Yeni Üyelik
2.
Bölüm

~2.BÖLÜM~

@m.yaprak_epli

"Allah bahtını açık etsin kızım. Allah yar ve yardımcın olsun. Allah yolunu açık etsin. Kendine çok iyi bak. Her gün telefon edeceğim sana. Sakın oralarda aç bırakma kendini. Kimseye bulaşma. Güzel güzel işine git, gel. Akşam olmadan evinde olmaya dikkat et. Kendini sakın yalnız hissetme. Biz hep senin yanında olacağız güzel kızım."


Ne kadar "adı müslüman" olsa da bir anneydi o. Yüreği evladı ile yanan bir anne. Nereye gitsem, ne yapsam hep annemle babamın dualarını almaya çokça özen gösterirdim. Zira üzerimde Dünya'da en çok hakkı bulunan insanlar, anne ve babamdı. Ne kadar haktan yana çok bilinçli olmasalar da.

Anne ve babanın evladına yaptığı duasının ne kadar önemli olduğunu bilirdim ve samimi ise Allah katında gecikmeden kabul edildiğini de bilirdim. Buna hayatım boyunca şahit olmuştum ama en çok üniversitedeyken farkına varmıştım. Bu yüzden ben de elimden geldiğince onlara dua ederdim.

Atanma haberinin üzerinden iki hafta geçmişti. Davet edilen her yere gidip en azından bir bardak çaylarını içip dualarını almaya çalışmıştım. Bu süreçte ailemle sadece akşam vakitlerinde beraber olabilmiştim. Bugün ise gitme vaktiydi. Babamla birlikte Kayseri'ye gidecek ve bana kalacak bir yer ayarlamaya çalışacaktık. Kalacak bir yer bulunca da annemler ufak tefek ama bana ait olan eşyaları göndereceklerdi. Şimdilik sadece belli bir bavul ile gidiyordum.

Sabahın erken saatlerinde kalkmış, kahvaltımızı etmiştik. Şimdi de evin önünde onlarla vedalaşıyordum. Yarım saate otogara, otogardan da bir saate yola çıkacaktık. Babam bana kalacak bir yer ayarladıktan hemen sonra geri dönecekti çünkü kendisi bir ticaret adamıydı.

Bundan birkaç gün önce babamlarla birlikte tüm aile telefonumu ve bilgisayarımı yenilemişlerdi ne kadar istemesem de. Aslında telefonumu da bilgisayarımı da lise son sınıfta kendi staj paramı biriktirerek babamın satıcı olan bir arkadaşından ucuza almıştım. İkisi de iyi dayanmıştı. İkisi de emektardı artık. Zira artık ikisi de çok geç açılıyor ve sürekli donuyorlardı. Ailem de bunun farkında olduğu için ev hediyesi niyetine yenilemişlerdi. Bu bir bakıma iyi olmuştu. Çünkü Türkiye'nin her yerinden çağ gereği online yolla iletişime geçtiğimiz müslüman dava arkadaşlarım vardı ve iletişime geçmek için kaliteli cihazlara ihtiyacım oluyordu. Bu güzel hediyeleri için onlara çokça dua etmiş, hep de edecektim inşaAllah.

Sonunda yola çıkma vakti geldiğinde ailemle bir daha vedalaştım ve babamla arabaya binip otogara doğru yola çıktık. Bizi komşumuzun oğlu bırakmıştı. Otogara erken gelmiştik ama bilet işleri, yemek, çay, bavul yerleştirme derken en son kendimi cam kenarında oturmuş, babamı beklerken buldum. Babamın bir arkadaşı da muavinlerden biri çıkmıştı. Onunla sohbet ediyor ve merak ettiği bazı konularda bilgi almaya çalışıyordu. Babam eğer mecbur olup da okulu bırakmasaydı eminim ki şu an bir doktor veya bilim insanı olabilirdi. İlk ve ortaokulu bitirmesine rağmen coğrafyayı, tarihi, kelimelerin anlamlarını, siyaseti, ticareti çok iyi bilirdi. Hep bizimle bilgi yarışına girer ve nihayetinde o kazanırdı. Türkiye'nin birçok iline gitmişti. Dolayısıyla her ilde arkadaşlarını bulmak onun için zor olmuyordu.

