@mahinehar
|
BÖLÜM 15: YENİ EV ARKADAŞI
Bildirimler sıfır.
Mesajlar sıfır.
Moraller sıfır.
Şarj yüzde doksan beş.
Yalnızlık yüzde yüz.
İçim o kadar çok daralmıştı ki, evde kafayı yemek üzereydim artık. Bir de yetmezmiş gibi karşı komşum Yaman Efendi, zaten yeterince karışık olan kafamı kurcalayıp duruyordu anlayacağınız. Oh anasını! Leyla kazan, Yaman kepçe karıştırıp dursun güzelce!
Selin'in beni eve hapsetmesiyle eline ne geçmişti acaba? Ne vardı yani kampüse gidip paşa paşa derslerime girseydim? Evde oturup dinlenmen gerekiyor demişti diktatör kılıklı Bilge küpüm. Evde kaldım da ne oldu? Harbiden sıyırmak üzereydim. Ne yapayım diye düşünürken, aklıma gelen en mantıklı fikirle ayaklarımı yere sürte sürte odama giderek ders notlarımı almıştım. En azından biraz olsun sınava hazırlık yapsam iyi olurdu. Notlarımı aldıktan sonra balkona çıktım. Ev yeterince beni boğduğu için açık hava heyheylerimi yatıştırmak için güzel bir tercih olabilirdi. Mini sehpaya defterimi bıraktığımda Aysel ve Serpil'in sesini duymuştum. Ağzıma tüküreydim de çıkmaz olaydım!
Neden etrafı kolaçan etmeden dışarı çıkmıştım ki ben? Ulan burası benim balkonumdu! Çıkmayıp da ne yapacaktım? Bu iki dedikoducu zaten sürekli camdalardı. Kendime niye kızıyorsam! Geldiğim gibi geri dönüyordum ki, Aysel'in görüş alanına girmem bana seslenişinden belliydi. 'KAÇIŞ YOK!' neon yazılı tabelalar özgürce göklere yükseldi.
"Kız Leyla nasıl oldun? Duyduk ki gece hastanede gözünü açmışsın." Piyasa nasılda canlı? Haberim çoktan yapılmış!
"Okula gitmemesinden belli. Ay, Aysel yüzü de nasıl bembeyaz olmuş, te buradan görüyorum. Bu kız hiç iyi gözükmüyor." diyende Serpil olmuştu hemen ardından. Sizi gördükten sonra iyi bir şey olmasını nasıl bekliyordun acaba sen? Felaket tellalı ne olacak! Bunlar insanın ömrünü kısaltırdı be...
"Deme kız!" diyerek elini ağzına götürmüştü Aysel. "Dur bakayım." dedi eline aldığı dürbünle bana doğru bakmaya çalışırken. Ulan kadına bak be askeri mühimmat deposu gibi. Dürbün çıkardı resmen. DÜRBÜN! "Leyla ses versene kız, nasılsın? Çatlatma bizi!" Kaya gibi ortadan ikiye yarılsanız keşke!
"Beni boş ver de sen hiç iyi görünmüyorsun Aysel abla."
"O niye kız?"
"Gıybet yapmaktan zehirleneceksin de ondan. Kalk az yoğurt ye." dedim göz devirerek. Serpil'e bakıp, "Şahin gözleri olup, dürbüne ihtiyacı olmayan gıybet time üyesi başkanı, sen de yoğurt ye azcık." dedim yüzümü asarak çemkirirken. İntihar haramdır millet. Sizde benim gibi yüzünüzü asın yeter!
"Kız sen de ne fena çıktın!" dedi Aysel gülerken. "Hâl hatırda sorulmuyor sana anacım."
"Turp gibi Aysel'im bu kızçe. Bize çene yarıştırdığına göre bomba gibi baksana." Ya ne demezsin? İçime sığmayan enerjimle füze olup size uçasım var ki sormayın!
"Her zamanki Leyla işte canım."
