@mahinehar
|
BÖLÜM 46: TETİKÇİ DUYGULAR
Paul Auster, 'Birini unutmak zorundaysanız, bunu sindire sindire yapın; çünkü aklın zamansız öldürdükleri, yürekte amansız dirilir.' der. Aynı şeyi büyük bir sabırla yapmış, Mert'i zamanla sindire sindire öldürmüştüm içimde; ancak onun yaşattığı güvensizlik, ruhumda egemen olan ve geri kazanamadığım tek şeydi şüphesiz. Belki birçok şeyi kaybetmiştim geçmişte dünyamın yıkılmasıyla, ama zamanla hepsini yavaş yavaş geri de kazanmıştım. Kendime yeni bir düzen kurmuş, güzel bir çevre edinmiş ve samimi dostluklara erişmiştim. Diyorum ya, eksik olarak kaybettiğim ve bir türlü geri kazanamadığım tek şey, güvenimdi...
Erkeklerden hazzetmememin, onlara hiçbir şekilde ısınamayıp samimi olamamamın sebebi, Mert'in bana yaşattığı korkunç şeyler yüzündendi. Büyük bir uğraş vermiş, şimdiki güçlü halime gelebilmek için her şeyimden ödün vermiştim ben. Zorluklarla ve acı dolu günlerle geçirdiğim bu zamanları tekrardan kaybetmek gibi bir niyetim yoktu. Kimse, ama hiç kimse, benden mutluluğumu ve yarattığım bu neşeli evreni çalamazdı. Buna asla müsaade etmeyecektim. Şimdi bütün benliği ile aklımı meşgul eden Yaman, zihnimde o yakıcı bakışları ile kalbime basınç yapıyordu sanki. Öyle dalmıştım ki, Selin'in bana direterek seslenmesini duymamıştım.
"Leyla..." diye bir kez daha ikaz ettiğinde bej rengindeki paltosunu üzerine giyiyordu.
"Efendim."
"Daldın yine, iyi misin?"
"Evet, iyiyim."
"Ezberlenmiş bir cevap gibi geldi sanki bu bana." diye yüzüme aval aval baktığında Pelin ardından belirmişti.
"Âşık mı oldun kız, yoksa? Kime bu böyle dalıp gitmelerin?" Ebene... Hâlâ o kadına söyleyecek iki çift lafım var benim. Hiçbir şey değişmedi yani. Göz devirme...
"Sen hâlâ evde misin? Tahminen ne zaman toz olmayı düşünüyorsun acaba Baytar?" Toz zerrecikleri, hava akımları, dev dalgalar. Hepsinde Baytar'ın kaybolup gittiğini düşünmek mi? Asla vicdansız biri değilim millet. Asla!
"Seni darlamak için bütün üstün yeteneklerimi üzerinde harcamadan çıkıp gidemiyorum biliyorsun." Yanlış günde çıka gelirdi zaten her şey. Bu da benim çakma versiyonumun, çeyreğiydi işte...
"Selin, üstün zekâlı arkadaşına karşısında bir kedi olmadığını hatırlatmanda büyük yarar var." dediğimde yerimden kıpırdamıştım.
"Avatardaki Azula bile olsan yine de sana sataşmaktan asla geri durmayacağım tatlı şey." Bu kısımlarda ne yapıyorduk millet? Asla, yaptığı bu tatlı iltifatın samimi olduğunu düşünmüyoruz değil mi? Hı, hı öyle...
"Tatlı şey mi?" dediğimde parmaklarımı saçlarımın arasından hırsla çekiştirmiştim. "Bir parça aklın kalmıştı onu da almayayım diye kendimi tutuyorum deminden beri biliyor musun Baytar? Dilimde tüy bitti, ama söylemesem de olmuyor. Uğraşma benle."
"Benimki yerinde," dediğinde parmağını kafasına dayayıp hafifçe vurmuş, "Asıl sen kendininki yerinde mi diye bir kontrol etsen daha iyi olur Leyla." Düştük dillerine bir kere artık bu zırtapozların canlarım. Kurtulamayız da! Çekilecek çileler listesinde Pelin'in en başa alınmasına içerliyorum ben artık millet. Göz devirme...
"La havle, la havle!"
Bombacı, "Leyla'ya daha fazla karışma Pelin. Hadi sen önden çık, ben hemen arkandan yetişirim sana." dedi.
