@laylaparadise
|
🌹Merhaba, Gecikme için kusura bakmayın. Bugün çok yoğun bir gündü benim için. Hikayede düzenleme yapmaya vaktim olmadığı için bu şekilde paylaşıyorum hatalarım olursa kusura bakmayın lütfen!!! Destek veren her arkadaşımada teşekkür ederim iyiki varsınız.
🌹Keyifli okumalar...
Gün geçmiyorki yurdumun hainleri bitsin. Operasyonlardan gözlerimizi bir haftadır doğru düzgün kapatamamıştık. Ve sonuncun da hainleri ait oldukları yere yani, "Cehenneme" gönderdik. Tahliye için helikopteri beklerken, aklıma düşen kardeşimle nefesim kesildi.Hızla telefonumu alarak, annemin numarasını tuşladım. Üçüncü çalışında, "Yavrum, Ahmet'im" diyen annemle içim burkuldu. Annemin sesinde ızdırap vardı. "Annem, fazla vaktim yok. Gülümün durumu nasıl?" Bir hıçkırık koptu dudaklarından, "Neden uyanmıyor oğlum. Kardeşin bize dönmek istemiyor mu?" Gözlerim buğulandı, yutkunamadım. Helikopter görüş alanıma girdiğinde. "Kapatmalıyım anne arayacağım." diyerek görüşmeyi sonlandırdım. Zira annemin sesindeki acı içimi eşmişti sanki. Ne olmuştu kardeşime? Gecenin o saatinde o istikamette ne işi vardı? Aklıma gelen isimle, daha da buruklaştım. "Serap," dedim. O sanki konuşma yetisini kaybetmişti. Kimseyle konuşmuyor, hastaneden ayrılmıyordu. Yanına giderek neler olduğunu anlatmasını istediğimde oradaki varlığımın kesinlikle farkında değildi. O an ona sımsıkı sarılmak istedim. Ortak acımız vardı ve benim ona ihtiyacım vardı. Keşke dedim keşke onunda bana ihtiyacı olsaydı. Tahliye için helikoptere yerleşen askerlerimin ardından bende yerimi aldım. Düşünmek beni yormuştu. O an gözlerimi daha fazla açık tutamadım. Hem operasyonlar, kardeşimin durumu beni yorgun düşürmüştü. Ormanın derinliklerinde " ağabey " diyen Gülüm'ün sesini işittim. Kalbim yerinden çıkacaktı sanki. Korku,.endişe içinde ormanın derinliklerine daldım. Sonra bir ses daha işitti kulaklarım. "Neredesin ağabey çok korkuyorum." Onun korkusunu hissettim. Ve ormanın derinliklerine doğru, "Gülüm! Sesime gel abim. Korkma bak ben buradayım." diye feryat ettim. Derin bir sessizlik oluştu. Ve o an ensemde bir nefes hissettim. Çok yakınımdaydı. Hızla arkama döndüğümde, Melek kardeşim çok yakınımdaydı. "Çok korkuyorum ağabey, beni neden bulamıyorsun?" Hızla gözlerimi açtım. "Hayır olsun" dedim içimden. Askerimin tedirgin bir şekilde, "Komutanım iyi misiniz" dediğinde dönüp, "İyiyim aslanım" dedim. Biliyorlardı ki hiç iyi değildim. Birliğimize geldiğimizde hızla üstlerime durum raporu verdim. İmzalamam gereken belgeleri imzaladıktan sonra, karşımdaki askere uzattım. "Emredersin komutanım." Merhametle karşımdaki bu gencecik giden askerin arkasından baktım. İçim alev alev yanıyordu sanki. Gülüm, gül kokulu kardeşim aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Bir aydır komada yaşam mücadelesi veriyordu benim küçük kızım. Vatani görev beklemezdi mecburen özel görevler için birliğe geliyor, görevlerimi tamamladığımda kardeşimin yanında alıyordum soluğu. "Komutanım ziyaretçiniz var," diyen askerle, Kaşlarım çatıldı. "Kimmiş?" diye sorduğumda askerimin verdiği cevapla kaskatı kesildim. Onun burada ne işi vardı? Askerimi