Saat 11 gibi yola çıktığımızda evden çıktığımdan beri ettiğim duaları dilimden kalbime indirdim ve sürekli zikredip durdum.
Bir yandan da dua ediyordum bol bol. Zira yolcunun duası kabul olurdu.

5 saat, 40 dakikalık bir yolumuz vardı. Çok heyecanlıydım. Kayseri bana neler getirecekti acaba?

Kader bu ya Rabb'im ne verirse güzeldir diye tevekkül ede ede uykuya dalmışım babamın şefkatli omuzunda. Bekle Kayseri, ben geliyorum...

***

Saat 16.00 gibi bir otelin önünde durmuştuk. Yol boyunca bir-iki kere mola vermiş, bir molada babamla birlikte öğle namazı için, diğerinde yemek ve çay molası vermek için inmiştik sadece. Saat 15.40'ta yolculuğumuz bitmiş, otobüsle 20 dakika içinde şehir merkezine varmış ve bir otelin önünde inmiştik. Babamın söylediğine göre burası arkadaşının oteliymiş. Biz otele girer girmez karşılamıştı arkadaşı bizi büyük bir sevecenlikle.

Onlar lobide oturmuş, çay içip sohbet ederken ben de hemen mescidin yolunu tuttum ve ikindi namazını kıldım. Geri döndüğümde Mahmut amca hemen bana da bir çay söylemişti. Bu sayede ben de sohbetlerine katılmıştım. Babamla asker arkadaşıymış kendisi. Sürekli eski anılardan bahsedip durmuşlardı da en son söz bana gelmişti.

"Kızım buraya atandı Mahmut. Ona uygun bir daire bulana kadar sana emanettir."

"Sen hiç merak etme Cihan. Emanetin önce Allah'ın sonra da benimdir. Ona gözüm gibi bakacağım. Senin gözün arkada kalmasın."

Gibi konuşmalar uzadıkça uzadı lakin ben yol yorgunuydum ve asla otobüste doğru düzgün uyuyamadığımdan yolculuktan hemen sonra uyumak için can atardım. Şimdi de dua ediyordum bir an önce odama çıkıp uyumak için. Sonunda sohbet bittiğinde babam mescide inip vakit çıkmadan ikindi namazını kıldı, geldi. Sonrası benim odaya çıkmam, detaylı olmayan bir yerleşme ile geçmişti. Babam da hemen bitişiğimdeki odaya yerleşmişti. Yarın sabah erkenden yola çıkacaktı. Akşam yemeği ve namazı sonrası biraz uyumak için yattık ikimiz de. Zira gözlerim uyku diye bağırıyordu. Yarın babam gittikten sonra ben de atandığım devlet hastanesine uğrayacak ve sorumlum ile bulaşacaktım. Numarasını hastanenin danışmanından alıp aramıştım ve dolaylı yoldan olsa da tanışmıştım. Bundan sonra birlikte çalışacağımız için ilk önce onunla konuşmam ve istişare etmem gerekiyordu. Bunları düşüne düşüne derin bir uykunun kucağına bıraktım kendimi. Bir nimet çok güzelken abartıldığında hayırsız olması Rabb'imin bir lütfuydu zira her şeyin fazlası zarardır. Rabb'im her zaman kullarından ölçülü olanı istemiştir. Her ne olursa olsun...