Bizim minik Baytar burun kıvırıp, "İyi be, gidiyorum." diyerek gözden kaybolmadan bana dil çıkarmıştı.
"Uyuzsun kızım, uyuz." deyip hemen ardından kaşlarımı çatmıştım öfkelenmeye yer ararken.
"Leyla, endişelenmeyi bir kenara bırakıp, artık kendine mi odaklansan diyorum biraz tatlım?"
"Elimde değil Selin." dediğimde tırnağımla oynamaya başladım. "Serhan'ı duymadın mı? Dün geceden beri eve gelmiyormuş Yaman."
"Eminim bir yere takılmıştır. Ya da bir işi çıkmıştır hayatım. Kafanda kötü senaryolar kurup durma artık lütfen. Hadi ben çıkıyorum, yeterince geç kaldım zaten. Eve döndüğümde tekrardan konuşuruz bu durumu tamam mı?"
"Ciddi ciddi beni evde tek başıma bırakıp gidiyor musun sen şimdi Bombacı?" diye söylendiğimde sıkıntıyla yüzüne bakmıştım. "Kafayı yerim lan ben evde bir başıma. Alerjim nüksettiğinde evde tek başıma kaldığım ve kafayı sıyırmak üzere olduğum dönemleri yaşamak istemiyorum tekrardan ben lan."
Selin, çantasına aceleyle tıktığı telefonuyla uğraşmayı bırakıp yüzüme doğru bakmıştı. "Ne zaman söz dinleyen akıllı bir kız olacaksın sen Leyla?"
"Serseri bir bela olduğumu her seferinde dile getirmekten asla gocunmayacağım Bilge küpüm. Evden çıktığın gibi ben de topuklarım bilmiş ol."
"Hiçbir yere gitmiyorsun Leyla." dedi tehditkâr bakan kahve harelerini üzerime dikip, işaret parmağını burnumun dikine doğru kaldırdığında. "Bunu seninle daha önce de konuşmuştuk. Biraz daha iyi ol, kendini güzelce toparla, öyle git işine gücüne. Seni o zaman geldiğinde tutacak halim yok herhalde?"
"Ya hayır ya! Hayır... Ben iyiyim diyorum sizlere, ama sözüm bile para etmiyor artık he. Yahu ben daha Yeter teyzeye bile haber veremedim ki."
"Gerekirse ben gider söylerim. Sen merak etme. Bak yine söylüyorum, hiçbir şey yapma ve ben gelene kadar evimizde güzelce otur ve bekle. Anlaştık mı?" dediğinde kapıya doğru yürümüştü ve ben de ardından takip etmiştim kâküllü yârimi. Birden ardına dönüp, "Sakın bir delilik yapma Leyla. Eğer beni kışkırtırsan Maide teyzeyi ararım, bilmiş ol."
Gözlerimi şaşkınlıkla açıp, "Bunu yapamazsın!" diye gürlemiştim. Hayat enerjisi çekildi!
"Hahhaayttt. Öyle bir yaparım ki şaşar kalırsın. Ben daha Valide Sultanına başına gelenleri söylemedim Leyla. Bu haberi şimdi vermemi hiç istemezsin değil mi?" Hahhaayttt mı? Bombacı dan fena halde ürkmeye başladım aşkolar.
"Ulan var ya..."
"Evet, güzelim devam et."
"Allah zihin açıklığı versin Çeyrek mafyam. İyi dersler." demiştim boyun eğen askerler gibi. 'İTAATKÂR VİKİNG!' adlı neon yazılar kısa bir aranın ardından yeniden bizlerle. Devirecek göz falanda kalmadı ben de artık. En iyisi tirip atalım, HIHĞĞH...
"Sana da bol bol dinlenmeler. Üzülme ve o yüzünü de asma artık öyle. Buruş buruş, sanki limon yemişsin gibi. Çirkin ördek yavrusu seni. Erkenden dönmeye çalışacağım bak. Hadi görüşürüz." diyerek çıkıp gitmişti evden Selin de. Kaldın mı yine bir başına evde Leyla?
