@lotussmiaa
|
Selam benim canlarım ilk bölüm ile karşınızdayım. Sizi çok seviyorum ve unutmayın ki, bölüm düzenleniyor. Yani bazı yanlışlar ola bilir. İyi okumalar dilerim. Umarım beğenirsiniz ve bölüme geçmeden önce kalp bıraksanız sevinirim:)
Kendi ayakların üzerinde durmak herkes ve her şeye rağmen devam etmektir. Ayakta durmak için sınavlar verirsin. Defalarca düşersin, o düşmelere rağmen yine ayağa kalkarsın. Zaten hayat da böyle. Her şeyi sırayla yaparsın. İlk önce ağlayıp içini boşaltırsın ve sonrasında gözyaşlarını silersin. Yaşamdan, yaşamaktan ne kadar çok şey beklersen o kadar çok hayal kırıklığına uğrarsın. Elindekilerle mutlu ola bilmektir hayat. Kendini sorgulamak değil de, olduğun karakteri kabullenmektir. Çünkü kendini sorgularken başka yerde bulursun, zamanın gider ve elinde bir şey kalmaz. Hayat yanındaki insanlarla mutlu ola bilmektir! Yaşadıkça düzelmiyor hayat, sorunları çöze bilmekle düzeliyor. Önümde kitap vardı. Özdemir Asaftan. Lavinia. Bağlanmıştım ona. Ezberlemiştim sanki. Ezberlemiştim çünkü çok güzeldi. Ama ayrılıktı, hüzündü, gitmekti, kırgınlıktı. Parça parça olmaktı. Telefonum çaldı. Arayan Avazdı. Avaz benim hayatımın en büyük şansı, sevgisi, aşkıydı. Onunla liseden beri tanışıyorduk. Lise son sınıfta bana açılmış ve ben de teklifini kabul etmiştim. O günden bu tarafa hep yanımda, en büyük destekçimdi. Sevdiğin adamın en büyük destekçin olmasın çok güzel bir duygu öyle değil midir? 25 yaşındaydı Avaz. Yani benden iki yıl büyüktü. Sorarsınız eğer siz nasıl aynı sınıfta okudunuz. Şöyle ki, Avaz geçirdiği bir kaza yüzünden liseye geç başlamış. Sağlığı buna müsade etmemişti. Dondurmuştu yani bildiğiniz. Ben de babam yüzünden. Onun yüzünden iki yıl okula geç gittim. Ve bence onun hayatım ve kaderim için yaptığı en güzel, en kıymetli şeydi. Bunun için hatta ona teşekkür bile ederim. Bir 'merhaba' ile başlamıştı konuşmamız. Öyle de devam etmişti. Evet, doğru. Duyduğunuz gibi. Babam. Onun yüzünden okula geç başladım ben. Çocukken bana izin vermezdi diğerleri gibi hayal kurmama. Şöyle zihniyyet vardı babamda: kızın okulda ne işi var? Yalvardım, yakardım. Geceleri hep ağladım. Hatta düşündüm. Acaba diğer kızların babaları da mı böyledir diye. Böylece avuttum kendimi, ama büyüdükce öyle olmadığını gördüm. Benim babam zalimdi. Bize zalimdi. Abime, bana, kız kardeşime. Aynı evde, aynı çatı altında yaşamak kimseyi aile yapmıyor. Hayır baba, tabi ki çocukluğumu mahvettiğin, gençliğimi çaldığın, beni sevmediğin, bir kez olsun anlamaya çalışmadığın, hayattayken benim içimde kendini öldürdüğün için sana kızmadım. Hep dediğin gibi, ne haddime di mi? Ama ben bunlara rağmen sevdim seni. Onun kimseyle bir sorunu yoktu. Tek derdi bizimleydi. Diğer insanlara o kadar iyi davranıyordu ki, söz konusu biz olunca deliriyordu. Biri de karşısına çıkıp sormuyor senin derdin ne diye. Babam bir kez benim saçlarımı okşamamıştı. Diğer baba kızları görünce hep kıskanırdım. Ben normalde kıskanç biri değilim. Ama ne bileyim işte bazen insan özeniyor. Kızlar babalarına düşkün olurlar ya, o yüzden işte. Ben o düşkünlüğü bir türlü görmemiştim, ya da göstermemişlerdir. Olsun. Alışkınım ben. Okula gitmemden iki yıl geçti. Hayatımda o zaman bize kıyamayan tek bir insan vardı. O da dayım. Aldı babamı karşısına konuştu onunla. Ondan sonra babam ikna oldu ve izin verdi okula gitmeme. Abim o gün o kadar sevindi ki, anlatamam. Her gün yanıma gelir okulda öğrendiği dersleri bana anlatırdı. O