***

Bir hafta geçmişti. Kayseri'ye gelişim üzerinden tam bir hafta geçmişti. Salı sabahı babamı yolcu edip dualarını aldıktan sonra ben de hastanenin yolunu tutmuştum. Bölüm sorumlusu ile tanışmıştım. Kendisi çok tatlı, orta yaşlı bir hanımdı. Evli ve iki çocuğu vardı. İsmi de Nuran idi. Eğitim ve Sertifika yoluyla bu bölüme geçmişti. Uzun yıllardan beri bu işi yaptığını söylemişti. Uzun uzun sohbet etmiştik. Bölümümüz ameliyatı kapsadığı için hastanenin kendi oluşturduğu programa göre haftada iki kez iş günü olacakmış. Pazartesi ve salı tatil, Çarşamba iş başı. Perşembe ve cuma tatil, Cumartesi iş başı. Bu sayede Pazar da tatil günü oluyordu. Bizim bölüm böyleydi işte. Yeni resmiyete dökülmüştü ve hastanede çok büyük ameliyatlar olmadığı için haftada iki gün iş başı yapılıyordu.

Tatil olan günlerimi de farklı şekilde değerlendirmek için programlar yapacaktım ben de. Bu kadar boş gün arasında kurslara dahi yazılabilirdim. Ama önceliğim ev aramaktı. Bu bir hafta boyunca durmadan kendime uygun ev aramıştım. İslam'ı gerçekten yaşayan müslümanların çoğunlukta olduğu bir muhit olsun istiyordum ama bir türlü bulamamıştım. Müslüman muhiti bırakın, artık bu dönemde kolay kolay bekara da ev vermiyorlardı. Çaresiz kalmıştım ama ümidimi kesmiyordum. Nihayetinde Allah'tan ümit kesilmezdi. Şimdi bulamıyorsam vardır bir hayır diye düşünüyordum. Ev aramaktan arta kalan zamanlarımda Talas'a gidip şehit Furkan Doğan'ın kabrini ziyaret edip bolca dua etmiştim, onun dışında helal markete uğrayıp alışveriş yapmıştım. Kayseri'de bir sürü kitapçı ve sahaf vardı. Onları da gezip çeşit çeşit kitap almıştım. Akşam olmadan otele dönüyor, bilgisayarımın başına oturuyordum ve hayatta en sevdiğim aktivite olan ilmi çalışmalarımı yapıyordum. O kadar çok not almıştım ki bir sürü defter biriktirmiştim. Kitap okumak benim için başlı başına bir dünya idi zaten. Her zaman çantamda bir tane bulundurur, uygun bulduğum yerlerde okurdum.

Bu arada Mahmut amca da geldiğim günden beri babamdan farklı davranmamıştı. Sürekli hal hatırımı sorar, bir ihtiyacım varsa direkt kendisine gelmem gerektiğini söylüyordu. Bazen lobide oturup karşılıklı çay içer ve ilmi konularda tartışırdık. Mahmut amca aynı babam gibi çok bilgili ve sosyal bir insandı. Onunla her sohbet ettiğimde büyük bir feyz alıyordum. Buradaki babam gibi olmuştu. Allah ondan razı olsun.

Bir hafta böyle geçmiş ve ben pazartesi sabahına yine ev aramak için erkenden çıkmıştım otelden. Her gidip geldiğimde Mahmut amcanın mutlaka haberi olurdu. Zira babamın sürekli onu arayıp beni sorduğunu biliyordum. Ailemdi tabi, merak ediyorlardı. Bir ihtiyacım, bir sıkıntım var mı, yok mu diye sürekli Mahmut amcayı sıkıştırıyorlardı.

Sabahın erken saatlerinde çıktığım vakitten itibaren elim yine boş otelin yolunu tutmuştum. Gün boyu aramaktan o kadar yorulmuştum ki bir kaldırım kenarına oturdum. Her zaman böyle oluyordu zaten. Ev aramaya çıkar, öğle ve ikindi namazlarını bana en yakın camide kılar, öyle dönerdim.