"Kapım çalıyor kapım." dedim seslerini bastırmak isterken. Bir an önce kurtulmam gerekti bu ikiliden. Ellerine düşsem bir daha asla kurtulmazdım kesinlikle. Cevap vermelerine müsaade etmeden hızla ardıma dönerek içeriye kaçmıştım. Kim geldi, niye geldi diye söylenip soru yağmuruna tutarlardı beni, yoksa. Ucuz yırttım deme hakkım var mıydı acaba? Ulan bir balkon keyfi yapıp adam akıllı ders çalışacaktım onun da içine etmişlerdi resmen. Ben dalgasına kapım çalıyor dedim, ama cidden kapım çalmıştı şimdi millet. Koşarak kapıyı açtığımda karşımda çeyrek milyarderim duruyordu. Onu görür görmez kollarımı boynuna, mahpushanede görüş için ziyaretine gelerek kardeşine sarılan Gaffur abi gibi dolamıştım.
"İpek'im, kurtarıcı meleğim..."
"Ne oldu Leyla?" dedi şaşkınca.
Kendimi ondan geri çekerken, "Patladım lan evde. Biraz daha gelmeseydin soluğu tekrardan hastanede alacaktım bu gidişle."
"Tövbe de agresif belam." dedi çantasını bırakıp kapıyı kapatırken. "Nasıl oldun, biraz daha iyi misin?"
"Sağlık açısından iyiyim, ama ruhsal olarak bir çöküntü söz konusu."
"İkisi de aynı kapıya çıkıyor." dediğinde yüzüme tuhaf bir şekilde baktı.
"Yok, ben cidden iyi değilim."
"Öyle görünüyor. Benle birlikte yemek yapmaya ne dersin?" Hayır!
"Yemek mi?"
"Evet. Hem istediğin bir şey varsa yaparım sana. Hem de kızlarda gelince yemek hazır olmuş olur." İyilik meleğim benim. Herkesi de düşünürmüş...
"Mutfakta senin (!) kadar iyi değilim, ama olur, yapalım bir şeyler. Kafamı dağıtmaya ihtiyacım var."
"Niye bir şey mi oldu?" dediğinde Yaman'dan söz etmek istemedim. Kalkıp ne diyecektim ki zaten? Çocuk evimize daldı, ben de çayımı içtikten sonra nevrimin dönerek terlikle kovaladığımı, sonra o terliği alıp Yaman'ın kafasına atacakken, Melih'in kine çaldım diye nasıl anlatacaktım? Yeminle bu olayın yedi kitaplık serisi yazılır, sekiz sezonluk filmi de çekilirdi net!
İpek, "Leyla?" dedi ellerini yüzümde götürüp getirirken. "Daldın..."
"Bir şey yok ya. Normal şeyler işte." dedim geçiştirdiğimde.
"Tamam, o zaman. Ben üzerimi değiştireyim. Sonra elimi yüzümü yıkayıp geleyim yanına olur mu? Sen bekle beni."
"Tamam." dedikten sonra mutfağa girmiştim. Acaba yemek olarak ne yapsaydık? Bingo! Makarna öğrenci yemeği, gelmiş geçmiş en basit yemek. Yemek yapmaya üşenen bir insanın kaçış seçeneği diye ilan edilse de ben yine de çok severdim. Hem yemesini hem de yapmasını. Ayrıca makarnanın her çeşidi vardı ve makarna yapmak bir sanattı. Aksini iddia eden bizden değildir! Tiz vurun kellesini gitsin!
İpek mutfağa girdiğinde elinde iki yazma vardı. Birini benim için diğerini kendi için getirdiği bariz ortadaydı. Hafifçe başını eğmiş, elinde tuttuğu yazmaları sallayarak havalandırmıştı. "Maide Teyzeme bu güzel hediyesi için ne kadar teşekkür etsem az. Ne zaman taksam bayılıyorum. Al, bunu da sana getirdim." dedi keyifle uzatırken.
"Toque blanche ne oldu?" (Beyaz şapka)
"Mis gibi yazmam var. Boş ver sen şimdi diğer şapkayı." dedi buzdolabını açıp içinden malzemeleri çıkararak tezgâha dizerken. "Ne istediğine karar verdin mi?"
"Makarna istiyorum."
"Karşında bir aşçı var. İsteye isteye makarna mı istiyorsun cidden Leyla?" Can güvenliğim için başka bir şey istemiyorum hayatım. Makarna en doğru seçenek şu an benim için. Üstüne üstlük bilindik bir tat!
"Canım çekti. Hem sen güzel bir sosla yapıyorsun. Bana da öğretmiş olursun olmaz mı?" Yer miydi sizce?