yüzden hiç zorluk çekmemiştim. Kızların ilk kahramanları babaları olur derler ya, benimki abimdi işte. Telefonu açıp kulağıma koydum. "Çiçeğim, nasılsın?" kaç yıldır beraberiz fakat her şu kelimeyi söylediğinde kalbim yerinden çıkıcakmış gibi oluyordu. Sanki içimde, midemde aşık kelebekler uçuyordu. "Heyecanlı, sen nasılsın, sevgilim?" Bu hafta sınavım vardı. Artık tüm heyecan bedenimi kaplamış ve ele geçirmişti. O kadar titriyordum ki, elimdeki su bardağını yere düşürdüm. "O ses ne? İyi misin, Zeyşan" endişeliydi sesi. "Yok iyiyim merak etme, bardak elimden düştü de" diye cevapladım. "Tamam sen Emine ablayı çağır o toplasın, batmasın eline" dedi. Düşünceli sevgilim diye geçirdim içimden. Tebessüm ettim. "Çocuk değilim ki, Avaz. Kendim toplarım" "Güzelim, elbette yaparsın. Ama o heyecanla toplarsan her yerini kesersin." "Of. Avaz" "Avaz değil, kölen. Emret, çiçeğim" ve ben de söylediği her kelimeye ölürdüm, düşerdim. "Korkuyorum" sınav yaklaştıkca benim heyecanım daha baskın oluyordu. Bunun yüzünden de hiç bir şey bilmediğimi zann ediyordum. Sonuç olarak yine daha fazla heyecan yapıyordum. Evet, bu yıl sınava girecetim. Çünkü babamı ancak bu yıl ikna ede bilmiştim. Zira kendisi yıllardır üniversite sınavına girmek istememe rağmen, izin vermiyordu. Zaten babam hep böyleydi. Bir şeye izin vermesi için, yıllarca süründürmesi gerekirdi. Alışmıştık yani. Ama Avaz konusunda onu kimse ikna edememişti. Ben de utandığımdan üzerine gitmemiştim. Bin kez beni istemek için eve gelmek istedi Avaz. Ama her defasında redd ediyordum. Çünkü tek odağım üniversite olsun istiyordum. Ayrıca babamın onu sevmediğini, onun ailesinin de beni istemediğini biliyordum. Benimkiler itiraz ediyordu da, Avaz'ın ailesi onu kırmadığı için razıydı gelip istemeye. "Sen deli misin ya? Ben seni tanıyorum, şimdi heyecandan bir şey bilmediğini zann ediyorsun. Fakat unutma ki, sen Zeyşan Duransın. Allahın izniyle de şu sınavı ver de Zeyşan Zaimoğlu olacaksın!" hayali bile çok güzeldi değil mi? Zeyşan Zaimoğlu. "Avaz ben ciddiyim. Bir şey bilmiyorum" "Sen bırak bilmiyorumları falan, arka kapıdayım gel yanıma." Ama ben evden nasıl çıkardım ki, istediğim zaman elimi kolumu sallayarak çıkamazdım. Zordu, biri görürse fena olurdu. "Ya ama çıkamayacağımı biliyorsun. Gelemem. Sonra" dedim üzülerek. Şu an onu görmek en çok istediğim şeydi. "Zeyşan, hadi ama iki dakika gel gidersin sonra" anlamıyordu ki. Babam evde nasıl dışarı çıkardım. "Gelemem ama" anlamalıydı beni. "Tamam gelme, çiçeğim" trip mi attı o bana? "Trip mi attın sen bana?" "Saçmalama Zeyşan, erkek adamız ne tripi? Ben ancak senin triplerini çekmek için varım o kadar" işte bu kadar benim sevdiğim adam buydu. Ama yine kıyamadım ona. "Ne yapıyorsun?" diye sordu. Kitaba baktım. Baktım. "Kitap okuyorum." dedim. "Hangi kitap?" "Şiir kitabı. Lavinia." "Özdemir Asaf. Bir şiir okusana bana. Merak ettim" dedi. Seçtim bir şiir arasından. En güzel, en özel olanını. "Sana gitme demeyeceğim. Sana gitme demeyeceğim. Sana gitme demeyeceğim, "Çok güzelmiş. Peki Lavinia ne demek?" diye sordu. "Çiçek ismi Lavinia. Ay yüzlü sevgilim demek" Güldü. "O zaman sen benim Lavinia'msın." diyemedim. Gerçeği söyleyemedim. Anlatamadım. Lavinia Ölüm çiçeği diyemedim. Lavinia ölüm getirir diyemedim. Bana Lavinia'm demişti. Güldüm geçtim işte. "Öyle olsun" Derin nefes aldım. "Bekle yanına geliyorum" dedim. Ama ilk önce evden nasıl çıka bilirdim onu düşünmem lazımdı. Özlemiştim. "Bekliyorum