Ayaklarımı yere vura vura salona girdim. Şimdiden sıkılmış, oflayıp puflamaya başlamıştım da üstelik. Baktım yapacak hiçbir şey yok, elime kumandayı alıp bir şeyler izlemek için televizyonu açtım el mecbur. Kanallarda gezerken, aynı zamanda kafamı kurcalayan şeyleri düşünmeyi bırakmam gerektiği direktifini yeniletip duruyordum kendime. Selin haklı olabilirdi. Belki Yaman'ın bir işi çıkmıştı. Ya da bir yerde takılmıştır neden olmasın? Ellerimi boşlukta savurup, "Aman..." dediğimde gelişigüzel bir kanalda durmuş, mutfağa gidip kendime çay almak için oturduğum koltuktan kalkmıştım.
Dolaptan çıkardığım büyük bir bardağa sıcacık olan çayı doldurduğumda yanında yiyebileceğim bir abur cubur aramıştı gözlerim. Pelin aklıma geldiğinde, beni sinir etmeye çalıştığı her an ve dakika için intikam almak adına zulasını patlatma isteği duymuştum. Bu evde herkesin regl dönemi için ayırdığı acil durum zulası vardı; ancak Pelin'in zulası Charlie'nin Çikolata Fabrikası gibiydi millet. Aklıma gelen bu müthiş fikirle inadına gidip Baytar'ın odasına dalmış, dolabından arakladığım bir çikolatayı kaptığım gibi salona geri dönmüştüm.
Sanırım biraz keyif çatmanın kimseye bir zararı olmazdı öyle değil mi? Kendimi bir şeyler ile meşgul etmeye çalışırken, aradan geçen yarım saat diliminde birden kapım çalmıştı. Kaşlarımı çattığımda Selin'in senin için erken dönerim demesi hatırıma uğramıştı. Bu kadar erken gelmesine şaşırırken bir yandan gelenin Bombacı olmayacağını kendime söyleyip durmuştum.
Kapıyı açtığımda, "Bu kadar erken-" diyememiştim ki sözümü olduğu gibi geri yutmuştum; çünkü karşımda epey dağılmış ve kendinde olmayan Yaman, beraberinde onu taşımakta güçlük çeken Serhan duruyordu. Tövbe, yine neler oluyor?
Serhan, "Merhaba Leyla." dediğinde zoraki bir şekilde gülümsemeye çalışmıştı. "Bana yardım edebilir misin?" Hayır!
"Ne yardımı?" diye sorduğumda ayakta durmakta güçlük çeken Yaman'a bakıyordum bir yandan. "Ayrıca bu ne hâl böyle?"
"Yaman'ı sizin eve taşıma yardımı." dediğinde gözlerim yuvalarından çıkacak gibi olmuştu bu cevaptan sonra. "Gördüğün gibi Yaman kendinde değil ve benim de acil gitmem gerekiyor Leyla."
"Bir dakika ya, neden bizim eve taşımak istiyorsun ki sen Yaman'ı? Sizin ev ne güne duruyor? Ayrıca onu bu halde bırakıp nereye gittiğini sanıyorsun sen?"
"Doruk anahtarı içeride unutmuş. Benim de anahtarım geçenlerde kaybolmuştu. Anlayacağın daha çıkaramadım yani. Bu yüzden sizin evde biz gelene kadar dursa olur mu?" Ulan Eros, her seferinde niye karşıma kırmızı kart yemek için uğraşan bir oyuncu gibi çıkıyorsun sen he?
"Melih nerede? Onun anahtarını al." dedim söylediklerine bir türlü inanmayıp yanaşmazken.
"Hepi topu üç anahtarımız var zaten Leyla. Aramızda üzerinde taşımayan tek kişi de Yaman. Son kalan anahtar da Melih de ve onun eve dönmesi bayağı geç bir saati bulacak." dediğinde yüzüme beklentiyle bakmaya devam etmişti. "Bak gidecek başka kimsem yok, yoksa senden bunu asla istemezdim. Ne diyorsun Leyla? Yaman'ı içeri alacak mısın?"
O sıra çakır keyif olan Yaman gözlerini açıp bana bakmıştı. "Leyla'nın burada ne işi var?" dedi boğuk boğuk. "Burası ona göre bir yer değil."
"Leş gibi içki kokuyor Serhan bu. Yaman alkol mu kullanıyordu?" diye sorduğumda, Serhan tam ağzını açıp cevap verecekti ki Yaman atlamıştı.
"Yo, ben asla içmem ki. Azıcık, küçük, mini minnacık bir fırt çektim sadece." dedi parmağıyla göstermeye çalışırken.
