Yeni Üyelik
6.
Bölüm

🍃5.Bölüm🍃

@leydiasteria

Leyla pastanenin açık olan bahçe kapısından içeri girdiğinde teyzesi Feriha tezgahın önünde duran müşteri için elinde maşasıyla elindeki pakete tereyağlı susamlı kurabiyelerden doldurmakla meşguldü. Pastanenin arka bahçesindeki masalardan birkaçı da doluydu. Fırındaki tatların kokusu bütün pastaneyi mis kokusuyla sarıp sarmalaşmıştı. Mutfağın ileri geri açılan kapısından çıkan Günay Teyzesiyle göz göze geldiğinde gülümsedi.

"Hoşgeldin Leyloşum"

"Hoşbuldum teyzem" diye karşılık verirken teyzesinin yanağına küçük bir buse kondurmuştu. "Yine neler döktürdünüz ya pastane şahane kokulara boğulmuş valla"

"Hep yaptığımız şeyler kızım ne olsun, su böreği koymuştuk fırına onun kokusudur"

"Kıymalı mı?"

"Peynirli de var ama kıymalıyı önce koyduk sen gelince sıcak sıcak yersin diye"

"Canım Günoşum ya nasıl da düşünür yeğenini? Gel kız öpeceğim" deyip yanaklarına birer öpücük daha bırakmış, biraz da gıdıklama girşiminde bulunmuştu. "Ayyy dur deli kız müşteriler var, sonra deli diyecekler bize adımız deliye çıkacak"

Leyla gülerek "Normal olduğumuzu düşünmen beni üzdü yalnız teyzoşum neyse ben yukarı çıkayım üzerimi değiştireyim gelirim birazdan" diye karşılık verdikten sonra dışardaki onu izleyen bakışlardan habersizce hemen yan taraftaki demir kapıdan içeri girmiş ve evin merdivenlerini tırmanmaya başlamıştı.

Cemal yaptığı konuşmayı sonlandırıp telefonu çalışma masasının üzerine bırakırken deri koltuğunda huzursuzca geriye yaslanmıştı. Gergindi, öfkesi derindi. Telefondaki ses 'Leyla geldi' demişti. Onun kızı mıydı gelen yoksa başka biri miydi meçhuldü. Usulca masanın altındaki çekmecenin üzerindeki anahtarı çevirdi. Dikdörtgen şeklindeki küçük fotoğraf albümünden başka bir şey değildi bu. Küçük bir aile albümü... Kapağı kaldırdığında gördüğü ilk yüz karısı Züleyha olmuştu, kucağında kızları Leyla vardı. Sayfaları çevirdi, çevirdikçe mutlu anların sonlarına yaklaştığını gösteren son fotoğraf Leyla'nın yeşil gözleriyle simsiyah kıvırcık saçlarıyla kameraya attığı mutsuz bakışı saklıyordu içinde. Şimdi kızı yirmi sekiz yaşındaydı, mezarlıktan sonra hiç görmediği kızı... Şimdi ise sadece annesinin kızı... Onun soyadını reddetmiş, annesinin soyadını kabullenmişti. Ne çok şey yaşanmıştı ve o yaşanan şeyler de ne çok şey götürmüştü. Oturduğu koltuktan kalkıp ay ışığında aydınlanan odanın içinde kapıya doğru ilerledi.

Leyla banyodaki işlerini hallettikten sonra üzerini değiştirmek için odaya geri dönmüştü. Valizini yatağın üzerine kaldırıp içinden giyebileceği halter yaka mavi renk bluz ve siyah eşofman altı çıkartıp üzerindeki elbiseden kutulup seçtiği kıyafetleri giyindi. Saçına elini götürdüğünde hastaneden çıkarken taktığı mor renkli saç fularının olmadığını fark edince telaşla etrafına bakındı ama yerde de yoktu.

"Nerde düşürdüm ki ben bunu ya? Hastanede mi düşürdüm acaba gerçi hasteneden çıkarken taktığımı hatırlıyorum ama, belki de arabada düşürmüşümdür" diye söylenirken çalışma masasının üzerinde duran kalemlikteki kurşun kalemlerden birini alıp gelişi güzel yaptığı topuzunun içinden geçirdi, ardından da telefonunu da odada bırakıp odadan çıkmıştı.