seni" demesinden sonra telefonu kapattım. Mutfaktan çıkıp balkondan konağın avlusuna baktım. Kimse yoktu. Herkes kendi odasındaydı sanırım. Tabi sabahın körü, saat yedi. Ne bekliyordum ki? Yavaş adımlarla merdivenlerden inip arka kapıya doğru ilerledim. Araladım kapıyı ses çıkarmadan ve dışarı çıktım. Arka sokakta beni bekliyordu Avaz. Çünkü orası genelde sessiz olur ve kimse geçmezdi. Uzakta durmuş elleri cebinde kendini arabasına yaslamıştı. O kadar mükemmel duruyordu ki. Muazzamdı! Her zaman olduğu gibi yine üzerinde siyah bir takım vardı. Benimle görüştükten sonra şirkete geçecekti sanırım. Yüzünü çevirdi ve beni gördü. Görünce gülümsemeye başladı. Sarılmam için kollarını yana doğru açtı. Koşup ben de sarılmak için kolumu açtım. Sıkıca sarıldım. Kokumu içine çekti. Başımdan öptü. "Çiçeğim" sıkıca sarılıyordu o da. Sonra geri çekildim. Gülüyordum ona. Arabanın arka koltuğunu açtı, elinde çiçek vardı. Hem de en sevdiğim. Mavi gül. "Sana çiçek getirdim." dedi ışıldayan gözlerime bakarak. Benim en sevdiğim çiçekti Mavi gül. Anlamı vardı o gülün. Ayrılık getirirdi Mavi gül. Ama biz Avazla bunu aşmıştık. Çünkü her kavuştuğumuzda bana Mavi gül alırdı. O anlamını bilmiyordu tabi ki, bilse asla almazdı. Ama söylememiştim işte. Ayrılık getirmesin diye. Uzattı bana. "Çiçeğime çiçek aldım. Ne kadar senden güzel olmasa bile" dedi. "Ama bak sen beni şımartıyorsun, hep isterim, her zaman isterim bıkarsın" dedim. Ellerinde bulunan gülümü aldım. "Seni şımartmak için varız efendim, o ne demek? Bıkmak ne haddime?" dedi. Bana hep onun prensesiymiş gibi, dünyada tek kadınmışım gibi davranıyordu. Bu da beni o kadar çok mutlu ediyordu ki. Güldüm. Derin baktı yüzüme iç çekti. Kaşımı kaldırdım. "Ne oldu?" "Gülüşün diyorum efendim, tüm dünyanın pisliklerine rağmen kalan en güzel şey." dünyanın en güzel gülümseyen kadını gibi daha da gülümsedim. "Gülüşün diyorum efendim, yan etkisi kalp krizi geçirte bilen ilaç gibi" utanarak başımı aşağıya saldım. Bu halimi görünce o da güldü. Ama sesli. "Sınava da az kaldı. Hatta bir haftacık. Korkuyorum, heyecanlanıyorum." dedim çiçeklerimi koklayarak. Utanıyordum ve konuyu çevirmem gerekirdi. "Sana korkma, heyecanlanma diyemem, ama her duygunda yanındayım" dedi boşta kalan elimi avucunun içine alarak. Öptü avucumu. "Teşekkür ederim, sevgilim. Hep yanımda olduğun için." dedim. "Hep yanındayım, yanında olucağım. Nereye gidersen git, nerde olursan ol" dedi. Cevap vermedim, gülmekle yetindim. Zaten onun için benim gülümsemem en büyük cevaptı. Zira eve geç kalıyordum. Babam evde olmadığımı öğrenirse, hiç iyi olmazdı. "Gidiyorum. Babam evde" dudaklarımı üzgünce büzdüm. O da üzülerek başını salladı. "Git, birtanem" dedi. Gitmek istemiyordum. Ama zorundaydım. Ayaklarımın ucunda kalkıp yanağını öptüm ve arkamı döndüm. Konağa varana kadar bin kez arkama bakmıştım onu göre bilmek için. En sonunda vardım. Yine sessizce kapıyı açıp içeri girdim. İlk önce odama çıktım. Çiçeğimi suya koydum ve sonra yere düşürdüğüm bardağın camlarını topladım. Mutfağa geçtim. Odamdan çıktığımda hizmetçileri artık görmüştüm. "Günaydın, Emine teyze" tebessüm ettim. Yerleri süpürerek "Sabahların hayırlı olsun, kızım" dedi bana karşılık vererek. Ben de sırıtarak mutfağa geçtim. Yeni bardak almak için mutfak dolabına uzandım. Aldım da, ama yine yere düşürdüm. Of ya. Of. "Sakarlığım mı tuttu benim ya. Allah Allah" söylenerek toplamaya başladım. Sese annem geldi. "Zeyşan ne oldu?" hiç bi