@lightlibrary
|
Ateşin etrafında toplanmıştık; kıpkırmızı alevlerin ışığında yüzlerimiz solgun, gözlerimiz endişe doluydu. Hava serin, gece karanlığı ise daha da derinleşmişti. İçimdeki gerginlik, yangının sıcaklığına rağmen beni donduruyordu. Herkes daire şeklinde dizilmişti, gözlerimiz ateşe odaklanmışken, kalplerimiz birbirini anlamaya çalışıyordu. İhtiyar, hantal bir şekilde öne çıktı. Yüzündeki derin çizgiler, hayatın ona sunduğu acıları ve zorlukları barındırıyordu. Gözleri, üzerimde yoğun bir bakışla parladı. “Emily,” dedi, sesindeki titreme inandırıcıydı, “kendini henüz tam olarak tanımıyorsun. Fakat seni bu dünyaya bir tehdit olarak görüyoruz.” Bu sözler, içimdeki korkuları daha da kabarttı. Magnus’un yüzünde bir şüphe belirdi; bu, onun içindeki savaşın bir yansımasıydı. Kafamda bir yığın düşünce dönerken, James’in öfkesini daha da derinleştiğini hissedebiliyordum. Kendi öfkesini bastırmaya çalışsa da, gözlerindeki kıvılcımlar bunu yansıtıyordu. Ama onun sınırlara ne kadar dayanabileceğini bilmek, beni daha da tedirgin ediyordu. Edwin ve Amy, ihtiyarın sözlerine şaşkınlıkla bakarak tepki verdiler. Onların yüzlerindeki belirsizlik, benim için bir ayna gibiydi; kendi hislerimi yansıtıyordu. Ne yapmam gerektiğini bilemezken, içimden bir ses yükseldi: Ben bu dünyaya mı aittim , yoksa bir tehdit mi? Ateşin parlayan alevleri, düşüncelerimi daha da karmaşık hale getiriyordu. Kendimi bir yabancı gibi hissediyordum; belki de herkesin gözünde ben, tehlikenin ta kendisiydim. O an, içimdeki kaygılar ve bilinmeyenlerin yarattığı korku, sanki beni yerle bir edecek kadar büyüktü. Ama içimde bir cesaret parıltısı da vardı; belki de bu sorunun yanıtı, beni içsel bir yolculuğa çıkaracaktı. Ne olursa olsun, bu dünyada bir yerim olmalıydı. Ateşin parlayan alevleri etrafımda dans ederken, içimdeki karanlığın büyüklüğü bir kez daha gözlerimin önüne serildi. Kalbim hızla çarpıyordu, her vuruşta Magnus’un bana yönelik şüpheleri daha da belirginleşiyordu. Kendimi bir yabancı gibi hissediyordum; belki de herkesin gözünde ben, tehlikenin ta kendisiydim. “Emily, bir canavar olduğunun farkında mısın?” diye bağırdı Magnus, sesi ateşin uğultusunun içinde kaybolmakta zorlanıyordu. Gözlerindeki korku, içimdeki kaygılarla birleşti ve daha da büyüdü. “Hepimizi yok edeceksin!” Bu sözler, içimdeki savaşın alevlerini körükledi. “Hayır!” diye haykırdım, ama sesim titrek ve belirsiz çıkıyordu. “Ben bir canavar değilim! Bu sadece rüyalarımın ağırlığı.” James, Magnus’un önüne geçti, yüzündeki kararlılık bana bir nebze olsun umut veriyordu. “Bunu yapmaya hakkın yok, Magnus! Emily masum! O, içindeki karanlıkla savaşıyor. Yalnızca bu rüyaların yükü altında eziliyor,” dedi. Ama Magnus’un gözlerinde çözüm bulmak yerine yalnızca inat vardı. Magnus, gözlerini benden ayırmadan, “Bu senin için bir oyun değil. Eğer o canavarsa, durdurmak zorundayım!” dedi. Kalbim parçalanıyordu. Arkadaşlarım arasındaki bu çatışma, benim içimdeki korkunun yansımasıydı. “Ben, içimdeki canavarı kontrol edebilirim,” dedim. “Ama bana güvenmeniz gerekiyor.” James’in sesi bir umut ışığı gibiydi. “Senin yanındayız, Emily. Birlikte bu karanlığı yenebiliriz!” Ama Magnus hâlâ inatla bakıyordu, korkularını yüzüme haykırıyordu. Ateşin alevleri, içimdeki çatışmanın büyüklüğünü yansıtırken, bir adım daha attım. “Beni bu şekilde yargılamayı bırakın! Ben sadece bu rüyaların ağırlığı altında eziliyorum!” Magnus’un