Oturduğum kaldırımın karşısında müstakil, bahçeli bir ev vardı. O kadar güzeldi ki bahçesi, kendimi seyretmekten alamadım. Doğrusu yorgunluğuma iyi gelmişti. Sessizlik içinde hülyalara dalıyordum ki iki insan gördüm sol taraftaki yoldan gelen. Genç bir kız ve genç bir erkekti. Kız adamdan hızlı hızlı yürüyerek kurtulmaya çalışıyor gibiydi ama adamın da vazgeçmek gibi bir niyeti yoktu. Kızı taciz etmeye devam ediyordu.

"Ne kadar kaçarsan kaç kurtuluşun yok, benimle evleneceksin. Naz yapmanın anlamı yok Elmas."

"Senden iğreniyorum. Ölsem de evlenmem seninle. Başkasını seviyorum neden anlamıyorsun! Biraz gururun varsa beni rahat bırak artık Vedat."

"Baban söz verdi babama. Seni bana verecek. Kimi sevdiğin umrumda değil. Nasıl olsa benim olacaksın."diye pis pis sırıttı adam.

Gözlerimi kısıp gözlüklerimi düzelttim ve ayağa kalktım. Sonra da telefonumu açıp birkaç şeyle uğraştım. Tam önümden geçiyorlardı ki telefonumu arkama sakladım ve sol ayağımı da öne doğru uzatınca o Vedat denen pislik, yüzüstü yere düştü.

"Oh! Kusura kalmayasın kardeşim."diye sahte bir üzüntüyle konuştum.

"Önüne baksana be!"

"Çok korktum kardeş. Sen duymuyor musun?"

Ayağa kalkıp sordu. Kız da şaşkınlıkla olanları izliyordu.

"Neyi?"

"Polis sirenlerini. Ben yeni mahpustan çıktım. Yine atarlar diye çok korkuyorum."deyip arkamdaki telefonuma dokundum ve siren sesi çalmaya başladı.

Vedat denen adamın gözleri korkudan fal taşı gibi açıldı.

"Ne-neden girdin hapishaneye peki?"

"Bir tacizciyi öldürdüm de ondan."diye mahçup bir edayla söylendim. "Ama ne yapayım? Ustam beni böyle eğitti. Tacizcileri öldürmek artık bende bir alışkanlık haline geldi. Şu gördüğün çantam suç aletleriyle dolu. Her gün taşımaktan canım çıkıyor. Ama millete göre ben akıl hastasıymışım! Beni oraya tıktılar ama ben durur muyum? Kestim müdürün gırtlağını. Oradan da alıp hücreye kapattılar beni. Yıllarca tedavi gördüm. Yeni çıktım. Onlarsa benim iyileştiğimi sanıyorlar hahaha!"

Vedat'ın nefes alış verişleri sıklaşmıştı. Öyle korkulu gözlerle bakıyordu ki yüzüme, gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Bu arada!"deyip öyle bir ciddileştim ki yutkundu pislik. "Sen bu kızı taciz mi ediyordun yoksa ben mi yanlış gördüm?"

"Yo-yok abla! Elmas benim dünya ahiret bacımdır."deyince kız inanamaz bir şekilde ona baktı. Nasıl da hemen kıvırdı adi! "Ben onu yolun sonuna kadar geçiriyordum. Malum hılı, hırsızı var, tacizcisi, tecavüzcüsü var."

"Aferin koçum. Girdin gözüme. Olursa öyle bir şey, direkt bana geliyorsun. Buraya yeni taşındım ben."

"Ne-ne? Buraya mı taşındın?"

"Evet. Bir sakıncası mı var!"

"Yok abla. Başım gözüm üstüne. Ne ihtiyacın olursa bana söyle. Ben hallederim."