şey anlamamıştım söylediklerinden. Çünkü kendi kendime kızmakla meşguldüm. "Efendim?" "Elindeki bardağı yere düşürmüşsün." Başımla onayladım. "Bu sınavlar senin kafanı iyice bozdu, zaten yerinde değildi." Daha yeni yeni farkına vardım ki annem niye söyleniyor. "Merak etme anne, ben şimdi toplarım." dedim. "Yok Emine'ye söylerim gelir şimdi toplar, yoksa sen bu kafayla bir yerlerini kesersin çık, çık" annem beni ittire ittire dışarı çıkarttı. "Ya anne, zaten Emine teyzenin o kadar işi var bir de bununla mı uğraşsın bırak ben yaparım." beni dinlediğini zann etmiyordum oysa ki. "Hayır dedim sana, gel benimle babanın seninle konuşacakları var" şaşırmıştım babam benimle ne konuşacaktı ki? Bir şey söylemedem annemle avluya indik. Babam oturmuştu. Elindeki kahvesini yudumluyordu. "Efendim baba beni istemişsin? "Gel otur, Zeyşan." eliyle oturmam içim yer gösterdi. Hayır olsun. Babamı dinledim ve yanına geçip oturdum. İçimden bir ses yine bir şeylerin olucağını söylüyordu. "Bak Zeyşan, bir hafta sonra sınavın var sana hiç bir şey söylemiyorum, ama bir kere daha düşün rezil olmamızı istemiyorum aşiretiz biz elalem ne der? Kızı niye okuyor babası ona yetmiyor mu derler?" Sinirle ayağa kalktım. Sesim bağırmalı değildi ama yine de yüksek sesle konuşuyordum. Sorum para mı gerçekten? Ben kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorum belki. Kimseye yük olmak istemiyorum belki. Olamaz mı? "Baba bak biz Duranlarız diye diye beni ilk öncelerde okula göndermedin. O kadar ağladım ki, dayanamadın yolladın. Okulu bitirdim sınava girecem dedim ona da izin vermedin. Çok sonrasında izin verdin ona da. Daha ben şimdi üniversite sınavına giricem. Benim 23 yaşım var, baba anlıyor musun? Benimle aynı yaşta olanlar üniversiteyi bitirmişler bile. Şimdi de gelmiş karşıma çıkıp bi daha düşün diyorsun. Elalem diyorsun. Elalem benim umrumda değil." biliyorum haddimi aşıyorum ama nereye kadar devam ederdi ki bu durum. "Neden ben bir şey yaptıkta kızım diye hep elalemi düşünüyorum? Elalem bir şey yaptıkta beni düşünüyor mu acaba? Ben doğru bildiğimi yaparım el bakar alem de alkışlar. Kusura bakma, baba" dedikten sonra ayağa kalktım. Bu cümleleri söylerken o kadar çok ağlıyordum ki, hıçkırarak bunları söylüyordum. "Lütfen bu sefer bana karışma" Sözümü söyleyip öylece odama çekildim. Babamın ne dediğini dinlemedim bile. Düşünmeye başladım. "Niye böyle şeyler başıma geliyor, kız çocuklarının başına geliyor. Bizim de kendi düşüncelerimiz ola bilir, kendi fikirlerimiz ola bilir kimse niye buna saygı duymuyor?" Böyle düşüne düşüne ağlayarak uyumuşum. Kapı çalındı abim Halil içeri girdi. Zaten bu dünyada bi beni ailemden, yakınlarımdan abim ve kardeşim anlıyordu.Yoksa herkesin kafası zihniyyeti küçüktü ve sadece töreyi düşünürlerdi. "Abim ne yapıyorsun burda iyi misin?" yanıma oturdu. "Abi, iyiyim merak etme." Herkesin abisi ona bir türlü seslenirdi benim abim bana "kuzum" diye seslenirdi. "Bak kuzum, ben hep senin yanındayım tamam mı? Bak sakın üzülme Allah'ın izniyle o sınavdan alnı ak çıkıcaksın anlaştık mı, hmm?" dedikden sonra alnıma küçük bir öpücük kondurdu ve parmağını burnuma dokundurdu. Çocukluğumdan beri abimin bu hareketini çok severdim, zaten o yüzden ben mutsuz olduğumda hep böyle yapardı... Akşam üstü olmuştu artık ve ben telefonu elime aldım. Arkadaşlarımla olduğumuz Whatsapp grupuna girdim: Cesur: Arkadaşlar, nasılsınız? Leyla :İyiyiz aşko sen nasılsın? Kerem: İyi kardeşim. Ne