Yeni Üyelik
40.
Bölüm

39. BÖLÜM

@mahinehar

 

BÖLÜM 39: ZEYTİN DALI

 

 

Antik Yunan ve Roma'da doktorlar örümcek ağlarını hastaları için bandaj yapmak için kullanırken, benim sevgili annemin yaptığı tek şey hepsini temizleyip süpürge makinesine hapsetmek olmuştu millet. Tıp gelişeli neredeyse asır yıl olmuş, örümcek ağını sargı bezi niyetinde kullanma fikrini MÖ 400-200 yılları arasında ortaya atan parlak kişi kimdi acaba? Zorlu koşullar altında nasıl böyle bir fikir yürütebildiğinin üzerinde hâlâ düşünüyorum aşkofişkolar. Hepsini bir kenara bırakalım da sözde uğruna kavga ettiğim eve bakın hele. Hani Selvi Hanım temizliyordu her yeri? Peh! Onun yapacağı temizlik anca bu kadar olurdu zaten. Aklıma tüküreyim ben de emi! Anam bana okuluna, işine git diye ısrar ederken, ne diye çıkıp gitmediysem evden anlamam ki? Oh olsun bana da valla hak ettim! 'ANNE SÖZÜ DİNLEMEYEN ANCA DİZİNİ DÖVER!' adlı neon yazılar aniden belirir! O söz öyle miydi yav? Göz devirme...

 

Selvi, başındaki bandanayla cebelleşirken, "Temizlik anlayışında ciddi sıkıntılar varmış gerçekten. Evimizi şu anki haline getirene kadar akla karayı seçtik resmen be!" diye söylenmiştim sinirle. Çatmaya yer arıyordu...

 

"Abartma istersen Leyla. Evimiz sanki çok kirliymiş gibi konuşuyorsun." Evinizi bok götürüyor diyen Aysel ve Serpil ablalar neredesiniz? Aman yerin kulağı var iç ses. Sus, sus...

 

"Kirliydi tabii." diye çıkışmıştım ocağa çay suyu koyarken. İnat güncellemesi yükleniyor... %90

 

"Değildi." diyerek masaya oturmuştu Selvi de. "Ayrıca evin yağ dök yala olabilmesi için öğrenci olan birinden kendini bu kadar yırtarak depar atması beklenmez tamam mı?"

 

"Ya, ya ne demezsin." diye ağız eğerken kapı ağzında anam belirmişti.

 

"Kızlar, çok yorulduk, ama değdi." dedi kendine bir sandalye çekerek oturan annem. Bana doğru bakıp, "Ne yapıyorsun Leyla?" diye sordu.

 

"Çay suyu koyacağım anne."

 

"Sen en iyisi bize bir yorgunluk kahvesi yap. Çay içilmez şimdi." diyerek Selvi'ye bakmıştı. "İçeriz değil mi kızım?" Dış kapının dış mandalı muamelesini yeterince görmek mi? Sağ ol anne ya...

 

Selvi'nin kehribar hareleri panikle beni bulunca, tek kaşımı kaldırarak hiddetle bakmıştım. "Ben kendi kahvemi kendim yapayım en iyisi Maide teyzecim." dedi yorgun argın. "Leyla hiç zahmet etmesin."

 

"Kalkma kızım sen. Leyla yapar sana da kahve. Eline mi yapışacak sanki?" diyen anneme öldürücü bakışlarımı iletmiştim. "Şahika pek bi' sever, ama Leyla'nın kahveyle maalesef ki arası yok. Çayı her şeyden çok seviyor. Sen bana kahve içerken eşlik et en iyisi."

 

"Peki." demişti usul usul dolandırıcı ev arkadaşım.

 

"Kahve hatır bilenle içilir anne." diyerek masada oturan Selvi'ye ters ters bakmıştım. "Her önüme gelenle kahve içecek halim yok öyle değil mi?" Zor gibi duruyor ateşkes sağlayıp barış anlaşması yapmak Yasal soyguncuyla millet...

 

"Çayda kalabalığı sever hanımefendi, ama sen yalnız içmeyi kendine huy edindin." Öz kızını gömmelerde üzerine tanınmaz artık Maide sultan!

 

"Nerede yalnız içiyorum? Kızlar falan var işte. Bombacım bana eşlik ediyor ne güzel." Hır-gür olmadan, bak valla ağrını sancını alır demeden asla içilmezdi tabii...

 

"Aman neyse, nasıl yaparsan yap sen. Biz kahvemizi sen de çayını iç Leyla. Sonra işine git." demişti sakin sakin validem.