yüzündeki kararlılık, öfkesinin ve korkusunun bir karışımıydı. “Eğer seni bırakırsam, hepsi sona erecek,” dedi. James, Magnus’un sert bakışlarına meydan okurcasına, “Bu, Emily’nin suçu değil! Onun içindeki karanlığı anlayabilmeliyiz. Bize güvenmesi için onu desteklemeliyiz!” Alevlerin sıcaklığı, içimdeki savaşın hararetini artırıyordu. “Ben buradayım, Emily! Senin yanındayım!” dedi James. “Birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz!” Magnus, hâlâ direniş gösteriyordu. “Ama o canavarsa, seni nasıl koruyabilirim?” James, “O, bu karanlığı yenmeye hazır! Bize güven!” diye bağırdı. Bütün bunlar olurken, içimdeki cesaretin büyüdüğünü hissediyordum. “Eğer bana inanıyorsanız, ben içimdeki karanlıkla yüzleşebilirim! Sadece yanımda olun!” Bu sözler, içimde bir şeyleri harekete geçirdi. Her iki arkadaşım da bana doğru döndüğünde, onların gözlerinde bir değişim gördüm. Karar vermek zorundaydım. “Ateşle dans eden her karanlık, kendi ışığını bulmayı bekler,” dedim. “İçimde de bir ışık var, sadece ona ulaşmam gerek.” Magnus’un gözleri, hâlâ bana nefretle bakıyordu. "Sana güvenmiyorum, sen içindeki canavarı yenemezsin bunu yapamazsın!" “Ben, içimdeki canavarı yeneceğim!” dedim, sesimdeki titremeyi bastırarak. “Ama birlikte olmalıyız!” Magnus'un kararı değişmedi." Ben senden nefret ediyorum ama senin yanındayım çünkü arkadaşlarımı yalnız bırakamam" James içindeki öfkeyi dışarı yansıtmıyordu arkadaşlarını kırmak istemiyordu. "Ben senin yanındayım Emily"dedi. "Bizde yanındayız"dedi Amy ve Edwin bana daha çok güven verdiler. Magnus , kararlılığını koruyarak, “Ben güvenmiyorum" Alevlerin sıcaklığı, ve Magnus'un nefreti hâlâ içimdeki korkuyu çözemiyordu. Karanlığın derinliklerine doğru birlikte ilerlemeye başladık. Birlikte her zorluğun üstesinden gelecektik; çünkü bu benim yolculuğumdu, ama dostlarım olmadan asla ilerleyemezdim. Kendimle ve içimdeki karanlıkla yüzleşmek üzere, ateşin sıcaklığında adım attım. Geleceğim, hayallerim ve dostlarım için savaşmaya kararlıydım. Hayatımın en büyük savaşını vermek için hazırım. Ve bu savaş, sadece benim içimdeki karanlıkla değil, aynı zamanda dostluk ve güvenle dolu bir yolculuk olacak. Alevlerin sıcaklığı, içimdeki savaşa güç katarken, arkadaşlarımla birlikte karanlığın derinliklerine doğru ilerlemeye başladık. Magnus’un gözlerindeki korku ve şüphe hâlâ benim üzerimdeydi, ama James’in desteği bana cesaret veriyordu. Karanlık bir yolda yürüyorduk, ama artık yalnız değildim. Yanımda iki dostum vardı ve birlikte her zorluğun üstesinden gelebilirdik. İlk adımlarımızı atarken, gökyüzündeki yıldızlar karanlıkla kaplanıyordu. Karanlık, sadece dışarıda değil, içimde de vardı. Kendi hayallerimle yüzleşmek zorundaydım; ama bunun için önce Magnus’un içindeki korkuları aşması gerekiyordu. “Beni yalnız bırakma, James,” dedim, sesimdeki titremeyi bastırmaya çalışarak. “Sana güveniyorum.” “Her zaman senin yanındayım,” diye yanıtladı, gözleri bana güven veriyordu. Ama Magnus hâlâ uzak görünüyordu. Onunla aramızdaki bu mesafe, içimdeki karanlığı daha da büyütüyordu. “Sen, içindeki canavarı durdurmak zorundasın!” dedi Magnus, yanındaki ateşin alevlerine gözlerini dikip. “Eğer bu savaşı kazanamazsan, hepsini kaybedeceğiz!” “Kaybetmeyeceğiz!” dedim, kendimden daha fazla emin bir sesle. “Birlikte durabiliriz, Magnus. Beni dinle. İçimdeki canavarı yok edebilirim. Ama bunu yalnız yapamam.” James, “Magnus, Emily’yi yargılamayı