yapıyorsunuz? Ela: İyiyiz Cesurcuğum. Sağlığına duacıyız:) Cesur: Aşko maşko sen bu lafları nerden öğrendin? Yakışır mı benim gibi erkek adama yazıklar olsun. Leyla: Allah aşkına sus sen ne anlarsın, öküz! Kerem: Oooo Leyla hanım, Leyla hanım arkadaşımı yalnız mı gördün? Ela: Ahaa yine başladılar. A buyurunuz. Biletler önden. Cesur: Ama o başlattı. Leyla: Hiç de değil! Kerem: Kafam şişti diyecektim de doğru olmaz, parmaklarım şişti asjajjaja:) Ela: Keremmm laf mı bu şimdi? Ayrıca senden ricam bir daha random atarak gülme. Kerem: Niye ki? Leyla: Ninem senden daha iyi random atıyor da ondan. Cesur: Sen salça olmasan olmaz di mi? Leyla: Hayır canım. Kerem: Ben bu grupun beyniyim siz ne anlasınız kız halinizle susun! Leyla: Pardon? Ela: Kız halinizle derken? Cesur: Upss. Cesur: Arkadaşlar, onu bunu boş verinde Zeyşandan haber yok nerdesin Zeyşannnnn? Ela: Kerem galiba grupun beyni sen değilde Zeyşanmış gibime geldi yine sen bilirsin jsksksksjsj. Kerem: Ha ha ha çok komik, kızım Zeyşan ancak benden sonra grupun beyni ola bilir. Yalnz buna izin vere bilirim... Ela: Kızım kafanı kaldır ya şu kitaplardan. Bana gına geldi. Uykumda Fatih Sultan Mehmetle date yapıyorum. Öyle düşün. Leyla: Geldim geldim. İşim çıktı da yazamadım. Leyla: Alloooo Zeyşan. Mesajları okurken o kadar sırıtıyordum ki derdimi bile unuttum. Vakit kaybetmeden grupa yazdım. Ben: İyiyimmm merak etmeyin, kafam derslere dağıldı da unuttum. Eeee ne yapıyorsunuz? Tabi onlara babamla kavga etdiğimi söylemiycektim. Arkadaşlarımdı doğru. Ama o kadarını da bilmelerine gerek yoktu. Leyla: İşte zeka küpümüz. Ela: Kuzum, arada kafanı kaldır özleriz. Cesur: Zeyşan, Keremi gördün mü nasıl zort oldu ssjsjksks. Ben: Takılma şu çocuğa yazık ya. Ben anlıyorum seni Keremciğim. Kerem: İşte akıllı adamın hali bi başka oluyor. Ben: :) Ben: Arkadaşlarımm gidiyorum ben görüşürüz:))) Ne yazdıklarına bakmadan çıktım telefonu kapatdım ve derslerime odaklandım zaten bu gün yüzünden pek bi şey okuyamadım. Kafamı kaldırdığımda artık akşam olmuşdu ve akşam yemeği yemeliydim ama babamla yine yüz göz olmak istemiyordum. Ne yapıcaktım bilmiyorum. Tam o anda Zana tepsi ile içeri girdi. "Ablacım, ne yapıyosun, bak acıkırsın diye sana yemek getirdim." dedi gülümseyerek. "Ablamm, gerçekten seni çok seviyorum ya ben de napıcam diye düşünüyordum." "Zaten ben de onu düşündüğüm için getirdim." Tepsiyi koydu ve odadan çıktı. Acıktığım için bekletmeden yemeği yedim ve yine derslerime çalıştım. O kadar çalışmıştım ki zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile. Saat 1-di ve yerime uzandım. Ama beni uyku tutar mı? Hayır! Tüm gece babamın söylediklerini düşünüp durdum. Acaba okumam için bi engel çıkarır mı diye. Tam o an Avaz aklıma geldi. Tüm gün telefona bakmamıştım arkadaşlarıma yazdıkdan sonra. Çabuk telefonu elime aldım ve Avazla olan sohbete girdim. Tam 9 mesaj ve 15 cevapsız çağrı vardı. Oha. Oha. Sevgilim: Zeyşan'ım ne yapıyorsun? (14:37) Sevgim: Kızım, nerdesin? (16:30) Sevgilim: Bak artık merak ediyorum! (17:59) Sevgilim: Biliyorum haftaya sınavın var ama kızım arada şu telefona bak! Boşuna mı verdiler sana? (19:43) Sevgilim: Eğer yine cevap vermezsen ararım bak! (20:27) Sevgilim: Şu telefonu sikiceğim artık şimdi. Aç! (22:10) Sevgilim: Manyakladım lan ben. Kızım, aç artık! (22:50) Sevgilim: Senin yüzünden telefonda uyur oldum. Geberiyorum uykudan, ama haber yok senden. Uyuyamıyorum. (23:30) Sevgilim: Endişeleniyorum kızım, anla. En azından