"O kadar kötü değil ha?" dedi Serhan piç bir gülüş attığında. "Kimin için dağıldı bu kadar acaba?" diye de eklediğinde kaşlarımı ona doğru çatmıştım.
"Bırak zevzeklik yapmayı da içeri taşıyalım çocuğu." dediğimde Yaman'ın diğer koluna girmiş ve destek olmuştum.
Salona girdiğimizde Yaman kanepeye boylu boyunca uzanmıştı. "Ne kadar içti ki bu? Şu haline bak!" dedim yarı endişe yarı öfkeyle.
"Yaman alkol nedir bilmez Leyla. Çok içmemiş zaten. İki bardaktan sonra bu hale gelmiş, gerisini sen düşün." dediğinde sırıtmaya devam etmişti.
"Neyse ne. Anahtar işini hemen hallet ve bu kaosu derhal evimden gelip götür Serhan."
"Merak etme Leyla. Zaten Yaman kısa bir süre sonra ayılıp kendine gelir." diyerek çıkışa doğru yürümüş, evden çıkıp gitmişti.
Ardıma dönüp geri geldiğimde Yaman'ın, "Ben güvensiz bir adam değilim." diye diye söylenip sızmasını izlemiştim. İtiraf edin, hepimiz bir iç çektik topluca bu cümlede. Göz devirme...
Yanına usulca yaklaşıp yüzüne doğru baktığımda, "Güvensiz olan biri varsa o sen değilsin Yaman. Benim, ben..." diyerek uyanıp kendine gelmesini beklemiştim sıkıntılı geçen süre zarfında.
🍀🍀🍀🍀
YAMAN EROĞLU
Ne demiş Şems Tebriz'i, 'Kaderden kaçamazsın, kaçış da kaderdir.' Leyla'nın bakışları içime öyle bir işlemişti ki, o an yanından kaçıp gitmek yapabileceğim en iyi şeydi benim için. Eğer orada öylece durmaya devam etseydim, benliğimi un ufak edinceye kadar bir azabın içinde bulacaktım ruhumu ve yüreğimi. Çevremi saran kara bulutların eşliğinde sanki derin bir deltanın içine savrulmuş, gökyüzü gibi bakan gözlerinden uzak, hayatın gerçek yüzüne dair vaat edilen her şeye el olmuştum apansızca. O gece nereye gittiğimi ve nasıl bir ruh haliyle neler yaptığımı hiç hatırlamıyorum.
Bildiğim tek şey, yüreğimi yakan acının esamilerinden kısa bir süreliğine de olsa kurtulmaktı. Sızlanarak uyandığımda bakışlarımı tavana dikmiştim. Bir an gözlerimi etrafta gezdirdiğimde nerede olduğumu kestirmeye çalışmıştım. Burası bizim ev değildi ve ben buraya nasıl gelmiştim? Yerimden hızla doğrulduğumda Leyla içeri girmişti. Elimle başımı tuttuğumda sanki kafamın için senfoni orkestrası müzikal bir konser veriyordu. Bu bir rüya olmalıydı. Evet, evet tuhaf bir rüya hem de...
"Sonunda uyandın demek?" diyerek yüzüme dikkatle bakan Leyla tam karşımda durmuş, üzerine kaşlarını çatmıştı. Şaka mı bu? Ne yani, ben şimdi Leyla'nın yanında mıydım?
"Artık hayalde görmeye başladın oğlum Yaman. Sen bitmişsin, haberin yok."
"Bence de bittin." diyerek beni onayladığında "Leyla..." dedim ayağa fırlayarak. İçimden konuşmadım mı ben? İşte şimdi bittim...
"Senin burada ne işin var?" Peki, bu salak sorunun saçmalığı sizce kaç skor alır?
"Burası zaten benim evim beyefendi." dediğinde sağıma soluma bir kez daha dikkatle bakmıştım. Burası cidden Leylaların eviydi ve ben şu an buradaydım öyle mi? İnanamıyorum...
"Ben buraya nasıl geldim?" diye sorduğumda Leyla bana tuhaf bir şekilde bakmaya devam etmişti.
"Serhan, o getirdi seni buraya."
"Şerefsiz..." diye fısıldayarak konuştuğumda elimi hırsım yüzünden sertçe enseme doğru atmıştım. "Neden sizin ev?"
