 

"KARACA YAPMA BUNU, YAPAMAM SENİN YOKLUĞUNA ALIŞAMAM!" diye gürleyen mir di.

 

Annem tekrar ağlarken, "git karaca,git ve onları arkanda bırakma. Ben seni herzaman görüyorum, elbette bir gün kavuşacağız ama bu kadar erken olmaz bitanem" dediğinde omuzlarım sarsılarak ağlamaya başladım.

 

"Anne nolur beni bırakma" diye yalvararak diz çöktüm.

 

Annem benimle birlikte çökmeye kalktı ama ayaklarına yapışarak, "Ne olur anne! Beni de götür" diye yalvarmam ile durdu.

 

Kaskatı kesildi.

"Saye emin misin? Arkanda bıraktıkların ne olacak?" Diye sordu.

 

"Onlar bensiz daha iyi olacak" diye fısıldadım.

 

Kalbimin hızlanmasına eşdeğer aynı hızla sıkışmaya başladı.

 

"O halde gel benimle kızım" diyen annemle ayağı kalkıp gülümsedim.

 

Elimi sımsıkı tuttuğunda arkasını dönerek benimle birlikte bir adım attı.

 

Bu sefer mutlulukla döktüm göz yaşlarımı.

 

Bir adım daha.

 

Karan'ın haykırarak"ABLA!"diye ağlayan sesi.

 

Bir adım daha.

 

Beren'in "YAPMA!" diyen gür çığlığı.

 

Bir adım daha.

 

"KARDEŞİM GİTME" diyen duru'nun bağırışı.

 

Bir adım daha.

 

"KIZIM LÜTFEN" diye bağıran ferman baba.

 

Bir adım daha.

 

"BENİ YARIM BIRAKMA, DAYANAMAM" diyen Mir'in her yeri inleten sesi.

 

Her adımda kalbim ağrıyordu.

 

Vücudum sızım sızım sızlıyordu.

Onların sesi ile yüreğim parçalara ayrılıyordu.

 

Ama annemi artık tek bırakamam.

Annemi istiyordum.

 

Her attığım adımda bembeyaz olan elbisemi yası temsil eden siyah ele geçirdi.

 

Son adımda ise.

 

"sana daha yeni kavuştum, beni tekrar kimsesiz bırakma" diyen Uraz'ın fısıltısı ile annemle aynı anda durup birbirimize baktık.

 

Aynı anda döktük göz yaşlarımızı.

Aramızda sessiz bir söz geçti.

 

Başımı aşağı yukarı salladığımda,

Aynı anda gülerek bir adım daha attık.

 

 

YAZAR'DAN

 

Mir ve Uraz karacayı hastaneye yetiştirmek için bütün imkanları kullanmışlardı.

 

Mir arkada karacayı korku ile tutarken, Uraz son hız arabayı hastaneye sürmüştü.

 

Şimdi ise Karaca'nın iç kanamasından dolayı ameliyata alınmıştı.

Duru'nun olduğu hastane olduğu için beren,karan, ferman da bekliyordu.

Haberi duyduklarında yıkılmışlardı.

Herkes bir köşede durmuş korku ile gelecek haberi bekliyorlardı.

 

1.30 saat sonra durumunun kritik olduğunu ve yoğun bakımda kalacağını söyleyen doktor ile mir yeri göğü intetmişti.

 

Uraz ise ayrı bir köşede bağırıp ağlayanları izliyordu.

 

Dünyadan uzaklaşmış durumdaydı.

Aklı hala Karaca'nın kan kusarken söylediği son cümledeydi.

