@leydiasteria
|
6 Yıl Önce Lema önce yavaş yavaş ilerleyip ardından yükselişe geçen müziğin ritmiyle çocukluğundan bu yana en sevdiği şeyi yapıp dans ediyordu. Dans, onun için her kötü anının izlerini yumuşatırken mutlu anlarını da daha mutlu kılıyordu. Bu konakta özgürce mutlu olabildiği anlar kısıtlıydı nihayetinde; annesi Müjgan Hanım için ne vardı ne de yokmuş gibiydi. Babası içinde durum farksız değildi ama sevgisini hissedebildiği anlar annesinden daha çoktu. Mesela babasının ona aldığı ilk dans ayakkabılarını hala saklardı, ne kadar sevinmişti onları eline verdiği kutunun içinde gördüğünde; beyaz üzeri bantlı ayakkabılar... Pırıl pırıl... Kar beyaz... Hayatının tam aksine... Dışardan bakan birisine bu zenginlik, bu ev peri masalı gibi hissettirebilirdi ama ona böyle hissettirmiyordu ama kardeşi Eylül'ün bunları hissettiğine emindi çünkü o bu evin prensesiydi. Eylül düşerse annesi kıyameti koparır soluğu hastanede alırdı ama Lema kaç kere düşmüştü bu bahçede? Ya da kaç kere ateşlenip hasta yatmıştı bu evde? Annesinden sevgi beklememeyi yaş aldıkça öğrenmişti ve emindi annesinden hiçbir şey beklememeliydi, babasından da ne beklemesi gerektiğini bilmiyordu. Bu saatten sonra ne değişirdi ki ne değiştirebilirlerdi? Kış bahçesi ona aitti; dans etmek için, yalnız kalmak için... Kullanırdı burayı, gerçi bu evde yalnız kalmak için bu odaya ihtiyacı yoktu ama neyse. Bu evdeki herkes aslında kimseye sevgi göstermiyordu, sevgi böyle olmazdı ki... Sevgi küstürmez, incitmez, acıtmazdı ama bu evde sevgi namına hiçbir şey hissedemiyordu. Ama Pamir ile evleri... Gözlerden uzak kimsenin ulaşamayacağı sadece onlara ait bir yerdi... Sadece ikisine aitti. İki anahtarı vardı; biri onda Pamir'de... Hatta şu an o eve gitmek için hazırlanıyordu, saat sabahın yedisiydi. Bugün Pamir'in doğum günüydü. Odanın içini dolduran hareketli şarkıya bir yandan eşlik ederken bir yandan da makyajını tamamlamaya çalışıyordu. Makyajını bitirdikten sonra yatağının üzerinde onu bekleyen uzun yeşil V yaka düğmeli elbisesini hızlıca üzerine geçirip yakasını düzeltip önündeki düğmeleri iliklemeye başladı. İlikleme işlemi bittiğinde boy aynasında kendine şöyle bir baktığında yüzüne gördüğü manzaradan memnun kaldığını belli edercesine beğeni dolu bir gülümseme yayılmıştı. Önden yırtmaç kısmını kendi ayarlayabildiği için diz kapağının altındaki düğmeleri iliklememeyi tercih etmişti. Saçlarındaki örgüyü çözüp makyaj masasının üzerinden aldığı beyaz renkli bandanasıyla gevşek bir şekilde atkuyruğu yapmıştı. Parfümünü de sıktığında evden çıkmak için beyaz kol çantasını kontrol etmeyi ihmal etmemişti. "Anahtar... Ruj... Biletler... Neyse her şey tamam telefonumu da aldığıma göre çıkabilirim" diye kendi kendine mırıldanırken hala çalmaya devam eden telefonunu alıp müziği kapatıp odadan çıkmıştı. Hızlı, neşeli adımlarla merdivenleri indiğinde oturma odasından gelen seslerle duraksadı. Hafifçe eğilip içeri uzandı. "Herkese günaydın ve iyi günler" Merih gülümseyerek "Günaydın ablaların en alımlısı