Yeni Üyelik
51.
Bölüm

50. BÖLÜM

@mahinehar

 

BÖLÜM 50: ZAFERLE GELEN ANLAMLI HEDİYE

 

 

Bünye Love diye diretip geziyor, beyin Eros'a nanik çekiyor, midem zaferini huşu bir şekilde ilan ediyordu bu gece millet. Zira Yaman ve Dorukla karşı karşıya geldiğimiz Bowling oyununu, sonunda İpekle birlikte biz kazanmıştık. Bilek gücü diye işte buna denirdi aslan parçaları! Naber lan moraran Eros? Aldın mı boynunun ölçüsünü ha? 'KAZANAN VİKİNG LEYLA İLE YOLDAN ÇIKAN UĞUR BÖCEĞİ OLDU SAYIN SEYİRCİLER!' adlı neon yazılar, zirvedeki yerini almaya kaldığı yerden devam ediyor. Ayıp etmeyin siz de şimdi millet. Böyle yoldan çıkmalara can kurban olurdu, ancak! Hıh...

 

Henüz acıkmadığım için sinemaya girip çıktıktan sonra yemek yiyeceğimi söylemiştim bizim çocuklara. İpek'te benimle aynı fikirde olduğu için sevinmiştim; çünkü tam aç değilken sofraya oturduğumda yemeği sanki zorla yiyormuş hissi bunaltıcı geliyordu birazda bana. Yarı tok karna ben ne yediğini tam olarak anlayamayanlar kategorisinde yer alıyordum maalesef ki ateş böceklerim. Yarışı kaybettikten sonra Doruk'un yüzü şekilde şekle girmişti ve onu böyle kıvranırken görmek bana zevk verdiği kadar acayip bir şekilde İpek'e de zevk vermişti. Ulan başka dua etseymişim kabul olacakmış demek ki. Çeyrek milyarderimi ilk defa böyle görmek, ölsem gam yemem lafına zemin hazırlattırıyordu her seferinde bana. Nihahaha!

 

Film bittikten sonra salondan ayrılırken midemdeki açlık hissi bas bas bağırıyordu sanki. Yaman ufaktan kolları altına alınca beni, "İşte ben şimdi çok acıktım." dedim gülümseyerek sevdiğim adama doğru munzurca baktığımda. "İpek sen de benimle aynı fikirde değil misin?" diye sormuştum hemen ardından. Allah! İştahım nasıl şaha kalktı bilemezsiniz asla millet. Denizden babam çıksa, onu bile yerim modu sonuna kadar aktif edilmiştir ben tarafından. Vatana millete hayırlı, uğurlu olsun...

 

"Hem de nasıl Leyla. Ben de kurt gibi acıktım! Mısır falan açlık hissimi bastırmadı; ne yazık ki." dediğinde Doruk olduğu gibi sözü devralmıştı. Hadi hep birlikte millet. 1, 2, 3... Ay, bu da konuşmasa ölecek! Göz devirme...

 

"O zaman hanımları yemeğe çıkarsak iyi olacak Yaman. Buradan bakınca Leyla çok acıkmış gibi görünüyor ve bu beni şimdiden korkutmaya başladı." dediğinde sevgili ruh eşim kıkır kıkır gülmüştü. Çok acıkmış gibi görünüyor mu dedi lan o? SENİ ÇİĞ ÇİĞ YEMEK FARZ OLDU ŞİMDİ GİRİŞİMCİ EROS!

 

"Sen daha bir şey görmedin dostum." diyerek gözlerimin içine bakmıştı Yaman. "Hadi yemek yemeğe gidelim hemen. Ne istersin, söyle bakalım güzelim?" dediğinde yol boyu ne yiyeceğiz diye konuşmuştuk. Sonunda onca elemenin ardından hepimiz Balaban köftesinde karar kılmıştık. Eskişehir'in en meşhur yemeklerinden biri olması bir yana, bu güzelim şehre âşık olmanıza ve sizin de Eskişehirli bir yanınızın, ruhunuzda bir yerlerde var olmasına ön ayak oluyordu bu güzelim lezzet. Türkiye'nin her yeri çok güzeldi be! Havasına, suyuna, taşına, toprağına... KESTİK!

 

O meşhur Odun pazarına ve buram buram tarih kokan eski evlerin yakınında bulunan bir restorana girmiştik hep birlikte. Karşılıklı kurulan masalardan birini seçip oturduğumuzda, gelen garsona siparişleri vermiş, daha sonra büyük bir heyecanla yemeğin masamıza gelmesini beklemeye başlamıştık. Ortaya konulan ekstra özel bir salataya limon sıkıp kaşığımı daldırdığımda Doruk Efendi dikkatle beni süzüyordu. "Yemek yapmakla aran nasıl Leyla?" diye sordu. "İştahlı bir insanın her zaman güzel yemek yaptığı söylenir. Acaba bu vaat edilen teori senin için ne kadar geçerli?" diye mırıldanmıştı. Sen kaşınmaktan zevk alan bir arsız Eros oldun çıktın başıma Doruk Efendi! Görürsün sen şimdi...