 

~~~

 

Karaca yoğun bakıma alınmasının üstünden 2 gün geçmişti ama hala uyanmıyordu.

 

Herkesin içinde bir huzursuzluk dolaşıyordu ama iyi düşünmeye çalışıyorlardı.

Uraz'ın içinde hem umut vardı hem de keder.

 

Ne yapacağını bilmeden Karaca'nın uyanmasını bekliyordu.

Duru uyanalı 1 günü geçmişti çünkü amaliyati yumurtalıkların alınması dışında iyi geçmişti ve sadece dinlenmesi için uyutuluyordu ama gözlerini açmıştı artık.

 

Gözlerini açtığında karşısında sadece alper'i görmesi ile kaşlarını çatmıştı.

 

Karaca,beren ve karan yoktu.

Neden yoklardı?

 

"Duru" diye sevinçle yanına gelen ve elini tutan alpere baktı.

 

"Herkes...nerede?" Diye sordu kısık sesi ile.

 

Alperin gerildigini hissedince içini huzursuzluk kapladı.

 

"Karaca...nerede?" Diye sordu bu sefer.

 

"Duru doktoru çağırıp geleceğim" diye arkasını dönen Alperin kolunu tuttu.

 

"Alper.. o nerede?" Diye sordu.

 

Alper sıkıntılı bir nefes verip söyleyip söyleme arasında kaldı.

 

Bilmek hakkı diye düşündü çünkü kendisinin de aklı karacadaydı ve duru'nun uyanmasına doğru dürüst sevinememişti bile.

Bir yandan da daha iyileşmedi diye düşündü.

 

"Sana nerede diye sordum!" Diye bağırınca dikişleri sızladığında yüzünü buruşturup karnını tuttu.

 

Alper endişe ile yüzüne bakıp,"sakin ol duru" diye uyardı onu.

 

"Gidip kendim mi öğrenmeliyim?" Diye sordu.

 

"Tamam tamam sakin ol söyleyeceğim" diyen alpere döndü bakışları.

 

İçi huzursuzlukla doluyken korkmaya başladı.

 

"Sen vurulduktan sonra karaca babasına gitti" dediğinde duru buz kesti.

 

"Ne" diye fısıldadı.

 

Gözleri dolduğunda Alper yatağına oturarak ellerini tutarak ona destek olmaya çalıştı.

 

"Onu öldüreceğini bildiği halde nasil gider?" Diye sordu.

"Gitti" diye fısıldadı Alper.

 

Duru'nun gözlerinden bir damla yaş aktiginda içi sızladı.

 

"Bu adam neden kardeşimi bırakmıyor" diye sordu acı içinde.

 

"Artık bitti duru. O öldü"diyen Alper ile duru önce afalladı ama Karaca kurtulduğu için rahatladı.

 

Kardeşi kurtulmuştu.

 

Artık rahat bir nefes alacaktı.

 

"Kim öldürdü karaca mı?" Diye sordu duru tedirginlikle.

 

Eğer o öldürürse, nefret te etse ondan sürekli aklına geleceğini biliyordu.

 

"Uraz ve Mir" diyen Alper ile gülümsedi duru ama uzun sürmedi çünkü Karaca'nın ne halde ve nerede olduğu geldi aklına.

 

Yerinde dikleşti.

"Peki Karaca nerede?" Diye sordu.

 

İçinde ki huzursuzluk gitmemişti.

"Duru" diyen Alper ile içi yandı sanki.

 

"O nerede!" Diye bağırdı.

 

"Yoğun bakımda, mir ve Uraz Ahmet'i öldürdü ama karaca buraya geldiğinde iç kanama geçirecek kadar darbe almıştı amaliyat oldu ama durumu kritik" diye fısıldayıp yönünü başka yere çevirdi Alper.

 

Onun da gözleri dolmuştu.

Karaca ya içi yanıyordu, kimse bu kadarını haketmezdi.

 

Duru'nun acı inleyişini duyduğunda hızla gözleri onu buldu.

 

Duru kolunda ki serumu sert bir şekilde çekip ağlayarak ayağı kalkmaya çalıştı.

Alper onun kollarından tutmaya çalıştığında,

"BIRAK BENİ KARDEŞİME GİDECEĞİM" diye bağırdı.

 

"Duru daha iyileşmedin!" Diyen alper'i duymadı bile.

 

Onu tüm gücü ile iterek yataktan kalkmaya çalıştı ama karnındaki yara yüzünden zorlanıyordu.

 

"Tamam dur götüreceğim seni dur" diyen Alper ile yerinde durdu.

 

Kardeşine gitmeliydi.

Ona ihtiyacı vardı.

 

Alper sayesinde yerinden sakince kalkıp dışarı yoğun bakıma doğru yürüdü.

Dikişleri ağrıyordu ama karaca' dan önemli değildi onun için.

 

Yoğun bakımın önüne geldiklerinde Alper belinden destek oluyordu.