en güzeli... Bu ne güzellik böyle Lema Hanım?" diye sorarken Lema'yı elinden tutup kendi etrafında döndürmeyi de ihmal etmemişti. "Çok naziksiniz Merih Bey, çok teşekkür ederim" "Abla çıkmadan yakaladım seni" diye seslenerek merdivenlerden inen Eylül'ün sesiyle iki kardeş bakışlarını merdivenlere çevirmişti. "Bizim oralarda sabahları önce günaydın deniyor Eylül" diye karşılık vermişti Merih, aralarındaki yaş farkı az olduğu için abla demiyordu gerçi dese de Eylül istemiyordu. "Efendim Eylül bir şey mi oldu bana yetişmeye çalışıyorsun?" "Senin mor renkli tulumun var ya hani onu alabilir miyim diyecektim" "Okula gitmiyor musun sen bugün, oraya da üniformayla gidiyorsun diye biliyorum ama" "Okuldan sonrası için lazım, alabilir miyim ye ne olur valla kirletmem bak gözüm gibi bakarım abla ne olur" Lema "Mor renkli tulumum temiz değil kirli sepetinde ama istersen başka alabilirsin" diye karşılık vermişti. Mor renkli tulumu Pamir'in hediyesiydi ve kimseyle paylaşamazdı o yüzden dolabında değil yatağının yanındaki çekmecede saklıyordu onu ve Eylül'ün giymesine kesinlikle müsaade edemezdi. "Bırak abla ya almasın bir şey, aklı sıra Pamir Abi'nin doğum günü partisi olur diye süslenecek" "Eylül... Bu konuyu kaç kere konuştuk seninle ama... Pamir senin yaşıtın değil sen kaç yaşındasın o kaç yaşında... Bir de artık şu adama abi demeyi öğren lütfen... Babamı da çileden çıkarıyorsun kızıyor sonra... Gerçi hepimiz kızıyoruz ama sen sadece annemi dinliyorsun keşke biraz da bizi duysan ha ablacığım?" Eylül hemen itiraz ederek "Çocuk değilim ki ben 17 yaşındayım, Pamir de 29 yaşında yani senden büyük abla... Sen de abi de o zaman" diye cevaplamıştı. "Ablam da 26 yaşında Eylül, abi demese de olur yani ama seninle benim için aynı şey geçerli değil idrak et şunu artık" diye araya giren Merih'in ardından Eylül cevap vermek istese de annelerinin sesi duyulmuştu salonun girişinde. "Didişmeyi bırakın da sofraya geçin artık" diye ortama bütün ciddiyetiyle giriş yapan anneleri Müjgan Hanım ile birlikte Lema "Neyse ben çıkıyorum" diye mırıldanmış ve eklemişti. "Ne alacaksan dolabımı dağıtmadan al Eylül, beni dağınıklığınla uğraştırma lütfen" dedikten sonra merdivenleri inmiş ve bahçeye çıktığında güneş gözlüklerini takıp arabasına doğru ilerlemişti. Beş dakika içinde arabasına binip konağın bahçesinden ayrılıp evlerine doğru yola çıkmıştı. Klasik İstanbul trafiğinden nasibini alıp yolda geçen bir saatin ardından sitenin güvenliğinden geçip binanın önüne geldiğinde arabasını valeye bırakıp elindeki pasta ile binanın girişine doğru ilerlemişti. Görevlilerle selamlaşırken gelen asansöre binmiş ve yirmi beşinci kata doğru kısa bir yolculuğa çıkmıştı. Asansörün tiz bir sesle açılan kapısından koridora adım attığında anahtarını çantasından çıkartarak kapıyı ses çıkarmamaya özen göstererek açmıştı. Evdeki sakin sessizliğe bakılırsa genç adam henüz uyanmamıştı. İçeri girip kapıyı dikkatli bir şekilde kapattıktan sonra mutfağa doğru ilerlemişti. Çantasını sandalyenin üzerine bırakırken