Yeni Üyelik
4.
Bölüm

~4. BÖLÜM~

@m.yaprak_epli

(İstanbul-Nisan 2013)

"Alper?"

"..."

"Alper? Duymuyor musun abiciğim?"

"..."

"Alper!"

Eren'in omzumu sertçe dürtmesiyle kendime geldim.

"Ha? Ne... Ne oldu?"

"Kaçtır sana sesleniyorum duymuyorsun. Nedir bu kadar daldığın kitap?"

"Yok... Yok bir şey. Öylesine bir okuma kitabı işte. Ne oldu, neden seslendin?"

"İstanbul'a geldik oğlum. Uyuyor musun sen?"

"Bu kadar çabuk mu?!"

"Ne bekliyordun ki anlamadım? Sonuçta uzak bir mesafemiz yoktu. Bursa'dan geliyoruz. Ama sen kitaba daldığın için fark etmedin tabi."

"Olabilir evet."

"Hadi kalk inelim. Her tarafım uyuştu."

Kitabı tablet çantamın içine sıkıştırıp ayağa kalktım. Kendimi sarhoş gibi hissediyordum. O okuduklarım neydi öyle? Gerçekten dengemi sarsmıştı. Ayrıca en heyecanlı yerde Eren'in bana seslenmesi şart mıydı! Şimdi bütün gün aklımdan çıkmayacaktı. Okumam ise ancak akşamı bulurdu! Canım sıkılmıştı.

Ben önde Eren arkada orta kapıdan inerken şöyle bir dışarıya göz attım. Zira yol boyunca gözlerim kitaba kilitlendiğinden sebep artık biraz gün ışığı istiyordum. O sırada arka kapıdan çıkan bir adamı fark etmemle gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bu o kitabını düşüren yaşlı adamdı!

Ama bu... Bu nasıl olurdu! Yemin ederim ki bütün otobüsü aramıştım ama o adam yoktu orada. Nasıl şimdi otobüsten inebiliyordu? Bu olay karşısında nasıl bir tepki vereceğimi bilememenin çaresizliği ile şoka girmiş bir şekilde o yaşlı adamın otobüsten uzaklaştığını izledim. Sonra aniden kendime gelip yanımdaki Eren'e döndüm.

"Eren sen git, ben geleceğim sonra."deyip adamın peşine düştüm.

"Ne! Nereye gidiyorsun Alper? Alper?"

"Ofise dönünce anlatacağım her şeyi merak etme."dedim koşarken.

İstanbul yine o kadar kalabalıktı ki adamı kaybedersem çok sinirlenecektim. Bana, sorularıma cevap vermeden benden kurtulamazdı.

Otogardan çıkıp tramvaya doğru gittiğini gördüm. Pek acelesi yok gibi görünüyordu lakin ben nedense ona bir türlü yetişemiyordum. Çok fazla insan çıkıyordu karşıma ve bu fazlasıyla sinirlerimi bozuyordu. İstanbul'a ne kadar aşıksam kalabalığından da bir o kadar nefret ederdim. Sanki bütün dünya bu şehre toplanmış gibi! Lütfen bu şehre artık bir nefes aldırın lütfen!

Tramvay hattına girdiğimde gözlerimle her yeri taradım ve adamın araca bindiğini gördüm. Onu kaybetmemek için bende önümde açılan kapıdan bindim hemen tramvaya. Tramvay da çok kalabalıktı yine. Bıkkınlıkla bir of çektim ister istemez.

Benden yaklaşık birkaç kapı uzaklıktaydı. Eğer bu kalabalığı aşarsam ona ulaşabilirdim. Fakat kalabalık, geçmeme izin vermek şöyle dursun her geçen durak ile birlikte insanların artmasıyla nefes almak bile çok zordu.

İnsanların söyleneceğini biliyordum ama buna aldırmadan daldım kalabalığa ve her ilerlediğim kapılara dikkatle bakıp o adamı aradım. Birkaç vagon daha ilerlediğimde gördüm onu ama kahretsin! Tramvay durakta durunca indi. Bende düşeceğimi bilmeme rağmen onu kaybetmemek için insanların arasından zorlukla çıkıp karşıma çıkan ilk kapıdan kendimi dışarıya attım. Neyse ki düşmemiştim.

Bu mücadelenin ardından rahat bir nefes verip hangi durağa geldiğine baktım. Tuhaf! Sultanahmet meydanında inmişti. Adam çok fazla uzaklaşmadan hemen peşine düştüm ama o kadar yavaş ilerlemesine rağmen sanki ben ağır ağır yürüyordum da ona yetişemiyordum.

Adımlarımı hızlandırıp yetişmeye çalışsam da nafile! Sanki zaman bende ters akıyordu ve ben adım attıkça adam daha da uzaklaşıyordu. Hayır! Ne pahasına olursa olsun, o adama yetişecek ve bütün bunların açıklamasını isteyecektim.

Sultanahmetin o geniş meydanına girdiğimizde insanların yanında bir de turistlerin çokluğu ile bir yandan yürümek bir yandan da adamı gözden kaybetmemek oldukça güçtü. Camiye doğru gidiyordu yanlış anlamadıysam?

