@lilahbus
|
Hayata sözümü geçiremediğim çok günüm olmuştu. Küçük bir kız çocuğuyken, halamla beraber yaşıyorken, babam yanımda yokken…Sonra o kız çocuğu büyümüş. Liseyi okumak için Ankara’ya gelmişti. Yine o kız çocuğu babasının lüks dairesi yerine, devletinin yurdunda kalmış. Hukuk kazanmış ve tüm haksızlıklara kendimce meydan okumuştum. Staj için kararlı duruşum babamın iki çift sözüyle sona ermişti. Annem…Annemin benim için yazdığı mektup, henüz hamileyken… Bunu, benim için tuttuğu evin anahtarını elime verirken söylemişti. Karşılığı da Adin Hukukta ayarlanan staja gitmemdi. Annemden bana sadece bir kolye kalmıştı. Annemin boynundan hiç çıkartmadığını söylemişti halam. Bende takmaya kıyamıyordum bu yüzden… Kolye ortasında değerli bir taş bulunan parlak bir yıldıza benziyordu. Aynı onun gibi. Ben ise onun hayatını tamamen parlatacağım yere karanlığa gömmüştüm. Bu yüzden onun kolyesini takmaya kıyamıyorum yalanını herkese söylüyordum. Ben sadece kolyeyi takmaya layık değildim. Parlayamazdım ben gölgelerde kalmalıydım. Kendim gibi, adım gibi. Şimdi babam ne olmuştu da annemin benim için yazdığı satırları ödül olarak sunacak hale gelmişti. Babam için orada bulunmam çok önemliydi. Bir çıkarı olmadığını düşünmem için hiçbir sebep yoktu. Adin Hukuk’ta staj yapma teklifi aldığımı sınıfımdaki kızlar duysa çığlık atarlardı. Birçoğu başvuruda bulunmuş ve hiçbir koşulda kabul edilmemişlerdi. Şirketin kendince politikaları vardı. Yerseniz… Bence tamamen torpil işiydi bu mesele… Heralde en büyük örneğide şu an ben oluyordum. Kanaatimce Semin Adin ve Numan Akay arasındaki bir anlaşmaya kurban gitmiştim. Bunu elbet öğrenirdim. Öğrenecektim.
Karşımdaki koca gökdelene bakarken zihnimi meşgul eden düşünceleri bir kenara atıp girişe yöneldim. Kendimden emin adımlarla büyük girişteki danışmaya doğru ilerledim ve gelme nedenimi kısaca belirttim. Orta yaşın biraz üzerindeki kadın görevli birkaç telefon görüşmesi yaptı ve bana bir kart uzattı. ‘Kat on beş Sezer Beyi bulun ‘dedi. Kartı alıp asansörlere yöneldim. Sağda ve solda dörder asansörün bulunduğu büyük girişte sağ tarafa yöneldim ve gelen asansörle on beşinci kata bastım. Bahsettiği Sezer sanırım o gece staj işimi ayarlayan kişiydi. En azından daha önce gördüğüm tanıdık bir yüz olacak. Her şeyi bir kenara bırakacak olursam burada bulunmak bile insana nefes kesici bir tatminle dolduruyordu. Babama belki de teşekkür etmeliydim. Tabii böyle bir insan olmasaydı kesin ederdim… Kata çoktan gelmiş hatta içeri doğru yürümüştüm. Beni koca bir alanda camla bölünmüş birçok oda karşılamıştı. Burada herhangi birini bulma olasılığım çok düşüktü. Sabahın erken saati olmasına rağmen herkes öyle yoğun çalışıyordu ki Sezer beyi soracak birini bulmak bile şu an zordu. Köşedeki fotokopi makinesinin başındaki kadını görünce onu kaçırmamak adına biraz koşturarak yanına gittim. ‘Merhaba’ tatlı bir gülümsemeyle devam ettim. ’Sezer Beyi arıyorum. Nerede bulabilirim?’ diyerek sözlerimi tamamladım. Kızıl saçlı, orta boylu kız beni baştan aşağı süzdü. Bu ciddi bir süzüştü. ‘Ne için?’ diyerek sordu. Seni ne ilgilendirir… ‘Ben staj için geldim, danışmadan kendisine yönlendirdiler.’ Dedim. Bakışlarında gördüğüm ilgiyle ‘Tatuji.’ Gibi bir şey söyledi. Ama bu söylemden çok soru gibi çıkmıştı ağzından. ‘Efendim’ Dedim. Alaylı gülümsemesi ağzında sakız gibi uzarken ‘Dövmen var mı diyorum?’ diye sordu. Anlamaz bakışlarımla ‘Hayır’ dedim. Dövme ne alakaydı? Fotokopi makinasından aldığı kağıtlarla ‘Sezer Bey on yedinci kattadır.’ Dedi ve yanımdan uzaklaştı. Elle tutulur tek bilgi bu olduğu için asansöre tekrar yöneldim ve bu defa on yedinci kata bastım. Daha ferah bir katı selamlarken, sessizliği biraz tedirgin ediciydi. Yüksek ihtimalle kızıl saçlı tuhaf kız benimle alay etmişti. Belki de olmamam gereken bir yere göndermişti. İki ihtimalde de merakımı cezbeden koridorda biraz ilerleyip sola döndüm. Bu mecburi bir dönüştü. Çünkü koridor sola dönecek şekilde devam ediyordu. Dar koridor yerine daha geniş bir alana açılan dönüşüm, karşıda tek bir kapıyla son buluyordu. İlerlemeye devam ettim. Nihayet kapının önüne gelince hemen sağ tarafındaki büyükçe masanın ön kısmında isimlik vardı. Sezer Adin. Kapıya döndüm. Av. Semin Adin. Doğruca hedefe gelmiştim. Kızıl saçlı kesinlikle benimle alay etmişti. Fakat yaptığı benim gözümde koca bir iyilikten başka bir şey değildi. Babamla nasıl bir anlaşmaları varsa kendimde Semin Adin’e her türlü saygısızlığı yapma hakkı vermişti bana… Daha doğrusu ben kendi kendime vermiştim. Anlaşma babam için annemin mektubunu açık edecek kadar önemliydi. Acaba Semin Adin için önemi neydi? Kapıyı tıklattım ve içeriden ses gelmesini beklemeden odaya daldım. ‘Günaydın Semin Bey’ diye girdiğim oda da büyük koyu renk masasının ardında koyu gözlerini buldu gözlerim… Ardından masasının hemen önünde sağ tarafta kalan rahat olduğu her halinden belli olan koltuklarda oturan Sezer Adine bir göz attım. İçeri rahatça adımladım ve o anda bir kişinin varlığı daha dikkatimi çekti. Hayır iki. Tam Semin Bey’in karşısında dikilen ama kapıda dururken benim açıma ters düşen alanda yüzü gözü kan içinde daha önce hiç görmediğim bir adam ve hemen yanında o vardı. Kerim. Okulda düşeceğim anda beni tutan, Semin Beyin yoluna devam etmesini emrettiği kişi. Panik tüm benliğimi bir anda sardı ve elim ayağım uyuştu. Kontrol sende.. Kontrol sende…Kontrol sende Saye. Ne yapacağımı bilemez halde gözlerimi Semin’e çevirdim. Rahatça koltuğunda arkasına yaslandı ve ‘İçeriden onay cümlesi duymadan odaya dalarsan sonuçlarına da göz yumarsın ‘dedi. Sanki bir sonraki cümlesi tehdit içerecekmiş gibi hissettiriyordu. Bir avukat. Hayır Türkiye’nin en ünlü avukatının odasında böyle kanlı bir görüntü. En dürüst, en adil görünenin… Kontrol sende... Kontrol sende… Aynı rahatlıkla koltukta oturan Sezer’e döndü. ‘Sana koridoru kilitlemeni söylediğimi hatırlıyorum.’ Dedi. ‘Ben kilitledim. Son gelen Kerimdi.’ Diyerek kendini akladı Sezer. O Semin kadar rahat görünmüyordu. İkilinin bakışları kanlar içindeki adamı güç bela ayakta tutan Kerim’e çevrildi. O ise omuzlarını silkerek ‘Bu saatte kimse gelmez herhalde dedim.’ Dedi. ‘Deme Kerim sen bir şey deme söyleneni yap yeter. Güvenliğimizi kimlere emanet ediyoruz belli değil.’ Şimdi biraz olsun sinir sezmiştim Semin Beyin ses tonunda. Hayır sitem. ‘Abi ayıp oluyor ama…’ diyen Kerimin sözleri ‘Çıkar götür şunu belli ki konuşmayacak. Gerekeni yap.’ Diyen Semin’in sözleriyle bölündü ve Kerim başını eğerek adamla beraber odadan çıktı. Ben ise odanın ortasında öylece kalakalmıştım. Sanki hareket etmesem varlığımı unutacaklarmış gibi. ‘Saye otur.’ Gelen emir cümlesiyle, hemen koltuklardan bana yakın olana oturdum. Normalde asla uymayacağım emri, bunu bekliyormuş gibi dinlemiştim. Bu durum Semin Adin’İ eğlendirmiş gibi güldü. Ama dudaklarında asılı kalan bir sırıtıştan başka bir şey değildi bu. ‘Sezer sen çıkabilirsin. Kerim’in sorunsuz ayrıldığından emin ol ‘dedi. Ardından Sezer baş onayıyla yerinden kalktı ve odadan çıktı. Derin bir nefes aldım. ‘O kadar çok mu korktun?’ diye sordu. Sorunun muhatabı bendim. Kontrol sende... Kontrol sende... Kontrol sende Saye. Aklımdan türlü düşünceler geçiyordu. En kuvvetlisini söyleyiverdim. ‘Siz mafya mısınız?’ Yüksek sesli, alaycı bir kahkaha odayı doldururken filmlerin kötü kahramanı gibi görünüyordu. Koyu renk masası, oturduğu deri siyah koltuğu ve hemen koltuğun ardında ki duvarda asılı neredeyse tüm duvarı kaplayan yüzünün yarısı yılan derisine benzeyen bir deriyle kaplı göz bebeğinde dünya olan kadın tablosuyla. Yutkundum. ‘İnan bana Saye, mafya olmam her şeyi çok daha fazla kolay kılardı.’ Dedi. Mafyadan daha kötü ne olabilir ki diye düşündüm. Sadece organ mafyası, kadın pazarlayan mafya filan olurdu. Onlarda mafyaydı sonuçta yani. Acaba kendine mafya denilmesinden mi hoşlanmıyordu. ‘Daha mı kötüyüm diyorsunuz?’ diye sordum. Rahat tavrı beni cesaretlendiriyordu. ‘Daha iyisiyim diyorum.’ Dedi. Az önceki adamın hali gözümün önüne gelirken, iyi kelimesiyle başlı başına tezat oluşturuyordu. ‘Az önceki adamla ilgili bir açıklamanız var mı?’ diye sordum. Masasına doğru eğildi ve dirseğini masaya yaslayarak parmaklarını çenesine yasladı. Düşünüyor gibi görünse de cevabı çoktan hazırdı. ‘Zamanı gelince, tabii bu senin şirket içindeki başarına bağlı. Öğrenirsin.’ Dedi. İkna çabası yok. Tehdit yok. Açıklama; kısmen, tatmin edici mi? ASLA. Her şeyi zamana bırakmamı söylüyordu. ‘Nasıl bir başarıdan bahsediyoruz?’ dedim. Koltuğuna geri yaslanırken delici koyu hareleri gözlerime kenetlenmişti. Sanki artık ciddiydi. ‘Sana ne dediğimi hatırlıyor musun?’ benimle akıl oyunları filan mı oynamaya çalışıyordu. ‘Ne demiştiniz?’ dedim. Göz temasımızı kesmezken yerinden kalktı ve az önce Sezer’in kalktığı yere, tam karşıma oturdu. ‘Senin patronun olacağımı söylemiştim.’ Dedi. Egosu bir balon gibi şişerken nefret ettim. Olduğu kişiden, yaptığı işten. Medyanın abartısından başka bir şey değildi. Kendini beğenmiş bir zorbaydı. ‘Tebrik mi etmeliyim sizi? Babamla aranızda her ne geçtiyse kurbanı ben oldum. Kendi isteğimle burada değilim biliyor olmalısınız.’ Dedim. Egosunu tatmin etmeyecektim. Onu elimden geldiğince küçük görecek, karşılıksız bırakmayacaktım. En fazla stajıma son verilirdi. Kaybım büyük olurdu ama bu adamın yaptığı, olduğu şey karşısında sessiz kalırsam kendime ihanet olurdu. Annecim özür dilerim. ‘Henüz patronun değilim. Tebrikleri sona saklayalım.’ Dedi. Konuşması, duruşu, bakışları. Her şeyiyle kendinden emindi. Anlamaya çalışarak gözlerine baktım. Soğuk bakışları parıldıyordu. Eğleniyordu benimle. Meydan okurcasına ‘Sormadın’ dedi. ‘Neyi?’ dedim. ‘Henüz neden patronun olmadığımı?’ diye karşılık verdi. Öne doğru eğildi. Bu sessiz bir meydan okuyuştu. Allahım bu adam benden ne istiyordu. Her ne istiyorsa onu karşılıksız bırakmayarak bende öne doğru eğildim. ‘Semin Bey söyler misiniz? Henüz neden patronum değilsiniz?’ dedim. Yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Gözlerini şimdi çok daha net analiz edebiliyordum. Soğuk koyu renk gözler… Aslında yeşilin en koyu tonundaydı. Uzaktan siyah gibi görünse de dipsiz kuyuyu andıran gözleri aslında balta değmemiş ormanlar kadar yeşildi. Konuşmaya başlayınca dikkatim gözlerinden dudaklarına kaydı. Biçimli koyu renk dudaklarından cevap olarak ‘Stajını bitirip burada avukatım olarak işe başladığınız gün Saye Hanım, patronunuz olacağım.’ İsmimi böylesine yakın mesafeden dudaklarından çıkması tüylerimi ürpertmişti. Kalbimde bir heyecan gümbürtüsü sezerken arkama yaslanarak yutkundum ve ‘Böyle bir şey olmayacak.’ Dedim. Yine eğlenerek gülerken ‘Sanırım bu sözler bir yerden tanıdık geliyor kulağıma.’ Dedi. Resmen sinir sistemime oynayıp benimle alay ediyordu. Böylesi çok daha iyiydi. Bu ego yığınını karşısında benim kontrol edebileceğim, güvenli bölgemdi. Yerimden kalkarken ‘Semin Bey altı ay sonra sizinle işim bittiğinde bir daha yüzümü adliye koridorlarında dahi göremeyeceksiniz.’ Dedim. Kahkahası odayı doldururken biraz sinir bozukluğu, biraz hırsla odadan çıktım. Cevap dahi vermemişti sözlerime... Odayı ardımdan kapatmamla bir diğer Adinle buluştu gözlerim. Sanırım bu iyi olan Adindi. İkisinden birinin iyi olması gerekti… Dikkati önündeki bilgisayarda olan Sezer ‘Şöyle oturun lütfen Saye Hanım’ dedi. Dediği yere otururken onu kısaca incelemeden duramadım. Semin gibi koyu renk ten ve saçlara sahipti. Keskin çene hattı, hafif kirli sakalıyla en az Semin kadar dikkat çekiciydi. Semin dikkat çekici değil! Asla değil, ego yığını manyak… Sezer bilgisayarda olan soluk bakışlarını bana yöneltirken aynı anda önüme kâğıt vede kalem koydu. Soran gözlerle bakarak ‘Bu nedir?’ Dedim. ‘Bu bir sözleşme. Gizlilik için’ dedi. İçerde olanlardan bahsediyordu. Bende bu rahatlık nereden geliyor diye düşünüyordum. Ne saftım. Adam kapı gibi sözleşmeyi zaten çoktan hazırlatmıştı. ‘Bir adamın hür iradesi dışında, esiriniz olarak zorla tutulması ve darp edilmesi olayıyla ilgili mi?’ Diye sordum. Bakışları sinirlendiğini belli ediyordu. En azından beni ciddiye aldığını bu şekilde anlayabiliyordum. ‘İçeride olanlar, şirkette olanlar, kısaca Adin Hukuktaki her şey için.’ Dedi. Adin Hukukta neler oluyordu.? ‘Tabii bir de Semin Adin şahsi adına olan her şey için.’ Dedi. O anlaşmayı imzalamayacaktım. Zaten çalıştığım yerle ilgili absürt olayları anlatma gibi bir saçmalık yapmazdım. Davalardaki kişisel bilgilerin gizli kalması gerektiğini bilecek kadar aklı selim bir stajyerdim. Semin Adinle az önce yaşadığım olayı anlatsamda kimse inanmazdı. Kendimi böyle bir yükümlülüğün altına sokmayacaktım. En fazla stajım yanardı. Adin hukuktaki stajım. Çünkü diğer bağlantımı tamamen sonlandırmayarak bir süre izin istemiştim. Staja daha başlamadan izin istemek ne kadar mantıklıysa tabi… Birkaç günlük açığı çabucak toparlayacağımı biliyordum. Buradaki ömrümün birkaç günden fazla olmayacağını bildiğim kadar. ‘Hayır.’ Dedim.’ Bunu imzalamayacağım. Şirket politikalarınızla beraber siktirip gidebilirsiniz.’ Bir rahatlama içime dolarken dakikalardır yaşadığım stresi bir anda boşaltmıştım. Sezer sakince telefonu eline aldı ve ‘Saye Akay belgeleri imzalamıyor. Bu şartlar altında devam edemeyiz.’ Dedi. Ardından karşı tarafı dinleyip telefonu kapattı. Burada duracak başka bir sebebim kalmadığından ayaklandım varlığımı oradan silmek ister gibi sessizce adımladım. ‘Ayça Hanım merhabalar Semin ben nasılsınız?’ Koridorda yankılanan sesle arkamı döndüm ve yeşilin en karanlık tonu olduğuna yakınen tanık olduğum dipsiz ormanlarla buluştum. Hoparlörden koridora yankılanan Ayça Hanımın sesi ‘Üstadım teşekkür ederim. Bu aramanızı neye borçluyum.’ Dedi. ‘Üstadım yeni stajyeriniz Saye Akay ile ilgili aramıştım.’ Dedi. Gözlerimi hüsranla kapattım. Kontrol sende… Kontrol sende… ‘Aaa evet birkaç gün izin istedi ev taşıyormuş sanırım üstadım sorun mu var hayırdır siz nereden tanıyorsunuz?’ Dedi. ‘Kendisi artık bizim stajyerimizdir üstadım. Ricam hiçbir koşulda staj dosyasını kabul etmemeniz.’ Kapattığım gözlerim son sözleriyle beraber büyüyerek açılırken bir hayret nidası ağzımdan kaçıverdi. ‘Benim için sıkıntı yok biliyorsunuz zaten ofisimde haddinden fazla stajyerim var.’ Ayça hanımın beni bu kadar kolay satmasıda hayret uyandırıcıydı. Birkaç teşekkürden sonra telefon kapandı. Koridor sessiz kalırken karşımdaki adamlar bana bakarak tepkimi ölçmeye çalışıyor gibiydi. Ben ise herhangi bir sinir krizi geçirmemek için çaba sarf ediyordum. Kontrol sende…Kontrol sende… ‘Saye Hanım sizi şöyle alalım.’ Benim konuşmayacağımı anlamış olacaklar ki Sezer dayanamayarak davette bulundu. Şimdi ne yapacaktım? Resmen hayatım ellerimden kayıyormuşta ben öylece izliyormuşum gibi bir durumdu. Hayatımı sıkı sıkı elimde tutmam gereken yerde son günlerde katlandığım mecburiyetler inanılır gibi değildi. Omuzlarımı dik tutarak masaya yürüdüm ve tam Seminin önünde durdum. Bakışlarımla meydan okurken ‘Şimdi ben bu belgeyi imzalayınca sanıyorsunuz ki ben susarım. Öyle mi?’ Dedim. ‘Susman veya konuşman önemli değil. Bu bir prosedür.’ Dedi Semin. ‘Önemli değilse neden az önce buradan çekip gitmeme izin vermedin?’ Dedim. Öfkeliydim. ‘O belgeyi imzalamazsan burada kalamazsın, imzalamayıp buradan gidersen de şu an için staj yapacak hiçbir yer bulamazsın. Emin ol bulamazsın.’ Ciddiydi.Sözleri gizli bir tehditti. Tavizsiz tavrı en azından odasındakine göre resmi ve ciddiydi. Yaptıklarına o kadar sinirlendim ki, gözlerim doldu. Sakin ol. Kontrol sende Saye… Gözlerimi ondan ayırarak masaya çevirdim bir iki adımlık mesafeyi kapatarak kalemi elime aldım. Belgelerde ne yazıyordu, kimi ne kadar koruyordu incelemedim bile… Yaptığım yanlıştı. Bunu biliyor ve alenen umursamıyordum. Fakat o sözleşmede ne yazarsa yazsın imzalamadan beni bırakmayacaklarını ikisinin de kararlı duruşlarında görebiliyordum. Bende imzaladım. İki kağıt; biri Adin Hukuk… diye başlıyordu diğeri, Semin Adin…. Ardıma bile bakmadan kimseyle özellikle de Seminle göz göze gelmeden oradan uzaklaşmak için arkama döndüm. ‘Sayemde ilk iş gününde büyük bir şey öğrendin.’ Sesi beynimde yankı yaparken başımı arkama çevirip baktım. Şu an bedenimi ona çevirecek kadar bile önemli değildi. ‘Yenilgi mi?’ Diye sordum. Sesim alaylı çıkmıştı. Kendimle alay ediyordum aslında. Başını olumsuzca sağa sola salladı. ‘Kimseye güvenmemen gerektiğini .’ Dedi ve o anda elinde tuttuğu kâğıt parçasını dördü bölerek serbest bıraktı. O kâğıt az önce masada imzaladığım kağıtlardan biriydi… İçimden bir ses Semin Adin şahsına ait olan sözleşme olduğunu söylese de son sözleri ona asla güvenmemem gerektiğini onaylamıştı…
|
0% |