 

"Patronumu arayıp işe gelemeyeceğimi söyleyerek izin alacağım bugün."

 

"Niye sözümü dinlemiyorsun sen?" diye çıkışan anneme korkuyla bakmıştım. Deminden beri temizlik yüzünden yakınmalarımın görüntüsü gözümün önünden bir film fragmanı gibi geçince bana bir kal gelmedi değil hani sayın seyirciler. Ne yapmalı ne yapmalı? Tozu dumana katmalı Leyla. TOZU DUMANA KATMALI! İkisi aynı şey değil mi ya? Yoksa ben mi çok yanlış düşünüyorum millet? Eyvahlar olsun! Sigortaların atmasına ramak kala... DİKKAT!

 

"Biliyor musun validem, çok haklısın. Ben en iyisi işe gideyim." Dünya tarihinde evden kaçmak için işe istekli gidenler arasında rekortmen olur muydum sizce arkadaşlar? Tahminleri alalım...

 

"Ha, şöyle. Zaten yarın eve geri döneceğim ben yavrum."

 

"Bu kadar çabuk mu gidiyorsun Maide teyze?" diye sormuştu benden önce Selvi. Kız sen niye habire boş yapıp duruyorsun? Çekilsene şöyle kenara!

 

"Dönmem gerek artık kızım. Evde diğer çocuklarım yalnız. Hem özledim de onları..." Büyük çocuk olsan da o pabuçlarınızın dama atılması olası bir muhtemeldir sevgili dostlarım...

 

"Nerede yalnızlar anne? Şahika ne güne duruyor? Sen dönene kadar çekip çevirsin evi işte."

 

"Burada temelli kalacak halim yok değil mi isyankâr Viking? Evime yurduma geri dönme vakti artık. Beni sinir etmeseydin gelmezdim zaten. Ayrıca artık bana bir söz verdiğini de unutma." Evet, millet. Anneme bir daha zorda kalırsam ilk seni arayıp yardım isteyeceğimi söylemiştim. Altını çizelim, zorla...

 

"Terliğinden ve köteğinden korkmasam kabul etmezdim de neyse..."

 

"Bence sen bir daha hiç o toplara girme küçük hanım, yoksa uzaya ışınlanman saniyeni almaz." Tehditteki ince detaya bakar mısınız a, dostlar? Annemdi bu kadın evet, annem...

 

"Haydi, git hazırlan da işe geç kalma." E-e, bari bir çay içseydim be vicdansız kadın! İnşallah duymaz...

 

"Ne diye hazırlanacağım anne?" dediğim an aklıma gelen şeyle dudaklarımı dişlemiştim. Şu saatten sonra benim düzelebilmem için anca bir bal kabağı ve masallardan fırlamış bir peri kızı lazımdı; yoksa bundan sonrası hak yoludur Viking Leylanız için yoldaşlar...

 

"Güzelce giyin ve makyaj yap yani Leyla. Ne demek ne diye hazırlanacağım? Bana bak, Pelin'in dediğini haklı çıkaracak gibi bir halin var nedense şu an?"

 

"Güzel giyim ve makyaj mı?" diyerek ağzı açık bir şekilde bakmıştı Selvi de. Şunun kapatma düğmesi yok mu? Göz devirme...

 

Saniyesinde şimşek hızında parmak ısıttıracak bir sinyal çakınca Selvi'ye, "Ne alakası var anne ya? Şimdi gidip düzgün bir şekilde giyinip makyajımı yapacağım Allah, Allah." Hapı yuttuk...

 

"Aferin." dedi annem derin bir nefes alırken.

 

Selvi kıkırdayıp, "Ben hazırlanmana yardım edeyim." dedi birden. Lan ben onu mu kastetmiştim? Ha, ne dedi la o? Kulaklarım doğru mu duyuyordu? Ana...

 

"Suikast mı yapacaksın lan bana, yoksa? Komplo mu kuracaksın? Ne yapacaksın söyle?" dediğimde Selvi bir koşu dibimde bitmişti.