 

"Ben yapmaktan ziyade, yemesini daha çok sevenlerden oluyorum Doruk Bey. Tıpkı senin yaptığın gibi." Raunt 1...

 

"Ben yemek yapmasını az çok biliyorum ki. O kadar da uzun boylu değil Leyla." diye tepki göstermişti birden. Savunmacı kaynana modu sürekli aktif bunda da he. Kaynana- Gelin ritüelini tecrübe etmenin en garanti yolu olup çıktı Eros resmen millet, diyeyim size...

 

"Eve sürekli yemek söyleyen kimdi?" diye hatırlattığımda gözlerini kısarak ansızın camdan dışarı kaydırmıştı bakışlarını Havuç. "Benim gibi aydın zihinler hafıza kaybına asla uğramazlar küçük enişte." Raunt 2...

 

"Hatırlatmasan olmuyordu değil mi Leyla?" Üçkâğıtçı kara mamba seni!

 

"Olmuyor." diyerek sırıtmıştım.

 

"O bahsettiğin şey, zaruri gelişen ve kısa vadeli bir çözüm yoluydu, ama Leyla. Bazı durumlarda böyle şeyler erkek cephesinde anlık gelişir ve bu hareketlilik sürekli birbirini tekrar ederek devam eden bir şeyde olmaz üstelik." Başı sıkışınca edebiyat yaparsın anca sen böyle. Devam et sen Eros Doruk, devam...

 

"Hazır cevap olman doğruları eksiltmiyor, ama senden Doruk. Bunu ne kadar çabuk kabullenirsen, yaran anca kabuk bağlar." Raunt 3...

 

"Sürekli iğnelemeye devam mı edeceksin sen beni böyle? Allahtan İpek var he yanı başımda. Sana karşı bir cephede olmak, savaşa girmekten daha kötü bir şey olurdu aksi halde benim için. Bugünümüze de şükür." dediğinde hepimiz gülmüştük. Zaten Uğur böceğimin yüzü suyu hürmetine sana katlanıyorum ya ben çakma Eros bozuntusu. Göz devirme...

 

"Bence sen daha fazla konuşma istersen Havuç. Yumurta kırmasını bile zar zor beceriyorsun. Evde Serhan, Melih ve ben olmasaydık açlıktan çoktan ölmüş olurdun sen." diyerek sözlerini noktalamıştı Yaman. Ah benim my bestim! Gözler kalp...

 

"Abartma sen de dostum." diyerek İpek'e bakıp duruyordu Eros. "Aşkım, sen şu karşımda oturan adamın ne dediğine sakın bakma lütfen. Aklınca espri yapıyor işte." Teselli Makinesi ne olacak! At, at belki anca tutar...

 

"Kaynaklar asla yalan söylemez İpek. Hele bunlar birinci elden kaynaklar ise. Sen Yaman enişteni dinle ve kendini ona göre hazırla." dediğimde İpek hafiften bir kahkaha atmıştı.

 

"Bunu göz ardı etmeyeceğimden emin olabilirsin agresif belam." dediğinde nihayet sofraya gelmişti köftelerimiz. İştahla tabaklara baktığımda midem artık bu açlık hissine dayanamıyordu. Çatalımı önüme konulan köftelerden birine sapladığımda keyifle ağzıma doğru götürmüştüm. Yemek sıcak servis edildiği için Doruk ağzını yakmıştı ve İpek ona dikkat etmesi gerektiğini söylerken ben Balaban köftemle aşk yaşamaya kaldığım yerden devam etmiştim o sıra. Dünya ile bağlantısı koptu yazarsınız artık manşetlere canlarım. Zira bu lezzet beni benden almaya yetti de arttı bile...

 

"Ağzım yandı. Sen nasıl sıcak sıcak yiyebiliyorsun Leyla?" diye sormuştu Doruk hızla suyundan birkaç yudum alıp içerken. Çıt kırıldım Eros senin adın bundan sonra Doruk.

 

İpek, "Evde sürekli bizim de böyle ağzımız yandığında Pelin sinirlenerek Leyla'ya senin ağzın tenekeden yapılma mı diye söylenip duruyor vallahi. Agresif belam böyle Doruk, biz alışığız yani. Sıcak nedir asla bilmez. Bunu içtiği sıcak çaylara bağlıyoruz biz, ama o öyle olmadığını söylüyor." Teneke ağız Viking Leyla diye ortalıkta gezenin topuğuna sıkılıyormuş millet. Haberiniz olsun! Göz devirme...