Herkesi perişan bir halde görmek onu derinden hiç olmadığı kadar korkutmuştu.

 

Dizleri titrediğinde Alper onu daha sıkı tuttu.

Karan ve beren yaşlı gözlerle ona doğru ilerleyip onu incitmeden sarıldı.

 

Duru kardeşinin küçük kardeşleri ile birlikte ağladı.

 

Onlar sayesinde biraz daha ilerleyip yoğun bakımı gösteren camın önünde durdu.

 

Gözleri daha çok acı ile ağladı.

Kardeşinin yüzü yaralar içindeydi.

Vücudunun gözüken kısımlarında da morluklar ve yaralar vardı.

 

Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Elini cama yaslayıp, "karaca" diye fısıldadı.

 

Camın önünde sadece o ve mir vardı.

Diğerleri başka köşelerde bekliyordu.

Mir ise gözlerini kırpmadan sevdiğine bakıp dua ediyordu.

 

Alper duru'yu rahat edebileceği bir yere oturtuğunda beren bir omuzuna karan ise diğer omuzuna başını katarak ağladı.

Duru da onlara katıldı.

 

Duru geleli yarım saat olmuşken mir'in yerinden kıbırdayıp dikleştigini gördü herkes.

 

"DOKTOR!" diye bağıran Mir'in sesine boş koridorda yankılanan makine sesleri karıştı.

 

Herkesin bakışları aynı anda yoğun bakıma döndü.

 

Herkes hemen camın önüne geçip karaca'ya baktı.

 

Titriyordu.

 

"DOKTOR!" diye gürleyen Mir'in sesi ile iki doktor ve iki hemşire hızla Karaca'nın olduğu yoğun bakıma girdi.

 

"Neler oluyor!" Diyen berendi.

 

Duru dehşet ile sadece içeriye bakıyordu çünkü bu seslerin ne anlama geldiğini biliyordu.

 

"Hayır" diye fısıldadı.

 

Onu yanında kolundan tutan Alper duydu sadece.

 

"HAYIR!" diyen haykırışını ise herkes duymuştu.

 

Duru ellerini cama vurup,"YAPMA KARACA!" diye bağırdığında herkes dehşete kapıldı.

 

"Duru abla neler oluyor!" Diye bağırdı karan.

 

"O GİDİYOR" diye bağırdı duru ağlayarak.

Herkes kaskatı kesilmiş bir şekilde karaca' ya döndü.

 

Mir başını sağa sola sallayıp reddetti.

O gidemezdi.

 

Doktorlar içeriden şok cihazını alıp karaca'ya müdahale etmeye başladı.

 

Herkes donmuş bir şekilde onlara bakıyordu.

Aralıksız 10 dakika boyunca şok cihazı ile, 15 dakika ise kalp masajı yapan doktorların durumu zordu çünkü Karaca'nın kalbi durmuş ve inatla atmayı reddediyordu.

 

"Yapma kızım" diye fısıldadı ferman.

Kimse aklına Karaca'nın gitme fikrini getirmiyordu.

 

Doktorlar durduğunda, "neden durdular?" Diye sordu Alper.

 

Doktor başını mir'e çevirerek sağa sola salladığında herkes buz kesti.

 

Doktorlar durmuş ve karaca'nın bir türlü gelmeyişi ile müdahede'nin boşuna olduğunu düşünmüşlerdi.

 

Artık dönemezdi.

 

Karan ve beren aynı anda, "ABLA" diye bağırdı.

 

İkisinin bağırışı herkesi kendine getirdi.

Uraz'ın gözleri dolduğunda acı ile yutkundu.

 

İçerdeki güçlü kadın'ın kardeşi olduğunu öğrenip hemen kaybetmişti.

 

Mir sevdiğini,

 

Ferman, kızını,

 

Duru, kardeşini,

 

Karan ve beren ise ablasını kaybetmişti.

Hangisi için daha acıydı bu durum.

 

Tartışılamazdı.

 

"KARACA GİTME!" diye gürledi mir acı içinde.

 

Hastane bu acı feryat ile inlemişti.

İstanbul ise adeta yasa girmişti.

 

"ABLA GİTME NOLUR!" diye ellerini başının arasında sıkıştırarak haykıran karan ile İstanbul kasvete boğuldu.

 

Saçlarını çeken Beren'den gelen acı çığlık ile ise güçlü bir yıldırım düştü İstanbul'un üstüne.

 

"KARACA YAPMA BUNU, YAPAMAM SENİN YOKLUĞUNA ALIŞAMAM" diyen mir cama vurmaya başladı.

 

Gözlerine kan oturmuştu.

Gözlerinden akan yaş değil yüreğinden gelen kandı.

 

O anda İlayda ve mert görüldü.

İkisi de birbirine baktığında ne olduğunu anlamışlardı.

 