bırakmalısın. Ona güvenmemiz gerekiyor. O, içindeki karanlığı yenmek için savaşıyor,” dedi. Magnus, içindeki çatışma ile baş başa kalmış gibi görünüyordu. “Ama seninle başlamak zorundayız! İçindeki karanlık, bir kez daha ortaya çıkacak ve onu kontrol edemeyeceksin!” dedi. Yavaşça yaklaştım ve “Seni anlıyorum, Magnus. Ama benimle birlikte bu korkuyu yenebilirsin. Benim için savaş ve bana yardım et,” dedim. Sesim, ateşin uğultusu içinde kaybolup gitmiyordu. O an, kalbimdeki cesaret parıltısının daha da güçlendiğini hissettim. Magnus, derin bir nefes aldı ve gözlerini benden ayırmadan “Peki, ama bu bir kerelik olacak. İçindeki karanlığı kontrol edemezsen, seni durdurmak zorundayım!” dedi. İçimdeki kaygılar, Magnus’un sözleriyle büyüyordu ama aynı zamanda bir umut ışığı doğuyordu. James’in elini tuttum, onun güveni bana güç veriyordu. “Bunu başarabiliriz. İçimdeki canavarı kontrol edeceğim. Eğer başarısız olursam, beni durdurabilirsin,” dedim. Ateşin etrafında dönerken, karanlığın içinde kendimi bulmaya çalıştım. Karanlığın bana karşı bir planı olduğunu biliyordum. Her bir nefeste içimdeki mücadeleyi hissediyordum. “Beni bırakma,” diye fısıldadım. “Beni yalnız bırakma, James.” Alevlerin ışığı, karanlıkla mücadele etmemde bana yardımcı oluyordu. “Senin için buradayım,” dedi. “Ve bu savaşı birlikte kazanacağız.” Yavaşça gözlerimi kapattım ve içimdeki korkuları serbest bırakmaya çalıştım. Her nefeste karanlığın derinliklerine doğru yavaş yavaş inmeye başladım. Bir yandan kalbim atıyor, diğer yandan düşüncelerim içimdeki karanlığı sorguluyordu. Bu, yalnızca benim savaşım değildi; aynı zamanda dostlarımın da savaşıydı. Karanlık, beni içine çekmeye çalışıyordu. İçimdeki canavarın sesi yankılanmaya başladı. “Beni durduramazsın!” dedi, sesi derin ve tehditkâr bir tınıyla doluydu. “Seninle yüzleşemeyecek kadar zayıfsın!” Hayır, buna izin veremezdim. “Hayır!” diye bağırdım, içimdeki canavara karşı. “Bunu kontrol edebilirim! Sen benim bir parçam değilsin!” Bir an için tüm dünyam sarsıldı. Karanlığın derinliklerinden bir şey yükseldi, ama bu sefer korkmamıştım. “Beni yenecek gücün yok! Ben bir canavar değilim!” diye haykırdım. James ve Magnus’ın yanımda durması, bu mücadeleyi daha da güçlü kılıyordu. “Haydi, Emily!” dedi Amy. “Birlikte dur! Bizimle kal!” Kendime güvenmeye başladım, içimdeki karanlığın sesi zayıflıyordu. “Siz benim yanımda olduğunuz sürece, bu karanlığı yenebilirim!” dedim. Bütün gücümle, karanlığı geride bıraktım. Bunu başardığımda, ateşin sıcaklığını ve dostlarımın gücünü hissettim. Artık karanlık beni korkutmuyordu; onun üstesinden gelmek için buradaydım. Magnus, gözlerindeki korku ve şüpheyi yavaşça kaybetmeye başladı. “Belki de senin bu karanlığı yenme potansiyelin var,” dedi. “Ama bunu göstermek için daha çok savaşmalısın.” “O zaman birlikte savaşalım!” dedim. “Benimle birlikte durduğunuz sürece, içimdeki karanlığı alt edeceğim.” Ateşin etrafında dönerken, karanlığın derinliklerine bir adım daha attık. Korkularımızı geride bırakıyor, dostluğumuzla bir bütün oluyorduk. İçimdeki canavarı yenmek için cesur bir yolculuğa çıkmaya kararlıydım. Bu savaş, sadece benim değil, aynı zamanda James ve Magnus’un da savaşıydı. Birlikte, içimizdeki karanlıkla yüzleşmek üzere ilerlemeye devam ettik. Her adımda birbirimize daha çok kenetleniyor, dostluğumuzun gücünü hissediyorduk. Ve ben, bu yolculuğun sonunda kazanacağımıza inanıyordum.
|
0% |