Pamir, Leyla'yı pastaneye bıraktıktan sonra şantiyeye geçmiş orada işçiler arasında çıkan tartışmayı konuşup bir şekilde tatlıya bağlamışlardı. Kalabalık çalışma alanlarının yegane sorunu iletişimsizlik olabiliyordu ama neyseki çok uzamadan çözüme kavuşmuştu bu konuda. Şirket binasının önüne arabasını park ettikten sonra arabadan inip şirkete giriş yapmıştı.


Leyla teyzesinin yaptığı ve dakikalar önce fırından çıkan börek tepsisinden birkaç dilim kıymalı börek yanına da bir kupa çay almış ve mutfak tezgahına yaslanıp elindeki tabakta olan böreğini yemekle meşgüldü. Bir yandan da bugünü düşünüyordu, son derece sakin ve hızlı geçmişti. Dahası hastaneyi sevmişti. Hastane sahibiyle Giray Bey'le de tanışmıştı. Açıkçası hastane sahibi olarak yaşlı biri olacağını düşünmüştü ama genç adam olsa olsa otuzlarında ve oldukça genç görünen yakışıklı bir adam olarak karşısına çıkmıştı. Ve bugün tesadüf sonucu gün içinde üç kere karşılaşmışlardı. Bir de hastane çıkışında Ateş'le karşılaşması da bugünün kötü süprizinden başka bir şey değildi. O adamın ailesine dair hiçbir şeyi ne duymak ne de görmek istemiyordu. Yeterince acı çekmişti onlar yüzünden. Annesinin gülen gözlerini kan çanağına çeviren de onlardı, onu annesinden ayıranlar da. Düşünceler arasında eline dokunan ıslak sıcaklıkla bakışlarını eline çevirdiğinde çay bardağını yamuk tuttuğunu fark etmişti. Çay bardağını tezgahın üzerine bırakıp elini musluğun altında sudan geçirip dolaptan aldığı peçeteyle kuruladıktan sonra geri kalan çayı lavaboya döküp bulaşıkları makineye yerleştirmişti ki fırından gelen gelen sesle adımlarını fırına yöneltti, hemen yan tarafta duran fırın eldivenlerini takıp fırının kapağını açarak turta tepsisini çıkarıp tezgahın üzerine bıraktı. Fırının kapağını kapatıp tepsiyi aldı ve mutfak kapısına yöneldi.

Leyla elinde annesinin tarifiyle yapılmış turta tepsisiyle birlikte tam arkasını dönüyordu ki camekana yansıyan görüntüyle istemsizce duraksarken elindeki tepsiyi kenarlardan daha da sıkı kavramıştı öyle ki tırnakları avuçlarını delip geçebilir gibi hissetmişti. Zihnine dolan bağrışma sesleri ve onun sekiz yaşındaki hali... En çok da annesinin sesi... Yeşil gözlerini acıyla kıstı, ruhu acıyordu zira. Daha pastaneden içeri adım atmamış olan simanın hareketleneceğini fark ettiği anda elindeki tepsiyi usulca hemen yanındaki masanın kenarına bıraktı ve yüzüne en ifadesiz suretini takınmaya çabaladı. Acını içinde yaşa düşmanların görmesin maskesi... Teyzesinin “Leyla... Kızım dur sen” diye seslenmesini elini hafifçe kaldırıp cevaplarken pastanenin açık kapısına doğru ilerledi, içerde müşteri olmamasına şükretmişti o an.

“Geç kalmışsınız kapatıyoruz”

“Leyla” dedi ve ekledi Cemal. “Kızım”

Leyla, adamın kendisine söylediklerini umursamayarak “Bu pastanede sizin boğazınızdan geçebilecek tek bir lokma da” dedi ve saniyelerdir ilk defa yaptığı şeyi yaparak karşısındaki adamla kısa bir an göz teması kurmuştu. “Aradığınız kişi de yok”

Karşısındaki adamın bir şey daha söylemesine fırsat vermeden aralarındaki boşluğu kapatan o gürültü dökülmüştü avuçlarından, kapıyı kapatıp kilitlemiş ve üzerindeki büyük puntolarla yazılmış “Kapalı” yazısının yönünü yola doğru çevirmişti. Ardından da kimseye tek kelime etmeden ahşap kapıyı itip mutfak kapısından içeri girmişti. Kaybolan çocukluğunun kayıp diğer yarısıyla arasında iki kapalı kapıdan daha fazlası vardı. Sustu ama içi susmayarak gözlerinden dökülmeye başlamıştı bile. Acısından çok içine dolan öfkesinden ağlıyordu. Ağladığını fark edince kendine daha çok sinirlenmişti, elinin tersiyle gözlerini silerken mutfağın kapısı açılmış ve teyzelerinin içeri girdiğini fark edince arkasını dönse de ağlarken yakalandığını bililiyordu, gerçi yakalanmasa da onlar anlardı onu farkındaydı.