Doktor ise ölüm saati olarak elinde ki dosyaya 22.34 yazmıştı.

 

Dışarıda ki feryatlara hemşireler bile ağlamıştı.

 

Doktor dışarıya çıktığında herkesi karşısında perişan bir halde durmuş inatla redderken buldu.

 

"Ölmedi de" dedi mir.

 

Doktor ona baktığında Gözlerinden aşkı akan bir adam gördü.

 

Doktorun dudaklarından dökülen cümle ile ise herkesin kalbi acı ile kasıldı.

 

"BAŞINIZ SAĞOLSUN, HASTAYI KAYBETTİK"

 

Bu kadar basitti işte bu söz.

 

Peki gidenin arkasında kalanlar gerçekten sağ mı olacaktı?

 

Yada sağ veya ölü olmak umurlarında mı olacaktı?

 

İçeride kalan hemşirelerin Karaca'nın vücudundaki kabloları söktüğünü gören karan,

"ABLA!" diye haykırarak içeriye daldı.

 

Arkasından da diğerleri girdi.

Sadece Uraz camın önünde durarak acı içinde kız kardeşi olduğunu söyleyen kıza baktı.

 

Mert ve İlayda ise arkada ki oturma yerine oturup ağladılar.

 

Karan Karaca'nın soğuk elini tutup, "ABLA!" diye haykırarak yanındaki hemşireler den uzak tutmaya çalıştı onu.

 

Onun ablasını almak istiyorlardı.

 

Beren ise diğer eline geçerek güçlü bir çığlık atıp, "YAPMA" diyerek dizlerinin üstüne düştü.

 

Başını Karaca'nın soğuk eline yaslayıp gözyaşları ile ıslatmaya başladı.

 

"KARDEŞİM GİTME!" diyerek bağıran duru'yu Alper tuttu göz yaşları ile.

 

Herkes ağlıyordu.

 

İstanbul bu aileye ağladı.

 

Bir yıldırım daha düştü öfke ile İstanbul'un üstüne.

 

"KIZIM YAPMA" Diye bağıran fermanın sesi makineden gelen sesleri ve o düz çizgiyi değiştirmiyordu.

 

Kaybediyordu kızını ikinci defa.

 

Mir'in "BENİ YARIM BIRAKMA DAYANAMAM, YALVARIYORUM SANA KARACA BIRAKMA BENİ! " diye boğazını parçalayarak gürleyen sesi ile İstanbulun üstüne çöken kara bulutların üstünde ki gökyüzü de eş zamanda gürledi.

 

Mir Karaca'nın başının ucunda durup saçlarını okşayıp ağladı.

 

Gözyaşları karaca' nın saçlarına karıştı.

Her öpüşün de sıcak nefesi ile ısıtmaya çalıştı sevdiğinin vücudunu.

 

İşte o an onunda kalbi durmuş gibi dizlerinin üstüne sertçe düştü.

 

Eli kalbine gitti.

 

Bir elinin üstümde zorla dururken diğeri ile sıkı sıkıya sedyeye tutundu çünkü kalbinin ağrısından önce Karaca'nın cansız bir şekilde yattığı sedye önemliydi.

 

"Karaca" diye fısıldadı.

"Kalbimi yasa boğup gitme yalvarırım" diyerek omuzları sarsıla sarsıla ağladı.

 

"Beni annemden sonra bir daha yıkma" dediğinde ayağı kalkmaya yine haykırmaya çalıştı ama ne ayağı kalkabildi ne de haykırabildi.

 

Sadece sedyeden sarkan siyah uzun saçlardan koklamaya çalıştı.

 

"Kalbimin hükümdarı" diye fısıldadı yine.

 

"Uyan hadi, beni sesinden, kokundan, o zifiri gözlerden mahrum etme yapamam. Ben de ölürüm yapamam" dedi.

 

Uraz bu görüntü ile ilk defa ağladı yıllar sonra.

Bir damla göz yaşı feda etti kardeşinin ölüsüne.

Sonra ise gözleri ard arda ağladı.

 

İstanbulu yağmur ele geçirdi.

Her bir damla ise acı içinde İstanbul'un bütün sokaklarında düştü.

 

şimşekler her 10 saniye de bir karanlık olan ve yasa boğulan İstanbul'u aydınlattı.

 

"Sana daha yeni kavuştum beni tekrar Kimsesiz bırakma" diye fısıldadı Uraz elini cama yerleştirerek.

 

Beren hâlâ çığlık atıyordu, diğerleri ise haykırarak karaca'ya sesleniyordu.

 

Ama ne güçlü çığlıklar ne de haykırışlar karacayı geri getirmiyordu.

Karaca yorulmuştu ve onları arkasında bırakmıştı.

 

Dinlenmek için!

 

Peki ailesi ne olacaktı artık?

Hepsi nasıl dayanacaktı yokluğuna?

 

 

 

 

 

Soryy bu bölüm için...

Ay yazarken ağlamak üzereydim.

Oy ve yorum lütfen.

 

 

Loading...
0%