elindeki küçük doğum günü pastasını kutusundan çıkarıp servis tabağına koymuş, üzerine de bir tane mum yerleştirip çakmak yardımıyla yakmıştı mumun ucundaki fitili. Mumun sönmemesine dikkat ederek koridorun sonundaki yatak odasına doğru yürümeye başlamıştı. Yatak odasının yarı aralık kapısından içeri baktığında yüzüstü yatmış bir şekilde uyumakta olan genç adam girmişti görüş alanına. Üstü çıplak bir şekilde yatmamış olsa da gece çıkarıp tişörtünü bir kenara attığını çok net görebiliyordu. Omuzlarını ve sırtını çevreleyen kaslarına beğeni dolu bakışlarıyla bakarken haline gülmeden edememişti, bu adam içindeki arsız yanı gerçekten ortaya çıkarmış görünüyordu. Aklına dolan muzip düşünceler yanaklarının kızarmasına neden olurken odanın içine doğru ilerlemişti. Genç adam yataklarında halen mışıl mışıl uyuyordu. Elindeki pasta tabağını komodinin üzerine bırakıp yatağın boş tarafına doğru ilerledi. Esmer tenine yakışan kapkara saçlarına uzanıp avuçlarını gezdirirken eğilip yanağına bir öpücük bırakmıştı. Sessiz sessiz dokunuşlarla sevmişti sevdiği adamı, onu hep yaptığı gibi ilgi ve sevgiyle... İncitmekten korkar gibi... Eğilip çıplak omzuna bir öpücük bırakmıştı ki Pamir'in uykulu sesi kulaklarına dolunca gülümsemesi büyümüştü. "Evimin sultanı... Kalbimin kraliçesi gelmiş... Bu ondan başkasının kokusu değil" "O kadar güzel kokuyorum yani" Pamir muzip bir gülümsemeyle yattığı yerden doğrulup yatakta oturur pozisyona gelmişti. "Dünyadaki tüm çiçekleri kıskandıracak bir kokunuz var Lema Hanım ve ben sizin kokunuzu ezbere biliyorum" derken yaklaşıp kokusunu içine çekmişti ama geri çekilmemişti. "Tıpkı her kıvrımını ezbere bildiğim gibi" "Ölçüleri de söyle istersen oldu olacak" Pamir muzip bir gülüşle "Zevkle şimdi ki şöyle ki" diye söze başlamıştı ki Lema elini Pamir'in dudaklarına kapatmıştı. Lema şaşkınlıkla gülerek karşılık verdi. "Tamam... Tamam duymasam da olur, ezbere biliyorsun anladım onu, edepsiz ne olacak?" Pamir çapkınca bir gülümsemeyle Lema'yı kendine daha da çekerken "Birlikte edepsizleşelim işte sevgilim ne güzel, ayrıca bu hallerimi seviyorsun biliyorum" diye mırıldanmıştı. Lema gülümseyen bakışlarla sevdiği adamı süzerken "Her şeyi bil zaten, çok bilmiş" diye karşılık vermişti. Ardından da genç adamı kendisine çekip dudaklarını, Pamir'in dudaklarıyla birleştirmişti. Bu aşk dolu isteği sevdiği adam tarafından anında karşılık bulurken aralarında olan mesafe kapanmış ve tutku dolu aşk kokan anlar başlamıştı. Dudakları soluklanmak için birbirinden ayrılınca Lema gülümseyerek "İyi ki doğdun sevgilim" diye mırıldanırken avucunu genç adamın yanağına yaslamıştı. "İyi ki... İyi ki İstanbul'a yeniden döndün ve beni bulup bu aşka inandırdın... İyi ki tüm güzelliklerimin sahibi olan o adam oldun" "Teşekkür ederim güzelim ama bu seneye kadar hiç böyle güzel bir doğum günü kutlayanım da kutlamam da olmamıştı, bende sana hayatıma kattığın bu ve bunun gibi tüm güzel ilkler için çok teşekkür ederim" Lema tebessümle "Hadi mum eriyip pastana karışmadan