"Sana ne lan benim ihtiyaçlarımdan! Ben kendi ihtiyaçlarımı kendim göremez miyim! Kafamı bozma, deşerim seni Allah'a yemin olsun ki ha!"deyip çantama uzanınca Vedat dayanamadı ve "Allaaaaah!!!"deyip kaçmaya başladı.

Kız bana korkulu gözlerle bakarken dayanamayıp gülmeye başladım.

"Korkma, korkma. Hepsi numaraydı. Baktım seni rahatsız ediyor, ben de haddini bildireyim dedim."

"Nereden aklına geldi böyle bir numara durup dururken?"diye şaşkınlıkla sordu.

"Bak kardeşim. İnsanoğlunun çoğunun büyük korkuları vardır. Ben de aklımı kullanarak bu zamanın şartlarına göre kurnazlık yaptım işte anlasana."

"Seni ayakta alkışlamak lazım. Vedat gibi uslanmaz bir adamı böyle yola getirdiğin için."

"Bir daha seni rahatsız ederse sevdiğim adamın arkadaşı çıktı o deli kadın, dersin. O zaman seni rahatsız etmek için iki kez düşünür."

"Ayıp olur ama senin için deli sıfatını kullanmak. Sen çok akıllı bir kızsın."

"Estağfurullah. Hiç önemli değil."

"Herkese böyle misin?"

"Böyle pisliklere kanun işlemez. O yüzden zayıf noktalarından yaklaşacaksın. Aklını kullanıp öyle bir işleteceksin ki korku onları ele geçirsin. Sonra bak bakalım, bir daha seni rahatsız ediyor mu, etmiyor mu?"

"Hayran kaldım. Herkes senin gibi düşünmüyor işte. Bu arada ben Elmas. Tanıştığımıza memnun oldum."diye elini uzattı.

"Ben de İclal."deyip elini sıktım.

"Buralarda yenisin galiba?"

"Evet, bir hafta önce geldim. Buraya atandım."

"Hayırlı olsun. Çok sevindim. Seni gibilere çok ihtiyaç var. Numaranı alabilir miyim?"

Bir süre düşünüp gözlerinin içine baktım.

"Eğer vermek istemezsen anlarım."dedi mahçup bir şekilde.

"Veririm vermesine de öncelikle sana bir soru sormak istiyorum."

"Tabii ki. Buyur?"

"Düşün ki buraları sel basmış. Evler talan olmuş, insanlar talan olmuş. Tabi Allah korusun. Arkadaşın ya da herhangi bir insan suya düşmüş. Yüzme bilmiyor, yardım için bağırıp duruyor. Bir yandan da evine gidip anne babandan miras kalan birkaç parça eşyalarını kurtarman gerekiyor. Çünkü onlar senin için Dünya'ya bedel. Onlar olmasa sen hiç sayılırsın. Onlar annenle babanın emaneti, sana bıraktığı manevi açıdan çok yüksek bir miras. Önce o suya düşen insanı mı kurtarmaya gidersin yoksa anne babandan kalan değerli eşyanı mı?"

Önce şaşırdı Elmas böyle bir soruya haklı olarak. Sonra düşündü bir süre.

"İnsan hayatı mı daha değerli yoksa anne babamın bana bıraktığı miras mı diye düşünürsem insan hayatı derim. Çünkü anne babam benden her zaman bunu isterlerdi."

"Bu soruyu sorduğum çoğu kişi ne dedi biliyor musun? Anne ve babamın bıraktığı emanet, miras benim için daha değerli. Suya düşen insanı başkaları da kurtarabilir, sonuçta ben yüzme bilmiyorum. Ama benim değerli eşyamı kim kurtaracak? Hem de anne ve babamdan kalan son hatıraysa? Kendince haklı olabilir ama bunu söyleyenler bilmiyor ki Allah bir canı kurtaran için geride bıraktıklarını yeniden ikram eder. Çünkü Allah bizi en çok sevdiklerimizle sınar. Allah bu samimiyetini ölçmek ister. Eğer başarırsan senin olan yine senin kalır ama senin olanlar için bu imtihanı kazanamazsan senin olanı kurtarsan bile Allah onu senden sana ibret olsun diye alıverir de o zaman aklın başına gelir. Lakin bir bakmışsın ki artık her şey için çok geç... Buna en iyi örnek ne biliyor musun? Ölüm ve yaşam..."