"Nedense içimden tuhaf bir ses, kobay olacaksın diye kaçış için en kestirme yolu kullandı diyor?" Tespitin Kralı! Kitabın ortasından konuştu resmen. Alkış alalım en acilinden Çeyrek milyarderimize...
"Sünme haşa Uğur böceğim! Deneyden kaçmak isteyen bir kobay faresi olur mu hiç?" dedim yazmayı başıma takarken. "Emrin karşısında boynum kıldan ince. Ne dersen yapacağım." Kendimle gurur duymuyorum. Allah beni bildiği gibi yapsın diyorum!
"Tamam, sana soslu makarna yapacağım. Geçen günkü poğaçalar yüzünden kendimi kötü hissetmek istemiyorum yine." dedi domatesleri doğramaya başlayan İpek. Hatırlatma bana o kara günü be İpek'im, böceğim!
"İçime öküz gibi oturmuştu o poğaçalar hiç bahsetme yani." dedim makarna için su ocağa koyarken. Erkek koğuşu adı altında Eros'a kaptırmıştım canım hamur işini!
"Sabah sana yaparım, bu da sözüm olsun."
"Yaşa be İpek!" dedim iki elimi birbirine tokalaştırdığımda. "Tatlı bir şeyler de yapacak mıyız?"
"Olabilir. Zaten malzemeleri almıştım farklı bir tatlı denemek için." dediğinde ardına dönmüştü. "Ne yapalım?" Kültürel lezzetler Allah aşkına. Kültürel lezzetler!
"Bilmiyorum da aklıma bir şey geldi." dedim sırıtmaya başladığımda.
"Ne?" dedi yeniden tezgâha dönüp malzemelerle oyalanan İpek.
"Yabancılarda tatlı isimleri: Cheesecake, Waffle, Profiterol, Pavlova. Biz de tatlı isimleri: Dilber Dudağı, Hanım Göbeği, Şıllık Tatlısı, Sütlü Nuriye." dediğimde İpek yavaş yavaş ardına dönüp bana yüzünde donuk bir ifade ile bakmıştı. Neden tepki vermiyordu? Dünya genelince gayet mantıklı bir karşılaştırma yapmıştım ben, oysaki?
Birdenbire kahkaha atıp, "Seninle kimse yaşlanmaz asla Leyla. Bundan sonuna kadar eminim." dedi gülmeye devam ederken. Herifim benden önce mezara girmese bari!
"Cidden böyle mi düşünüyorsun?"
"Evet, elbette. Niye sen aksini mi düşünüyordun?"
"Çekilmez bir kadın olduğumu düşünüyorum."
"O da nereden çıktı?" dedi İpek kaşlarını çatarken. "Çekici bir caziben var aslında. Sadece kendine bakmıyorsun." Yine başladık. Pasaklı bir kadın değilim ben millet. Yanlış anlaşılmasın lütfen. Doğal katkısız ve vazgeçilmeyen o güzelim organik sabunlar gibiydim. Tamam, kabul kötü bir benzetme oldu. Göz devirme!
"Dış güzellik olarak demiyorum bunu. Yani ne bilim... Sert bir mizaca sahibim ve ailem olmak üzere herkes benden yaka silkmekle meşgul. Çekilmezliğim burada başlıyor işte. Sence de öyle değil mi?" Korkmayın bu bendim. Viking Leylanız!
"Çoğu zaman kadın olmak yerine tam bir erkek Fatma gibi davrandığın için olmasın mı?" diye araya girmişti Pelin Uğur böceğime cevap haklı vermeden. Sen ne ara geldin be manyak!
"Yeminle Ruhsar gibisin. Aniden ortaya çıktın. Hayırdır?"
"Dersim bitti, ben de eve geldim. Ne hayırdır diyorsun?" dedi çantasını alıp odasına giden Pelin. Odana kapan odana. Annen gelene kadar da çıkma oradan! Ben bu grubun babasıydım babası. Karımı sormayın. O tabii ki Selin'di. Göz devirme!