 

"Aman boş ver sen o Baytar'ı. Bana göre aşırı sıcak değil sonuçta. Yiyebiliyorsam sıkıntı yok." diye onları cevaplandığımda, Doruk gözlerini benden alamıyordu. Oğlum bak git!

 

"Harbiden Yaman'ın ve İpek'in söylediği kadar varmışsın sen Leyla." dediğinde elinde tuttuğu bardağı masaya bırakmıştı hayretle. "Maşallah sana." Kem gözlü! Bari nazar etmese beni...

 

"Sen benim yediğim lokmalarımı sayıyorsun nedir Doruk?"

 

"Yok, canım ne alakası var? Hayatımda ilk defa bu kadar çok iştahlı ve midesine düşkün bir kız görüyorum hepsi bu." Bu adama hesap sana girdi demekte fayda etmezdi ki. Ağız tadıyla nispet bile yapamıyorum, görüyorsunuz değil mi dostlarım? Şansımız yok işte bizim de şansımız...

 

"İyi bakalım." deyip kestirip atmıştım.

 

"Bu akşam çok güzel vakit geçirdik öyle değil mi?" diye sormuştu daha sonra İpek.

 

"Evet, güzeldi." diyen Yaman bana doğru bakıp, "aslında daha güzel bir şey yapmak vardı benim aklımda." dediğinde ağzım dolu bir şekilde ona bakıyordum. Geviş getiren bir koyundan farkım yoktur kesinlikle şu an! Rezillik ya...

 

Doruk, "Yoksa şu birkaç gün önce bahsettiğin şey hakkında mı?" diye sorduğunda Yaman kafasını sallamıştı.

 

Bir Doruk'a bir Yaman'a bakarken aniden, "Hangi şeyden bahsediyorsunuz siz?" diye sordum merakla.

 

Doruk ardına doğru yaslanıp, "Hoşuna gidecek bir şey diyebilirim Leyla." dediğinde sevgilisi İpek'e de bakmıştı. "Tabii senin de öyle aşkım."

 

Uğur böceğim merakla, "Neymiş bu hoşumuza gidecek şey?" diye sorduğunda, bakışlarım Yaman'ın pembeleşmiş yanaklarında ve yüzünün her bir zerresinde gezmişti. Dikkat!

 

"Leyla senin en sevdiğin hayvan hangisi?" diye sormuştu birden büyük bir keyifle.

 

Anlamsızca kaşımın biri havaya doğru kalkmıştı. "At. Neden ki?" diye sözümü henüz tamamlamamıştım ki, aniden dank etmişti Yaman'ın bana söylemeye çalıştığı şey. "Sana inanamıyorum, yoksa..."

 

"Evet, güzelim. Bu hafta sonu sizi at çiftliğine götürmeyi düşünüyorum." dediğinde bu güzel haberin ardından midemde kıpırdanan kelebekler bir kez daha büyük bir duygunun şaha kalkması sonucu kanatlanıp uçmuştu. Daha önceden Yamanla konuşurken bu sevdamdan ona kısaca söz etmiştim ve o da at çiftliğine gidip gitmediğini sormuştu ve benim verdiğim cevap kısaca hayır olmuştu. Şaşkınlığım beni tesire altına almaya devam ederken, yaptığı bu güzel sürpriz ayriyeten beni mutlu etmeye yetmişti.

 

"Hepimiz mi gidiyoruz yani şimdi?" dedi hevesle ellerini birbirine vuran İpek.

 

"Evet, aşkım." diyen Doruk onu hızla onaylamıştı. "Kalabalık bir şekilde gitmek daha keyifli olur."

 

"Bu harika! Hepimize çok iyi gelecek. Gır gır şamata ve eğlence bir arada olacak desenize."

 

"Evet, öyle."

 

"Aslında daha önceden aklımdaydı bu fikir, ama şimdi nasip oldu. Ne diyorsun Leyla, gidiyor muyuz?" diye sorduğunda, garip bir duygunun iştiyakıyla bakıyordum sevdiğim adama.

 

Bütün gözler ne söyleyeceğim diye üzerimde gezerken, "Tabii ki! Bunu çok, ama çok isterim Yaman." dediğimde ufaktan sarılıp teşekkür etmiştim ona.