Önümdeki bitmek bilmeyen kalabalık arttıkça bu iş böyle olmayacak deyip koşmaya başladım. Mutlaka o adama yetişmeliydim. Eğer bir daha kaybedersem biliyordum ki bulamayacaktım. Camiinin önüne gelince nefes nefese onu aradım ama kahretsin, korktuğum başıma gelmişti işte! Onu kaybetmiştim! Nereye kayboldu yine bu adam! Nasıl bu kadar hızlı yürüyebiliyordu, nasıl bu kadar kolay gözden kayboluyordu!

Ellerimi saçlarımdan geçirip önüme gelen bir banka oturdum. Nefesim birbirine karışmıştı hızlı koşmaktan. Ama ne yazık ki bütün çabalarım boşuna çıkmıştı! Bunu bilmeme rağmen gözlerimle onu aramaya devam ettim umudumun olmamasına karşın.

Tam vazgeçip telefonumu çıkarmaya davranmıştım ki onu gördüm. Camiinin abdest alındığı bölümünde idi. Abdest almayı bitirmiş, ayakkabılarını giyiyordu. Oraya bile kaç defa bakmama rağmen bu adamı nasıl göremedim anlayamıyorum! Birden aklıma arka kapaktaki sözler geldi.

- Her bakan göremez! Her görenin de gördüğü Gerçek'ten ibaret değildir...

- Aklı ile bakan yalnızca maddeyi görür, gönlü bakan saf manayı görür...

- Hakikat bakmak isteyen çok şey görür, yoksa alır, batıl ile kör olur...

Derin bir of çekip alnımı ovaladım. Neler oluyordu böyle? Aklım duracak gibiydi. Aklımı mı yitiriyordum? Neden bugün böyle şeyler yaşıyordum?

Hayır Alper! Bunları düşünecek zaman değil. Yeniden o adamı kaybetmeden canlanmalısın! Fırla koçum fırla!

Ayağa kalktığım gibi koşar adımlarla adama doğru ilerledim. Yine benden uzaklaşmaması için bu sefer değişik bir şey denedim. Bağırarak yaşlı adama seslendim.

"Amca!"

"Amca!"

"Amca!"

Ondan hariç neredeyse herkes bana dönmüştü. Son bir kez seslendiğimde artık ona çok yakındım. Kalbim anın heyecanı ile hızlanmıştı. Omuzuna dokunup "Amca bakar mısınız?"dedim ve sıcak bir tebessüm ile karşılaştım.

Bana döndüğünde yüzünde sıcak bir tebessüm belirmişti.

"Buyur evladım?"

Bunca mücadelenin içinde o kadar yorulmuştum ki nefeslenmekten konuşamadım bir süre. Yada heyecandan belki de. Zira sonunda adamı bulduğum için çok mutluydum.

Sakinleştiğimde tam ağzımı açıyordum ki yaşlı adam "Bir dakika dur evlat."dedi ve gözlerini yumdu. Ne yaptığını anlamaya çalışırken birden minarelerden "Allah'u Ekber! Allah'u Ekber!"diye sesler yükseldi.

Ezan başladığında açtı gözlerini tekrar. Bununla cesaret alıp yine tam ağzımı açıyordum ki "Dinle evlat sadece dinle..."dedi ve bir süre yüzümü izledikten sonra tekrar yumdu gözlerini. Yüzündeki tebessüm hiç eksilmiyordu.

Neyi dinleyeyim, neden dinleyeyim? Bu olanlara hiçbir anlam veremiyordum. Ben buraya sorularıma cevap bulmak için gelmiştim. O yüzden peşine düşmüştüm bu adamın ama o inatla bekletiyordu.

Sonunda ezan bittiğinde sabırsız bir şekilde tekrar konuşmaya çalıştım.

"Amca ben-"

"Gitmeliyiz evlat."dedi ve koluma girip camiye doğru yürümeye başladı.

"Anlamadım nereye gitmemiz gerekiyor?"

"Davet edilen yere."

"Ama-"

"Davet geri çevrilmez evlat. Bu edepsizlik olur. Özellikle de Allah'a olan daveti ucunda ölüm olsa dahi geri çevirmek tam bir gaflet..."dedi ve beni abdesthaneye yöneltti. Şaşkın bir halde abdestimi aldığımda hâlâ başımda beklediğini gördüm.

Abdest bittikten sonra birlikte camiiye girdik ve cemaatin arasına karıştık. Ben buraya ne aramaya geldim, şimdi ne yapıyorum? Olacak iş değil!

Yaşlı adam hemen yanımda, imam namaza başlamadan önce bana dönüp gülümsedi. Ben ise hâlâ şaşkın, hâlâ ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemez bir haldeydim. Bu adam ne yapmaya çalışıyordu, neden beni buraya getirmişti bilmiyorum ama namazdan önce ki sözleri aklımı karıştırmaya yetmişti.

"Namazın bizzat kendisi dindir evlat. Dinine hoş geldin..."

- Bölüm Sonu -

Loading...
0%