"Ben öyle düşünmüyorum." diye görüşünü açıklamıştı İpek daha sonra. "Bazen senin gibi olmak istiyorum. Sert, kendini savunabilen, öfkeli, az ucundan soğuk, kimi zaman zarif bir prenses, kimi zaman agresif bir bela. Bunlar her genç kızın özelliği değildir." dedi göz kırparken. "Ayrıca insanlar seninle anlaşamayacağını sanıyor dışardan bakınca, ama sen öyle biri de değilsin. Ve onlar bunu bilmiyor. Bu yüzden ben çok şanslıyım." Gastronomi yerine, PDR okusaymış keşke! Siz siz olun yanlış meslekler seçmeyin millet. Sonra benim gibi dert yandıran arkadaşlarınız olur...
"İçimi rahatlattın İpek."
"Rahatta olmalı." dedi soğanı doğramam için masaya bırakırken. "Artık kendine çekilmez biriyim deyip durmasan iyi olur."
"Haklısın. Ben tam bir belayım, ama-"
"En tatlısından." diye tamamlamıştı beni İpek böceğim.
Verdiği soğanı doğramak için kabuklarını soymuştum. İnsafsız öyle acıydı ki gözlerim feci bir şekilde yanmaya başlamıştı. Gözyaşları yanaklarımdan aşağı doğru kayarken, İpek'in de gözleri buğulanmıştı. "Bütün soğanların intikamını alıyor sanki." dedim burnumu çekerek. "Felfena etti beni."
"Keşke ben doğrasaydım." diye yakınmıştı Çeyrek milyarderim.
"Doğramış kadar oldun şu haline bak." dedim bıçağı yüzüne doğru daire şeklinde gezdirirken. "İtfaiyeyi ara."
"O niye?" İmambayıldı!
"Gözlerimiz yanıyor la, gelip söndürsünler."
"Koca teşkilatı sırf gözleriniz yanıyor diye harekete geçirmek mi?" dedi Pelin mutfağa geri dönerken. "İpek, sen sakın bu delinin dediklerine kulak asma." Bela yükleniyor... %94
"Kıymet bilmez seni." dediğimde gülmeye başladı. "Sırıtma!"
Pelin, "Ambargo mu koyuyorsun?" dedi yardım etmek için kollarını sıvazlarken.
"Evet, sana sonsuz ambargo müebbetti Baytar bozuntusu."
"Veteriner!" diye düzelmişti beni gülmesi yok olurken. Hedef başarılı!
Birlikte mutfakta zaman geçirmeye devam etmiştik. Gastronomi dünyasına dair yeni kanunlar üreterek Pelin ile itişip kakışmıştık hız kesmeden. İyilik abidesi Uğur böceğim bir ona anlatmaya çalışmıştı doğrusunu bir de bana. Baytar ile onu dinlemeyerek yine bildiğimizi okumuştuk. Hepsi inat yüzünden oluyordu. Bu eve taşındığımızdan beri en çok Pelin ile tartışıp duruyorduk. İnkâr etmiyorum, aramızda en çok birbirini yiyenler olarak ödül almaya adaydık biz resmen. Çok geçmeden Selin de eve gelmişti. Yorgunluğu yüzünden belli olsa da birlikte vakit geçirebilmemiz için sabretmişti yatağa kendini atmamak için can atarken.
"Konuştuğumuz gibi yarın yeni ev arkadaşımız geliyor." dedi Pelin masadan aldığı suyunu geri bıraktığında.
"Mülakat ne zaman oldu?" dedim şaşırırken.
"Ne mülakatı?" diye sorgulamıştı İpek.
Selin, "Konseyimizi toplayıp hangisinin ev arkadaşımız olacağına karar vereceğimiz mülakattan bahsediyor Leyla." dedi. Akıl küpüm!
"Sanki çok aday vardı da." diye çemkirmişti Pelin. "Öyle bir şey olmayacak; çünkü onlarca aday yok. Sadece bir kişi var."
"Bir kişi diye nedir, necidir, kimlerdendir diye sormayacak mıyız lan? Ya, hırlı hırsızsa?"
"Abartma Leyla." dedi Pelin rahat rahat. "Hepimiz az çok tanıyoruz zaten kim olduğunu?"
"Kim?" dedik üçümüzde bir ağızdan.
"Selvi Bulutsoy."
"Ne! O Yasal soyguncu mu?"
"Leyla!" diye bu seferde üç ev arkadaşım aynı anda bana doğru sesini yükseltmişti. Viking Leylanız kalp krizi geçirme riski ile karşı karşıya artık millet. Hepimize şimdiden geçmiş olsun!
|
0% |