geride bırakarak hızla misafirhaneye ilerledim. Bekleme alanına vardığımda, karşımda duran gözleri kan çanağına dönmüş küçük kadını gördüğümde, nefesim kesildi. Ne olmuştu? Fazla beklemeden hızla yanına vardığımda iki kolundan tutarak, "Ne işin var burada?" diye sormadan edemedim. Sesimin gürlüğünden irkilsede, o benim yaptığıma karşı sımsıkı sarıldı bana. Kalbim titredi. Ben bu kadına ölürdüm. Yıllardır sevdamı içimde yaşadım. Ona olan hislerim kor alevlerde yakmıştı beni. Ona açılmaktan korkmadım, lakin bir gün görevdeyken ona gidememe ihtimali beni ondan hep uzak tuttu. Yıllardır hayalini kurduğum şeyi yapmış sarılmıştı bana. O öldüğüm kokusunu bu kadar yakından solumak anlatılacak bir his değildi. Bir hıçkırık koptuğunda dudaklarından silkelenerek kendime geldim. Sesimi biraz daha yumuşatmaya çalıştım yalnız bu çabam boşunaydı. Nasıl buraya gelirdi nasıl?Konuşmama fırsat vermeden, "O gece," dedi. Kollarından tutarak kendimden ayırdım. Ama o tam tersi hızla tekrar sarıldı. Bir müddet sonra kendine geri çekip, gözleri gözlerime değdiğinde, "Gülüm evden Aslan ağabey için çıktı." Nefesim kesildi. İnanamazca baktım gözlerine. "Sadece dinle, lütfen! Zira anlatmak hiç kolay değil." Bir tepki veremedim, sadece duyduklarımı önce sindirmem gerekiyordu. Devam etti. " Aslan ağabey ve Gülüm beraberlerdi yani sevgiliydiler." Gözlerimi sımsıkı yumup tekrar açtım. Bu duyduklarım kaldırabileceğim şeyler değildi. Dostum dediğim şerefsizin, kardeşimle sevgili olması kolay sindirebileceğim bir şey değildi. Devam etmesine müsade etmeden aklımdaki en önemli soruyu sordum. "O gece ne oldu?" Yutkundu. "Ağabeyim, beni kızarkadaşıyla tanıştırmak için bir mekana getirdi. Tanıştık ve bir müddet sonra lavobaya gitmek için yanlarından ayrıldım. Sonra, onları gördüm yani Aslan ağabey ve Yoncayı." Derin bir nefes daha aldıktan sonra devam etti. "Biraz onları izledim. İzlediğim süre boyunca Aslan ağabey o kızın o sırnaşmalarına bir tepki vermedi. Her defasında biraz daha yaklaştı biraz daha sonra Yonca Aslan ağabeyi öptü." Anlatırken gözlerinden akan yaşlar birer fırtına gibi şiddetliydi. Hiddetle elleriyle saçlarını çekiştirdi ve daha fazla dayanamayıp dizlerinin üstüne düştü. Ve bana öyle bir baktı ki içim yandı. " Benim yüzümden oldu. Evet o kadının Aslan ağabeyi öptüğünü söylemedim, ama o kadının yakın davranışlarını anlattım. Eğer anlatmasaydım Gülüm hastanede olmayacaktı." Hızla yanına gidip kollarından tutarak kaldırdım. Bir hesabım vardı görülecek lakin önceliğim bu küçük kadındı. "Serap, senin bir suçun yok. Kardeşime haber vermen ve anlatman doğru bir davranış. Zira anlatmasaydın o zaman kardeş olmazdınız. Şimdi seni benim evime bırakacaklar ve Sabah seni alıp Gülüm'ün yanına gideceğiz." Başını salladı. Beni tanıyordu ve şuan yapacaklarımıda tahmin ediyordu. İtiraz etmedi, etseydide buna müsade etmeyeceğimide bilirdi. Odamdan çıkıp askerlere komut verdikten sonra hızla arabama binip telefonumdan can dostum, Vahit' i aradım. Açılan telefonla, "Kardeşim Aslan'ı acilen bul bana. Şuan nerede görevde mi? Acil Vahit anlıyor musun?" Konuşmasına fırsat bile vermeden