"Leyla"

"Leyloşum" dedi Günay. "Ağlarken bizden saklanmana gerek yok"

Leyla olduğu yerde dönüp teyzelerine bakarken "Canım acıdığı için değil sinirden gözüm doldu bir an işte" diye karşılık vermişti. "İyiyim merak etmeyin"

"Güzel gözlerine yazık Leyla'm"

"Gitti mi?"

Feriha "Arabasına binip gitti" dediğinde Leyla sakince kafasını sallamıştı. "Daha önce geldi mi hiç?"

"Gelmez, nerden duyduysa senin geldiğini ondan gelmiştir yüzü varmış gibi gelmiş bir de"

"Yardım edilecek bir şey yoksa ben sahilde biraz dolaşayım bunaldım"

Günay "Ne güzel düşündün git kızım git gez dolaş kafa dağılsın" diye karşılık verirken mutfağın kapısı açılmış ve Kiraz kapıda görünmüştü. "Nerdesiniz ya bende sizi arıyordum"

"Buradayız kızım nerde olalım"

"Bir şey mi oldu bir durgunlaşmışsınız sanki"

Feriha "Günün yorgunluğu işte ne olsun?" diye karşılık vermişti, olanı söyleyip konuyu bir daha açmanın alemi yoktu nihayetinde.

"Ben sahile çıkıp hava alacağım sende gelsene Kiraz"

Kiraz gülerek "Ayy çok iyi olur ya, kaç saattir kitap sayfaları arasında kayboldum hava alayım sonra devam ederim" diye karşılık vermişti. "Güzel bir dondurma da ısmarlarım sana doktor hanım"

"Kuzen dondurması yemeyeli uzun zaman olmuştu zaten"

"İyi hadi siz gidin dolaşın kızlar"

"Üzerimizi değiştirelim çıkalım o halde hadi gel"

Leyla "Ben bir ceketimi alsam yeter bana" dedi ve ekledi. "Yüreyerek inmeyeceksek senin arabanla gidelim benim arabam tamirde"

"Bozuldu mu?"

"Otobanın ortasında yolda kaldım"

"Anladım neyse ben üzerimi değiştirip geliyorum, senin ceketini de getiririm"

"Tamam bekliyorum burada"

Giray şirketteki işlerini hallettikten sonra konağa geleli bir saati geçmişti. Arabayı yıkamaya bırakmıştı, az önce de adamlarından biri arabayı almaya gitmişti. Akşam yemeğinin ardından çalışma odasına çekilmişti. Önündeki ekrana bakarken odasının kapısı vurulmuş ve elinde kahve tepsisiyle kardeşi Aydan içeri girmişti. Giray kaşlarını hafifçe çatıp oturduğu yerden kalkmış, kardeşine doğru gidip tepsiyi elinden almıştı.

"Güzelim sen niye yoruyorsun kendini acaba? Elinde tepsiyle merdivenleri çıkıyorsun bir de Nazlı getirirdi"

Aydan abisinin söylenişine gülerken mırıldandı. "Taş taşımadım abi alt tarafı iki fincan kahvenin ağırlığından ne olacak ki?"

Giray "Yeğenime sor bir de sen onu" derken elindeki tepsiyi masanın üzerine bırakıp kardeşinin oturmasına yardımcı olmuştu.

"Ayy hiç de kıyamaz yeğenine"

"Önce kardeşime, gözümün gördüğü başka kimim var ki sizden başka"

"Evde Tufan burada sen valla elinizden gelse dokuz ay otururum"

"İyi ol rahat ol istiyoruz ayrıca Tufan Bey dua etsin adam çıktı yoksa seni ölsem vermezdim"

"Kıskanç bir abi miyiz biraz?"

"Kim demiş, sadece kardeşime düşkünüm o kadar"

"Abi kardeş kahve içelim dedim kahve getirdim soğumadan içelim şunları abi"

Giray "İçelim bakalım" derken masasına geçmek yerine kardeşinin yanındaki boşluğa oturmuş, kahvesinden bir yudum almıştı. O esnada kardeşinin gülen bakışlarla onu izlediğini fark etmişti. Elinden fincanı orta sehpanın üzerine bırakırken konuşmaya başlamıştı.