"Bu soruyu ben de iki saattir kendime soruyorum." dediğinde kanepe geçip dizüstü bilgisayarıyla uğraşmaya başlamıştı Sakar Hanım. "Sözde Doruk anahtarı sizin evde unutmuş. Serhan kaybetmiş, Melih ise eve bayağı geç gelecekmiş. Sana da gelecek olursak, hiçbir şekilde üzerinde anahtar taşımıyormuşsun ve seni bırakacak kimsesi olmadığı için bizim eve getirdiğini söyledi Serhan. Artık bilmiyorum ne kadar doğru ne kadar yalan..."
"Sizin eve getirdi..." diyerek Leyla'nın sözünü tekrarlamıştım. "Serhan'ın anahtarı kayboluyor, ben de üzerimde taşımıyorum?" diye ağzımda gevelediğimde pürdikkat beni izliyordu Leyla.
Sahte bir gülüş bahşettiğinde, "Nasıl, ama güzel tezgâh öyle değil mi?" dedi konuştuğum her şeyi duyduğunda. Yine neler düşündü acaba kendince dost bildiğim? Eh be Serhan...
"Tanıdığı kimse yok, o doğru." dediğimde yavaşça ayağa kalkmıştı Leyla. İyice çattığı kaşları ile şu an o kadar tatlı duruyordu ki devamında gelen sözleri havada bıraktığımı fark etmiştim. "A,a şey, anahtar hikâyesi de tezgâh değildi üstelik." Ulan Serhan, seni bir elime geçireyim de bak o zaman sana ne yapıyorum ben!
Kollarını birbirine bağdaştıran Leyla, "Senin alkol aldığını bilmiyordum." dedi. Dayak gelecek diye beklediğimde böyle bir sorunun gelmesi şoku...
"Kullanmam zaten." dediğimde omuz silkmiştim.
"Buradan bakınca çok belli oluyor gerçekten. Zil zurna olmayı iki kadehle başarabilen tek kişi olduğunu düşünüyorum aynı zamanda."
"Kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı, başka ne yapsaydım?"
"Bu şekilde mi? Üstelik hiç şişede durduğu gibi durmamış senin de üzerinde ne dersin?" diye sorduğunda dudaklarına sinen kıvrımlı bir gülüşle, "İyice çarpmışa benziyordu da seni..."
"Bünye alışık değil..."
"Bir daha böyle davranıp alkole başvurma o zaman sen de." dediğinde kızdığını anlayabiliyordum. Sanırım haklıydı da. Hayatta yapmayacağım bir şeyi sırf kafam dağılsın diye yapmıştım ben. Üstelik hiçbir şekilde bir artısı yokken. Budalaydım, hem de koca bir budala...
Saçlarımı ne diyeceğim diye düşünürken kaşıyıp, "Üzgünüm Leyla. Sana sıkıntı çıkarmak istemezdim." dediğimde evden ayrılmak için kapıya doğru yürümeye başlamıştım. "Ben, sanırım gitsem iyi olacak. Beni evinde kısa bir süre de olsa misafir ettiğin için teşekkür ederim."
"Yaman..." dediğinde elim kapı kulpunda asılı durmuştu. "Dur, gitme..."
Ardıma öylece döndüğümde bakışlarını kaçırmadan bakıyordu yüzüme Leyla. İçim onun maviye çalan yeşil harelerine bir kez daha yandığında istemsizce bütün bedenimi bir ateş sarmıştı beraberinde. Yanıyordum, yüreğimle birlikte bütün şaha kalkan duygularım yanıyordu artık...
"Dün gece-"
"Unut gitsin Leyla." dediğimde sürekli aynı şeyin olmasından dolayı onu daha fazla zora sokmak istememiştim. Bunu yapmaya hakkım yoktu da üstelik. Bütün cesaretimi toparlayıp dudaklarımı ateş saçan ve beni ilelebet yakacak olan sözcükleri sarf etmek için aralamıştım. "Seni temin ederim ki, bir daha asla bu konu hakkında seni rahatsız etmeyeceğim. Rahat ol..." diyerek kapıyı açıp çıkıp gitmiştim evden.
'SEVDİĞİNİN DUYGULARINDAN BİR HABERDAR OLAN GENÇ ADAM İÇİN YAKILMIŞTI BÜTÜN DİLEK KANDİLLERİ BU SAATEN SONRA...' adlı neon yazılar yeniden göklere...
|
0% |