 

Hep birlikte bu güzelim haberden sonra yemek yemeye devam ederek sohbet etmiş, yer yer Dorukla da kaldığımız yerden birbirimizle takışmaya usanmadan yemek faslını geride bırakmıştık. Restorandan çıkıp araca bindiğimizde eve doğru yol alırken, yarının benim için büyük bir gün olduğunu ve özel bir yere sahip olacağını kendime yol boyu hatırlatıp durmuştum. O sıra aracı kullanan Yaman hareketli bir şarkı açtığında arkada oturan Doruk ve İpek ikilisi havaya girip şarkıya eşlik etmişti çabucak. Yaman ellerimi sıkıca tutarak kavramış, küçük bir buse kondurarak bakışlarını yola çevirmişti hemen ardından. Ellerimiz öyle sıkı bir şekilde birbirine kenetlenmişti ki, gözlerimi alamıyordum bu eşsiz görüntüden. Yaman'a o garip hissin verdiği dürtü ile baktığımda, yüreğimin bir yandan bu kadar çok sıkışıp aynı zamanda bu denli delice çarpmasına anlam veremiyordum bir türlü.

 

Bütün endişelerinden sıyrılmış hayata pozitif bakan bir Leyla varken, şu an garip bir hissin pençesine düşmüş, yeniden korkunun ağlarına takılan küçük bir kız çocuğundan farkım yoktu; ne yazık ki. Beni böylesine sarıp sarmalayan kara bulutların bu gece mutluluğuma gölge düşürmesine izin vermemeliydim. Artık nasıl bu emsalsiz düşüncelerin arasında kaybolarak dalıp gittiysem, Yaman'ın bana seslenmesi sonucu tekrardan ona doğru bakmıştım irkilerek.

 

"Korkutmak istememiştim güzelim. İyi misin?"

 

"Evet, iyiyim. Ne oldu ki?"

 

"Eve geldiğimizi söyledim, ama sen beni hiç duymadın. Bayağı dalgın ve düşünceli gördüm seni Leyla. Bir sorun mu var?" dediğinde başımı çevirip arka koltuğa bakmıştım. İpek ve Doruk'un arabada olmadığını fark ettiğimde Yaman yeniden adımla seslenmişti. "Leyla..."

 

"Yok, bir şey canım. Hadi biz de inelim." dediğimde tam arabadan inecektim ki, Yaman beni durdurmuştu.

 

"Sanki biraz tuhaflaştın sen, yoksa bana söylemediğin, canını sıkan bir durum mu var Leyla?"

 

"Hayır, böyle bir şey yok. Nereden çıktı ki bu şimdi? Hadi gel, artık eve gidelim biz de."

 

"Bekle..." dediğinde durmuştum. "Aslında bunu sana yarın vermeyi planlıyordum, ama daha fazla dayanamayacağım sanırım."

 

"Neyi?" diye sorduğumda Yaman ceketinin cebinden küçük bir kutu çıkarmıştı.

 

"Bu da ne? Ne aldın sen Yaman?" diye tepki gösterdiğimde şaşkınlığımı gizleyememiştim.

 

"Açsana, bakalım beğenecek misin?"

 

Kutuyu açtığımda içerisinde gümüş, beyaz renginde opal taşlı bir Kamelya Çiçeği kolyesi duruyordu. "Bu, çok güzel Yaman. Çok teşekkür ederim." dediğimde, sevdiğim adam heyecanlı bir şekilde bana bakmaya devam ediyordu.

 

"Beğenmene çok sevindim güzelim." diyerek kutunun içinde duran kolyeyi eline almış, "boynuna takmamı ister misin?" diye sormuştu çekinerek.

 

"Evet, tabii ki." diye izin verdiğimde saçlarımı toparlayıp Yaman'ın kolyeyi boynuma takmasına müsaade etmiştim.

 

"Kamelya çiçeği bulunduğu yeri güzelleştirmesi ile bilinirmiş Leyla." dediğinde, nefesi kulaklarımın dibini yalıyordu sanki. "Tıpkı sen gibi... Hayatımı güzelleştirdiğin, neşeden uzak yanımı bütün güzel renklerine boyadığın ve benim kadınım olduğun için sonsuza dek teşekkür ederim. Seni seviyorum..."

 

Gözlerim dolu bir şekilde Yaman'a dönerek bakmıştım. Sağ elim boynumda duran kolyenin üzerinde asılı kalmıştı. Parmaklarım desenin üzerinde gezerken, "Hayatıma girdiğin, bütün eksik yanlarımı tamamladığın ve benim adamım olduğun için asıl ben sana teşekkür ederim sevgilim. Ben de seni seviyorum. Hem de çok..." dediğimde boynuna sıkı sıkı sarılmış, içimde beni tesiri altına almasına müsaade etmediğim, yoğun sisli iyimser olmayan duyguların durağından hızla geçmiştim. Hiçbir şeyin mutluluğuma gölge düşürmesine asla müsaade etmemeliydim. Asla...

 

 

Loading...
0%