 

"Canım ya, canım..." diyerek beni kendine daha da çok çekmişti dört yüz dört. Annem bizden kopup masada duran telefonuna dikkat kesilirken, "Sana yardımcı olmaya çalışıyorum tabii ki. Bence şansını fazla zorlama Leyla. Zeytin dalını uzatan ilk el olmayı kabul ediyorum bak. Makyajına yardım etmeme izin ver en azından. Sevgili annen seni bitirmeden önce kendi topuğuna sıkmak istemezsin öyle değil mi?" Bu sefer haklıydı. Allah kahretmesin ki ona ufaktan da ihtiyacım vardı millet. 'GÖZLERİMİZE İNANAMIYORUZ. DÜŞMAN CEPHELER ATEŞKES İMZALARSA!' adlı neon yazılar heyecanla tabelaları zirveye çekerse... Heyecan yapmayın be siz de! Panik oluyorum bakın...

 

Gözlerimi kuşkuyla olabildiğince kısarak Yasal soyguncuya bakmıştım. "Pelin'e ciddi ciddi benimle barışmak istediğini söylemişsin. Bu doğru mu?" diye sordum. Emin olmak benim sahip olduğum en büyük ilkelerden biridir arkadaşlar. Saygılar...

 

"Evet, doğruydu. Niye inanmadın mı?"

 

"Söz konusu sen olunca inanasım gelmedi diyelim." Denize düşen yılana sarılırmış sahiden. Ah, atam ah...

 

"Çok inatçısın Leyla. Sana söylediklerim yüzünden pişman olduğumu da öğrenmişsindir artık."

 

"Yeni yeni öğreniyorum hanımefendi. Ayrıca hangi dağda kurt öldü?"

 

"Tendürek Dağında Leyla! Saçmalamayı keser misin lütfen?" Yeri geldiğinde yaptığım en iyi şeyi sırf sen istedin diye terk etmek mi? Vazgeçilmezliğin 24689 mertebesine hoş geldin Yasal soyguncu. Sana da iyi şanslar... "Benim bu şehirde tanıdığım pek kimsem yok biliyorsun. Sizinle yaşamaya başladıktan sonra ben sanki ailemin yanındaymışım gibi hissediyorum. Sen benim ele avuca sığmayan yaramaz bir kardeşim gibi oldun çıktın. Bazen fevri davranıp saçma hareketler yapıyor olmam kendimi tutamadığım için oluyor. Lütfen bunun için kusura bakma olur mu?" diyerek ciddi duran Selvi'ye uzunca bakmıştım. Birdenbire neden duygusallaştı bu kız? Kafamda delici sorular...

 

"Allah, Allah. Kız başına taş mı düştü ne oldu?" Hobaaa...

 

Güldü. "Hiçbir şey düşmedi Leyla. Artık seninle kavga etmek istemiyorum hepsi bu. Huzursuzluk çıksın, keyfimiz kaçsın istemiyorum evde. Hem diğer kızlarda böylelikle korkuyla yaşayıp durmaz bizim yüzümüzden." dedikten sonra ben de kendimi tutamayıp gülmüştüm. Ben ve Selvi karşılıklı sohbet edip, gülüyoruz öyle mi? Kesin sur falan üflendi de beşinci boyuta çıktık biz Yasal soyguncuyla. Zira bunun başka bir açıklaması yok. E-E, PES AMA LEYLA! Ne be? Göz devirme...

 

Biraz düşündükten sonra sanırım bu saçmalığa artık bir son vermemiz gerekiyordu. "Hır-gür konusunda çok haklısın. Benim de hatalarım var sana karşı. Sen de benim kusuruma bakma olur mu?" dedim Selvi'ye en ufak bir tepkisini bile gözünden kaçırmayan kartallar gibi bakarken. Evet, evet bu bendim. O yüzden şaşırmayın siz de millet...

 

"Biliyor musun, sen hâlâ o şanslı kız çocuklarından birisin Leyla. Ve sanırım seni kıskanıyorum."

 

"Hangi konuda?"

 

"Boş ver." diyerek anneme bakmıştı Selvi. "Teyzecim, ben Leyla'ya bir konuda yardım edip yanına öyle geleceğim. Seninle sohbetimize daha sonra kaldığımız yerden devam ederiz olur mu?"

 

"Olur, kızım. Ben de bir Şahikayı arayayım." diyerek balkona çıkmıştı annem.

 

"Hadi gel..." diyerek Selvi'nin beni kolumdan tutarak çekip götürmesine müsaade etmiştim gariptir.

 

"Bana ne olduğunu söylemeyecek misin Selvi?" dediğimde yatağıma oturmuştum. Ortamda anlamadığım şeyler sezince asla başka bir şeye odaklanmazdım o kuşkuyu çözmeden millet.

 

Makyaj çantasını açarak malzemeleri çıkaran Selvi iç çekerek bana bakmıştı. "Anne konusunda Leyla..." dediğinde hiçbir şey anlamamıştım.