İyi geceler yaz da içim rahatlasın. (00:01) Delirmişti. Kesin beni gebertecekti. Ama kıyamaz ki. Ben: İyiyim merak etme. Anında mesajım mavi tik oldu. Sohbetimde miydi? Ben: Ne kadar mesaj yazmışsın. Aramışsın. Telefonum sessizdeydi de o yüzden. Özür dilerim. Ben: Ama evdeyim neden merak ediyorsun ki? Sevgilim: Nasıl merak etmem, Zeyşan. Gün içinde nasıl olduğunu bilmek istiyorum, biliyorsun. Sevgilim: Hem özür dilemene gerek yok, iyiysen iyiyim ben de. Rahatladım. Sevgilim: Delirdim kızım, aklımla oynadın resmen. Güldüm. Yerdim. Ben: Gerçekten çok özür dilerim. Senin de uykun gelmiş, ben de uyumak istiyorum. Ben: İyi geceler, sevgilim. Sevgilim: İyi geceler, çiçeğim. Öpüyorum. Telefonu kapatıp uyudum. ************* -1 hafta sonra Artık sınav günü gelip çatmıştı. O kadar heyecanlıydım ki, ama bi o kadar da mutluydum, çünkü artık her şeye son verecektim. Hayallerimi gerçekleştirmeye ramak kalmıştı. Çabucak mavi çiçek desenli azcık da dizden aşağı gelen elbisemi giyindim, çantamı elime aldım ve ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Telefonu da elime aldım. Avaz yazmışdı anında mesajı açtım. 
Çabuk cevap verdim. Ben: Asıl her zaman yanımda olduğun için ben sana teşekkür ederim, ben de seni seviyorum:) Cevap verdikten sonra aşağı indim. Yine aynıydı, annem ve babamın umrunda değildi. Zaten hep abim ve Zana yanımda olurdu özel günlerimde. "Kuzum, iyi şanslar dilerim ama senin şansa ihtiyacın yok ki". "Abla bence de abim haklı başarıcaksın." Onlara hafiften gülümsedim. Annem ve babama baktım belki bir şeyler söylerler diye, ama umurlarında mıydım tabi ki hayır. Abim artık arabaya geçmek gerektiğimizi söyledi. Morelim bozuk şekilde camdan dışarıyı izliyordum. Abim bunun farkındaydı bana bakarak "Zeyşan ya boş versene, klassik Duranlar işte ne bekliyorsun ki?" sonra Zana ekledi. "Evet abla ya boş versene ne takıyorsun ki?" yüzüme küçük bi gülümseme kondurdum. Artık sınavın olacağı binaya geldik. Karşımda tüm mükemmelliği ile duran Avaz'ı görünce şok oldum, şaşırdım. Bir insan ne kadar yakışıklı ola bilirdi ki? Öyle güzel, öyle muazzam bir insandı işte benim Avaz'ım. Tüm kalbiyle, kendiliği ile. Ama bir o kadar da sevindim. Direkt boynuna sarıldım. "Senin ne işin var burda?" "Gözlerin diyorum efendim, bakmadan durmak ne mümkün" o kadar mutlu oldum anlatamam direkt sarıldım. "Yaa, Avaz" için gitti sanki ve bana sarılmasa ellerinin arasından kayıp düşe bilirdim. "Avaz değil, kölen. Emret, çiçeğim" aptal gülümseme vardı yüzümde. Tam o sırada abim ve Zanayı hatırladım, yüzüm kızardı. Onlara baktığımda guya bana bakmıyorlarmış gibi davrandılar, kafalarını yukarı kaldırdılar öyle büyük bir kahkaha atdım ki, diğerleri da bana katıldı. Gülüşerek beni içeri yolladılar. Sınav bitdi ve dışarı çıktım derin bir nefes aldım. Sınavım bitmişti doğru, ama o süreçte ben de bittim. Bu arada sınavım da çok güzel geçmişti. Abimler kapıda beni bekliyorlardı el salladım ve yanlarına gittim. Avaz benimle konuştuktan sonra sarılıp gitdi. Biz de arabaya bindik. Mutluydum hem de çok. Abim alay edercesine konuşmaya başladı. "Birileride bizden fazla kıymete binmiş." kinaye vardı sesinde. "Ya hayır abi ya, öyle şey olur mu siz benim için çok ayrısınız, hem sen kıskandın mı bakiyim?" "Saçmalama kızım, abiyim ben abi, saksı değilim" sırıttım. "Evet tabii ki, abisin. Abimmmm benimmm"dedikten sonra yanaklarını sevmeye başladım. "Ya kızım, 2 dakika ciddi dur ya hemen cıvınıyorsun ha araba