telefonu kapadım o piç hesap verecekti. Kısa bir süre sonra telefonuma gelen mesajla dudağım kıvrıldı. Hızla askeri hava üssüne doğru yola çıktım. Yıkık, dökük bir harebeden farkım yoktu. Sırtımdan vurulmuştum. O anki sinirle bir yumruk geçirdim diresiyona, yetmedi bir yumruk daha. Zira içimdeki acının ve hayalkırıklığının bir tarifi yoktu. Benim Gül kokulu küçük kardeşim ve o ibne aklıma geldikçe arabaya bile sığamaz olmuştum. Arabayı ani bir frenle durdurup Havva üssünün girişindeki askere, "Asker, yüzbaşı Aslanbey Altana'a geldiğimi haber verin. Onu burada bekliyorum." "Emredersiniz komutanım." Komut verdiğim asker hızla girişteki telefonla içeri haber yollamıştı. Kısa sürede girişe gelen Aslanla bende filim koptu. Gözlerine bakarak, "Bu nasıl yaptın lan nasıl?" diyerek suratına bir yumruk geçirdim. Durmadım bir yumruk daha sonra bir yumruk daha " Ne cevap veriyordu nede karşılık. Yanlarımıza gelen askerlere ters bakarak biraz uzaklaştırdım. Kulağına doğru eğilerek, "Burada bitmedi Aslan, duyuyor musun burada bitmedi. Kardeşim uyanacak ve hayatına kaldığı yerden mutlu mesut devam edecek. Lakin senin hayatın nasıl olacak biliyor musun? " Dudağım kıvrıldı. "Yaşamadan bilemezsin." Kendimi gere çektiğimde bir şey mırıldandı. Başta anlamadım, kan çanağına dönmüş gözleriyle, "Gülüm uyanacak ve biz mutlu olacağız. Beni tanırsın kardeşim vursanda kırsanda bu böyle olacak. Seviyorum lan ben kardeşini." Sözlerinin üzerine biraz daha yaklaştım. Gözlerinin içine bakarak, " Seviyorsun öylemi?" Yerde yatan adamın kollarından tutarak kendine yaklaştırdım. "Seven adam, sevdalanan adam, kalbini emanet ettiği kadını aldatır mı?" Yutkundu. "Serap görmüş sizi herşeyden haberim var lan. Şimdi hayatımızdan siktirip gidiyorsun. Ve dua et kardeşim nefes alsın yoksa senin nefesini kesmekten hiç cekinmem" Hızla ayağa kalkarak, arabaya doğru gittiğimde, "Ben Gülümden geçmem kardeşim. Ben Gülümü aldatmadım duyuyor musun beni. Öldürsen de vaz geçmem," Hızla uzaklaştım yoksa bu piçi gebertecektim. Bir saatin sonunda eve vardığım da evimin ışıkları yanıyordu. Kalbim bir an sıcacık oldu. Zira hayatım gibi evimde karanlık olurdu. Kapıya vardığımda, anahtarımı çıkarıyordum ki, kapı hızla açıldı. Boynuma sımsıkı sarılan Serapla kaskatı kesildim. Sarılmaya son verip heyecanla, "Neredesin Allahaşkına? Gülüm tepki vermeye başlamış. O iyiye gidiyormuş." Söylediklerini yavaş yavaş idrak etmeye başladığımda, dizlerimin üzerine yığıldım. O iyiydi, kardeşim iyileşecekti. Tüm dolmuşluğumla belki de ilk defa kırdım zincirlerimi. Ağladım. Hıçkıra hıçkıra ağladım. Benim küçük kızım canım kanım iyileşecekti. Benimle beraber ağlayan sevdama daha fazla dayanamayıp, kollarından çekerek sımsıkı sarıldım. Son defa sarılırmışçasına, doymak mümkün değildi. Bu seferde söyleyemediklerim yük bindirmişti gönlüme. Ben bu kadına ölürdüm. Kendini geri çektiğinde, gözlerini kaçırdı. Kıpkırmızı yanaklarıyla, izlemeye doyamayacağım şu anı zihnime kazıdım. "Ahmet " dedi. Bana Ahmet dedi. Ahmet ağabey demedi! Gözlerini gözlerime sabitlediğinde, bana söyledikleriyle zaman durmuştu. "Bana ne zaman geleceksin."