 

"Nasıl yani?"

 

"Bir annen olduğu için şanslı bir çocuksun diyorum. Annesinden ayrı büyüyen nice çocuklar var. Anne sevgisinin, o kutsal bağın ne olduğunu, nasıl hissettirdiğini bilmeyen çocuklar..." diyerek karşıma geçip oturmuştu.

 

"Sen, yoksa..."

 

"Evet, ben annesiz büyüdüm." dedikten sonra yüzüme makyajı uygulamak için hareket edecekken durdurmuştum onu.

 

"Selvi..."

 

"Ne diyeceğini biliyorum Leyla. O yüzden buna hiç gerek yok. Alıştım..."

 

"Çok üzgünüm..."

 

"Üzülmenin sırası hiç değil. Seni pejmürde diye sopalamak için fırsat kollayan bir annen var şu an burada. Beni bırak da kendi derdine yan sen." diyerek gülmeye çalışmıştı. "Öyle bakmasana, gül hadi." Ne kadar güçlü ne kadar düşünceliydi. Her birimiz yaşadığımız şeyler yüzünden bir deniz kadar hırçın, kılıç kadar keskin olabiliyorduk çoğu zaman. Amacımız kendimizi savunmak olduğunu düşünürken, aslında farkında olmadan yaptığımız tek şey, birilerini kırıp dökmek oluyordu. Ben sanırım şu an Selvi'nin neden öyle davrandığını anlayabilmiştim sonunda. Hepimiz her ne kadar farklı darbeler alsak da acının kaynağı ne olursa olsun muhakkak kalp sancısı oluyordu kuşkusuz...

 

"Çok gıcıksın."

 

"Sen de gıcıklar kraliçesisin. Hadi kıpırdama da makyajını yapayım." diyen Selvi'ye endişeyle bakmıştım.

 

"Beni intikam niyetine bir palyaçoya benzetmezsin değil mi?"

 

"E-e, valla yuh he! Ne diye öyle bir şey yapayım Leyla? Canıma susamış gibi bir halim mi var sence?" diye kaçları çatılan ev arkadaşımın derinden bakan gözlerine dikkat kesildim aynı zamanda.

 

"Mantıklı. Başına ne getireceğimi bildiğin için öyle tehlikeleri şeylere kalkışmazsın sen."

 

"Ha, şunu bileydin." diyen Selvi gülerek, "Şimdi izin veriyor musun?"

 

"Abartma, ama tamam mı?"

 

"Bu nasıl bir onay şekli?"

 

"Selvi..."

 

"Tamam, tamam kızma. Seni şimdi harika yapacağım bekle ve gör."

 

Yaklaşık yarım saat süren bir uğraşın ardından makyajım ve kıyafetim hazırdı artık. Aynada kendime bakınca ne zamandır böyle kendime bakmadığımı düşünmüştüm. Maviye çalan yeşil harelerimi ön plana çıkaran hafif bir dumanlı göz makyajı yapmıştı Selvi. Toprak tonlarındaki far ve kusursuz abartıdan uzak yumuşak bakışlarımla güzel görünüyordum cidden. Odadaki büyülü havayı sesiyle Selvi bozmuştu. "Çok güzel oldun Leyla. İşte şimdi tam bir kıza benzedin." dedikten sonra ona doğru bakmıştım.

 

"Dalga mı geçiyorsun?"

 

"Hayır. Ne o? Beğenmedin mi, yoksa?"

 

"Hayır."

 

"Ya..."

 

"Öyle değil. Beğendim de utancımdan nasıl dışarı çıkacağım diye düşünüyorum."

 

"Ay, vallahi ömür törpüsüsün Leyla. Ne demek nasıl çıkacağım dışarı? Yapman gereken tek şey cool bir şekilde süzüle süzüle dışarıya çıkmak hepsi bu. Bu kadarını da yapabilirsin öyle değil mi?"

 

"Alışık değilim. Hem kendimi de hediye paketi gibi hissediyorum."

 

"Bence artık alışmalısın. Güzel bir kızsın sen Leyla. Kendini azıcık sev, şımart ne bu hareketler?"

 

"Bilmiyorum..."

 

"Seninle birlikte dışarıya geleyim ben en iyisi dur bekle."

 

"Hayır, çocuk muyum ben Selvi?"

 

"Kapıya kadar eşlik edeyim o zaman?"