kullanıyorum." üçümüz de kahkaha atarak eve geldik. Direkt kendimi avluya attım babama sarıldım. "Baba sınav çok güzel geçti" dedim mutlulukla. "İyi bari okumak istedin, okudun bir daha da başka şey isteme umarım daha bir rezillik çıkarmazsın." Ben anlamıyorum gerçekten okumanın nesi rezillik ola bilirdi ki? Annem ise sadece bakıyordu hiç bir şey söylemedi. Herkes odasına çekildi. Sınav sonuçlarının açıklandığı o büyük gün. Hem hayallerime kavuşacaktım, hem umudum daha da artıyordu. Yine de yanımda abim ve Zana. Bilgisayarın başında bekliyorduk üçümüz de. Avaz da telefonda benim sesimi duymak için aramıştı. Site resmen çökmüştü. O kadar insan giriyordu ki. Bu beni sinirlendirmeye yetiyordu. "Ya bu niye çalışmıyor ki? Ya geçemediysem? "dedim ve gözlerim doldu. "Saçmalama güzelim" dedi Avaz telefondan. Abim elimi tuttu "Saçmalama Zeyşan, ben eminim ki çok güzel puan alıcaksın bak gör." dedi. Zana ekledi "Tam 90-a vurdun abi aynenn benden de o kadar merak etme, abla" ben de inşallah dedim içimden. İşte o an site açıldı. Sitenin açılmasıyla bağırmam bir oldu. İnanıyor musunuz tam puan almıştım ben ya, tam puan almıştım. "Ne oldu ha, ne oldu?" benden daha heyecanlıydı Avaz. "Ya kızım, ne bağırıyorsun sağır mı edeceksin bizi. Hem ben sana ne dedim niye bağırıyorsun" elini kulağına götürdü. Öyle bi güldüm ki "Abicim, hiç kusura bakma özür dilerim ama çok mutluyum." "Ya bana da bir şey desenize" çatlıyordu diğer taraftan sevdiğim. "Sevgilim, tam puan almışım inana biliyor musun? Mutluluktan bayılacağım" dedim. "Ben demiştim, işte kimin sevgilisi be. Hep daha güzel yerlere gelirsin İnşallah çiçeğim" teşekkür edip telefonu kapattım. "Abla, tebrik ederim. Ben söylemiştim sana, abim de söyledi." Bir birimize sarıldık. Abim bu manzarayı görünce dayanamadı o da bize sarıldı. Direkt aklıma bir şey geldi. "DAYIMMMM" diye bağırdım. "Ne olmuş dayıma? Zeyşan kurbanın olayım bağırmadan konuş." "Eee abi dayıma haber vermedim ona da haber verecektim." Hemen telefonu elime aldım ve dayımı aradım. Ben dayımı çok severdim yeri bende başkaydı. Aynı şekilde o da beni seviyordu. Abimler odamdan çıktılar. "Alo dayıcım nasılsın?" "İyiyim güzel kızım, sen nasılsın?" dedi. "İyi ben de biliyor musun senin bu akıllı yiğenin, minnoş yiğenin sınavdan tam puan aldı. Alırım bir aferin ve hediyeni." dedim gülerek. "Gerçekten mi Zeyşanım? Aferin sana. Kimin yiğeni be. Tamam güzel kızım, şimdi kapatıyorum işim var gelince uzun uzun konuşuruz." mutlu olmuştu o de sesinden hiss etmiştim. "Tamam dayıcım öptüm." telefonu kapattım ve kendimi yatağa attım gülerek. Çok mutluydum çok. Dayımla konuştuktan sonra grupa girdim. Kerem: Lan ben grubun beyniyim dediğimde şaka yapmıştım, ama harbiden beyniymişim haaa. Cesur: Oğlum yine ne oldu yaaa. Bu arada ben sınavı geçtim güzel puan alamasam da. Ela:Hahayttt sizin bu minnak arkadaşınız var ya yüksek puanla geçti. Leyla: Ha ha ha güleyim barii ben de yüksek puanla geçtim ne olmuş yaniii (gülen surat) Kerem: Eee ben de Cesur senin gibi öyle yüksek değildi. Leyla: Zeyşan'ım ne oldu sende? Kesin güzel bir şey gelmiştir. Hemen cevap vermeye başladım. Ben: Heyyy siz ne konuşuyorsunuz bee Keremciğim maalesef asıl grubun beyni zekası burada tam puan aldım naaberrrr jssjjsjsj Kerem: Lan bizim kızlarda da ne cevherler varmış ha. Afferin lan size helal. Cesur: Kardeşim yine biz bi bok gibi kaldık ortada iyi mi sjsjsjsjj Odanın ortasında öyle büyük bir kahkaha attım ki kendim bile şaşırdım