"Bir dakika? Sen az önce beni mi denedin?"

"Ben sadece aklımı kullanıyorum. Tıpkı Hz. İbrahim'in aklını kullanarak Rabb'ini bulması gibi. Bu sayede sana güvenip güvenemeyeceğimi ölçmüş oldum."

"Bir telefon numarası için?"

"Bir telefon numarası için."

Güldü Elmas.

"Cidden tuhafsın ama senin gibi bir arkadaşı bulmuşken kaçırmak istemiyorum. Bu yüzden beni denemiş olduğunu görmezden geleceğim. Üstelik beni Vedat gibi bir beladan da kurtardın. Teşekkür ederim."

"Rica ederim ama böyle pislikler şehvet ve hevesleri uğruna o kadar kolay vazgeçmezler. Yanlız olmamaya çalış. Her zaman yanında bir insan bulunmaz. Bulunsa bile yardım edip etmeyeceğini ancak Allah bilir."

"Haklısın. Bunu göz önünde bulunduracağım. Şimdi numaranı alabilir miyim?"diye telefonunu uzattı. Numaramı girip tekrar ona verdim. O da beni arayınca ben de onu kaydettim.

"Bir daha ne zaman buluşabiliriz İclal?"

"Aslına bakarsan ev arıyorum. O zaman seninle iletişime geçebilirim."

"Geçebilirim mi? Sen hâlâ bana güvenmiyorsun."

"Yeni tanıdığın her insana hemen güvenir misin sen?"

"Haklısın ama beni mutlaka ara olur mu? Tüm samimiyetimle söylüyorum ki seni gerçekten çok sevdim. Seninle iletişimim kesilsin istemem."

"Bizde Allah ne isterse o olur. Her şeyin hayırlısı diyelim."

"Ha bu arada ev arıyorum dedin ya, bak bu bahçeli evde yaşlı bir çift yaşıyor. Uzun yıllardır buradalar. Her yeri, herkesi tanıyıp bilirler. Onlara danışabilir veya yardım isteyebilirsin. Çok cana yakın insanlardır. Sana yardımcı olmak için ellerinden geleni yaparlar."

"Öyle mi? Çok sevindim. Teşekkür ederim Elmas. Bu iyiliğini unutmayacağım."

"Artık bana güvendiğini hissediyorum."diye gururlandı.

"Kalpleri bilen ancak Allah'tır diye geçer Enfal suresinde. Bu yüzden sana hiçbir şey için kesin konuşamam ama tekrar teşekkür ederim."

"Rica ederim. Benim eve gitmem gerekiyor. Sonra görüşürüz o zaman İclal."

"İnşaAllah. Allah'a emanet ol Elmas."diye tokalaştık ve ayrıldık.

Elmas gittikten sonra uzun uzun önümdeki bahçeli ve müstakil eve baktım. Öyle hissediyorum ki ev ile ilgili talihim buradan çıkacaktı. Bakalım Mevla'm ne uygun görecek?

Bakmaya devam ederken soldaki çalılardan ses gelmesi üzerine gözlerimi kıstım. Biri mi vardı orada? Çok umursamayıp tekrar eve bakıyordum ki yine sesler geldi. Kedi falan olabilir miydi acaba? Yavaş adımlarla oraya doğru ilerledim. Eğer kedi yada başka bir hayvan ise korkutmak istemiyordum. Çalılıklara yaklaştığımda bitkileri birbirinden ayırdım. Bir de ne göreyim?

"Sen de kimsin?"

-Bölüm Sonu-

Loading...
0%