 

"Selvi..." diye ikaz ettiğimde odamın önünden geçen Pelin geri geri adım atmıştı birden. İşte şimdi başlıyoruz millet. Kocaman bir göz devirme...

 

"N-ne oluyor burada?" diyerek elini ağzına kapatan Pelin, "Leyla bu sen misin sahiden?" diyebilmişti şaşkınlıkla. Yo, büyük annem Hasibe. Merhaba desene! Valla millet, dışarı çıkınca hatırlatın da ilk işim Baytar'a bir gözlük almak olsun...

 

"Evet, benim."

 

"Vay, anasını sattığımın dünyası. Sen korku nedir bilir miydin? Harika olmuşsun resmen Leyla. Annenin gelişiyle o güzelim kıyafetlerini küflenmeden üzerinde görmekte nasip oldu ya ben daha bir şey söylemiyorum. Yeminle alışık olmadığım bir durumla karşı karşıyayım şu an." diyen Pelin'e kollarımı çiçek şeklinde dolayarak bakmıştım. Abartmasa olmazdı zaten.

 

"Ben de çok beğendim Pelin. Eserimle gurur duyuyorum şu an." diyerek araya giren Selvi'ye bakmıştı aynı zamanda Baytar.

 

"Siz ikiniz barıştınız mı?"

 

"Biraz öyle oluyor." diyerek onay vermişti Selvi.

 

"Leyla?"

 

"Ne be? Düşmanım değildi zaten ne diye aşırı bir tepki veriyorsun sen?"

 

"Dışarda taş falan da yağmıyor. Gözlerime inanamıyorum." diyerek odadan çıkıp gitmişti Pelin. "Neler oluyor lan bu evde yine? Birileri okuyup üfledi mi size ne yaptılar? Tövbeler olsun..." Sesini duyuyoruz. SESİNİ! Az daha sessiz şaşırsan olmuyor mu Baytar Hanım? Göz devirme...

 

Selvi'ye bakıp, "Bizim yüzümüzden tertemiz sıyırdı görüyor musun?" dedim gülerek.

 

"Ben gidip bir bakayım Pelin'e." diyen Selvi'nin odadan çıkışını seyretmiştim.

 

Çantamı alarak son kez aynadan bakmıştım kendime. Sabah Yaman'a rezil olduğum aklıma gelince ondan köşe bucak saklanmak için delik arama metotları geliştirirken, sanırım şu an bu şekilde görünmemek için de köşe bucak kaçmam gerekiyordu millet. Odadan çıkar çıkmaz dış kapıya gelip ayakkabılarımı almıştım elime.

 

"Gidiyor musun kızım." diyerek bana bakmıştı annem.

 

"Evet, gidiyorum." dedim pabuçlarımı giyerken.

 

"Bak nasıl güzel oldun. Gözüm gönlüm açıldı resmen Leyla. Ne güzel bir kız çocuğu doğurmuşum diyorum sana her baktığımda ben. Maşallah yavruma maşallah." diyerek yanaklarımı sıkmaya çalışmıştı annem abartıyla kendini överken.

 

"Alt tarafı iki makyaj yaptım yahu. Abartılacak ne var ortada? Hadi ben kaçtım." diyerek çıkmıştım sonunda evden.

 

Yamanların kapısına bakarken sahanlıktan merdivenlere doğru da yürüyordum aynı zamanda. Korkuyla kaçmaya çalışırken bej rengindeki kısa topuklu ayakkabılarımın çıkardığı sese içimden sövmüştüm çıt çıkarmadan. Kimseyi göremeyince son kattaki merdivenlerden inerken binanın çıkış kapısını görmemizi engelleyen duvara yaslanarak dokunmuştum. Tam dönecektim ki birdenbire önümden bir karartı geçmişti sayın seyirciler. Korkuyla irkilirken ayağım takılmış, ufak bir çığlıkla da savrulmuştum ön tarafa doğru. İnşallah düşündüğüm kişi değildir. İNŞALLAH DÜŞÜNDÜĞÜM KİŞİ DEĞİLDİR! Rezillik yükleniyor... %99

 

Beni kim tuttu dersiniz sizce millet? Evet, evet. Beyaz atlı prens olmaya aday Yaman Eroğlu'ydu. Göz devirme...

 

'YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA YAKALANMAK BU OLSA GEREK.' adlı neon yazılı bulutlu anime karakterleri gökyüzüne kazık çakarak göz kırpıyor. E-e, alacağım olsun, ama millet. Hığğhhh!

 

Loading...
0%