"Ne oldu, niye öyle bakıyorsun?"

"Abi senin hayatında biri mi var?"

Giray "O da nerden çıktı şimdi?" diye sorarken Aydan tulumunun cebine koyduğu fuları çıkarıp abisine uzatmıştı. "Bu ne o zaman? Daha doğrusu kimin?" diye soruştu muzip bir şekilde.

"Bunu nerde buldun sen?"

Aydan "Nihat arabanı getirdiğinde yan koltuğun önünde bulmuş, benim sanmış bana getirdi ama benim değil" diye karşılık verirken Giray düşünmüştü kısa bir an, bugün arabaya Leyla'dan başka kimsenin binmemişti. Uzanıp kardeşinin elindeki fuları aldı.

"Çok güzel bir parfüm kokusu var, kadın parfümü"

"Leyla yani Leyla Hanım düşürmüştür"

"Kim bu Leyla abiciğim?"

"Hastanemize yeni gelen kalp doktoru yolda karşılaştık arabası bozulmuştu, bende evine kadar bıraktım o esnada arabada düşürmüş olmalı" dedi ve ekledi. "Neyse ben yarın veririm hastaneye geçeceğim zaten"

Aydan son derece muzip bir tonda "Hmm bu kadar yani" diye sormuştu.

"Başka ne olacak ki abisinin gülü bu kadar işte" dedi ve ekledi. "Kahve de güzel olmuş eline sağlık"

"Güzel mi?"

Giray merakla sordu. "Kim güzel mi? Leyla mı?"

Aydan gülerek mırıldandı. "Bak ben demedim Leyla diye sen dedin abi"

"Aydan bak sakın annemin yanında da yapma bunu"

"Güzel mi değil mi onu söyle sen önce abi?"

"Güzel, çok güzel oldu mu?"

Aydan aldığı cevaptan memnun olmuş bir gülümsemeyle "Oldu, oldu hem de çok güzel oldu" diye karşılık verirken fincanına uzanıp kahvesinden bir yudum daha almıştı. Nedense içinden bir ses güzel şeyler olacağını fısıldıyordu zira abisi ne fuları elinden bırakmış ne de bakışlarını üzerinden ayıracak bir hamlede bulunmamıştı.


Leyla elindeki kaseye batırdığı kaşıkla kakaolu, vişneli dondurma karışımından bir parça daha alıp ağzına atmıştı. Sakindi, sessizliğini koruyordu ve Kiraz bilirdi ki Leyla konuşmayıp susuyor, gözlerini dikip denizi izliyorsa içinde fırtınalar kopan fırtınaların dışardakileri de savurması yakındı. Annesinden mesaj yoluyla öğrenmişti eniştesinin geldiğini. Ve Leyla'nın neden sustuğunu anlayabiliyordu.

Leyla "Her şey değişiyor ama buranın dondurmasının tadı hala aynı değil mi?" diye soran Kiraz'ın sesiyle bakışlarını izlediği denizden ayırıp kuzenine dönmüştü.

"Çocukken sahile geldiğimizde bu dondumayı yemeden gitmezdik sanki pastanede donrurma yokmuş gibi"

Kiraz kıkırdayarak "Çocukluk işte ne yaparsın?" diye karşılık vermişti. "Her şey o zaman güzel sanırım büyüyünce pek tadı kalmıyor"

Leyla "Galiba" diye karşılık vermiş, ardında derin bir nefes vermişti ciğerlerinden geri. Elindeki kaşığı dondurmanın içine bırakıp mırıldandı. "Kiraz"

"Efendim"

"Anneme gittiniz mi yakın zamanda?"

"Annemle teyzem gitmişti geçen cuma günü"

"Ben anneme gideceğim, sen geliyor musun? Gelmezsen ben taksiyle geçerim"

"Köşedeki çiçekçi abladan kırmızı gül alalım teyzem sever"

Leyla "Kırmızı gül aşk demek annem aşktan pek hayır görmedi ki biz başka çiçek alalım boşver" dedi ve ekledi. "Şebboy da severdi şebboy alırız"

"O da olur"

"Hadi gidelim"

Ellerindeki dondurma kaplarını çöp kutusuna attıktan sonra sahil boyunca çiçekçiye kadar ilerlemişlerdi. Birkaç dakika sonra da arka koltuğa bıraktıkları şebboy buketi ile kabristanlığa doğru yola çıkmışlardı.

Loading...
0%