🌹🌹🌹 Bir çıtırtı sesi duyduğumda, kuşağımdaki hançere uzanarak, "Kim var orada?" diye seslendim. Ses yoktu, ama biri vardı hissetmiştim. Tekrardan sesleniyordum ki karanlıkta ağaçların arasından çıkan Tuğrul'la yutkundum. Gözleri kan çanağına dönmüş, af diler gibi bakıyordu. Tam ağzımı açıp konuşacaktım ki, "Eğer o ağzımdan bir kere daha ağabey çıkarsa, sana ağabeyin olmadığımı, kanıtlarım." Gözleri dudaklarımı buldu, yutkundu. Arsız herif. Yavaş adımlarla bana doğru yaklaştığında özlem dolu gözlerine bakmak istemedim. Biliyordum kendimi, hemen kanardım. "Ya da ağabey de sen bilirsin." diyerek dudakları kıvrıldı. "Kırgınım" dedim. Hızla beni kucaklayarak ağacın altına oturdu. Direnemedim. "Kırıldığın kalbinden öperim," dedi. Hızla elbisemin üzerinden tam kalbimin üstünden öptü. Böyle bir şey kesinlikle beklemiyordum. Gözlerime baktığında, ellerini kalbimin üstünde gezdirdi. "Ben kırıklarını iyileştirir, açtığım yaraları sararım. Ama bil isterim hatunum, yanında olmadığım süre boyunca bende acı çektim." Ellerimi kalbinin üstüne götürdü. "Acını hissetti. Bedenime aldığım yaralar bile, kalbimdeki acı kadar canımı yakmadı." Biraz daha yaklaşarak alnıma kondurduğu buseyle nefesimi tuttum. "Kıskandım, Allah biliyor ya öyle çok kıskandım ki, kendimi kaybettim." Sonra gözleri kederle bakmaya başladı. "Geldiğimde seni bulamamaktan çok korktum." Kollarımı tutarak beni kendine çekti. "Gülüm," dedi. "Bu bir çare aşık, her gün seni kaybetme korkusuyla yaşadı." Nefesi nefesime karıştı. "Gitme, ne olur gitme." Derin bir iç çektim. Gözlerine bakarak "Tuğrul, asla seni bırakmam. Hiçbir yere gitmeyeceğim." dedim. Buruk bir şekilde gülümsedi. "Biliyorum, isteyerek gitmezsin ama olur da bir gün, kendi zamanına dönersen, bana geri dön." dediğinde kalbim titredi. Eğer o gün geldiğinde geri gidersem, nasıl döneceğimi bilmiyordum. İçimden geçen dua ile gözlerimi semaya kaldırdım. "Allah'ım, o gün geldiğinde bana yardım et. Beni sevdamdan ayırma." Tam gözlerimin içine baktı kederle. "Eğer geri dönemezsen, düşmanların yapamadığını senin sevdan yapar. Ölürüm." |
0% |