ve yine gülmeye başladım. Kerem: Dimi dimi Ben: Ya onu bunu boş verinde o kadar çalıştık değdi boşuna gitmedi yani. Cesur: Harbi doğru diyosun. Leyla: Peki neyi yazıcaksınız? Ben: Beni biliyorsunuz:) Kerem: Tabi canım, Mardinden başka kimse senin avukat olmak istediğini bilmiyor asla. Ela: Ben İç Mimarlık yazmak istiyorum. Leyla: Dil ve Edebiyyatı yazarım her halde, ya da Hemşire bakarım. Cesur: Biz Keremle hiç ayrılmadığımız için büyük ihtimal Mühendisliği yazarız. Bakıcağız artık. Ben: İnşallah istediğimizi alırız. Kerem: Sayın avukatım, kusura bakmazsınız bir şey sorucağım. Bu hitap şekline o kadar çok bayılıyordum ki. Kendi ayakları üzerinde duran kadın. Kendi ayakları üzerinde duran Zeyşan. Ben: Buyurun efendim! Kerem: Leyla'yı öldürsem kaç yıl yatarım? Ben: Hapise değil mezara gidersin canım, arkadaşımın saçının teline zarar gelse gebertirim seni. Kerem: Neyse küstüm gidiyorum, avukat mı olacak, katil mi! Sonra grupdan çıktım ve Avazla olan sohbete girdim. O da bana mesaj yazmıştı. *2 okunmamış mesaj Sevgilim: Çiçeğimmmm, nasılsın? Sevgilim: Bak beni merakta bırakma. Hemen cevap verdim. Ben: Senin bu akıllı bıdığın tam puan aldı ya şimdi, çok çok çok mutlu. Sevgilim: Öyle mi? Ben o bıdığın burnundan öpüyorum tamam mı? Ben: Tamam, ben de öpüyorum. Sevgilim: Benim avukat hanım büyüdü, artık gelip isteye bilirim seni. Ben: O da olur İnşallah yakında, sevgilim... Sevgilim: Çok yakında olur umarım. Öpüyorum gözlerinden. Ben: Gözlerimden? Sevgilim: Hani bir laf var ya, küçüklerin gözlerinden. Sen de benim küçüğümsün işte. Güldüm. Ben: O zaman ellerinizi uzatın amcacığım. Sevgilim: Zeyşan! Ben: He canım, şaka. Sevgilim: Neyse, şimdilik gidiyorum. Yine konuşuruz tamam mı? Ben: Tamam, iyi geceler:) Sevgilim: İyi geceler, çiçeğim. Görüşürüz. Avazla konuştuktan sonra kendimi rahat bir uykuya verdim, kimseyi, hiç bir şeyi düşünmedim. Düşler, hayaller kurarak uyudum. Sabah oldu. Fakat daha sonra düşündüm ki, şöyle rahat uyku az çekiyorum. Çabuk uyanmak istemedim. Ama içimde buruk bir hiss vardı sanki her şey daha kötü olucak diye bilmiyorum. Tam o anda babamla abimin bağırma sesleri geldi. "Sen nasıl babasın ya, böyle bir şeyi nasıl yaparsın?" "Sen her şeye karışma yerinde dur." Gene bir şeyler olmuştu işte. "Ağa değil miyim istediğim şeye karışırım böyle şey yapamazsın!" O an korku tüm kalbimi kapladı. Babamın sesi geldi. "ZEYŞANN" Titreyerek aşağı indim herkes avluda toplanmıştı. İçime korku girdi. Daha akşam ben mutluluktan ölmüyor muydum? İyi değil miydim? En azından bir hafta mutlu olsaydım. Babam karşıma geçti. "Kızım, hazırlan bir haftaya evleniyorsun." O an tüm dünyam başıma yıkıldı. Sendeledim geriye doğru. Bütün vücudum titredi. Bilincimi kaybettim. Midem ağrımaya başladı. Babamın lafları kafamda yankılandı. "Hazırlan bir haftaya evleniyorsun." "Hazırlan evleniyorsun." "Evleniyorsun..." "Bir haftaya..." Sevimli okurlarım iyi okumalar yorum yapmağı unutmayın...🫶🏻😋 Bölüm sonuuuu....
Canlarım bu ilk bölüm olduğu için, her kelimesine dikkat edin. Çünkü final bölümü tam olarak kafamda oturmuş. Yani yazdığım cümlelerle spoi vermeden, spoi vermeye çalıştım. Nasıl diye sormayın bilmiyorum💆🏻♀️
Nasıl buldunuz?
Bundan sonra Zeyşanı neler bekliyor?
Zeyşanın babası şaka mı?
Karakterleri nasıl buldunuz?
İlk bölümü sevdiniz mii?
Çok yorum gelirse beni de çokkkk mutlu etmiş olursunuzz, seviyommm. İnsta sayfam: lotussmiaa Tt: lotussmiaaa WhatsApp grupum mevcut bekliyorum sizi:)
|
0% |