üfle bakalım aşkım" diye mırıldanmıştı. Komodinin üzerindeki tabağı alıp Pamir'le arasına tutmuştu. "Benim dileğim gerçekleşti zaten güzelim, şu an tam karşımda duruyor hatta, sen yanımdayken başka dileğe ihtiyacım olduğunu sanmıyorum" Lema gülümseyerek "Çok tatlısın aşkım ama başka dileğin yok mu sahiden bak mum eridi eriyecek hale geldi neredeyse" dediğinde Pamir gülümseyerek konuşmaya başladı. Pamir biraz duraksayıp düşünmüş gibi yaparken gülümseyerek "Aslında var" diye karşılık verirken avucunu sevdiği kadının yanağına yaslamıştı. "Seninle kocaman bir aile kurmak istiyorum ve bunu sende biliyorsun zaten" "O zaman dileğini dile, kim bilir belki bir gün gerçek olur sevgilim" Pamir gülümseyerek kafasını sallarken içinden dileğini dilemiş ve hafifçe eğilip pastanın üzerindeki mumu üflemişti. Lema neşeyle gülümseyerek uzanıp genç adamın yanağına bir öpücük bırakmıştı. "Tekrar iyi ki doğdun sevgilim, şimdi hediye vakti" diye mırıldanırken oturduğu yerden kalkmış ve duvarın dibindeki komodinin çekmecesini açıp bir kutu almış ve genç adamın yanına dönmüştü. "Güzelim benim en güzel en kıymetli hediyem sensin zaten, niye zahmet ettin ki?" Lema gülümseyerek "Doğum günün bugün senin ve hediyesiz olmaz ayrıca bu birlikte kutladığımız ilk doğum günün... Ve hepsinde de hediye alacağım bence hazırlıklı ol" dedi ve heyecanla devam etti. "Hadi açsana bakalım beğenecek misin?" Pamir, Lema'nın kendisine uzattığı kutuyu alıp açmıştı. Kutunun içinden dört tane kol düğmesi çıkmıştı. Kol düğmeleri gümüş renkte ve isim baş harflerinden oluşuyordu ama tek bir farkla ikisi Pamir'in baş harfiyken diğer ikisi de Lema'nın baş harfiydi. Pamir beğeniyle gülümseyerek "Çok güzeller güzelim, çok iyi düşünmüşsün, teşekkür ederim" diye karşılık vermişti. "Beğenmene sevindim canım, ne alabileceğimi çok düşündüm ee düşününce her şeyin vardı... Sonra aklıma böyle bir fikirle kol düğmeleri geldi" Pamir gülümseyerek "Sen gelene kadar benim için her şey yarımdı ama sen gelince bende, hayatımda tamamlandı güzelim ve hediye içinde tekrar çok teşekkür ederim" deyip dudaklarına küçük bir öpücük bırakmıştı. "Bugün bizim günümüz o yüzden şimdi kalkıyorsun duşa giriyorsun bende aşağıdan bize güzel bir kahvaltı siparişi veriyorum, kahvaltımızı ettikten sonra çıkacağız çünkü" Pamir şaşkınlıkla sordu. "Nereye gidiyoruz ki?" "Kanada'ya gidiyoruz" "Birlikte mi? Tatile mi gidiyoruz?" "Seninle burada rahat rahat kutlama yapmamız zor olacağı için seni kaçırmaya karar verdim sevgilim hem biraz gezeriz hem de baş başa vakit geçiririz istedim fena mı ettim? Ayrıca işlerini merak etmene gerek yok onlarla bir sorun olursa Ülfet Hala ilgilenecek, her şey hazır yani" "Ooo iş birliği yapılmış bakıyorum da kıskanmalı mıyım Lema Hanım?" Lema gülümseyerek göz kırparken "Birazcık kıskanabilirsin istersen, hem hep sen bana sürpriz yapacak değilsin ya sevgilim hadi ben kahvaltı siparişi veriyorum sen de hazırlan gel" deyip odadan çıkarken ardında şaşkın bakışlarla onu izleyen bir adam bıraktığını biliyordu.
|
0% |